facebookta cenaze arabasi fotografi yaninda insanlar bu arabaya binmek icin ölüyo yazisina on üç dakika boyunca her aklima geldikçek anira anira güldüğüm doğrudur.
sobanın arkasında bir leğen vardır ve siz içindesinizdir. sabun vücudunuzda köpürürken yapmamanız gereken bir şey yaparsınız: eliniz suya düşer istemsizce ve salonun halıfleks kaplı yeri ıslanır. o kırmızı saplı tas kafanıza doğru hareket etmeye başlar.
masa başında otururken birdenbire elinde bardakla kalkıp yere çömelerek su içmektir. zira bunu ayakta su içmenin günah olduğunu düşenlerle birlikte sağlık için de yapanlar vardır.
yarış izleme olanaklarının seneden seneye azaldığını görmekteylz efendim. Zira iki bin on iki sezonu smart spor kanalinda yayınlanacaktır. Bol geçişli az kazalı bir sezon diliyoruz.
aklımdan geçirirken başlığını görmek bir şeylerin vaktinin geldiğini düşünmeme sebep olmuştur. şarkı aralarında güzel ses tonu ve akıcı aksanıyla konuşan bey ayrı bir hava katar. pj harvey i tut da the killers i dinleme olanağına sahip olduğum bu muhteşem radyo , vazgeçilmez bir parça oluvermiştir. dinlerken fante okumayı da kafanıza koyun. iyi gidiyor.
önceleri nüfus cüzdanını biri ele geçirirse seni evlendirir sanırdım efendim. sonra öğrendim öyle olmuyormuş o iş. ( (bkz: aynı evde yaşayınca çocuk olduğunu sanmak) kaybederseniz sizi evlendirmezler. kısa sürede sorun çözülebilir.rahat olun *
edit:insanları yanlış yönlendirme amacı güdülmemiştir. not olarak sorunun kısa sürede çözülebileceği de belirtilmiştir.
konuşursun, konuşursun. Kelimelerin azaldığını yavaş yavaş fark edersin. Serçe parmağını sandalyeye çarpmış hissi geçtikten sonra uzaklara dalarsın. Uzun sessizlik hala devam ediyordur. Düşünürsün ve iç güveysinden hallice durumunun iyice boka sardığını anlarsın. Hadi ordan.
her role, her bedene bürünmüş kirli sarı bıyığıyla yer aldığı yapıtlarda hep can yakan olan cahit bey,kariyerinde istediği başarıyı yakalamış ve yaşıt rol arkadaşları arasında zirveye çıkabilmiş başarılı oyuncudur.
(bkz: fantazi kurbanı)
film bittiğinde kalkar ışıkları açarsınız önce, sonra mutfağa gidip ağzınıza bir lokma bir şey atarsınız ,bir pj açıp dinledikten sonra hala bunlardan keyif alıyorsanız tamam ,etkisi çabuk geçmiştir filmin. her neyse izlenmeye değer olmakla beraber fikrime göre boşa vakit geçirmeyeceğiniz bir filmdir. perşembe günü izleyin.
bazen herkesin sustuğunu sanarsınız. hatta kalabalıktan bazıları bir yerlerde kız doğdu der. ama siz hep oğlan doğduğunu düşünürsünüz. aslında o an kimse susmamıştır. herkes içinden konuşmaya devam eder ama o kadar korkaklardır ki kimse sesini yükseltemez. işte o anda konuşan tek kişi vardır ve evet sizin de içinizden söylediğiniz gibi sessizlik. sessizliğin sesi yeni gelin gibi derinden gelir, cılız, vakumlu poşet gibi.
ingmar bergman izlemeye başlamış azizim personayı da izlemiş elbet. oturmuş saatlerce bakmış ekrana. elisabethin içinde kendini görmek için. onun personasını yakalamak için. ama Alma ondan önce yakalamış. tutmuş bırakmamış hatta öyle bir yansıtmış ki azizime tekrar tekrar izlemeye ant içmiş elisabet ile alma nın rüyasını.
hayır, bundan 4 sene öncesine gidiyorum. o zamanlar az bileni vardı paolonun. hatta çok ciddiyim geçen sene bile daha az bileni vardı. ama bilmiyorum bu sene noldu rockncokea geldi ondan mıdır insanlar paolo paylaşmaya başladı facebookta. hay amk diyorum bazen. ben onun şarkısını sunumumun sonuna koymuşken zamanında sınıfta bi tek alakasızdır öğretmen eşlik etmişti. hey gidi hey. nerden nereye paolo. these streetsin gibi sen de çok yaşa.
viskningar och rop . evet. hafif çığlıklar ve içten gelen fısıltılarla izledim. öyleki içten gelen o fısıltılar sessiz çığlıklara dönüştü çoğu kez. hasta kızın çığlıkları dayanamıyorum diye bağırması kardeşlerini hiç etkilemedi onun. sahte bakışlarla bakmaya devam ettiler. ama hasta bakıcısı olarak arka planda kalan kızımızın yüreği parçalandı hep. film boyunca hep arka planda bırakıldı sonra filmin sonu geldi ve baş kahraman oldu hasta bakıcımız. Anna mız. Agnesin arkasından hüzünle ağşayan tek insan oldu. öyle bir yönetmen ki ingmar bergman öyle karekterleri bizlerle buluşturuyor ki çoğu zaman çevremdeki agnesle anna yı aradım ben. ingmar bergman öldü. evet öldü.
yer altı edebiyatı. chuck palahniuk un tıkanmasını okuduktan sonra vay be kitaba bak var mıdır iyisi diye çok dolaştım etrafta. sonra john fante nin kitabını aldım nasılmış diye. açtım okudum. onunla beraber toza sordum. sonra romanın batısına gittim. üzümün kardeşi oldum. çoğu kez çok garip hissettim. köpekten korktuğum kadar dangalaktan korkmadım ben . hatta dangalak gelse bana yapışsa kaçar mıydım diye çok düşündüm. sonra john fante de dangalak gibi mi acaba dedim. üzümün kardeşindeşindeki yaşlı hergele mi acaba dedim john fante. bana hep kitaplarında kendini anlatmış gibi gelir john fante. yer altından çıkma gibi değil john fante. sanki beraberce yaşıyoruz biz onla yer üstünde. sanki romanın batısında beni bekliyor ve ben gidicem oraya. evet.
o gün geldiğinde size masumca 'tartıyım mı abla-abi' diye soran güneşte teni iyice esmerleşmiş minik çocuğa bile hayır be bizde öğrenciyiz oğlum denir. ardından pişmanlık duyulur. geri dönemezsin. çocuk gitmiştir.
masadan kalkma vakti geldiğinde gelen suyu almak istersiniz ama alamazsınız yüzünüz kızarır. suyu getiren garson size dişlerini göstererek sırıtır ve siz mekandan ayrılırken masada bıraktığınız suyun garsonun ağzına dikilişini ve boğazından geçişini kalp gözünüzle görürsünüz.
geç keşfetmiş olduğum herkesten bi ses kapıp karşıma geçmiş şarkıcı, sanatçı. yağmur yağdığında ya da bırakın yağmuru güneş olduğunda hatta sıcak yaz gecelerinde pencerenizi açmış serinlerken açarsınız şarkılarını ve dinlersiniz dalgınca. eşlik etmek için çoğu zaman sözleri açılır şarkılarının ama öyledir ki sözle eşlik etmeseniz de yüreğinizle eşlik edersiniz kendisine. vay canına dedim çünkü bu zamana kadar başlığı açılmamış. bi deyişle kendi çapımda yaptığım sözlük grevinden vazgeçmemi ve yeter artık biri bu kadınla ilgili bi şeyler yazmalı dememe sebep oldu şu saatte. sevgim arttı yemin ediyorum kendisine. british olması da onun güzel yanlarından. nedendir bilmem ama iyi müzik yapıyor bu britishler. ve bayanın sparklehorse geçmişi var. e daha ne olsun. yapmayın ve bu güzel kadını yalnız bırakmayın. ve ondan bi pj harvey sesi duyun sonra gözlerinizi kapayın bi regina spector olsun hatta bazen björk olduğunu bile hissettim sonra cocorosie ilginçtir ki bi patti smith lik bile hissettiğim oldu. emily wells sonra bilmiyorum her şey çok güzel.
gallows gibi mükemmel bir şarkıya imza atmış mükemmel kardeşler. dinlerken çoğu zaman kendimi deniz kenarında bir çay bahçesinde çayımı yudumlar hayal ederim. huzurluyumdur. aklımda hiç bi düşünce olmadan sadace şarkıya odaklanırım. arada geçen kuş sesleri hiç kuş sevmeyen benim bile kuşlara karşı ümitle bakmama sebep olur.