Herşey 5 yıl önce tanışmamızla başladı. Çok iyi arkadaştık. Aramızdaki bambaşka ve kimsenin anlayamayacağı birşeydi. Sevgili değildik ama sevgili zannederlerdi. Bir gün bana beni sevdiğini söyledi. Ben de onu seviyordum ama söyleyemedim sevdiğimi. Cesaret edemedim. Bu sürede sevgilisi oldu, ben sürekli ona uzaktan baktım. Sevgilisi olduğunu bildiğim halde onu sevmekten vazgeçmedim.
3 yıl sonra bir gün bana mesaj attı. Beni özlemiş, kimse benim gibi olamıyormuş. Bir kaç ay boyunca özlemle sabahlara kadar konuştuk, görüşmediğimiz zamanda neler yaptığımızı anlattık birbirimize. Birbirimizin hayatında neler kaçırdığımızı öğrendik. "Benim ilk aşkım sensin" dedi. Aradan bir kaç ay geçti, o da benim "ilk sevgilim" oluverdi. Hayatımda hiç birşey bu kadar olumlu gitmemişti. Düşünsene, 3 yıl gelmeyeceğini bildiğin halde beklediğin adamla artık ortak hayallerin var. Ruh eşim zannederdim onu. Gözüme bakınca ne demek istediğimi anlardı. Kelimelere gerek duymazdık. Meğerse, zaman ikimizi de çok değiştirmiş, eskisi gibi olamayacağımızı çok geç anladık. Ne o beni beklediği gibi buldu, ne ben onu. Bunca yıllık aşkım, sevgim gidiverdi. Eğer ayrılmasaydık bir kaç gün önce yıldönümümüzü kutluyor olacaktık.
5 yıl önce defterime karaladığı saçma sapan yazı hala cüzdanımda şimdi. Hayat ne garip.
Kadıköy vapuru, kitaplar, en sevdiğim sakız, şarkılar, beş yıl önce bana verdiği kalem, yazdığı kartpostal, yıllardır cüzdanımda sakladığım el yazısının bulunduğu kağıt,büskivili pasta, küpe, parfümü, günlüğüm, bana ulaşmayan yüzük.
Her yeni gittiğim yerde, her okuduğum kitapta, her onun sevdiği filmi izleyişimde, her onun beğeneceği şeyde aklıma gelen soru.
Umarım benim onu özlediğim kadar, o beni özlemiyordur. Umarım gerçekten mutludur. Umarım benim onu sevdiğim kadar sever birini. Bu düşünce canımı yaksa da, şu saatten sonra onun için dileyebileceğim tek güzel şey onun mutlu olması.
Bugün birinci yılımız olacaktı. Mutlu mesut bu anı kutlayacaktık belki de. Olamadı.
Onun bugünü hatırlamama ihtimali bile canımı yakıyor. Uykularım kaçıyor. Ne diyeyim, umarım mutludur.
Farkettim ki; çocukluğumda tebeşirin tahtaya değiş sesini seviyorum diye öğretmen olmak hayalleri kuran ben, yıllar yıllar sonra, yarın ilk öğretmenler günümü kutlayacağım. Şimdiden "Hayır yani komik bişey varsa söyleyin biz de gülelim?" demeye kendimi hazır hissediyorum. Bunu entryi de zamanı geldiğinde ilk öğrencilerime okutmak için yazıyorum. Hadi eyvallah.
En son maskara sürdüğümde, abim bana bakıp "bizi elaleme maskara etme" diyerek espri yapmıştı. Fazlasıyla bilgi sahibi oldukları gibi, aynı zamanda espri bile yapabiliyorlar.
Hayatımı tanımlamam istenseydi, yaşamımdaki en büyük eksiğin bu olduğunu söylerdim. Çünkü kendini hiçbir yere ait hissetmediğinde yaptığın, eğlendiğin, üzüldüğün her şeyin gelip geçici olduğunun farkında oluyorsun. Aklının bir tarafını hep bu düşünce kaplıyor. Ve istesen de bu durumu değiştiremiyorsun.
Dışardan bakınca ödev yapıyormuş gibi görünüyorum ama ödevle alakam yok. nasıl inandırıcı duruyorsam artık, ben bile ödev yaptığıma kendimi inandırdım.
Her gün düzenli olarak "hoşgeldin" ve "sen" şarkılarını sabah akşam zorla dinlediğim şarkıcı. Oda arkadaşım koray avcıyı seviyor, bende oda arkadaşımı. Bana da sevdirmeye başladı sağolsun.
Küçüklüğümden beri kolunu kıranlara özenirdim. Dün hayallerim gerçek oldu, artık ben de bir alçılıyım. Sandığım kadar güzel değilmiş, siz siz olun kolunuza iyi bakın. Çok ağrı yapıyor.
Bugün doğmuş olan, çok değer verdiğim yazar.
Umarım hayatı boyunca hiç "keşke" demeye gerek duymadan yaşar. "Iyiki"ler ağzından eksik olmaz. Iyiki doğdun lan.
Doğumgünümün bitmesiyle herkesin bana yeniden eskisi gibi davranacak olmasından korkuyorum. Kıymetimi bir gün değil; her gün biliniz, bilmeyenlere de bildiriniz.