Bugün yine halk otobüsüne bindim. Yanımdaki koltuğa bir teyze oturdu.
Baktım, teyze etrafı kesiyor.
Kocaman cep telefonlarının ekranına gömülmüş kendi dünyasında yolculuk eden insanları iyice süzdü teyze, ben de başladım süzmeye. Kimse başını kaldırıpta yanındakine bile bakmazken, bir tek teyze ile ikimiz etrafı süzüyorduk kınar gözlerle ve tiksinir dudak kıvırmalarımızla.
Dedim ki içimden, helal olsun sana teyze, demek sen de benimle aynı fikirdesin.
Demek, sen de bu android kafalardan şikayetcisin. Demek senin de için kaynıyor, laf söylememek için, demeye kalmadı teyze elini cebine attı, şu eski, el feneri olan, monofonik, renksiz ekranlı nokia 1100' ı çıkarttı yılan oyununu açtı ve yılan duvara her tosladığında teyze yerinden hopladı.
Otobüsten inerken arkasını döndü bana baktı. iyi akşamlar evladım dedi.
iyi akşamlar Brütüs, dedim anlamadı el salladı indi otobüsten. Deli mi ne dedi belki de.
Bu ülke, vatanseveri sevmedi hiç, önce ihanetle suçladı, sonra darağacında sallandırdı,
sonra da hayatını dizi yaptı.
Biz ne yaptık?
Biz izledik, biz sadece izledik.
Biz, hep reyting rekoru kırdık.
Olay esnasında da, olaydan yıllar sonra da, hep eli kumandada,
gözü ekranda, sadık, sorgulamayan ve esen kalan sayın seyirciler olduk.
Haksızlığa ve zulme seyirci kalmayın SAYIN SEYiRCiLER.
Haksızlığa uğrayanları, başrol oyuncusuna rol, kendinize, seyrine doyulmaz dizi, ve kitaplara sığmayacak kahraman yapmayın.
Kıymetini yaşarken bilmediğiniz kahramanlara, öldükten sonra yapabileceğiniz tek şey, mezarına çiçek koymaktır.
Cahiliye döneminde doğan kız çocukları diri diri toprağa gömülüyordu,
21.yy da ise, 12 yaşına kadar büyütülüp başlık parası karşılığında gelin ediliyor.
Acaba cahiliye dönemi devam mı ediyor, yoksa kapitalizme mana mı arıyoruz?
Süpermarketin ücra köşelerinde boş gözlerle reyonları süzen, almasa da paketin içeriğini okuyan, parası yetmesede kaliteli sucukları eline alıp koklayan, gereksiz olsa bile market arabası kullanan, çaktırmadan zeytinin tadına bakan, peyniri kibrit kutusu kadar, ekmeği 4'er makarnayı paket paket alan, çaktırmadan parmak hesabına yönelip çözemeyincede cep telefonundan hesap yapan birilerine rastladıysanız onlar kesin öğrencidir.
Markete küheylan gibi şaha kalkarak girip, koltuğunun altında ekmekle çıkan birilerini görüyorsanız kesin öğrencidir kesin...
kim olduğunu çözemediğim yazar.ama öğrencilik yıllarımda salonun ortasında sucuk pişiren dostumu hatırlattı.neymiş evde sucuk kokarsa zengin görünürmüşüz pehhh.
Yaklaşık iki yıl hüküm sürmüş farmvil neslinin üst versiyonudur. Bu iki neslin ciftleşmesinden doğacak türü tahmin etmek Çok zor.bu nesil iÇin isim babası aranıyor.
Kurdu kuşu, ayıyı deveyi, yılanı atı, iguanayı sincapı evcilleştirebilen insanoğlu bu da yetmezmiş gibi farenin, kedinin, köpeğin genleriyle oynayıp, hayvanları kendi zevklerine göre şekillendiriyor.Kiminin rengini, kiminin vücudunu, kiminin de doğal yeteneklerini beğendiği şekle getirip hayvanların doğasıyla oynuyor.
Süs köpeği denen kavramı zihnimde canlandırmak isterken nasıl düşünmeliyim, süs olarak mı, köpek olarak mı, eşya mı, canlı mı?
Dekoratif malzeme olabilir mi?
Mesela perdeye iğne ile tuttursam hoş durur mu?
Merak ediyorum.
Birgün sokakta zebra görünümlü fok, bahçelerde penguen gibi yürüyen tavuk, evlerde güvercin gibi süzülen kurbağa görecekmiyim?
Siz de benim gibi saçma sapan hayaller kurmaktan kurtulmak istiyorsanız, çevrenizdeki insanları uyarın, hayvanlara sevgi beslemesinler, önce saygı duysunlar.
Birgün hayvanlara söz hakkı doğarsa eminim sahiplerine şunu söyleyecek;
-Keşke maymun kalsaydın be yavrum ne diye insan olmaya çalıştın ki!
Mandırabüs
Baş başa, göz göze, diz dize, kol kola kimi zaman diş dişe yolculuk ettiğimiz nadide yerlerdendir metro ve metrobüsler.
Fiziksel olarak iç içe girdiğimiz kızlar, erkekler, amcalar, teyzeler duygusal olarak birbirinden uzaklaşma çabası içerisindedir.
Göz göze geldiğin teyze gözünü kaçırır, diz dize oturduğun amca bacağını kaydırır bazen de kalp kalbe durduğun güzel kız kalbini durdurur.Yolcular okadar iç içeyken birbirlerine sadece nefret dolu gözlerle bakar.Sana yabancı olan herkesi sapık gibi görürsün.
Bedenler bir olduğu halde kalpler bin olur.Heyecan, aşk, ilgi, keyif cep telefonunda oynanan okey, candy crush, temple run gibi insanı ortamdan soyutlayan oyunlarda bireysel olarak yaşanır.Yardıma muhtaç olduğunuz anda kafanızı kaldırır yanınızdakilere bakarsınız.Temple run da yanmamak, okeyi kaçırmamak uğruna el uzanmadığını görürsünüz.
insanlar birbirine okadar yakınken fütursuz furyası arasında olduğunuzu ihtiyaç halinde farkedersiniz ve toplu taşıma aracını mandıradan kesimhaneye giden büyükbaş hayvan kamyonuna benzetmekten kendinizi alıkoyamazsınız.
Ve kendi kulağınıza şunu fısıldarsınız,
Toplu taşıma araçları kalp değil et taşıyor...