en az dedesinin kitapları kadar etkileyici bir güzelliğe sahiptir.
Bir kayak kazasından sonra depresifleşen bu güzel kadın beklenmedik şekilde sorunlu bir hayat yaşamıştır. Olumsuz evliliklerden bıkmış, alkol bağımlılığı, epilepsi, bulimia ve disleksiden muzdarip güzellik, dedesinin intihar ettiği günden bir gün önce aşırı dozda uyku ilacı içerek intihar etmiştir.
kuran'a göre hz ibrahim'in ismail'i kurban ederken, eski ahit ve yeni ahit'e göre de ishak'ı kurban ederken, onu bu vahşice, sadistçe şeyi yapmaktan vazgeçirip, ona koçu getirip çocuklarını bağışlayan kişidir. Buyrun:
ilk yıllarda William Pether üstünde çalışmış, daha sonra Waltham Cross ve Canterbury'nin portrelerini gösterdikten sonra Kraliyet akademisinde sergilemiştir. Sonraki üç yılda da minyatürleri ve manzara resimleri sergilenmiştir. Akademi'de ölümüne kadar düzenli olarak eserlerini sergilemeye devam etmiştir. Toplamda 64 eser sergilenmiştir.
Göller bölgesi ve Daller olmak üzere ingiltere'nin çeşitli yerlerinde doğadan esinlenmiştir ölümüne yakın, eserleri soluk renkler almaya başlamıştır. Dayes, eserlerinin bir çoğunda figürler ile çalışmıştır. Mayıs 1804 sonunda intihar eden Dayes'in Bipolar bozukluğu olduğu düşünülmektedir.
bir imdb listesi. bu sefer bu konuda en iyi biziz. iyi hissettiriyor *
10. Dünyayi Kurtaran Adam'in Oglu(2006) puan:1,9
9. Gunday (2014) puan:1,9
8. Disaster Movie (2008) puan:1,9
7. Emret Komutanim: Sah Mat (2007) puan:1,9
6. Himmatwala (2013) puan:1,9
5. The Hottie & the Nottie (2008) puan:1,9
4. Keloglan kara prens'e karsi (2006) puan:1,8
3. Birdemic: Shock and Terror (2010) puan: 1,8
2. Saving Christmas (2014) puan: 1,7
1. Kod Adi K.O.Z. (2015) puan: 1,6
1- Biz okula başlama yaşını altı bezli döneme çekmeye çalışıyoruz. Finlandiya'da ise zorunlu okula başlama yaşı 7.
2- Türkiye'de çocuklar birkaç sokak ötedeki okullarına bile mutlaka servisle gidiyor. Finlandiya'da ise çocuklar birinci sınıftan itibaren okula yürüyerek veya bisikletle gidiyorlar. Özel durumlar haricinde çocuklar okula aileleri tarafından götürülmüyor.
3- Bizde müfredat ve ders kitapları eğitimin baş aktörleri olarak biliniyor. Eğitim kalitesindeki zayıflık genelde bu ikisinin suçu olarak görülüyor. Ama Finlandiya'da çok basit bir müfredat var ve pek değişmiyor. Öğretmenler okutulacak kitapları kendileri seçiyorlar ama yine de ortalıkta pek ders kitabı gözükmüyor. Yani Fin eğitim sisteminde ders kitapları bırakın aktör olmayı, figüran bile değil. Figüranların başrol oynadığı ülkemiz eğitim sisteminden gişe hasılatı beklemek bu yüzden bir
hayal.
4- Türkiye'de birinci sınıf öğrencilerinin velileri "Bizim çocuk bugün Matematikten 90 aldı," diye gururla gezebiliyor. Resmiyette not verilmiyor olsa bile öğretmenler sağ olsunlar kendi inisiyatiflerini kullanarak büyük bir özveriyle testler hazırlıyor ve çocukları sınav dolu bir geleceğe hazırlıyorlar. Ama Finli öğrencilere okulun ilk altı yılında asla not verilmiyor. Buradaki öğrenciler ilk olarak 16 yaşına geldiklerinde ülke genelinde bir sınava giriyorlar.
5- Türkiye'de öğrencilere çöp attırsanız ertesi gün muhtemelen velileri okulu basıp olay çıkarır. Ama Finlandiya'da öğrenciler okulun tüm işlerini nöbetleşe sistemde birlikte yapıyorlar. Yani Fin okullarında hizmetli yok, tüm işler öğrenciler tarafından yapılıyor. Böylece sorumluluk duyguları gelişiyor.
6- Finlandiya'daki okullar öğrencilerin rahat edebileceği şekilde tasarlanıyor. Sınıflarda yaparak-yaşayarak öğrenme modeline uygun alanlar mevcut. Binaların fiziksel özellikleri öğrencilerin evdeymiş gibi rahat etmelerini sağlayacak şekilde düşünülüyor. Türkiye'de ise her şeye hazır olan öğrenciler yıllardır komutla rahatlıyor. "Beni rahatta dinleyin" diye bağıran müdürün karşısında ne kadar rahat olunursa tabi...
7- Türkiye'deki özel okullarda ders saati 8. Ama yetmediği için okul çıkışında etütler, hafta sonu kursları ve özel derslerle bu sayı günde 12-14 bandını yakalıyor. Finlandiya'da ise günlük ortalama ders saati 4. Dünya eğitim ligindeki sıralamamıza baktığımızda, nitelik ve nicelik kavramlarının ne kadar önemli olduğu gün yüzüne çıkıyor.
8- Türkiye'de bütün öğretmenler kendilerini mesleğin zirvesinde görüyor. Sınav sonuçları kötü geldiğinde genelde öğrenme güçlüğünden bahsediliyor. Öğretme güçlüğü çeken öğretmenlerin durumu hep sümen altı ediliyor. Bu yüzden mesleki gelişimle ilgili düzenli bir çalışma yok. Finli öğretmenler ise haftada en az 2 saat hizmet içi eğitime katılmak zorunda.
9- Türkiye'de, "Hiçbir şey olamazsa, bari öğretmen olsun," mantığı devam ediyor. Ama Finlandiya'da öğretmenlik mesleği toplumun en gözde mesleklerinden bir tanesi! Öğretmenler master derecesi olanlar arasından seçiliyor. Lise mezunları arasında öğretmenlik için müracaat edenlerin ancak yüzde onu öğretmen yetiştirme programına kabul ediliyor.
10- Ülkemizde öğretmen olabilmek için sınavdan geçer puan almak yeterli. Finlandiya'da ise öğretmen olabilmek için üç aşamalı bir testten geçmek zorundasınız. Bu aşamalar arasında mülakat, ders anlatma gibi bölümler de var. Ülkemizde heykeltıraş olmak isteyenlere bile özel yetenek sınavı uygulanırken, etten kemikten gerçek insanı şekillendirecek olan öğretmenlerin çoktan seçmeli sorularla mesleğe kabul edilmesi kabul edilebilir bir şey değil.
11- Finlandiya'da öğretmenlerin gelir düzeyi oldukça iyi. Kendi mesleği haricinde bir iş yaparak ek gelir elde etmeye çalışan öğretmen yok denecek kadar az. Bizde de ek gelir için bir şeyler yapmayan öğretmen yok denecek kadar az. Çünkü aldıkları maaş faturalara bile yetmiyor. Öğretmenlerin fatura ödemek için başka şeylerle uğraşması neticesinde oluşan durumun faturasını da bütün millet ödüyor.
12- Türkiye'de en başarılı öğretmen en çok ödev verendir anlayışı hala devam ediyor. Ama Finlandiya'da öğrencilere ödev verilmiyor. Öğrenmenin yeri okul olarak görülüyor. Bu yüzden Finlandiya'da akşamları çocuğunun proje ödevi için kartona boncuk dizen veli yok.
13- Finlandiya'da hiçbir babayiğit resim dersinden öğrenci alıp matematik çalıştıramıyor. Bizdeyse öğrenciler matematik dersinde sıkılıp defterlerine resim yapıyor. Sonra matematik öğretmeni çocuğu resim dersinde yakalayıp matematik çalıştırmaya götürüyor. Döngü bu kadar kısırken, sistemin üretken bireyler yetiştirmesini beklemek tabi biraz zor oluyor.
14- Bizim sınıflarımızda eğer bütün öğrenciler yerlerinde oturuyor ve ses çıkmıyorsa, o sınıfın öğretmeni övgü alıyor. Ama Finlandiya'da durum tam tersi... Eğer bir sınıftan hiç ses çıkmıyorsa, öğrenciler sıralarında oturuyor ve hiç kalkmıyorlarsa o öğretmen soruşturmaya alınıyor. Çünkü Fin eğitim sisteminde ders anlatan bir öğretmen yok. Hep birlikte etkinlik yapan sınıflar var. Bu yüzden Fin okullarındaki sınıflarda, "Ayakta gezinme evladım, otur yerine," sözü pek duyulmuyor.
15- Finlandiya'daki okulların kantinlerinde su, süt ve meyveden başka hiçbir şey yok. Bizdeyse işin suyu çıkmış durumda. Her teneffüs fıstıklı çikolata yiyen çocukları 8 saat sırada oturtmaya çalışmak öğretmenler için büyük imtihan! Belki de bu yüzden teneffüste sınıflardan hızlı boşalma rekoru bizde.
Cambrigde Üniversitesi'nde doktorasını tamamlamış Jocelyn Bell Burnell (1943 - ) yüksek lisans dersleri sırasında bir radyo teleskobu yapmış ve üzerinde çalışmıştır. Buradaki çalışmalarında ilk olarak meslektaşları tarafından gözardı edilen devamlı bir radyo sinyali yakalamış ve daha sonra adını Pulsar koyacağı bir nötron yıldızının izini sürmüştür. Jocelyn'in radyo pulsarları keşfi "20.yy'ın en iyi astronomik buluşu" olarak adlandırılmış, gözetmeni ve meslektaşlarıyla birlikte 1974 Nobel Fizik Ödülü'ne layık görülmüştür.
Burnell, o zamanın öne çıkan gök bilimcilerinin aşırı tepkilerinden dolayı tam anlamıyla ödülü alacak kişiler listesinden çıkarılmıştır. Buna rağmen Burnell, Royal Astronomical Society başkanlığı, Institute of Physicsin ilk kadın başkanı ve Order of the British Empire almış ilk kadın komutan gibi birbirini izleyen birçok ödül ve saygınlık kazanmıştır.
amerikalı farmakolog. 1937 yılında
New York'daki Hunter Koleji Kimya Bölümü'nü dereceyle bitirmiştir. Büyük Buhran dolayısıyla yüksek lisansını tamamlayamamış, Burroughs-Wellcome şirketinde asistan pozisyonu elde edene kadar azimle zamanını laboratuvar asistanı (haftalık 20 dolara) ve öğretmen olarak geçirmiştir.
Burada lösemi için ilk uygulan tedavi ürünü olan Purinethol'ü ve bugün hala Zovirax olarak satılan ve 'virütik uçukların' tedavisinde kullanılan anti-malaryal Pyrimethamine ve Acyclovir ilaçlarını geliştirmiştir. Daha sonra ilk AIDS tedavisinde kullanılan Azidothymidine ilacının geliştirilmesini sağladı. Bütün bu çalışmalarının ışığında, doktorasını yapmamasına rağmen, 1988 yılında Nobel Psikoloji veya Tıp Ödülü'ne layık görüldü.
çinli hezarfen. Ona göre, gök ve yer birbirinden ayrılmadan önce kaos durumu vardı; ayrıldıktan sonra ise hafif olanı yükselerek göğü, ağır olanı ise katılaşıp çökerek yeri oluşturdu. Yang enerjisi gök, yin enerjisi ise yer küre olan iki enerji, birbirini etkileyerek dünyadaki her şeyi yaratmıştır. ay tutulmasının nedenini bulmuş ve güneşin ayla olan açı çapını ölçmüştür. Empirik olarak ilk defa depremin şiddetini ölçmeye çalışmıştır. 2 metre uzunluğunda tunçtan dev bir alet ile depremin şiddetini ölçmeye çalışmıştır. Bu da dünyadaki ilk sismograf olarak kabul edilir.
bilimin yanı sıra sanat ile de ilgilenmiştir. Ressam ve edebiyat yazarıdır. döneminin meşhur ressamlarından sayılır. ilk bilim-kurgu eseri sayılabilecek 'Si Xuan Fu'yu kaleme almıştır.
kapıyı tıklatmadan odanıza girdiği andır efendim.
7'den 70'e hiçbiri kapıyı tıklatmaz ve siz de şansa bakın ki ya soyunuyorsunuzdur ya da giyiniyorsunuzdur. Özellikle yaşlı olanlar kapıyı açtıktan sonra hemen kapatmaları ile ünlüdürler. Galiba bilmeden trollük yapıyorlar.
kısaca t.s.o.l. 1978'de kurulmuş amerikalı hardcore punk grubu. Şimdiye kadar çıkardıkları 10 adet albüm bulunmaktadır. "punks not dead" isimli 2007 yapımlı belgeselde bu gruptan ve daha bir çok punk rock grubundan bahsedilir.
dünyadaki en büyük tartışmalardan biridir. Şimdi bütün o resim tablolarını, sonatları, şiirleri bir kenara bırakın.
Öncelikle şunu sormak istiyorum: Eğer ilham varsa neden herkese gelmiyor?
Hayır yani hep de sanat ile uğraşan insanlara geliyor. Ayriyeten kutsal bir kitabı da yok. Bir de bizden ilhama inanmamızı bekliyorlar. Tamam o kadar sanat eseri tesadüfen oluşmadı ama ya bu ilham değil de başka bir şey ise? Belki de uzaydan bir yerden teknoloji olarak çok ilerlemiş bir medeniyet tarafından beynimize bilerek gönderiliyordur. Olamaz mı? Olabilir. Hadi ilhamcılar bunu açıklayın.
şu video üzerine imalatına başlayacağım insanlığı medeniyet olarak ileri taşıyacak, kolay taşınabilir bir gereç. http://www.youtube.com/watch?v=QmmOxMQXL1A
sürpriz yumurta tarzında mermisi olan, 22.3 kalibreli ve mermiyi ateşleyince "akp" diye ses çıkan bir silah olacak. Teknolojiye ayak uydurmak adına ses dalgalı bir silah da geliştirilebilir. Silah tüccarı arkadaşlar beni bulsun.
mantıklı bir politik atılımdır.
Hatta çok ileri gidilip komple kürdistan karantina altına da alınabilir. Böylece küçük bir avustralya ortamı oluşturulabilir ve evrimin mekanizmalarını inceleyebiliriz. Bakın aynı anda hem bilimde ilerledik hem de enerji tasarrufu yaptık. *
tamamen türkiye'deki potansiyel sapıklar yüzündendir. ulan zaten yurtdışına çıkmayacaksın, arkadaş da olmayacaksın, 2 mesaj atıp kızların seninle yatacağını düşünüyorsun. sonra "yabancılar niye önyargılı?". yabancıların haklı olduğu durumdur.
bazen düşündüğüm ütopya. toplumun refah seviyesini olmasa da benim refah seviyemi baya artırırdı gerçekten. sürekli televizyonlarda bu siyasetçileri görmekten bıkmış biri olarak, bu siyasetçilere vereceğimiz parayla ülkeyi çiçek gibi yapabileceğim konusunda iddialıyım.
kesinlikle çözemediğim sorunsal. bunu çok iyi bilen oyuncakçılar her sevgililer gününde koca koca ayıcıklar üretiyorlar. birisinin açıklaması gereken sorunsaldır.
ingiltere'nin güneybatısındaki Lyme Regis şehrinde fakir bir hayat yaşamış ve kendi kendini eğitmiş bir paleontolojisttir. Anning'in 1811'deki ilk bütün Ichthyosaur ve 1823'deki bütün haldeki Plesiosaurus keşifleri, onun yeni bilimsel öğretiler oluşmasında önemli bir rol oynadığı, fosil bilimi ve jeolojide uzman olarak lanse edilmesini sağlamıştır. Öyle ki onun uzman görüşleri eğitimli çağdaş kesim tarafından bile çokça beğenilmiş olmasına rağmen, kadın olduğu için ,Geological Society of London'a (Londra Jeolojik Topluluğu) kabul edilmemiştir. Yine de 47 yaşında göğüs kanserinden ölene dek, çalışmalarından dolayı genel halkın ve birçok meslektaşının saygısını kazanmıştır.