uzun uzadıya bir analiz yapayım da en azından yazılı olarak bir yerde bulundurayım diyordum. öncelikle bilmeyenler için anlatmak gerekirse abd seçim sisteminde sonuçlar total oya göre belirlenmiyor ve electoral collage sistemi ile minimum 270 electoral vote'a ulaşan aday seçimi kazanıyor. her eyaletin nüfuslarına belli oranlarla yayılacak şekilde bir electoral vote'u oluyor ama tabi türkiye sisteminden de bildiğimiz gibi her eyaletin tamamen nüfusuna oranlı değil bu durum. misal vermek gerekirse california'da 13 milyon civarı oy kullanan insan 55 delege seçerken wyoming gibi bir bölgede neredeyse 220 bin kişi 3 delege çıkarabiliyor. yani sistem uzaktan çok adil değil görünse bile büyük bir coğrafya ve herkesin kendi sorunları olmasını düşündüğümüzde aslında makule yaklaşan bir sistem ve tabi bunun yanında senato ve temsilciler meclisi de var ancak temsilciler meclisi bizim konumuz değil.
trump için bakacak olursak aslında kabusa yakın bir dönemde seçim oluyor, çünkü sırtını en temel olarak yasladığı ekonomi çin virüsü sebebiyle duman olduğu için asıl oy deposu olarak görebileceği kesimlerde oyları düşmüş olarak görünüyor ve bu kesimler aslında çok kritik eyaletlerde çünkü örneğin michigan eyaletini (16 electoral vote'u var) 11 bin oy ve binde üç farkla kazanmıştı. michigan eyaleti hispanik oyların yoğun olduğu kısımlardan da değil ve black lives matter hadiselerinin yansımaları da buradalarda görülebilir; ancak yeni bir pencere açmak gerekirse aslında black lives matter hareketi siyahi cenahta trump'a biraz destek kazandırmış gibi.
bununla beraber siyahiler açısından başka bir parametre de şu anda ney york, new jersey, michigan gibi bölgelerde, ki bu bölgelerden aslında daha fazla örnek olarak verilebilir ben en temelde gördüğüm örnekleri verdim, siyahilerin daha yoğun olarak yaşadığı mahallelerde daha yüksek ölüm oranlarına ulaşıldı ve burada temel suçlu başkandan ziyade eyalet yöneticileri olarak gösterilebilir ki aslında bazı eyaletler için bunu göstermek fazlasıyla doğru da olabilir.
bununla beraber seçimlerde özellikle güney eyaletlerinde önemli bir değişim yaratabilecek olan faktörlerden olan hispanik oylarına. hispanikler şu anda özellikle hristiyan dünyasında en muhafazakar olan toplumlardan sayılabilir doğu avrupa ve afrika ile beraber. demokrat partinin daha aşırı liberal politikalar izlemesi muhtemelen hispanik seçmenlerin de çok hoşuna gitmiyor ve trump yanındaki muhafazakar hispanik ve muhafazakar siyahiler ile beraber bu oylar için de aslında "white power" kitlesi arkasında olan birisine göre önemli bir tercih oluyor. tabi burada aslında en temel kitlesini daha başlangıçta breibart news ve aşırı sağ grupların hype'ı ile oluşturan 4chan gibi yerlerden manyakça destek alan trump söylemleriyle bu kitleyi mutlu ederken eylemleri ile de siyahi ve hispanik kitlenin özellikle ekonomik olarak sorunlarına çözümler bulabiliyor.
katılım olarak bakacak olursak bu seçimde katılım diğer seçimlere oranla yüksek olabilir ve total oranlarda benim tahminlerime göre oy verenleri demografik olarak ayırmak gerekirse %70 beyaz %11 siyahi %13 hispanik olacak ve diğerleri de kalan %6lık kısmı oluşturacaklar. anketlerde trump hispanik ve siyahi kitlede oyunu arttımışken beyazlarda oyunu düşürmüş durumda.
trump şu anda muhafazakar neo-con cumhuriyetçi kitlesi ile neredeyse kanlı bıçaklı durumda özellikle geçmişin bush kabinesi ve bush ailesine yakın olan isimleri ile ancak genelde bu kitlelerin rol oynayacağı bölgeler için safe republican diyebileceğimiz için bunu çok değerlendirmeye almak gerekmez. tabi hispanik ve siyahi nüfusun çoğunluğu için de new york, new jersey, california gibi kısımlarda değinmeye değmeyecek fark kapatırlar ancak bu değişimler bazı kilit eyaletlerde bazı kritik değişikliklere sebep olabilirler.
şimdi gelelim eyalet bazında bir başkanlık yolculuğu incelemesine;
cumhuriyetçi parti kesin olarak kaybetmez diyebileceğimiz eyaletler şunlar olacak diye tahmin ediyorum ve bu tahminlerimin %99 ihtimalle yanılmayacağından eminim bile diyebilirim
alabama
arkansas
louisiana
kansas
oklahoma
missouri
kentucky
tennessee
indiana
south carolina
alaska
idaho
montana
nebraska cd-2 hariç
south dakota
north dakota
missisipi
west virginia
utah
ve bu eyaletler toplamda 125 electoral vote yapıyor. bununla beraber aynısını demokratlar için yapmak gerekirse,
massachusetts
delaware
new york
california
district of columbia
hawaii
maryland
vermont
connecticut
new jersey
illinois
maine cd1
rhode island
washington
new mexico
virginia
oregon
bu eyaletler ise tam olarak 201 electoral vote yapıyor ve bunları kimin kazanacağını aslında tahmin etmeye çok gerek yok çünkü bunlar bir yerde belliler. diğer eyaletlere gelmek gerekirse ve büyükten küçüğe gidilirse,
texas- aslında buranın bu seçimde toss-up (iki tarafa da geçebilir) olarak nitelendirilmesi benim için halen bir şok unsuru ancak trump'ın en azından %5 farkla bu eyaleti önde kapatacağını düşünüyorum.
florida- senatör marco rubio trump'ın arkasında ve kendisi muhafazakar bir hispanik o nedenle bölgedeki hispanik oyların cumhuriyetçilere gelme oranı o denli de düşük olmuyor, bununla beraber eyaletin bazı countylerinde ciddi olarak trump desteği var bu countyler genelde çomar eyaleti olarak nitelenen güney eyaletlerine yakınlar ve ezici bir trump farkı oluyor. eyalet genelinde büyük bir fark olmasa da bence trump bu eyaleti de önde götürür.
ohio- bu bölge aslında tamamen amerikan seçimlerinde çok değişken olduğu ve aslında seçimlerin kazananı için büyük rol oynadığı söylenen eyaletlerinden ve toss-up olarak görülmesinin sebebi de bir yerde bu. yoğun bir beyaz ve muhafazakar nüfus var, trump'ı seviyorlar. en az %5 fark olur.
georgia- trump'ı sevmemesi muhtemelen yoğun siyahi nüfusa sahip şehirleri var, eyalet genelinde fazla sayıda hispanik var ancak her zaman için cumhuriyetçilere yakınsak bir eyalet görünebilir. tüm güney eyaletleri gibi kemikleşmiş beyaz cumhuriyetçi kitlesine sahip. çok büyük bir farkla olmasa da trump alacaktır.
michigan- geçen seçimlerde hiç tahmin edilmeyen bir eyalet gibiydi ve yanılmıyorsam sadece trafalgar group isimli araştırma şirketi trump kazanır demişti. bu seçimde de durum benzer bir şekilde yine trump'ın kazanması düşünülmüyor ve trafalgar group trump'ı 1 puan önde gösterdi. ancak bu sefer trump'ın kazanmasını ben zor olarak görüyorum %2-3 puan gibi bir farkla biden seçilebilir.
north carolina- burası toss-up'a sürekli atılan ama cumhuriyetçilerin çok yüksek oranda kazandıkları bir eyalet. genel olarak hispanik ve siyahi nüfusun ikisi de belli bir yoğunlukta var ancak beyaz nüfus için de az dememek gerek, genel olarak beyaz nüfus özellikle daha iç kesimlerde muhafazakar karakterli. geçen seçimler kadar büyük bir fark olmaz ancak yine de trump kazanır olarak düşünüyorum.
colorado- bana göre demokratların kazanmış olduğu ve cumhuriyetçilerin en fazla ilerleyecekleri eyalet burası olacak. ancak bu yine de seçimi kazanmaları için yeterli olacağını sanmıyorum. denver çok büyük bir şehir ve buradan cumhuriyetçiler az oy alıyorlar. yoğun hispanik nüfusunda oylarını biraz arttıracak olsalar bile bu ancak farkı biraz azaltmayı sağlayacaktır.
iowa- trump son seçimde clinton'a fark atmasına rağmen eyalet toss-up'a atılmıştı. demokrat nüfus sanders'ı seviyor o nedenle establishment adaylara çok teveccüh etmiyorlar. muhtemelen fark %10 olmasa bile bundan 2-3 puan aşağıda olmak üzere trump önde gelecektir.
new hampshire- abd'de en manyak insanların yaşadıkları eyaletlerden birisi. çevresi eğitim ve refah olarak en yoğun yerlerden ancak burası abd'de kişi başına en fazla silah düşen ikinci eyalet olması lazım. hem trump'ı, hem sanders'ı seviyorlar ancak geçen seçimdeki kadar yakın geçeceğini düşünmüyorum. bence bu seçimi biden daha rahat şekilde kazanacaktır.
maine ve maine cd-2- maine ve maine içinde abd'de yalnızca iki eyalette olan seçim bölgeleri maine de geçen seçimde yakın geçmiş ve cd2 trump tarafından kazanılmıştı. ancak bu seçimde maine için farkın açılacağını ve cd-2 nin ise biden'a daha yakın olduğunu düşünmekteyim.
nebraska cd2- biden görece olarak anketlerde önde görünse bile, kesinlikle bunların anketlerin sadece 1 electoral vote için baştan savma yapıldığını düşünüyorum. trump bence küçük bir farkla da olsa alır.
buraya kadar olan tahminlerimde de genel olarak yanılacağımı düşünmüyorum. ne kadar anketler bazı eyaletler için bambaşka sonuçlar ortaya koysa da genel sonuçların bu şekilde olacağını düşünmekteyim. şu anda biden 232 electoral vote'a ulaştı ve bu rakat trump için 248. geriye kalan eyaletler ise burada olanlardan bile daha bıçak sırtı olarak görünüyor.
pennsylvania- burası genel olarak büyük şehirlere sahip ve genelde büyük şehirlerde demokratların büyük üstünlükleri oluyor, bununla beraber eyalet genelinde orta ölçekte fazla sayıda county ve ve buralar da trump'ın oy deposu. bununla beraber o bölge eyaletlerine özellikle ağır sanayi olan yerlerine trump döneminde büyük kıyaklar yapıldı. siyahi oylarının ne kadarı trump'a döner bilinmez ama ben buranın da bu seçimde muhafaza edileceğini düşünüyorum. bunlarla beraber de trump'ın yine de kaybetmesi en muhtemel eyaletlerden birisi.
arizona- muhtemelen 20 yıl önce arizona'da yaşamış insanlara burası cumhuriyetçi kimlikten bu denli uzaklaşacak deseler arizona halkı şok olur ve diyenleri silahla kovar ve tehdit ederlerdi. ancak amerika tarafından da ırkçı olarak gösterilen yerlileri gelen göçmenleri genelde demokrat partiye yönlendiriyor muhtemelen. bununla beraber eyaletin en büyük şehri phoenix cumhuriyetçilerin baskın olmaya en yakın olduğu çok major şehirlerden sayılabilir. cumhuriyetçiler burayı yakında kaybedecekler eğer eyaletteki hispaniklerle daha iyi anlaşmazlarsa ancak onun bu seçimde olacağını düşünmüyorum ancak trump kaybederse de çok şaşırmam.
wisconsin- minnesota- bu iki eyalet aslında beraber almak istedim geçen seçimlerde wisconsin az bir farkla trump tarafından minnesota ise çok olmayan bir farkla clinton tarafından kazanılmıştı. iki eyalet de büyük oranda blm olaylarının merkez üssü olarak sayılabilecek yerler oldu. trump'a oy vermeye eskisinden daha az sıcak bakan beyaz nüfus acaba bu eyaletlerde ne oranda olacak bilinmez. bununla beraber minnesota için konuşmak gerekirse bazı geçmiş demokrat mayorlar trump'a destek verdiler. bu seçimde de iki eyaletin iki ayrı adaya gideceğini düşünüyorum ancak hangisi trump hangisi biden olur onu kestirmesi güç.
nevada- trump için nasıl arizona ve pennsylvania çok kritik dediysem bence burası da biden için öyle olacak. ben geçen seçimde demokratların kazandığı ve kaybetmeye en yakın oldukları iki eyaletten birisi olarak görüyorum. hillary hispanikler tarafından biden'a oranla daha çok seviliyor ve trump o dönem hispanikler tarafından daha az seviliyordu. şehirdeki yoğun hispanik nüfusu düşünürsek bence trump farkı kapatacaktır ancak kapattığı fark kazanmasına yeter mi bunu söylemek zor. ancak ben bu seçimde nevada'nın kırmızı olacağını düşünmekteyim.
yani aslında şu anda abd'de anket şirketleri tarafından yapılan anketlerin gerçekleri az olarak yansıtması benim bu tahminleri yapmamda temel bir etken. trump şu anda battleground state olarak geçen eyaletlerde önceki seçime 16 gün ile kıyaslandığı zaman %0,7 önde ve önceki seçimde ohio, iowa gibi eyaletler aslında seçimin yakın geçeceği düşünülen eyaletlerdi. bununla beraber michigan, pennsylvania gibi yerlerde trump'a çok düşük şanslar veriliyordu. temel olarak daha cumhuriyetçi yakınsak olsalar bile ben genel olarak emerson collage, rasmussen report ve trafalgar group anketlerinin daha isabetli olacağını düşünüyorum.
trump genel seçimde muhtemelen bu sefer %3,5-4 civarı geride kalır ve geçen sefer olandan bile daha tartışmalı bir seçim kazanır.
aslında senato için de bir şeyler yazmak istiyordum ama uzun bir zaman oldu yazmaya başladığımdan beri o nedenle senato konusundaki tahminlerimi de başka bir gün yazmak isterim.
modern liberal toplum artık tam anlamıyla dayanılmaz bir hal aldı ve belli hayatlar için artık standarta dönüş inanılmaz zor bir halde. şehir hayatı can sıkmaya başladı ve bunun yanında bir sürü sorumluluk. he sorumluluklara karşı değilim ama bazı şeyler istenilen gibi şekillenebilirdi.
düşünüyorum da ileride ford f250 sürmek, viski ve bira içip sürekli kırmızı et yemek, büyük bir mülkümün olması ve burada kendime göre daha basit bir hayat sürmek nasıl olur acaba. işlerimi bitirdikten sonra ayaklarımı uzatıp maç seyretmek , silahlarla ilgilenmek birkaç tane azman köpeğim olması ve dışarıdaki dünyadan olabildiğince uzakta kalmak nasıl olurdu?
spor yapıyorum, kendime bakmam lazım, üniversitede bir sürü işim var bunlar benim sorumluluklarım ancak neden elim taşın altında ki. ileride birisi bana bu topraklar senin ve iznin hariç kimse giremez mi diyecek? sanmam; acaba yanlış yerde yahut yanlış zamanda mı doğduk?
şu ana dek olan süreci değerlendirmek gerekirse hillary'nin adaylığı zaten demokratlar açısından kesindi. amerikan başkanlığı ne idüğü belirsiz bir komünistin eline bırakılmayacağı bundan yaklaşık yetmiş sene öncesinden beri belli olan bir durum. trump'ın cumhuriyetçi aday olması ise son derece enteresan gelişti. cumhuriyetçi kongrenin öne çıkan adaylarından önce jeb bush ciddi sıkıntılı süreç geçirip çekilmek durumunda kaldı, ardından genel olarak bağışların aktarıldığı isim olan rubio bitti son olarak ise kassich ve ted cruz'un kağıt üzerinde olmayan ortaklığı bile trump karşısında çok güçsüz kaldı. bu durum aslında olağanın dışında bir durumdu çünkü trump genel amerikan politikasına karşı çıkacak bir tutum izliyordu ancak bu tutumundaki değişiklik sonrası genel olarak cumhuriyetçi büyükbaşların hakkında iyi konuşmasını sağlayabildi. tabi hepsinin değil çünkü ciddi muhafazakar seçmen halen kendisine karşı mesafeli.
ancak bu süreç içinde trump hillary ile arasında olan yaklaşık %12 lik farkı kapatıp bir de üzerine %2 civarı bir fark açtı. tabi oy oranları abd seçimleri açısından önemli değil iki tarafın da kazandıkları eyaletlere bakmak gerekiyor ki bu durumda iki parti de kendi kitleleri içinde ciddi kırılmalar yaşayacaklar. hillary ne kadar demokrat adayı olsa bile genel olarak müesses nizama devam edecek birisi gibi görünmekte, trump ise bunun aksi politikasını popülerleşmek adına kullandı ve ardından müesses nizama döndü. bu sayede arkasında medya desteği ve parti desteği de bulmuş oldu.
şu anda trump adına garanti olacak eyaletleri saymak gerekirse; alaska, idaho, montana, south dakota, north dakota, wyoming, arizona, utah, nebraska, kansas, oklahoma, texas, arkansas, lousiana, missouri, kansas, tennessee, alabama, georgia, indiana, south carolina ve west virginia olarak sayabiliriz.
bu bölgelerden çıkan delegelerin toplam sayısı 200 oluyor.
hillary için garanti olması beklenen eyaletlere bakacak olursak; california, washington state, wisconsin, michigan, illinois, new york, rhohe island, connecticut, delaware, maryland, washington dc, massachusesst, vermont, hawaii ve maine.
bu eyaletler toplamı ise 201 ediyor. adayların kazanması için gereken sayı ise 270.
ortada olan eyaletlere bakacak olursak bu eyaletler arasından; ohio, virginia, iowa trump'a daha yakın. bu eyaletler katılınca trump toplam 237 delegeye ulaşıyor ve geriye sadece 23 delege ihtiyacı kalıyor. hillary'nin daha yüksek şansı olan eyaletler ise oregon, nevada ve new jersey. bu eyaletler hillary'i 228 delegeye ulaştırıyor ve onun için de 42 delege lazım oluyor.
kalan eyaletler için ise tam ortada denebilir ancak bu kalan eyaletler içinde new hampsire, new mexico ve ne kadar 15 delegesi olsa da north carolina pek bir anlam ifade etmeyecek gibi duruyor. geriye çok önemli iki eyalet kalıyor ki muhtemelen bu eyaletleri kazanan başkanlığı alacak gibi görünmekte. bu eyaletler ise florida ve pennysylvania. bu iki eyalet ise toplamda 49 delege çıkarıyor.
bu seçimlerin sonunda yine ülkemiz için en iyisi ne olacaksa, ki tahminin bölgedeki sıkıntıya daha somut çözümler sunabilecek olmasından ötürü donald trump olacaktır, onun olmasından yana.
dünyanın en güzel dizisinin, en taşşaklı karaketeri. normalde başrollere karşı ciddi manada antipati duyarım ancak kendisi için böyle bir şeyden bahsetmek ne mümkün. sinema tarihinin en sağlam erkeği de olabilir kendisi. gerçekten erkeğe dair hemen tüm özellikleri böylesine bünyesinde toplamış bir karakter tekrardan oluşturulabilir mi merak içerisindeyim.
gerçekten bugünkü sinir sınırlarımı zorlayan kitledir kendileri. mevcut haberin linkini paylaşmayacağım malum site, herhangi bir şekilde tıklanmasın diye ancak anlatmakla yetineceğim.
şimdi bir gazetede 2013 yılında o dönemin gündemi üzerine abartılı bir yaklaşımla alkol alımının ülke genelinde ciddi manada kısıtlanacağını yazmış. bu hadise sanırım 2013 haziranında gerçekleşiyor. bugün ise ekşisözlükte bir başlık açılmıştı ve bu başlıkta bir zat o günün haberini bugün zannetmiş ve alkolün yasaklanacağını ima eden bir başlık açmış ve haber linkini paylaşmış. başlığı ve yazıyı görünce canım sıkıldı dürüst konuşmak gerekirse ancak sonra haberi solcuların yaptığını görünce biraz rahatlamıştım ancak aradan birkaç kişi zaten haberin eski tarih olduğunu bildirmişler.
aynı paylaşımı facebook'ta bir tane uzaktan arkadaşım tarafından paylaşıldığını gördüm ve ikinci defa gündem olmasına şaşırdım. ekşiden okumaya devam ederken birileri torba yasa içinde falan geçecek demişler, hemen internette detaylı hem muhalefet, hem iktidar kanalından bir arama yaptım ve sonuç yok. en son 2013 ve 2011'de bu benzerde haberler yapılmış. paylaşım yapan kızın yorumlarına bakınca, o da torba yasa falan diye bir şeyler saçmalamış. daha sonra birkaç kişide daha gördüm, sinirlerim iyice had safhaya çıktı.
hayır salak gibi eski haberi yeni sanmanıza mı şaşırayım, alkol işini gündem yapacaksınız tek zevkimizden olacağız sayenizde ona mı yanayım, yoksa ben de sizin gibi insanlarla aynı havayı soluyorum ona mı yanayım bilemedim. bu ülkede kesinlikle iddia ediyorum ki, insanları cahil sanan insanlar, cahil dediklerinden çok daha kötü durumdalar.
kaçırıldıktan sonra, bugün öldüğü ortaya çıkan bir kardeşimiz. bugün bu ölüm siyasal bir ölüm olsaydı burası binlerce yazıyla dolacaktı. aynı şekilde kimseden farkı olmayan bir ünlü 90 yaşından sonra hayatını kaybetse onun da belki bir o kadar entrysi olacaktı. hatta ve hatta çok enteresan bir bar kavgasında biri ölseydi bile belki daha fazla şey yazılacaktı hakkında.
10 yaşında masum bir çocuk öldürüldü.
bunu kim yaptı?
bu kaçıncı?
hangi amaçla bu kardeşimiz öldürülmüş ve bu işin bağlantıları neler?
bunu yapanlar yakalanacak mı?
yakalanıp hapse atılsalar, bunun adı adalet midir?
amına koyayım ulan, dümdüz amına koyayım böyle işin.
bu mekan üzerine yazmayı son derece istiyordum, burada da bunun gündeme taşınması güzel olmuş.
geçtiğimiz günlerde bir yerde çay içiyorum yalnız başıma, arka masamda da iki kişi mekan planı yapıyorlar. işte şöyle açarız, şunlar falan derken birinin ağzından bence çok talihsiz olan "bir iki fenomen çağırırız, check atarlar. biz de bu sayede reklam yaparız." lafı çıktı. türkiye'de böyle boş beleş adamlar reklam yapınca ve bazı insanlar da böyle yerlere popülarite unsurlarından ötürü hücum edince böyle kalitesiz ortamlar oluşuyor. bu mekanların müşteri bulabilmesinin tek sebebi, müşterilerin vizyonunun bu mekanlar kadar olmasıdır işte.
istanbul'da güzel mekan yok mu hiç, bir sürü var. 7-8 kişi için 2000-3000 tarzı fiyatlar telaffuz edilmiş, parası olan tabi verebilir ama uzun bir zamanda değil bundan 1 ay önce 30 kişilik rakı masasında 1200 lira hesap gördüm. şimdi böyle bir hesap görmenin püf noktasına gelelim.
meyhane konusunda ağzım bir kere yandı, bir kutlama zamanımızda cihangir'de ismini söylemeyeceğim bir meyhaneye oturduk, rezervasyon ve mekanla olan ilişkiler benim sorumluluk alanımdaydı ve masa da 8 kişiydi. ben tabi mekana gitmeden önce mekanın menüsünü araştırdım, mekanı önceden ziyaret etmiş nitelikli müşteri yorumlarına başvurdum ve bunu internette birkaç yerde daha teyit ettikten sonra mekana rezervasyon yaptırdım. mekanda ortaya birkaç soğuk mezeyle beraber biraz ara sıcak söylendi, bir büyük ve bir tane de küçük rakı içildi ve masada bir arkadaşımız ana yemek yedi. bunların yanında yanımıza uğraya bir çift de birer tane bira içtiler. gelen hesap 750 tl idi yanılmıyorsam. gün boyunca hesabı hiç kontrol etmemiştim, siparişlerin hepsini menüsüz vermiştik ve ortaya çıkan fiyat tamamen keyfi idi. bu bana büyük oranda ders oldu;
sonraki dönemlerde aynı mekan araştırmlarına devam ettim, genelde bildiğim mekanlardan şaşmadım, fiyatı siparişten sonra değil, önce hallettim, mekandaki işletmeci, şey en yetkili kimse hem onların, hem de kendimin en rahat olacağı tarzda bir ilişki yumağı kurdum. bu durumun getirisi işte, sürekli dağılan, ziyaret edilen, gelenin bir iki bira içip kalktığı, masada her 4 kişiye bir şişe rakı düşen, herkesin gün sonunda doyduğu sabit oturan sayısı 30 olan gruba 1200tl hesap geldi.
he bana diyeceksiniz ki uzun uzun yazıyorsun, ne ayaksın? bu turgut vidinli isimli mekan önemli değil, bu tarz mekanların hepsi, belli bir kamuoyu oluşmadan insanların kendi hür iradeleriyle gitmeyi reddetmeleri gereken mekanlar. ve eğer müşteri profili nitelikli olursa, böyle mekanlar çoğunluk olmaktan çıkacak azalarak bitecekler.
böyle de yazdım sanki saldırıya uğrayan grubu eleştiriyor gibi olmayayım, kendilerinin zerre yanlışlığı yoktur, dünyada hemen herkesin yapması gerektiği gibi ciddi aksilikleri tespit ettiklerinde olaya üçüncü bir göz olması gereken polise haber vermişlerdir. bu yazı kesinlikle ve kesinlikle grubu eleştirmeye yönelik değildir.
şu hayatta en sevmediğim günler canımın deli gibi içmek isteyip de ya kimsenin içmek istemediği, ya da içmek için vakti olmadığı günler. ve maalesef bugün de o günlerden biri. aslında tek başıma takılmak olsun, tek başıma içmek olsun bunlar genel olarak sevdiğim şeyler ve yapmaktan çekineceğim şeyler değil ancak şu anda kendi başıma içmem gerekmeyen zamanlardan bir tanesi. şaka maka şansıma sokayım ama ne güzel rakı içilecek gün, köşesinden bucağından kokusunu alamadan geçireceğiz.
dünyada herkesin hayatlarını maksimize etmeye dayalı tek ekonomi düzenidir, bu şahsi düşünceme göre tartışılamayacak kadar gerçek. tabi bunun için doğru örnek türkiye değil çünkü türkiye'de kısmi bir serbest piyasa var ve daha henüz serbest piyasanın temel yapısını oluşturacak olan adil rekabet gelişmemiş durumda. adil rekabet gerçekleştiği takdirde serbest piyasa içinde herkesin kazanması ile beraber düşük gelirli kısım ortadan kalkabilir.
düşük gelirli sınıf nasıl ortadan kalkacak sorusuna gelecek olursak, birincisi genel olarak ülkenin tamamına kimi zaman minik kimi zaman koca dilimlerle dağılan pastanın boyutu maksimum hale gelecek. bunun maksimum hale gelmesinin yolu ise devletin elindeki kurumları kendi vatandaşı üzerine hem kendisinin hem de vatandaşının menfaatleri doğrultusunda olacak şekilde, kamuoyuna açık ve hiçbir soru işaretine gebe olmayacak şekilde elden çıkarmasıyla olabilir. yani bu bir yerde şu demek oluyor; devlet diyelim ki şu anda ülkedeki paralı yolları 50 yıl boyunca özelleştirecek, bunun bakımı, ışıklandırması, buralarda yapılacak herhangi düzenlemeler, ihtiyaçların tedariki özel sektör tarafından karşılanacak ve atıyorum ki devlet yılda bu paralı yollardan 5tl kar ediyor. devlet bu 50 yıllık devri eğer 5tl karşılığında yaparsa devlet pastadaki payını ciddi oranda kaybetmiş olur ve kazandığı 5tl ile hiçbir şey yapamazken vatandaşların üzerine daha ciddi manada vergi yüklenir. şayet devlet bu satışı 25 yıllık geliri karşılığında yaparsa devlet hazinesine sıcak para girişi olur, devlet kurtulduğu giderleri halka vergi indirimi olarak yansıtır ve bu elinde olan sıcak parayı da işleme sokar.
devletin görevi kesinlikle bir yolun çevresindeki ışıklandırmaya bakım yapmak değildir, o neden bu görevi sadece görev olduğu için yapar daha fazla kazanmak için değil. ancak özel sektör devletin getirdiği kıstaslar ile birlikte (ülkemizde maalesef hizmet için alt limit konulmazsa hizmet rezalet durumlara düşebiliyor, keşke buna da ihtiyaç olmasaydı) devletten daha güzel şekilde idare edebilir. çünkü hem devletin, hem de yolu kullanan vatandaşın hukuk ile beraber kurdukları denetim özel sektör girişimcisinin üzerinde olacaktır.
tabi konumuz burada sadece yollar değil zaten öyle olsa bu iş çok daha basit olarak nitelendirilebilirdi. daha komplike hale getirmek gerekirse eğitim konusunu ele alalım. diyelim ki türkiye'deki her eğitim kurumu özelleşti. bugün türkiye'de milli eğitim ve yök'ün ellerinde bulunan bütçeyi, vergi mükelleflerine ödedikleri miktar olarak dağıtsalar hem herkes en lüks yerde olmasa bile rahat bir şekilde okuyabilecek, duruma gelir, hem okullardaki eğitim kalitesi ciddi manada artar, hem de bugün çocuğu olmayan bir birey boş yere kendi cebinde bulunan (ki belki bu insan bir ayı 1300 tl ile geçirmek zorunda) parasını kendisi için daha elzem olan işler için ayırıp hayat standartını daha yükseğe koyabilir. bu aynı zamanda eğitimin yelpazesini de büyütecektir, yani sektör kendisi kendi elemanını yetiştirecek ve bu sayede türkiye'de yetişen hem alt hem üst kademe kalifiye eleman sayısı artacaktır.
sağlık konusu ise çok sakat bir konu, sağlık özel bir konu ve yaşadığımız coğrafyanın ya da devrin insanlara getirdiği sorunları düşünecek olursak sağlık için tam özelleştirme mantığı tamamen benimsediğim bir mantık değildir, çünkü özel sektör için kırsala yönelmek karlı olmayacağından ötürü kırsalda olan sağlık mağduriyetinin altından vicdanlı hemen hiçbir insan kalkamaz, bu durum şu anda tartışılabilecek bir konu değil ancak çok daha küçük bir bölgede yaşayan 80 milyonluk bir halk olunsaydı ve sağlık durumu mağduriyet yaratmayacak olsaydı bu hizmet de devletin çok sıkı kalite denetimleri ve gelir seviyesi hastalığının tedavisini karşılamaya yetmeyecek insanlara geri ödeme olmaksızın verilecek fonlar çerçevesinde bunu da destekleyebilirdim ancak bu şu anın konusu değil.
neyse türkiye'nin sıkıntısına gelecek olursak rekabet demiştik, türkiye'de rekabet genelde iki üç şekilde oluyor. birinci ihtimale göre diyelim ki yan yana iki tane işletme var, bir tanesinde hizmet korkunç kötü olup fiyatlar orta düzey oluyor, diğer işletmede ise hizmet mükemmel olup fiyatlar pahalının üç dört misli fazlası oluyor. iki taraf da belli kitlelere hitap ediyor, ikisi de fiyatları düşürmeyi ya da hizmeti arttırmayı düşünmüyor. ikinci ihtimalde iki tane yan yana işletme oluyor, bunlardan biri diğerine silah çekiyor ve rekabet sonlanıyor. üçüncüsünde ise taşıma kapasitesinin üzerinde olan yerlere genel ihtiyaçları karşılamak için çeşitli yerler açılıyor, bunlar kalite, sağlık ya da hizmet gibi değerlendirmelere tabi tutulmadan insanlar tarafından tüketiliyor.
bu üç rekabet şekli de aslında yanlış olan tarzlar, gönül ister ki ülkemizin ekonomik yapılanması da bir amerika seviyesine çıksın ancak bu yavaş yavaş oturabilecek bir durum oluğunu düşünüyorum, sonuçta böyle akımlar devletlerin yavaş yavaş benimsediği ve yapabildiği şeyler.
son olarak diyeceğim şudur ki; bu olsun, başkası olsun ama hakkımızda en iyisi ne olacaksa o olsun.
behzat ç izleyenler bilirler orada cem diye bir adam vardı. memduh başgan'ın adamı, bu adam hem ses tonu, hem çok fazla konuşması, hem de iq açısından puanı neticesiyle tam olarak zafer isimli kardeşimize benzemekte olduğu yarışmadır.
kendisi bu gece ya ciddi manada bahis üzerine bir duruma karışmıştır ya da tıbbi bir tabir olarak kendisini diğer insanlardan daha aşağılık hissetme durumu hasıldır. aşağılık hissetme durumu (kendisinden bağımsız konuşuyorum, sonuçta kendisi için olabilir dedim bunu ancak psikoloji üzerine bir ihtisası olanlar söyleyebilir) sonucunda insan hayatında yeterince ön planda olmadığını ve çeşitli enteresan şekillerde ön plana çıkmayı isteyebilir. trabzonlu ve trabzonsporla alakası olmayan bir birey olarak kendisi bugün beni ciddi manada sinirlendirdi. bu ülkeden ekmek yiyorsa ve benim vergilerimden kendisine bundan sonra bir kuruş giderse hakemlik mesleği üzerinden ben ekmek yediği kaba pisleyen, hak yiyene hakkımın geçmesini istemem.
dün south carolina ve nevada ön seçimleri de tamamlanmıştır. ve mevcut tabloya bakacak olursak;
demokratlarda hillary yine önde götürdü, ivmeyi bir ara elden kaçırmış gibiydi ancak dünkü seçimlerde fark yaklaşık %5 civarına çıktı ve bu durumda da bernie adlı çakma komünistin arkasındaki rüzgar da dağılmış olabilir eğer ciddi bir atak gelmezse hillary bundan sonra demokratlar için adaylığı götürebilir.
gelelim önemli olan tarafa ve bu sene başkanın çkacağını düşündüğüm cumhuriyetçi partiye;
trump yapı olarak tam sevdiğim tarzda bir insan, patavatsız, sadece kendi bildiklerini söylüyor, sert olacak, muhtemelen eğlenceli bir adam, amerikan rüyasına kanıt olabilecek tarzda bir adam ve eğer dünya bugünkü durumda olmasa trump için olan desteğimi sürdürürdüm ancak bugün trump'ın kazanması ortadoğu'da türk çıkarlarına çok fazla uymayabilir. zaten bu hafta bakacak olursak trump birçok yerden tepki çekti, özellikle münazarada yaptığı konuşmalarla. münazarada kendisi george w. bush'u, muhafazakarların bazı kesimlerini eleştirmişti ve ayrıca eşcinsel evlilik için yeşil ışık yakmaya yaklaşan laflar etmişti. suriye için rusya ve iran ile işbirliği yapılacağını söylemişti ki bunlar hem seyircilerden, hem de bush ve rubio'dan ciddi manada tepki aldılar.
trump bugün yine birinci bitirdi ve aralarında rubio ile olan fark %10 civarıydı ancak şöyle önemli bir nokta var ki, bu ön seçimin ardından jeb bush adaylıktan çekildi ve establishment adayları içinde en yakın olduğu insan olan rubio'ya muhtemelen oyların büyük bir çoğunluğu kayacak, ki burada büyük bir çoğunluk derken cidden büyük bir çoğunluktan bahsediyorum. yani bugün %8 alan jeb bush'un, %7'den fazla oyu muhtemelen rubio'ya kayacak ve bu durumda rubio' turmp ile arasındaki farkı 1-2 puana düşürecek. aslına bakılacak olursa kampanyaları birleştirip amerikan'ın yeni başkan yardımcısı jeb bush olabilir ki bu da türkiye açısından ciddi bir ferahlama oluşturacaktır.
neyse devam edecek olursak ted cruz üçüncü olarak muhtemelen ciddi bir hayal kırıklığı yaşamıştır, cruz'un sıkıntıya girmesi de rubio için ciddi manada faydalı olur. çünkü cruz'un muhafazakar ve mantıklı duruşuyla en fazla örtüşen kişi rubio. ama cruz ciddi manada beklemekte, muhafazakar oy potansiyelinin fazla olduğu yerler geldiğinde ve eğer şu ana kadar sadece ve sadece muhafazakarlık ekmeği yiyen ve oy oranı seçilmeye yetmeyecek olan ben carson seçimden çekilirse onun da bütün oyları cruz'a akacaktır.
şimdi tekrar bir bakacak olursak muhtemelen trump ve rubio'nun evinde şampanyalar patlıyordur ve muhtemelen rubio için şampanyalar daha uzun zaman patlar. tabi bize olacakları gelecek gösterecek, şimdi bir hafta sonra demokratların south carolina ve üç gün sonra cumhuriyetçilerin nevada ön seçimleri olacak. güncel olarak paylaşmaya devam edeceğim.
türkiye açısından böyle olayların aslında ciddi manada dönüm noktası olması gerekir. ülkede yasa yapan kesim hala fark etmemiş olabilir ancak bu ülkede ciddi manada ülkeye ve içinde yaşayan insanlara karşı düşmanlık besleyen kalabalık gruplar var. bu kalabalık gruplarla mücadele etmenin ise iki yolu vardır; birincisi bu insanları sınır dışı edersin ve bu tarzda olma ihtimali olan insanları ülkenin sınır kapısından içeri baktırmazsın bile. ikinci ihtimal ise bu insanlar kanun önüne çıkarılır ve kısasa kısas tarzında, avrupa romantizminden uzak bir yargılamaya tabi tutulur ve cezaları verilir. bunlar yapılmadıkça sokaklar her türk için her geçen gün daha tehlikeli olabilir.
savaş çıkması için evrensel tek bir gereklilik vardır, ülke içindeki insanların yaşamlarına devam edebilmesi. bunun dışında savaş çıkaran nedenler fikriyat veya deliliktir ki bu ikisi de savaşta geriye bakıldıkları takdirde haksız oldukları somut olarak ortadadır.
bugüne baktığımızda doğu bloğu dünyayı savaşa sürükleme planını her gün daha büyük adımlarla uygulamaktadır. olaya sadece türkiye çapında bakmanın uzağında gelin bir olaya dünya çapında bakalım.
öncelikle gelelim çin komşularına, çin'in temelde tamah edebileceği iki ülke var çevresinde kalan ülkeleri üfleyerek bile devirirler ki zaten bununla uğraşmazlar. ancak çin'in yakınlarında bulunan avustralya ve japonya için işler hiç öyle değil. çin'in ciddi manada savaş öncesi hazırlık tarzında yatırımları iki ülke üzerinde de tedirginlik oluşturmuş durumda. çok uzağa değil bugün kendime tatil rotası bakarken araştırdığım avustralya ile ilgili daha araştırmalarımın hemen başında çin'in oluşturabileceği potansiyel bir nükleer tehdit için ülke içinde nükleer silah argesine gidilebileceği yazıyordu. bunun dışında zaten japonya da belli aralıklarla ordusunda ve savunma harcamalarında artırıma gideceğini açıklamakta olan bir ülke.
kuzey kore'den bahsetmeye gerek bile duymuyorum. teknolojik anlamda ve refah olarak ciddi manada ileride olan güney kore'nin askeri bütçesine böylesine yatırımlar yapması hali hazırda küçücük ülkelerine rağmen bu kadar asker bulundurmaları tamamen bu kuzey'deki çılgın oğlanlar yüzünden. allah'tan yakın komşuları başka yok da dünyada tehdit oluşturdukları bölge sadece çaplarıyla sınırlı kalıyor.
rusya için konuşacak olursak, canı her sıkıldığında, dünya genelinde ne zaman bir ekonomik kriz ortamı oluşsa bu arkadaşlar kendilerini savaşa girerek rahatlatma ve iktirdarlarını sıkıntısız bir şekilde devam ettirme düşüncesindeler. kendilerinin faaliyetlerine bir göz atmak gerekirse, boş beleş sebeplerle gürcistan'a girmek (ya da girememek), ukranya'daki halk ayaklanmasından kendilerine vazife çıkarıp orada taş taş üstünde bırakmamak aynı zamanda bazı topraklarını zapt etmek, kendileri için sınır güvenliği sorunu oluşturmayan, terör bahanesiyle girdikleri suriye'de teröre birkaç göstermelik operasyon ardından pay sahibi olmaya çalışmak somut eylemleri. bunlar dışında dünyanın çeşitli ülkelerinin iç işlerine müdahale etmek amacıyla çeşitli gruplara maddi ve silah desteği yapmak da bu devletin sevdiği aktivitelerden biri. yaptığı sınır ihlalleri, dünya kamuoyu önünde dünya geneline yaptıkları provokatif açıklamalar ve ülkede makam mevki sahibi herkesin her basın açıklamasında savaştan bahsetmesi de bu işlerin cabası.
iran ise daha anlaşılabilir politikalar gütmekte, yaptıkları eylemler genel olarak çok doğru olmasa bile sonuçta kendileri açısından güvenlik tehditi oluşturabileceklerini düşündükleri şeylerle mücadele ediyorlar ancak bu mücadele bir yerden sonra mezhep eğilimli siyasete ve pastadan daha büyük pay almaya dönüşüyor.
batı bloğu çok mu doğru şeyler yapıyor derseniz tabi ki bir taraf rezaletken diğer taraf için püripak demek olmaz ancak yine de batı bloğunun haklı olduğu taraflar ziyadesiyle mevcut ve batı bloğu her zaman bu durumlara ihtiyatla yaklaşıyor (son zamanlarda). ancak doğu bloğu güçlendikçe ve büyüdükçe dünyadaki hukuksuzluk, acı ve sefalet kesin olarak artacaktır. bunların çözümü ise kesinlikle ama kesinlikle tüm dünyanın içinde olacağı bir savaş değildir. hatta tüm dünyanın içinde olacağı savaşı bırakın, savaş değildir. bu dediklerimin de hümanizm falan olarak yorulmasını istemem, romantik düşüncelerden uzak sadece akıl ve mantık ile konuşarak ortada sebep yokken savaş olması dünyada doğu bloğu yönetici ve sermayedarları hariç herkesin zararına olur.
şu saatten sonra dünyada ihtiyaç olan tek şey, barbarlığa, liberal ekonomi modeline, dünya üzerindeki genel maneviyatı hiçe sayan bir doğu bloğuna karşı provokatif olmayan, güçlü ve asırlardır ayakta olan bir ağaç gibi kuvvetli, birleşmiş bir batı bloğudur.
stalin'in, mao'nun batı bloğuna ve nato'ya yapamadığı tahribatın mislilerce fazlasını yapmış olan zattır kendisi. gönül isterdi ki kendisi yerine ronald reagan abimiz gibi birilerini görseydik, hatta onu geçin üçkağıtçı nixon bile kendisinden daha yeterli bir başkandır. inşallah yerini düzgün bir cumhuriyetçiye bırakır ve azalarak biter.
dün yapılan new hampshire ön seçiminde cumhuriyetçiler için bazı şeylerin belli olmaya başladığı seçimdir. belli olan şey kimin seçileceği falan değil tabi ki daha şimdiden o nasıl belli olsun? belli olan şey şudur ki establishment adaylarını anketlerde genelde daha yüksek gösteriliyor.
trump'ın kazanacağı zaten hemen hemen belliydi ancak marco rubio'nun aldığı demek bile fazla olur, alamadığı oylar ciddi manada kendisi açısından hayal kırıklığı oldu gibi görünmekte. aynı şekilde bush da ne kadar %11 almış olsa da kendisinin bile seçileceğinden yana umudu olduğunu düşünmüyorum. kasich'e değinmeyi yine yersiz buluyorum, söylemleri sempatik bir insan olsa da onu başkan yaptırmazlar. trump ise gayet güzel bir oy oranıyla temiz bir galibiyet aldı, ilk seçimde kendisi için karizmayı çizdirdi denmesinin ardından böyle forse edercesine sonuç alması rüzgarı arkasına almasına yardımcı olacaktır.
eğer diğer adaylar kendisine karşı birleşmezse trump açısından daha da yüksek oranları görebiliriz gibi geliyor.
gelelim demokratlara bernie sanders isimli zatın aldığı galibiyet inanılmaz ezici ama kendisi ancak marjinal kesimin fazla olduğu 3-5 eyalette başarılı olabilir, he zaten amerika'da eşantiyon komünisti başkan yapmazlar. hillary clinton eğer tutuklanmazsa ki ihtimali var bu dedenin seçilme şansı hala çok az. ama keşke seçilse tabi cumhuriyetçi başkan olacağı kesinleşir bir yerde.
bundan sonraki durak yanılmıyorsam south carolina olacak o da 10 gün sonra. zaten adaylar bugün gidiyorlardı oraya. anketler birkaç gün içinde yayınlanmaya başlar ancak tahminim,
trump, hillary burayı alırlar.
şimdi öncelikle burayı tekrardan sağda solda gördüğüm bir aptallığı anlatmak için kullanacağım.
bugün fenerbahçe maçı bittikten sonra film seyrettim o sırada aziz yıldırım bazı açıklamalar yapmış, bunu da bir sözlük aracılığıyla öğrendim. ekşisözlük'te aziz yıldırım başlığının altında bir adet şahsi kanaatime göre çapsız, tayyip erdoğan'ın ekvator'da protesto edilmesi başlığının bakınızını vermiş. ulan bu ülkemde en garabet yerlerden sonuç çıkarmaya çalışarak muhalefet üzerinden prim yapma sevdası nereden geliyor anlamış değilim. ulan sen bu ülkede yaşıyorsun, günlük hayatını anlatıp eleştirsene. gerçekten sike sürülecek akıl yok tabiri olur ya, böyle insanlarla aynı havayı solumaktan utanıyorum.
ulan muhtemelen 18 yaşından büyüksün, az çok kafan da çalışıyordur, ulan güncel şeylerden bahsetsene. ya da hadi güncel olarak bir şey bulamadın ama prim yapmak istiyorsun hali hazırda, bu ülkede yapılmış bir sürü yanlış var git eleştir. ekvator'da bir tane komünist milletvekilinin muhabbetini yapıyorsun. ulan zaten adam komünist bakmış ülkesi çok karışık bir yer değil, gelen en otoriter insan da muhtemelen tayyip erdoğan olacak eleştireyim demiş. hayır bu bizim hayatımızı nasıl etkiliyor. bir de bunu kalkıp futbol başlığının altına taşıyorsun. git kendi yerinde ne yazacaksan yaz amına koyayım.
artık türkiye'nin genel olarak akıllanma politikasına gitmesi gerekiyor. el siki ile gerdeğe girmekten, nasıl iş tutulacağını unuttuk. böyle adamlar eleştiri yapınca benim yapmaya yüzüm kalmıyor amına koyayım, ondan sonra diyorlar ki ali eren iktidarcı mı? değilim arkadaş, kim doğru yaparsa ben ondan tarafım, sağcıyım parti belirtmeksizin, doğru olanın da tarafında olurum, ki bana göre son seçimde doğru mhp idi. ancak yeniden söylüyorum, böyle yarrak kürek şeyler yapanlar ancak ve ancak kendilerini küçük duruma düşürüyorlar.
ben eminim ki o arkadaşı görenlerden o başlığa giren olmamıştır, ben zaten başlığı okumuştum. ancak bu tarz işleri yapanlar için diyeceğim dedikleriniz bir sike yaramıyor, sadece sağdan soldan çapsız damgası yiyorsunuz.
ilk ön seçimi 1 şubat itibariyle iowa'da yapılmış ve kendisi de bu yılın kasım ayında gerçekleşecek seçim. hem iowa'daki sonuçlara hem de adaylara genel çerçeveden bir bakmak gerekirse;
ilk başta demokratlardan başlayalım, demokratlarda üç aday var ancak bir tanesinin muhtemelen esamesi dahi okunmayacak.
bernie sanders: bu zat şayet seçilirse dünya muhtemelen en kötü dönemini yaşayacaktır. anketlere göre oylarının neredeyse tamamını zaten sosyal medya ve popülizm sevdalısı gençlerden almış, amerika'da olabilecek en sosyalist yaklaşımlardan birine sahip bu abimiz. iowa'da zannedersem 6 delege geride oldu ancak oy farkı yok denecek kadar azdı, delegeler kura ile hillary'de kaldı. kendisi demokratların yükselişte olan ve aynı zamanda ikinci en favori adayı.
hillary clinton: demokratların en sağlam adayı olarak gösterilse de son seçimde sanders'a karşı aldığı sonuç kendisini sarsabilir. bunun yanında kendisinin oluşturduğu politikalar genel olarak geçmişin devamı ve cumhuriyetçilerin seçilmesini önlemek adına. kendisi dünya için sanders kadar zararlı olmayacak olsa bile ortadoğu ve dünyanın kalanında yükselen doğu bloğunu durdurması açısından doğru bir aday olacak gibi görünmemekte. ancak şu anda başkan olma ihtimali en yüksek üç dört kişiden biri.
demokratların bu sefer seçilmesi şahsi kanaatimce uzak bir ihtimal, hem devletin liberalizmden yavaş yavaş orta yola kayması, doğu bloğunun yükselişine karşı obama'nın hamlesiz kalması ve çeşitli iç ve dış sıkıntılara cumhuriyetçilerin getirdikleri çözümlerin daha somut olması yüzünden benim seçimdeki favorilerim cumhuriyetçiler. onlara bakmak gerekirse.
donald j trump: kendisi bence seçimde herkesten bir adım öndedir. hem herkes tarafından tanınan bir kişi olması, hem kalabalık karşısında nasıl konuşacağına ziyadesiyle hakim olması ve verdiği demeçlerde sürekli manşet olabilecek tarzda demeçler verip medyanın tepesinden inmemesi kendisi için büyük bir avantaj. ayrıca liberal ekonominin içinden gelen bir insan olarak, amerikan liberal kanadının önemli bir temsilcisi. göçmen problemine, terör sorununa karşı somut ve sert çözüm önerileri var ve bunlar hem güneyli aşırı milliyetçi kesimden, hem de para kazanma yolunda ilerlemek isteyen kesimden kabul görecek gibi duruyor. anket sonuçlarını da değerlendirirsek zaten cumhuriyetçilerden hemen her eyalette birinci sırada götürüyor. kendisini cruz veya rubio zorlayabilir ancak cumhuriyetçi parti adayı olursa hillary clinton kendisini zorlar ama bernie dedeyi çıtır çıtır yer.
ted cruz: texas senatörü kendisi ve ayrıca muhafazakarlar içinde öne çıkabilecek bir isim, ancak muhafazakar oyları yanılmıyorsam eski bir papaz olan ben carson bölüyor, kendisinin medya desteği de inanılmaz fazla değil ancak bütün bu dezavantajlara rağmen iowa'da birinci sırada geldi ve trump'tan bir delege önde. kendisi favori olarak görülmese bile hem yüksek hitabeti, hem texas gibi cumhuriyetçilerin en önemli merkezinden çıkması kendisini ön plana çıkarıyor.
marco rubio: kendisi latin asıllı bir cumhuriyetçi, milliyetçi oylardan çok fazla nasiplenebilecek olmasa bile kendisinin hem ekonomik görüşleri ile fox news'den aldığı destek, hem de kendisinin latin asıllı olmasından dolayı amerika'daki latinlerden alabileceği destek önemli. kendisi bence başkandan ziyade gelecek dönemde başkan yardımcısı olarak karşımıza çıkabilir.
jeb bush: kendisi ancak uzlaşı adayı olabilir ama bunca sağlam aday varken kendisinin bir uzlaşıda başkan olarak bulunması çok zor. başka görevlerde kendisini görebilme ihtimalimiz seçimlerde ilk üçte yer alması ihtimalinden daha yüksek görünüyor.
9 şubatta yapılacak olan new hampshire ön seçimi ile beraber birçok şey daha su yüzüne çıkmaya başlar. şimdilik dünya için kim (trump) en iyi olacaksa başarılı olmasını dileyelim.
gördüğüm aptallıklardan dem vurmaya devam edeceğim burada.
bugün öğleden sonra sosyal medyaya baktığımda boğaziçi üniversitesinden bir kişinin tutuklanmış olduğuna ve salıverilmesine dair bir kampanyaya gözüm takıldı, ama böyle şeyleri okumanın etmenin beyhude olduğunu düşünürüm açmadım bile, bugün başka bir yerde bunun tartışmasına denk geldim ve olay şu imiş.
boğaziçinde okuyan birisi var suçludur suçsuzdur bir bilgim yok, bir şekilde göz altına alınıyor. emniyet soruşturmanın gizli yürütüleceği için tutuklanmasına ilişkin herhangi bir bilgi vermiyor dışarıya. bahsedildiği kadarıyla bu arkadaşımız işçinin, köylünün, doğanın falanın filanın yanında yani parantez içinde komünist ve yüksek bir ihtimalle de hdp ismiyle kurulmuş olan partiye oy vermekte. bu zatın arkadaşları ise kendisinin serbest kalmasını istemekteler ve buna kendisini tanıyan tanımayan herkesten imza beklemekteler.
başlık sunulurken boğaziçi üniversitesi öğrencisi bilmemkime özgürlük adı altında popülizme göz kırpan ve dikkat çekmesi istenen bir başlık seçilmiş, şimdi ancak benim merak ettiklerim var. bu insan serbest kalsın derken suçu nedir biliyor musunuz? yani bu insan birini mi öldürmüş, bu insan haneye tecavüz mü etmiş, tehdit mi, gasp mı, yoksa hiçbir şey yapmamış mı? yani bu ülkede öğrenciler tutuklanamaz mı arkadaş, suçu olan herkes tutuklanır. ha birisi sırf boğaziçinde okuyor diye tutuklanamaz hale geliyorsa bilsem ben de boğaziçinden yana yapardım tercihimi. zaten arkadaşın girdiği bölüm bildiğim kadarıyla öyle çok seçmece bir bölüm değil, çok iyi yapamadım ama boğaziçinde okuyayım bölümü.
neyse bu geyikleri bir yana bırakırsak, tutuklanan insan hakkında bir ithamda bulunmuyorum, ama bir hdp sempatizanı, bir feminist örgüt üyesi, bir enteresan şeyler yapan hayvan hakları örgütü üyesi (bu burger king falan basıp milletin önündeki yemekleri talan eden tarzdakiler) falan insan öldürseler, suçu ölene atacaklar yakında. bu ülke kimsenin babasının çiftliği değil suç varsa cezası olur, suç yokken ceza olursa o gerekli tepkiyi alır.
ancak suçu açıklanmayan ve üzerinde herhangi bir şüphe unsuru olabilecek bir insanın bu durumda serbest bırakılması için bir kampanya imzalamak en kibar tabirle zeka eksikliğidir.