rte döneminde internet kullanan istanbullu sayısı da bugüne göre baya azdı. youtube kullanıcısı filan hiç yoktu o derece.
iki başkanı kıyaslarken kendilerinden önceki döneme göre neler yapıldığına bakılır.
biri b.k içindeki istanbul'u adam etmiştir, sonrasında gelen başkanlar onun yaptıklarının üzerine katmışlardır. diğeri ise kendinden önceki döneme ait projeleri kendi yapmış gibi sunmaktadır. yeni yaptığı bir şey var sadece, onu da saymayım reklam olmasın. adamın aynı projeleri isim değiştirerek birden fazla kez yaptık diye de paylaşmışlığı var.
kişileri karakter vb. konularda kıyaslamam ama hizmet olarak biri diğerini öttürür bence.
--spoiler--
rte metro sayısı sıfır
imamoğlu: metro sayısı 12.
--spoiler--
al birini vur ötekine. biz hala a parti, b parti tartışmasındayız. buradaki durum bizim siyasi dışa vurumumuzdur. biz kafa olarak değişmedikçe, ki kısa vadede olmaz. bu durumda siyasi mevzulardaki yaklaşımlar değişmeyecektir. sosyal çürüme demişti ya bir profesör sokak röportajında, işte onu yaşıyoruz. kaynağı siyasi partiler değil, siyasi partilerin öyle olmasının kaynağı biz insanlar.
hatalı önerme. barış manço ile kıyaslanabilecek bir "sanatçı" maalesef günümüzde yer almamaktadır. sadece şarkıcılığı kıyaslancaksa bilemem. ama sanatçılık üzerine konuşuyorsak orada bir duralım.
mabel matiz'in popülaritesini zirveye çıkardıktan sonra, "kliplerinde lgbt yi sevimli göstermeye çalışmak" dışında, topluma nasıl bir katkısı olduğunu da doğru şekilde değerlendirmek lazım. iyi şarkı yapabilirsiniz, şarkılarınız harika olabilir ama bu sizi iyi bir sanatçı yapar mı? misal barış manço gibi bir çocuk programı yapsa çocuğumu o programa gönderir miyim? ya da ekran onu bu rolde karşımıza çıkartmaya cesaret eder miydi? melike şahin'e şarkı ver içinde brockback mountain teması olsun, güzelim şarkılarını o tiksinç kliplerle değersiz hale getir. çok mu zor aşkı kişilere bağdaştırmadan anlatmak (bkz: karakol) (bkz: müphem)
barış manço sadece bir şarkıcı değildi, bir kültür elçisiydi. 9 dil biliyordu ve yabancı programlara katılıp ülkesini temsil edebiliyordu. kendi programında avrupa özentiliğine söz söyleyebilecek kadar da cesur bir duruşu vardı. hatta herhangi bir şeye ülkeyi temsil etsin diye bir kişi gönderilecek olsaydı eminim o barış manço olurdu. peki ya mabel? ne yazık ki onu göndereceğim tek yer polis akademisindeki o malum bar olurdu.
barış manço olamaz, zeki müren belki. o da sanatçılıkta değil, belirteyim.
en başta islam ne, onu anlamak lazım. sonra hadis ne onu anlamak lazım.
islam bir yaşayış biçimidir. sizin hayatınızı ne şekilde idame edeceğinizi belirler. bunun yanında size bir takım kulluk görevleri yükler. peki islam'ı nasıl öğreniriz? kuran ve peygamber'den. peki peygamber'den öğrenmenin yolu nedir? hadis ve sünnettir.
hadis'te kuran'la çelişen bir durum varsa zaten o hadisi dikkate almazsın. ama önce kuran diyerek hadis ve sünneti yok sayamazsın. o zaman Allah'ın "peygamber'e uyunuz ve itaat ediniz" emrini yok saymış olursun ki bu da kuran'a aykırıdır.
kuran herşeye cevap veren bir kitap olsaydı 600 sayfa yeterli olur muydu? ayrıca kuran'da yazan şey kesin emir olduğu için, sünnet gibi uyulmadığında/hatalı olarak da olsa uyulduğunda, kesin bir emri yerine getirmemiş olurduk. tabi bunu anlamak için de islam'a dair kulaktan dolma olmayan bilgi sahibi olmak lazım.
pokemon ile kıyaslanmasını tuhaf bulduğum anime serisi. pokemon tamamen çocuklara yönelik, pokemon yakalama ve karşılıklı pokemon dövüştürme üzerine kurulu sürekli kendini tekrarlayan bir seri iken, digimon'un kendine has bir konusu vardır ve sürükleyici bir şekilde ilerlemektedir, pokemon'un aksine digimon'ların amacı dünyayı korumak için çocuklara yardım etmektir.
iki seri arasındaki tek benzerlik isimlerindeki mon(monster kısaltması) ifadesidir. pokemon çakması denilerek digimon'a haksızlık edilmektedir.
daha önce de belirttiğim gibi ilk serinin japonca açılır müziği harikadır.
karayip korsanları film serisinin son filmi. nedense filmin ismini "salazar'ın intikamı" olarak da gördük. ama ölü adamlar masal anlatmaz ifadesi korsanlar için farklı bir anlam taşıdığı için bence daha güzel bir isim tercihi.
muhtemelen bu film serinin son filmi olarak kalacak çünkü johnny depp yoksa karayip korsanları olmaz.
--spoiler--
jack'in pusulası ile salazar'ın serbest kalması arasındaki ilişkiyi bir mantığa oturtamamış film. adamları şeytan üçgenine sokuyor tamam, adamlar orada lanetleniyor tamam, e pusula ile ne alakası var? kaldı ki önceki filmlerde jack defalarca pusulayı başkalarına vermişti. orası bir çelişki.
diğer konu ise bütün lanetler sonlandığına göre davy jones nasıl ahtapot surat gölgesi ile geri dönebiliyor? bu da diğer çelişki.
üstad mıdır? evet, büyük müzik yapımcısı mıdır? evet, harika eserleri var mıdır? evet. ama ben 1-2 tanesi haricinde hans zimmer'in yaptığı müzikleri kafamda tekrar yaşayamıyorum. dinlerken sorun yok. ama karayip korsanları dışında(ki onun da ana teması başkasına aittir, adı gelmedi aklıma şimdi) ismi zikredilen harika filmlerden hangisinin müziği aklımda kaldı, hiç biri. şimdi interstelları inception'u bana mırıldan desem kaç hans zimmer hayranı mırıldanabilir bilmiyorum. müzikleri kötü demiyorum ama akılda kalıcılık açısından yeterli değiller.
ayrıca kungfu panda'nın müzikleri john powel'a aittir. hans zimmer yapım aşamasında dahil olmuştur. john powel'in yer almadığı son 2 filmin müzikleri ile powel'ın müziklerini yaptığı ilk iki kungfu panda filminin müzik kalitesindeki fark ortadadır.
özetle benim görüşüm hans zimmer daha çok ritim müziği yapmaktadır. john willams'ın kaç bestesini mırıldanırsın şimdi.
muhteşem şarkı. klibi de şarkı gibi muhteşemdir. şarkıdaki kasvet havası klipteki sonbahar havası ile çok güzel bir kombin olmuştur.
candan erçetin'in şarkılarında bambaşka bir derinlik vardır. insana dair şeyler vardır. dinleyen bilir zaten. bazı kapasitesizlerin şarkıları anlamasının nedeni adı üstünde kapasite meselesidir.
