Bu durumun beklenilmedik, olağandışı ve hayretler edilesi bir hal olarak kavranılması hiçte sağlıklı değil... Muhlamamıda yaparım kemanımıda çalarım, kimsede ağzını açıp bir şey geveleyemez.
Önce memleketten özel olarak getirilen yağ ve peynir güzelce eritilir. Üzerine bol bol tereyağı ilave edilir ve afiyetle yenilir. Sonra spor niyetine Niccolo Paganini'den Violin Sonata çalınır ve böylece hazımsızlık problemini ortadan kaldırarak, sindirim sistemine uyarıcı etki yapılmış olunur.
Trabzon Solaklı Vadisi Karaçam ve Köknar köyleri işgal altında!!!
1 Haziran Cuma günü Solaklı Karaçam Köknar köylerinde HES'e karşı direnen köylüler teker teker evlerinden gözaltına alınmaya başlandı.
Adeta Olağanüstü Hal uygulamalarının yapıldığı köyde geçtiğimiz gece yarısı 700 jandarma ile giren HESçiler bugün de yaşlıların, kadınların da aralarında bulunduğu birçok kişiyi evlerini basarak gözaltılarla yıldırmaya çalışıyor. Jandarma yolları kesti, bölgeyi çevreledi ve sivil araçların dahi geçişine izin vermiyor!
Deresine, suyuna, yaşam alanlarına sahip çıkan Karaçam ve Köknar köylülerine yapılan kanun dışı uygulamaları protesto etmek, Solaklı Vadisi halkının yalnız olmadığını haykırmak için;
2 Haziran Cumartesi saat:13.oo 'da Karaçam ve Köknar bölgesindeki HES'in sahibi ve finansörü Gümüşsuyu Şekerbank Genel Merkezi önünde buluşuyoruz.
Tarih: 2 Haziran Cumartesi
Saat: 13.oo
Yer:Gümüşsuyu Şekerbank Genel Müdürlüğü (iTÜ Karşısı - inönü Cad.No:36 Timşah Han, Beyoğlu)
Çağrıcı: Karaçam/ Köknar Köyleri Halkı
Adı naturalizm ile birlikte anılan ünlü Fransız romancısıdır. Romanlarında genellikle insan ruhunun çelişkileri içinde verdiği mücadeleyi konu edinir. Yazarlık hayatına romantik şiirler yazarak başlasada pek bir başarı sağlayamamıştır. Sosyalist fikirleri savunduğu için zamanında bir çok kişi tarafından ağır tenkitlere uğramış yazardır.
Suçluyorum adlı kitabı ise mektup niteliği taşıyan güçlü bir aydın başkaldırısıdır. Yahudi kökenli bir subayın haksız yere casuslukla suçlanması ve zindana sürgün edilmesiyle başlayan Dreyfus Davası'nı konu edinir. Emile Zola'nın gazetede mektubunun yayınlanmasından sonra ise vatan hainliği ile suçlanmış kitapları toplatılıp yakılmıştır. Bu eser, haksızlıklar karşısında boyun eğmeyerek sesinizi yükseltme kabiliyetinizi, mücadeleci tavrınızı pekiştirmenize katkı sağlayacaktır. Okunması şiddetle tavsiye edilir.
bu kitabın içimde özel bir yeri vardır, kitabı okuduğumda henüz küçücüktüm orta okul 3'e gidiyordum.
cildi çok kalın görünmesine rağmen ( ortalama 1000-1500 sayfa olması lazım )
elime aldığım andan itibaren bir solukta nefes almaksızın okuduğum sürükleyici müthiş bir klasikti benim için.
romanın kurgusu ve baş karakteri edmond dantes'ın başından geçenler ve buna karşılık korkunç bir şekilde intikam alma arzusu, ona yapılanları yanına bırakmayarak hıncını alma isteği, beni kitabı etkisi altına alıp baş tacı etmeye yetmişti.
o çağlarda okuduğum en akıcı, en etkili, büyüleyici iz bırakan kitaptı kuşkusuz.
mısır ekmeği hayır diyemeyeceğim lezzetler arasında yerini alır.
yanında yoğurt olmazsa olmazımdır. en az mantı yoğurt ikilisi kadar enfes bir ikili oluşturur.
ayrıca yoğurdun öyle sıradan market yoğurdu olmaması lazım. el yapımı ve ekşimiş olması benim için önemli bir husus.
gecenin köhne bir yalnızlığının ortasında yazıyorum bunu...
birden o'nu düşünmeye başladım...
bir anda içimde kopan o acılı çığlığın feryatları, yüreğimi dağladı gitti.
sonra aniden içime cam kırıklarına benzer bir şeyler batmaya başladı, engel olamadım.
ağlama isteğine kapıldım birden hıçkırıklara boğuldum sel oldu gitti gözyaşlarım, giden gözyaşları değildi sanki yarım kalan hayallerime karşılık kan seli haykırışlarımdı.
kendime gene engel olamadım.
ve şuanda camdan dışarıya bakıyorum, gene o'nu hayal ederek. suratı çerçevenin o buğulu camına belli belirsiz silüetle efekt verdiğini görüyor gibiyim... o an zihnimden geçenleri tahmin dahi edemezsiniz.
O kadar çok canım yanıyor ki,
ne halt edeceğimi bilmiyorum...
aşk mıydı bana bütün bunları yaptıran?
eğer öyleyse senin allah belanı versin, senin boynun devrilsin evlerden ırak kal, sürüm sürüm sürünesin ve en sonunda geber git aşk...
Astospiyos; solaklı yöresine özgü kullanılan bir ifade.
Bana dedemlerden kalma bir yadigardır. Aile genelinde bana hitaben çok sık dile getirilir, bu kelimeyle bildiğin kenetlenmişizdir, özleşmişizdir kopamıyoruzdur hatta aramızda sıkı sıkıya bir dostluk bağı vardır.
Evet lafı daha fazla uzatmadan kelime anlamına gelmek istiyorum.
astospiyos: pek bir sosyetik, asortik görünüme sahip olma halidir. Tırnaklar üzerinde kibarlığından kırım kırım kırılarak gezer, havasından ve konforundan asla ödün vermez. ayrıca şıkıdım şıkıdım giyinen, süslü görünmenin en üst mertebesine ulaşmış kimsedir.
Ne bu canlılığını kaybetmiş yıpranmış kırılarak dökülen saç telleri gibi olan o anlamsız ruh halin?
Gün doğmadan neler doğar diyemeyecek kadar, çaresizliğe ittirilmek için neden çaba sarf eder durursun ki? Gözlerine o umut bayrağını indirerek, kendine yardımcı olsana. Bu kafayla daha çok özlersin o eski hallerini.
Ben sana her zaman diyorum aklından pozitif afirmasyonlar geçirerek, mutlu ve güzel yanlarına konsantre ol bunu yaparken de derin bir nefes alıp gülümsemeyi ihmal etme diye.
Bana bak bu haline bir an önce son ver, aklını başına al, topla kendini yoksa yolarım seni.
dere çocuğu olmaktır. 3000 rakımlık yaylada bulutların içerisinde güne merhaba demektir.
aynı zamanda zehir gibi kıvrak bir zekaya, ince espri kabiliyetine sahip, doğası gibi canlı yerinde duramayan fıkır fıkır süper sevimli insanlardır.
sözlüğün başına oturmuş, sabah olsada yatsam diyendir.
gece ayakta mesai yapan gündüz ise uyuyan sonra uyanıncada lanet olsun gene günü kaçırdık diye agresiflikte bulunan tayfadır.
Utanarak çekinerek hatta ezile büzüle söylüyorum ki annem her beceriksizliğim karşısında kızdığında bu lafı bana söyler.
Yani anne 'ne bu aval aval etrafa hiç birşey bilmiyormuş bakar halin? annenden de mi hiç birşey öğrenmedin aptal kızım' demek ister.
kendisinin laf sokmakta üzerine yoktur, kapak eder böyle insanı.
sevgili sivrisinek kardeş:
seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun değil mi. bu dünyada bir başkasını seni sevdiğim kadar inan sevemem. varlığın beni hep mutlu ediyor. hatta sen beni dünyanın en mutlu insanı yapıyorsun.
hele kanıma karşı olan o ilgin yok mu. sonra ısırdığın yerleri kaşıyıpta kanattığım o dayanılmaz kaşıntılı şişlikler... ah canım benim beni benden alır senin o şehvetli ısırıkların.
olmazsa olmazım, her şeyimsin sen.
içinizdeki sevgiyi karşı tarafa göstermenin güzel bir yolu. eğer bir de öpücük sevdiğin kişidense, kalp atışlarını harekete geçiren heyecan ve beraberinde mutluluk duygusu veren şahane bir şeydir aman yarabbim!
kendisini kırık dökük hisseden, kafa yorgunluğuna çekilmiş, kaşları çatık bezgin bir görünüme sahip.
artık sıkılmaktan da sıkılmıştır, kendisini güçsüz çaresiz görer ve umutların bittiği yerlerde bekler durur öylece.
'üşümek var olmanın göstergesidir, eğer var olmasaydım üşüyemezdim' bu şüpheci kalıp gelmiş geçmiş felsefenin en yetkin temellerini oluşturmaktadır. Mantıksal olarakta düşünüldüğünde, çelişmediğini gösteren öngörüdür.
bu kızı alacak erkeğe karşı, içimde oluşan o acıma duygusunu iliklerime kadar hissediyor gibiyim. başlığı okuduğum anla birlikte kızın gözümde canlanmasının bir olduğu, canlandırdığım gibide sonlanmasını arzu ettiğim kokulu teyyare insanı.
işteş fiildir, aradaki 'iş' eki birlikte yapma anlamı katar.
kelime anlamı olarak da birbirini seven iki kişi arasında olan ve ancak birbirlerini seven iki insan tarafından yapılınca güzel olabilen eylemdir.
Halk arasında kullanılan ismi Kadahordur. ey gidi kadahorum eyy dememek mümkün değildir, kendisini özleten yerdir.
rumca yani pontusca dilinin en yaygın konuşulduğu yerdir, bölgede rum kökenli köyler bulunmaktadır.
adeta doğa harikası olmakla beraber, yaşamayı anlayıp algılayabildiğim yerdir. ilçe konum olarak iki dağ arasına sıkışmış olup, cennetimsi vadi görünümüne sahiptir. iki dağ arasından geçen solaklı deresi ise, sarp tabiatın enfesliğine enfeslik katmaktadır.
ilçede bulunan uzungöl eşsiz doğa güzelliğiyle doğu karadenizin en gözde turizm merkezi konumundadır. bu güzellikler karşısında insanın başının dönmemesi gerçekten elde değildir.
Evet bunu övünerek koltuklarımı kat kat kabartarak söylüyorum Kadahorluyum.
geceler karanlık, ürkütücü ve de sessizdir. o sessizlikle birlikte, içimizde yükselen duygu feryatlarını daha derinden duymamızı sağlarız. birden gece olur ve gecenin sinsice sokulduğu yalnızlığı çöküverir üzerimize.
eğer birde alkol işin içine girmişse ve duygularınızı dile getiren parçanız size eşlik ediyor ise eskilere dalarak içinizdeki duygusallık volümünü artırırsınız.
yalnızlık başlarda pek bir sevilesi gelir insana.
derdim yok, karışanım edenim yok, dilediğim zaman istediğimle dışarı çıkarım, kavga yok, gürültü patırtı yok, kafam rahat huzurum yerinde oh ne güzel hayat diye çığlıklar atası gelir insanın. ee peki ya sonra?
yalnızlıkta bir yere kadar güzeldir efendiler. insanın insana, sevgiye ilgiye gereksinimi vardır. zamanla insanın içine işler bu yalnızlık duygusu. sonra başlarsın isyankar ayaklara vay efendim benim neden sevgilim yok, onun var benim yok, ben neden yalnızım benim ne eksiğim var. yanında birilerini istersin ama bir türlü bulamazsın. zamanla onun seni gelip bulması inancıyla günlerini doldurursun. (bkz: )ben
üşüyen ama bir türlü ısınamayan, yetim kalmış bir çocuk misali sevgiye ve şefkate muhtaç bir insan türüdür.
şuan içersinde bulunduğum durumdur.
ders çalışmaya gönlü olmayan biri için sıkıntılı bir süreçtir. bu kişiler bir türlü ders çalışmak için adapte hissedemezler kendilerini, bir haftanın kalmış olması, içinde çalışma arzusunu uyandırmanın aksine çalışmayı engelleyecek faktörler çıkarır dururlar kendilerince. çevrelerinde ders çalışmaya eğilimli arkadaşları var ise bu durum dahada kritik hale gelir, arkadaşlarınında akıllarını çelip vakitlerini çalmaya endekslenir bu kötü insan modeli. sakıncalıdır uzak durulması gerekir
her insanın yapabileceği bir iş değildir. duyguların en saf en yoğun halidir, bolca fedakarlık gerektirir. kalp sızlatır, acıdır, kişiyi çaresizliğe sürükler. koşulsuzca uzaktan sevmekle yetinir durursun işte zaten bununda ötesine geçemezsin. içte biraz umut birikintisi beslersin hayallere sürüklenir gidersin, hakikati bir türlü görmek istemezsin. hani zor olanı sever ya insan işte bu platoniklik ulaşılmaz olmasından ileri gelir. zamanla bağrına taş basmayı öğretebilen bir eylemdir kendisi.
Bazen hayatı anlamlaştıran bir etken göremeyiz. Kara kara bulutların başımızda kol gezdiği, istenilen sonuçların gerçekleşmediği, her işin sonucunun fos çıktığını farkettiğimiz bir anda birden bir şey olur ve başlarız düşünmeye, bizi yaşama bağlayan tek neden aramaya yoğunlaşırız. Düşünürüz düşünürüz tek bir sebep bile bulamayız ve sonrasında işin içinden çıkamayacağımızı farkederek bir anda hayatı tribe bağlamaya başlarız. işte bu aralar hayat bizim için sıkıcı ilerliyordur, mutsuzluk, isyankarlık vardır hatta çevremizdeki mutlu insanları görmek bile bizim gözümüze batar çünkü hayat bizim için boktan bir süreçten geçiyordur.