hüzünleri, acıları tattık, ne kahkahalar attık, ne hayaller kurduk, ne yolları yürüdük ve ne zamanları devirdik beraber... çocukluğumsun ve şüphe yok ki hala çocuğuz..
yolumuz bozkırlardan bile geçse, sokaklarımız daima denizlere çıktı seninle.
"yaşamında yürüyüp yürüyüp, bir an durunca, çevrene bakıp göreceksin ki, yürüyüşüne şu ya da bu noktada katılmış, bir süre seninle birlikte yürümüş kişilerden hiçbiri yok yanında.
sen, bir an, “buradayım” demek için durunca, onlar, artık “orada” olacaklar. “buradayım artık” bile demeyecekler sana, “orada”larından seslenerek…
“burada”nda kimse bulunmayacak, “orada”ndan da kimse seslenmeyecek sana…
bazen de, uzunca bir zaman dilimi boyunca yaşadıklarını yeniden tartmak zorunda kalacaksın: ne kadarı ne kadar değerdi, değdi, diye ...
çıkaracağın ‘bilanço’ da pek o kadar ‘karlı’ olmayabilecek.”
(bkz: oruç aruoba)
tarifi imkansız, bazenleri çok ama çok anlamsız, bazenleri de "tabi ya ne olacaktı ki çok mantıklı" dediğim bir hüzünle cebelleşiyorum.
bir yanım acıdan nefes alamıyor, diğer yanım arafta.
kalmak istiyorum, gitmek ister gibi; gitmek istiyorum, kalmak ister gibi...
Sifil'deki üslubun çirkinliği der susarım.
tartışma kültürü yok, hoşgörü yok, naiflik yok. "Namuslu ol" demesinden belli çirkef biri.
yahu şu adama bakıp da diyeceksin koskoca öğretim üyesi, konuşmaları duysan mahalle kahvesi.
yazık, din bilginlerimiz bu ve bunun gibileri olduktan sonra, bir arpa boyu yolu zor gideriz,
onu da büyük ihtimal geri döneriz.
ders kitaplarımın hepsine çay, kahve ne tür sıvı varsa dökülüyor. Engelleyemiyorum.
bugün de ayran döküldü...
allahım ders çalıştığımdan olsa neyse diyeyim de hep bir şeyler içerken bu lanet olası kitaplar elimin ayağımın altında oluyor.
Ve ben bir şekil bir yolunu bulup üstüne bir şeyleri döküyorum sürekli. vallahi bıktım.
sözün özü, ders çalışmak iğrenç bir şey. illet vize haftası, aklımı yitirdim... Hiç iyi değilim...
Yetersizdir...
Sadece 2017 ygs mi iptal edilmeli sizce?
tus, kpss, hakim-savcı sınavları...
Tamamıyla, ama tamamıyla;
Çöp.
bakın bunlar, daha tek bir tane sınavı doğru düzgün, adil yapamadılar... lügatlarında sınavın adı ne olursa olsun, illaki kopya, illaki torpil, illaki hak yemek var.
onca insanın geleceğini, mesleğini, hayatını, emeğini oyuncak etmekten ala bildikleri bir işleri yok.
yazık, çok yazık bu insanlara.
zira,
emek hırsızlığının iki cihanda yeri yoktur...
Misal,
Düşünsene, Almansın. Allah korusun.
iki tane dünya savaşı atlatmışsın, her şeyi yeniden inşa etmişsin.
Dünya kupası kazanmış mükemmel bir futbol takımın var.
Ünlü markaların arasında Mercedes, Audi, BMW, Porsche, Volkswagen, Siemens, Bayer, Zeiss, Adidas, Puma, Hugo Boss, Bosch, Nivea, Braun var. Tasarım ve mühendisliğin dibine vurmuşsun; 20. yüzyılların fizikçilerinin %80'den fazlası senin ülkenden çıkmış.
Geçmişinde Bach, Beethoven, Brahms, Handel, Wagner, Strauss ve Schumann gibi sanatçılar var. Ama elinde değil, türkiye'yi kıskanıyorsun...
kim demişti bilmiyorum... "protesto geleneği sol güruhla eşleşmiştir" bunların yaptığı trajikomedi sahnesinden başka bir şey değildir...
olmuyor, dağ başında saksağan vur beline kazmayı gibi mantıksız, abuk sabuk, gerizekalıca şeyler yapıyorlar...
Komik oldukları kadar,
rezil ediyorlar ülkeyi.
espri sıfır, mizah sıfır, zeka sıfır, çizim çöp...
olağanüstü bir çirkinlik var yaptıkları her şeyde...
yani anlayacağınız yaptıkları iş "karikatür" ruhuna 180 derece ters.
Ki Zaten misvak dergisi deyince beş on adım geri durmak lazım.
hoşt çomar misvak, hoşt!
kalitesiz futbolcu oynatan kaliteli futbol beklemesin.
başarısızlık hiçbir zaman tesadüf değildir.
Ve bazen en büyük hizmet, istifa edip defolup gitmektir.
ve sen,
galatasarayım, "sana söz baharlar gelecek"
Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu,
pervane olan kendini gizler mi alevden;
sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu...
gün senden ışık alsa da bir renge bürünse;
ay secde edip çehrene yerlerde sürünse;
her sey silinip kayboluyorken nazarımdan
yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse...
ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!
hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince
gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
gözler ki birer parçasıdır sende ilahın,
gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
sen öldürüyorken de, vururken de güzelsin!
bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden...
hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı.
dinmez! gönlün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
dinmez! ebedi özleyişin bestesidir bu!
hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
görmek seni ukbadan eğer mümkün olsaydı.
dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
tek bendeki volkanları söndürse denizler...
hala yaşıyor gizlenerek ruhuma "kaabil";
imkanı bulunsaıdı, bütün ömre mukabil
sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.
mehtaplı yüzün tanrı'yı kıskandırıyordur.
en hisli siirden de örülmez bu güzellik.
yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur,
kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik...
(bkz: hüseyin nihal atsız)
bu boktan başlığa yazmak istemiyorum, istemiyordum.
ama ölüyorum, ölmemek için yazıyorum.
aklımın ve yüreğimin almadığı bir karanlık bu.
içim kan ağlıyor, nefesimi düzgün alamıyorum. darmadağınım.
onun acısını hissediyorum, elimden hiçbir şey gelmiyor.
kırılmış, ufalanmış, milyonlarca cam kristaline dönmüş saydam kalbini kaburgalarımın arasında hissediyorum.
ağzımdan hiçbir kelime, hiçbir cümle çıkmıyor ki yarasına merhem olsun...
"hadi kalk ayağa" diyebilsem keşke...
O çiçek.
soluyor...
sevdasında sağlam, yüz bin kere fedakar, güzel kalplim...
canım kardeşim.
Ayrı ve uzak da olsak, seni seviyorum,
ama en önemlisi,
seni anlıyorum.
köpeğin kulağını kesenler, kuşları zehirli yemle öldürenler, kedi evlerini yakıp yıkanlar...
bu ülke cehennemin öbür adı.
allah hala belamızı vermediyse, iyi birkaç insanın yüzü suyu hürmetine...
"yalnızım, geceler boyu akıp giden ırmaklar gibi karanlıklar içre, öyle yitik, öyle üzgün, yalnızım... sularım toprağa sızıyor bak. yüzümü geceler örtüyor. binlerce taş saklanıyor içimde. kim kimin derinliğini görebilir, hem hangi gözle?"