galatasaray için 6 puanlık bir maçtı. kümede kalma yolunda mücadele edilen rakiplerden sivasspor ve gençlerbirliği'nin kaybettiği haftada gerçekten önemli bir 3 puan aldılar, tebrik ediyorum.
galatasaray taraftarı bence rahat olsun, ilk 10 zor tabi ama birkaç takviye ve bu maçtaki oyun kurgusu(4 defans, 3 önlibero) ile bu takım sürpriz puanlar alır, kümede de kalır.
türk akınlarını durdurmak için yapıldığı yalanı nasıl çıkmış, nasıl tarih kitaplarına girmiş bilemiyorum ancak asıl yapılış nedeni isyanları engellemek ve o süre içerisinde kendi içerisinde bir birliği olmayan çin beyliklerini birbirlerinin saldırılarından korumak içindir. zaten bir çinliye hun devletinden tarih kitaplarımızda anlatılanı esas alarak bahsettiğinizde ebleh ebleh suratınıza bakıyor.
Kardemir Karabükspor Futbol Şube Sorumlusu Metin Yılmaz, 5-1'lik Ankaragücü galibiyeti ile Sivasspor maçı yenilgisi için taraftarlarından özür dilemiş olduklarını söyledi.
yorum:
Tmm anladık taraftarınızdan özür dilediniz de birz daha istikrar lütfen bak iddaa kuponlarını hep yırttık *
kendisi sadece isine bakip gollerini ve asistlerini ardi ardina siralarken alex ile kiyaslananlar ya da "alex'in kosani" etiketi ile ulkemize gelenler ne hikmetse tedavulden kalkmaya devam ediyor, ilginc.
24 ekim 2010 fenerbahçe galatasaray maçından sonra verdiği demeçte "rakibimizi bir puanla sevindirdiğimiz için üzgünüz" diyerek taşı yine gediğine koymuş, çıldırtmıştır.
1999-2000 sezonunu hatırlayanlar bilirler(ki galatasaray'ın kadıköy'deki son galibiyetini aldığı senedir), fenerbahçe için her alanda dibe vurulmuş bir seneydi. üstüne ezeli rakip galatasaray tarihinin en şaşalı dönemini yaşıyor; geleni üçlüyor, gideni beşliyordu.
taraftar için klasiktir, takım ne kadar kötü giderse gitsin derbiden bir önceki hafta maça gidilip ezeli rakibe laf atılır; takıma moral verilir. bu desturla yola çıkarak 25. hafta arkadaşlarla fenerbahçe - adana maçına gitmeye karar verdik, vermez olaydık. 25'li yaşları geride bıraktım, daha kadıköy'de fenerbahçe'nin bu kadar ezildiği bir karşılaşmaya şahit olmadım. maç resmen fenerbahçe ceza sahasında ve çevresinde geçmişti. ve ne tesadüf ki fenerbahçe maçı 4-2 kaybetmişti, tıpkı galatasaray'ın geçen hafta ankaragücü'ne kaybettiği gibi.
sonrası malum, bir hafta sonra sami yen deplasmanı. maç öncesi galatasaray yöneticilerinin fark beyanatları, okan buruk'un "fenerbahçe pota taksın" açıklaması, galatasaray taraftarının aşırı fark beklentisine girmesi ve 81. dakikada samuel johnson'ın füzesi.
şimdi bakıyorum ortam hemen hemen aynı, roller farklı. hayatta garip bir ilahi adalet, tarih-tekerrür dengesi var. maçın mutlak favorisi ve aksilik olmazsa muhtemel galibi fenerbahçe olacaktır. ancak galatasaray'ın 10 yıllık seriyi bugün tarihe gömebileceğini düşünüyorum. bu takımıma güvenmememden ya da galatasaray'dan korktuğumdan değil, aksine hiçbir fb-gs derbisini tedirgin izlediğimi hatırlamıyorum bile. ancak tarih-tekerrür ilişkisine ziyadesiyle inanıyorum.
şuan oynanmakta olan dortmund - hoffenheim maçının 16. dakikasında penaltı kaçırmıştır. yanlış hatırlamıyorsam bikaç sezon önce de 33. haftada wolfsburg karşısında penaltı kaçırıp dortmund'u şampiyonlar ligi'nden etmişti. duran çalışmalı diyeceğim ama frikikleri ampul gibi asan bi adamdan bahsediyoruz. heyecanına yenik düşüyor herhalde.
hayatımın yarısını rusya'da geçirdikten sonra şu versusu görünce gülmekten kendimi alamadım.
bi kere bilinen ya da iddia edilenin aksine rus erkeklerinin istisnasız %80'i alkoliktir ve tembeldir.
vurdumduymazlardır. o kadar ki evinde borcundan dolayı su akmıyorken kredi çekip araba alanını bile gördüm. çoluk-çocuk gibi kavramlara ya da evlilik mühessesesine pek önem vermezler. zaten moskova ve petersburg dışında hemen her şehirde sokaktaki evsiz-barksız, alkolik insan sayısını görünce durumu çözüyorsunuz. ağızlarından küfür eksik olmaz. ayrıca çoğu apaçi gibi giyinir, 10 yaşından sonra günlerinin yarısını vücut salonlarında harcamaya başlarlar.
siz yatın kalkın, türk erkeklerine kurban olun bence.
bir kısmı dün şükrü saraçoğlu stadı'nda paok taraftarı ile birlikte el ele, gönül gönüle fenerbahçe - paok maçını izlemiştir. herkes kendine yakışanı yapar en nihayetinde.
yıllar önce efes'in final four'da istanbul'da asvel'e, tofaş'ın ise koraç kupası finalinde bursa'da aris'e yenildiği bir gün vardı. kara perşembe olarak geçmişti basketbol tarihimize. türk futbolunda 26 ağustos 2010 un yeri de tam olarak bunun futbol karşılığı olsa gerek.
fenerbahçelidir, destekliyoruz, eyvallah. ama mantalitesi fenerbahçe için 2 numara küçüktür. ya arkadaş, nedir bu baroni sevdası? mehmet topuz'u orada denemek çok mu zor? tamam, sen getirdin ama yanılmışsın işte. olmuyor. kazım ile alex'e "ayak uzatmıyorlar" diye murat erdoğan-baki mercimek ikilisi muamelesi yaparken sahada odun gibi duran baroni'ye forma verirsen yürümez o iş. vazgeç bi kerede şu kişisel hırslarından. artık ankaraspor'un hocası değil fenerbahçe sportif direktörüsün.
ayrıca her takım zora girdiğinde selçuğu oyuna almak zorunda mısın? hala istanbulspor günlerindeki psikoloji ile oynayan selçuk mu kurtaracak bu takımı?
mübarek ramazan günü hayır dualarımı alan takım. allah razı olsun, zamanında bizi eleyerek büyük bir iyilik yapmışlar. paok karşısındaki şu fenerbahçe şayet tottenham karşısına çıksa 10 yer döner, bütün avrupa'ya madara olurdu. sayelerinde büyük bir faciadan kurtulduk. teşekkürler young boys.
robinho'nun brezilya'nın globo gazetesine verdiği röportajı ersin düzen'in twitter'ına taşıması durumudur. hani götten uydurma gibi bir durum söz konusu değil.
çıktığı ilk süper lig maçından sonra ligimiz için en doğru teşhisi koymuştur;
"Türk futboluna alışmam gerekiyor. mesela bugün Türk futbolunda formadan çekmenin çok fazla olan bir şey olduğunu gördüm. Fransız futboluna göre farklı bir mücadele şekli"
mehmet aurelio transferinden sonra şansı varsa bir an önce avrupa'ya kaçmasını temenni ettiğim genç yetenek. bir gökhan inler olma şansın varken kaç, git.
fenerbahçelidir, iyidir hoştur da biraz fazla inatçıdır.
yoksa yanında alex de souza gibi bir adam otururken, koca 45 dakika yere yatıp kalkmak dışında hiçbir şey yapmamış özer'e tahammül etmesinin başka bir izahı olamaz.
trabzonspor'un bala göte, şansın ve mert günok'un yardımıyla önde götürdüğü maç.
ilk gol - kendi kalesine
ikinci gol - daha doğru dürüst resmi maç görmemiş kaleci mert'in hatası
üçüncü gol - iddia ediyorum glowecki ya da adı her ne sikimse, antremanda 500 kere denesin bir daha böyle bir gol atamaz.
ilk yarının son 15 dakikası trabzonspor ceza sahasında geçmiş, fenerbahçe trabzonspor'u resmen sürklase etmiştir. yenmek, yenilmek çok önemli değil. takımın böyle bir deplasmanda 2-0 geriye düşmesine rağmen böyle bir reaksiyon göstermesi müthiş bir olay. üstelik özer yüzünden 10 kişi oynarken.
fenerbahçe bu maçı kaybedebilir-ki görünüşe kaybetmeyecek-, zor bir deplasman en nihayetinde. peki ya kazanırsa? o zaman kol-bacak girmesinden bahseden eziklere ne girecek ben onu merak ediyorum.
23 ağustos 2010 trabzonspor fenerbahçe maçında oyuna girmesi ve sonraki 10 dakika ile bu ligin canına okuyacağını göstermiştir. o nasıl bir asist, o nasıl paslar. allah nazardan saklasın.
edit: 10 dakika bile değil, uzatmayı da sayarsan 9 dakika.
galatasaray'ın sürekli kaybeden sporcularından. 1992'den beri beş yaz olimpiyatında yarışmış, hiçbirinde dişe dokunur bir başarı elde edememiştir. 50 yaşına merdiven dayıyan bu arkadaş hiçbir başarıya imza atmadığı gibi yüzme federasyonu bütçesinin yarısını kendisine bağlatmış, gününü gün etmektedir. 2 gün önceki avrupa yüzme şampiyonasına yine yarı finalde sondan 3. olarak veda etmiş ve şaşırtmamıştır.
bir de ara sıra çıkıp "fenerbahçe'ye sami yen'de gol atmak isterdim hede hödö" gibi salak saçma, branşı dışında açıklamalar yapar. katıldığı programlarda işi olmayan şeylere burnunu sokar, zannedersin m. phelps. hani konuşmak istemiyorum ama bir fenerbahçe'nin sporcusu nevin'e bak, bir de gs'nin yıllardır devletin trilyonlarını harcayan şu gubik su kaplumbağasına...
herkesle olması gereken mesafeyi koruyun, yoksa samimiyetin boku çıkar; bir bakmışsınız tek başınıza yaşadığınız evde bir sürü antin kuntin adamla kalır olmuşsunuz veya aslında çok iyi anlaşabileceğiniz insanlardan nefret etmişsiniz. ilk sene gerektiği yerde susup gerektiği yerde lafınızı esirgememeyi öğrenirseniz(ilk sene diyorum, ailesinden hiç ayrılmamış insanlar için uzun süren bir süreç oluyor çünkü) hayat boyu unutulmaz 4 yıl geçirirsiniz.
kayıt sırasında tanıştığınız kimselerle eve çıkmak için kendinizi paralamayın. vize ve finaller için üst dönemlerin suyuna gidin.