kahvemi içerken denk geldim. neyse ya şu "dolabın yanındakiler, integral, level6, mavi pembe" msi isimli şahıs/tüzel şarkı yapanları bir ben mi tahammül edemiyorum? (isimler bence böyle daha güzel)
Kabul konu buraya ait değil.
Her zaman sessizde. Ani olayları, aramaları, mesajları sevmiyorum. Telefona gelen bildirimleri sadece ben ilgilenip baktığımda görmek, duymak istiyorum. Ani şeyler heyecan yaratıyor, bende durum bu.
Olası bütün görüşlerin dile getirilmesi özgürlüğünün en sınırsız şekilde kullanılmasının dinsel ya da felsefi hiziplerin sonunu getireceğini iddia ediyor değilim. Kapasitesi düşük insanların ciddi bir şekilde inandığı her doğru, dünyada başka bir doğru yokmuş gibi ya da en azından başka hiçbir doğru bu ilk doğruyu sınırlayamaz ya da koşullara bağlayamazmış gibi öne sürülecek, öğretilecek, hatta pek çok eylemin temelini oluşturacaktır. Bütün görüşlerin sonunda hizipçiliğe kapılma eğiliminin en özgür tartışmayla bile tedavi edilemeyeceğini, tam tersine bu eğilimin çoğu zaman arttığını ve şiddetlendiğini biliyorum; görülmüş olması gereken ama görülmeyen doğrunun, rakip olarak tanımlanan insanlar tarafından öne sürüldüğü için daha da sert bir şekilde reddedildiğini biliyorum. Ama bu görüş çatışmasının olumlu etkisi, kızışmış partizan üstünde değil, konuya taraf olmayan izleyici üstünde gerçekleşir. Doğrunun parçaları arasındaki şiddetli çatışma değil, doğrunun yarısının sessizce bastı- rılmasıdır asıl korkunç kötülük: Insanlar her iki tarafı da dinlemek zorunda bırakılıyorsa her zaman umut vardır, yalnızca bir tarafı dinlerlerse hatalar katılaşıp önyargıya dönüşür, doğru da artık doğruluk etkisi yaratmaz olur, çünkü abartılarak yanlış haline getirilmiştir.
(John Stuart Mill- Düşünce ve Tartışma Özgürlüğü üzerine)
Son zamanlarda fark ettiğim içten içe sevmemeye başladığım özellik de denebilir; sanki tüm çevreme yardımım dokununca ben, benmişim gibi. Başka türlüsünü yapamıyor muyum? Birisine faydam olacaksa varım olmayacaksa ben diye biri yok. istisnalar da vardır belki bazı insanlar dışında. Neyse ben beni anladım sanırım.
Çok çabalıyorum aslında. Mesela 24 saatin, ortalama 8 saatini senin için kabul, geçerli bir insan olabilecek miyim, dikkatini çekebilecek ve seçeceğin insan olabilecek miyim düşüncesiyle zaman harcıyorum. Her şehre varım seninle, yeter ki o sen ol. Evet, evet ben bu yazıyı sana yazıyorum, başvurduğum o güzel firma yöneticilerinden birine. Üzgünüm ama benim geleceğimi her hangi bir karşı cins duygusal sevgi sayesinde kuramayacak. Benim derdim benimle, insanın okuduğu mesleği yapması bu kadar zor olamaz. Neyse... Ben bu yazıyı o güzel firmaların çok güzel olmayan, çok tecrübeli olmayan ve tecrübe edinilmesine fırsat sağlamayan yöneticilerine yazdım.
Yıldızları süpürürsün, farkında olmadan,
Güneş kucağındadır, bilemezsin.
Bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür,
Ciğerinde kuruludur orkestra, duymazsın.
Koca bir sevdadır yaşamakta olduğun, anlamazsın.
Uçar gider, koşsan da tutamazsın...
W. Shakespeare
Orijinali "Matt Monro - The Music Played". Fakat yenilerde "Belaboris - RAKKAUDEN JÄLKEEN" şarkısına denk geldim. Ülkemizde Ajda Pekkan da farklı şekilde yorumlanmış ve düzenlenmiş hali ile söylemiş. Bence her dilde her anlamda, sözde dinlenebilen bir şarkı. (Yaşar'ın yorumlaması ayrı güzel)
Böyleleri Allahtan belasını istiyor. O çocuğun hayatını mahvettiniz, güzel birliktelikte alkollü sevgilinle sokakta değil git kenarda köşede tartış ne yiyorsan ye. insan olana dar bu dünya, Kadir'e yazık.