bakmayayım diyorum ama bu sefer de sanki bakmışım gibi sütyenini düzeltiyor ya da dekoltesini açıp kapatıyor karşımda. gözüm yine oraya takılıyor. yapmayın işte şunu! tam aydınlanacam, bi düzeltme geliyor.
Tam konsantre olmuşsun bir şey anlatıyorsun, lafa lökkk diye girmek suretiyle kendi hikayesini sokuşturuverir araya. Lan benim anlatacağım önemsiz mi ki "o değil de" diyerek bölüyorsun lafımı!
Bu tipler zaten sizin anlattığınız şeyi de dinlemezler. Sadece içinden kendiyle ilgili kısmı alıp, daha önemliymiş gibi anlatıp konunun içine ederler... Bu tiplerin bir de "eee sen ne diyordun" diye sorarak, tekrar geri dönüş yapanları vardır. ıslak odunla kafalarına vurulabilir!
ikisi de Anti-sosyal kişilik bozukluğu olarak tanımlanmıştır. Fakat aralarında birkaç keskin fark vardır. Okuduğum kitaplardan aklımda kalanları toparlayacağım...
Psikopat: Genetik kökenlidir. Doğuştan gelir ve yaşam boyu kendini gizleyip, yaşamın bir noktasında aniden ortaya çıkabilir. Çocukluk, ergenlik ya da gençlik travmaları bu ortaya çıkışı tetikleyebilir. Oldukça titiz ve planlı insanlardır. Cinayet işlemeye ya da çevresindekilere zarar vermeye yatkınlıkları vardır. Bunları spontan (gelişigüzel) şekilde yapmazlar! Her şey plan dahilinde ilerler. En ufak olayları bile planlarlar. Bir psikopat, tüm hayatını kompleks bir yalan zincirine dönüştürebilir.
Sosyopat: Genetik değildir. Ortaya çıkışı aniden olmaz. Bir süreç içerisinde ilerler bu hastalık. Psikopatlar gibi planlı kişilikler değildirler fakat sıradan bir insana göre planlı sayılırlar. Davranışları ve sözleri anlık tepkiler şeklindedir. Pasif-agresif kişilik bozukluğu olanlarda sosyopati eğilimi vardır. Yalan söylemeye ve manipüle etmeye isteklidirler; bundan özel bir zevk alırlar.
Yalan konusu ikisinin de temel özelliği olsa da psikopatlar bir adım öndedir. Mesela; ingiltere'de eğitim gördüğünü söyler, fakat gerçekten de akıcı bir ingilizcesi vardır. Falanca üniversitede iktisat master'ı yaptığını söyler, fakat finans piyasaları ve ekonomi alanında yetkinliği de vardır. Söylediği yalanları bir mantık süzgecinden de geçirdiği için yakalanma riskini en aza indirirler.
Metilkobalamin formundaki dil altı eritme tabletleri kullanmak daha faydalı olabilir. Devletin verdiği siyanokobalamin formu iyi absorbe olmuyor! Vücuda sürülenlerin çoğu da siyano zaten.
80'li yıllarda çocuk olanların anlayabileceği, sabırları zorlayan hatta sabretmenin öğrenebildiği nadir zamanlardı! 90'ların başına kadar 24'lük filmler revaçtaydı. Tatillere gidildiğinde maksimum 24 fotoğraf çekebilirdiniz. Birkaç tane 24'lük film satın alanlar zengin kesimlerdi.
Her bir kare çok kıymetli olduğundan, özenerek çekilirdi fotoğraflar. Nasıl çıktığınızı görmek için tatil dönüşü beklenirdi. Fotoğrafçıya teslim edilir ve birkaç gün sonra teslim alınabilirdi. Bastıracağınız boyutlar da hep maliyetti! 9x13cm en sık tercih edilen boyuttu. Biraz paranız varsa 10x15 ya da daha üstü olanları seçebilirdiniz.
90'larda 36 pozluk filmlerin çıkması ve fiyatların da makul seviyelere inmesiyle, eskiye nazaran daha fazla çekim yapılmaya başlandı. Baskı süreleri de kısaldığından daha hızlı teslim alınabiliyordu. Fakat fotoğraflarda hep sürprizler olurdu. içlerinden en az 3-4 tanesi bulanık ya da yanık olurdu. Hele o son fotoğraflar çok daha kıymetliydi. 36'dan sonra birkaç bonus çıkacak mı diye meraklanılırdı. Dijitale geçince sabırlar da tükendi.
doğum yaptıktan sonra yavruları elinden alındığı zaman depresyona girdiği kesin ve nettir. Önce hırçınlaşır sonra da haftalarca sessiz ve hareketsiz kalabilir. "Ben o yavruları ellerin olsun diye doğurmadım" bakışı atar. Kardeşimin kedilerinden biliyorum.
bunun tam tersi de olabilir. anlatılmak istenen bazen sayfalar yerine tek bir cümleye indirgenebiliyor.
Bazıları için fiziksel çekicilik bir insandan hoşlanmak için ilk adım olabilir, fakat devam edebilmesi için derinlik de olması gerekir. En azından benzer düşünce derinliği.
Onlarca şirketin bulunduğu bir plazada gözlemlediğim insanlardır.
1. Otomobil kullanmayı bilmeyen Lojistik Müdürleri.
2. Kendilerine CEO ünvanı veren küçük işletme sahipleri.
3. Yabancı dil bilmeyen iK Müdürleri.
4. Şirket dedikodularını patrona taşıyan "çanta" lakaplı yalakalar.
5. insanları birbirine düşürüp bundan çıkar sağlamaya çalışan entrikacılar.
6. Tahsilli olmadığından, kalifiye personeli kıskanan ve her fırsatta bok atan egocular.
7. Şirketteki bekar personeli birbirine ayarlamaya çalışan çöpçatanlar.
8. Sürekli soğuk espiriler yaparak tadınızı kaçıran çakma karikatüristler.
9. Kendini geliştirmekten aciz Ar-Ge Müdürleri.
10. Masanızdan kırtasiye malzemelerinizi araklayan çekirgeler.
Yapılan bilimsel çalışmalara göre erkekler 5 ana kategoriye ayrılmıştır. Alpha ve Beta tip erkeklerin dışında; omega, gamma ve sigma da vardır. Genel kanının aksine; alpha erkekleri çok iyi, beta erkekleri çok kötü değildir. ikisinin de artı ve eksi yönleri vardır. Bu ara tonlar omega, gamma ve sigma'da toplanmıştır.
Alpha: Liderlik özelliklerine sahip. Zeki, çekici, sosyal ilişkileri güçlü, kadınların dikkatini üzerine çekebilen, baskın karakter. Serseri ve çapkın olmasından dolayı itici de bulunabilir.
Beta: Özgüveni kısmen düşük. Lideri takip eden, biraz utangaç ve çekingen. Zekasıyla var olmayı tercih eder ve mütevazıdir. Güvenilir ve sadık bir arkadaş veya sevgili olarak görülebilir.
Omega: Alpha erkeğinin pek çok özelliğine (zeka, karizma, sosyallik) sahip olmasına karşın, bunlarla önplana çıkmaz. Çevresinde az kişi bulunur, az kişiyle iletişime geçer ve liderlik özelliklerini bilinçli olarak kullanmaz.
Gamma: Tam anlamıyla görünmez (silik) bir karakterdir. Zeka, çekicilik ve sosyal ilişkileri yoktur. Beta erkeğinin aksine, lideri de takip etmez. Çekimserdir; "Ne etliye ne sütlüye karışır" sözü gamma erkeğini özetler.
Sigma: insanları manipüle edebilen, zeka ile entrikayı birleştiren özelliklere sahiptir. insanları kendi tarafına çekip kullanır ve işini bitirdiğinde onlardan kurtulur. Ortama girdiğinde hakkında en az bilgiye sahip olunan erkek tipidir. Daima şüphe uyandırır fakat yakalanması çok zordur.
Yıllardır bedava "Doge Coin" dağıtmaya devam eden site. Saat başı sitedeki düğmeye tıkladığınızda 0,09 ile 0,20 arasında Doge Coin kazandırıyor. Kazandıklarınızı Doge cüzdanınıza çekip dolara çevirebiliyorsunuz. E-posta adresi ve şifre belirleyerek üye olup, kullanmaya hemen başlayabilirsiniz.
Siteye üye olduktan sonra “ROLL” düğmesine basıyorsunuz; 0 – 10.000 arasında bir sayı geliyor ekranınıza. Şanslı numaranız 0 – 9885 arasında ise en düşük miktar olan 0,09 doge kazanıyorsunuz. 9885'in üzerindeki numaralar için de ödül miktarı 26,000'e kadar çıkabiliyor. Hiçbir şey kazanmama gibi bir ihtimal yok!
Doge Coin de nedir diyenler için: Bitcoin ve Ethereum benzeri bir kripto para. BTC ve ETH fiyatları şu anda oldukça yüksek olduğu için pek çok kişi artık daha uygun fiyatlı olan ve altcoin olarak tabir edilen kripto paralara yatırım yapıyor.
"Freedoge.co.in" sitesi ise tıklama başına hesabınızda Doge biriktirmenizi sağlıyor. ileride fiyatı artacağından, yatırım yapmadan bedava Doge kazanarak kripto piyasasına adım atabilirsiniz.
Felsefesi olan, hayata bakışınızı değiştiren, düşünmediklerinizi düşündüren, bazen de ters köşe yapan filmlerdir. Şimdiye kadar izlediklerimden en iyi kurguya sahip olanları paylaşmak istedim. Çoğunluğu bilimkurgu, macera, gerilim ve dram ağırlıklı. Kurgusuyla sizi etkileyen favori filmlerinizi bu başlık altına ekleyin, yeni bir arşiv oluşturalım.
- Kelebek Etkisi (Butterfly Effect)
- Başlangıç (inception)
- Yıldızlararası (interstellar)
- Zamana Karşı (in Time)
- Diğer Dünya (Another World)
- Sonsuzluk Projesi (Project Almanac)
- Kumanda (Click)
- Dejavu
- Aile Babası (Family Man)
- Bulut Atlası (Cloud Atlas)
- Kartal Göz (Eagle Eye)
- Akıl Oyunları (Beautiful Mind)
- Limitsiz (Limitless)
- Azınlık Raporu (Minority Report)
- V for Vandeta
- Kader Ajanları (The Adjustment Bureau)
- Yalanın icadı (The Invention of Lying)
- Yeni Hayat (Cast Away)
- Yolcular - (Passengers)
- Yarına Dönüş - (Sum of Histories)