gürbüz bahadır’ın bir eseri.
toplum, sosyoloji, din, ritüel, mitoloji ve bunlara bağlı hususları belirli bir tarih aralığından ziyade, günümüz insanının bakış açıları ile ele alan farklı bir kitap.
kullanılan kaynaklar açısından zengin olmakla beraber anlatımda yer yer kopmakta, fakat ele aldığı konular bakımından gayet tutarlı görüşler öne sürülmektedir.
yazar, “gerileme” tabirini “değişim, dönüşüm” manasına kullanıyor ve bunu niçin seçtiğini ayrıca anlatıyor.
“geri kalmışlık” meselesinin sadece dinlere bağlanamayacağını, başka etkenlere de bağlı olduğunu pek kolay ve güzel izah etmiş...
Kitap, bilim, toplum, siyaset kategorisinde olduğundan içinde farklı birçok konu vardır.
-Bir tabir.
-herhangi bir işin, mevzunun ciddiyeti dışında, o iş ve mevzu hakkında istihza tavrı gösterenlere atfen dilimizde kullanılan bir hitap.
-Espri budalası! Bana şimdi espri değil “falanca şey” lazım, gibi.
on ikinci nesil yazar. her bir entry yahut entarisi “akp, din, o çocuğu, arap, gelsin çarpsın, ben çarparım yoksa, iman, helal, haram, domuz, sittirin” tarzı bulamaç çorbası ile donattığı bir fiskiye misâli! sakin ol şampiyon demek istediğim yazarımsı.
ya tanım gir, ya adam gibi karşı olarak tanım gir, ya sever gibi ya sevmez gibi tanım girmesini beklenilen yazar; troll olmanın da haddi hududu var mı bilmiyorum da “o zihniyeti kazıyalım, bunu sürelim, şunu zıplatalım” nedir yahu diye sormak istemediğim yazar. hitlerin kavgamı’nı yeni okumuş ardından sözlüğe o gazla dalmış gibi;
herkesin bir fikri, dünya görüşü, hayatı kavrayışı var; her fikir biribirine uyuşacak diye bir kural yok ama, neyi savunursan savun, neye karşı çıkacaksan çık edebinle yap demekten imtina ettiğim yazar; tamam bazen havaya girip herkes dozajı kaçırabilir de bi sus da motorun soğusun demek istemeyi düşündürmüş yazar.
ha, bir de fena sallamaktadır; o kadar da değil denilse anlamayacağını bildiğim yazar.
edit: bu başlığı açmış, fakat belki trol değildir de o gün kafası felan bozuktur, olur ya canı sıkkın sallamıştır deyip silmiştim; sözlükte polemikten uzak durmaya, nispeten katılmadığım fikirlere de elimden geldiğince doğru düzgün tanımlar eklemeye çalışan birisi olarak hatamı telafi ediyor, işi gücü mukaddesat hakkında rezil ve mesnetsiz iddialar ortaya atan bu taze trolün ne olduğu gözüksün diye yeniden canlandırıyorum.
fransız politikacı, diplomat, yazar. jacques benoist-méchin. fransa’da 1954 senesinde yayınlanmış ve ismi mustapha kémal ou la mort d'un empire- mustafa kemal, bir imparatorluğun ölümü” isimli bir eseri vardır.
1941 senesinde diplomat olarak bulunduğu türkiye’de, diğer kaynaklarla beraber ilk şahidlerinden topladığı bilgileri de eklemiş. deyim yerindeyse mustafa kemali çok seven, öven bir anlatımdan kaçınmamıştır...
1955’te türkçeye zahir güvemli ve râsim özgen tercüme edilmiş, atatürkçü çevrelerce meşhur niyazi ahmed banoğlu tarafından yayınlanmış. o günden bugüne akademik çevrelerde, özellikle kemalist yazarlar bu kitabı sıkça kaynak olarak kullanmışlardır.
“bilgi yayınevi”nden çıkan ve bazı çevrelerce “fanatik atatürkçü” diye adlandırılan -netten bakabilirsiniz- zeki çelikkol tercümesi de vardır.
edit: bu kitapla alakalı bir tercüme vakası da var ki hakikaten ilginçtir. zamanı ve yeri gelince şerh düşerim.
gabriel sherman’ın the loudest voice in the room isimli romanından uyarlanan dizi. fox news kanalının kurucusu roger eugene ailes’i anlatıyor. (bkz: russell crowe)un aktörlük kariyerindeki bir başka yeni evre olabilecek dizi; crowe ilk andan itibaren kendisine hayran bırakacak bir performans sergiliyor oynadığı karakter ile...
tarihi olmayanların tarihi yağma yapmaktır diye bir söz vardı, az evvel bir vesile ile hatırladım. saddam diktatördü, katildi, cani idi, indirildi ve yerine demokrasi inşaa edildi. bravo, elinize sağlık; iyi de aga kafama takıldı; böylesi bir cani dahî oradaki sanat eserlerine dokunmazken sizin yaptığınız şu insafsızlık lügattaki kelimeleri zorlar be; abd savunma bakanı rumsfeld’in “yağma özgürlüktür!” tadında açıklama yapmasına bakılırsa kime ne anlatılabilirdi, anlatılamadı zaten.
evet belki eski bir hadise ama işte şu çapulcu zihniyet hâlâ diri.
Bazı dostlarım bana demiştir ki:
-Yazılarını kolaylıkla anlıyamıyoruz. Bazı cümleleri birkaç kere okumak lazım. Biraz daha hafif yazamaz mısın?
Bazı düşmanlarım da şöyle buyurmuştur:
-Ne dediği anlaşılmıyan adam! Muvaffakiyetini anlaşılmamakta arayan, zikzaklı, dolambaçlı, çetrefil cümlelerde kıymet vehmeden yazıcı!
Demek ki, bazı dostlarımla bazı düşmanlarım arasında yalnız nezaket farkı var...
Bir Fransız papazın (Poesie püre- Saf şiir ) isimli kitabı vaktiyle bütün dünyada bir sanat hadisesi kabul edilmişti. Bu kitabın ilk sayfasını açalım. Kainatı tek cümleye hapsetmiş bir vecize kadar güzel bir söze rastgeliriz:
"Dümdüz, çırçıplak, apaydınlık bir vuzuhla konuşan insanlara dikkat ettim. Her defasında karşımda bir APTAL vardı."
Akıl hastalıklarına dair bir kitapta da, bir delinin ağzından çıkmış şöyle bir cümle gördüm:
"Mavi hattın üstündeki sebep"
Papazın sevdiği girift cümle acaba bu muydu?
içi hayat dolu cümleyle, illetli bir kafanın deprenişi arasındaki fark inceliğini sezmek, o kadar zor olmasa gerek...
Bir odada ışıkları kıstıkça mesafeler ebedîleşir, ışık büsbütün söndürülünce mesafe kalmamıştır; aynı fark...
Dik bir yokuş karşısında dizlerimizin, ağır bir hindi dolması önünde midemizin, çıkacağı kapıyı bulamıyan şaşkınlar arasında sinirlerimizin yorgunluk hakkını kim teslim etmez? Fakat fikrin yorduğu insanları ister istemez mazur görürken için için ağlıyorum.
Bu zavallılara bütün bir kainattan mahrum oldukları söylense acaba anlaşılır mı?
An itibariyle Habertürk’ün haber anındaki alt yazısı; çevre ve orman bakanı’nın çevre kirliliğine dikkat çekmek için felan yerdeki denizde suya dalış yapmasını haberleştirirken kullandığı tabir!
O kadar fakülte bitirin, sonra da bir haberin tanımını yapmaktan aciz olun. iş mi? Evet hatta marifet ister.
dismas ve hestas yahut gestas;
hıristiyanlara göre hz. isa’nın çarmıha gerildiğinde sağında ve solundaki çarmıha gerilen iki kişi; roma hukukuna göre idam günleri dört kişi idam edilse de, o zamanki filistin topraklarında bulunan yahudilerin hamursuz bayramı sebebi ile bir kişi affedilmişti. (bkz: hazreti isa mı barabbas mı) diye tartışıldı ve affedilen kişi katil ve tecavüzden yatan barabbas oldu.
not:islam kaynaklarına göre çarmıha gerilen hazreti isa değil yahuda’dır.
(bkz: Dismas ve Hestas) “Roma Yönetimi'nce ellerinde silahla yakalanmış ve halkı Sezar’a karşı kışkırtmakla suçlanıyorlardı. Böyle olduğundan ötürü haklarındaki kanuni karar Ponce Plâte'nindi; Hazreti isa ile Barabbas ise “yerel yönetim”ce, yani Yahudilerce tutuklanmış, Yahudilerin en yüksek düzeydeki mahkemesi olan Sanhedrin”de yargılanmıştı.”
içinde küfürlü bir söz bulunmayan fakat yeri ve zamanına göre edilen bir küfür kadar, hatta çoğu vakit “küfür etseydi daha iyiydi” diyebileceğimiz sözlerdir; bir nevi, bazı film replikleri gibidir. içine oturur muhatabının...
“Marks’da düşüncenin kökünü her şeyden önce ekonomide aramamalıdır. Daha sonra ekonomik çalışmalara da pek istekli girmemiştir zaten. (Meselâ engels’in 2.4.51, 13.11.66, 7.5.67 tarihli mektuplarında pek ilgi çekici düşünceler.) onun eleştirisini uyandıran ve onu “kendini satma” kavramına götüren, çağının kültür ve insanca yaşayış imkânlarının gerilemesi ve alçalması olmuştur.”
"Bir gece zar-u perişan
Meyhanenin kapısını çaldım
Onun hicri ve firakından
Canım ve tenim yanıyordu
Dedim: ey benim aç kapıyı saki
Ben o hoş çalgıcıyım
Gönlümün sazı kırılmış.
Şarap ver, kadeh üstüne kadeh ver dedim
Çünkü sabrım takatim tükendi”.
Tarih 1793... Lyon’da isyan, fouche bastırmakla görevli...
gider gitmez Bir mahkeme kurup katliama başlamış... Cezaevindeki 60 genci Ron nehri kıyısına götürüyorlar. Büyük bir çukur kazılıyor ve Fuşe’nin deyimiyle “giyotin pek ağır” işlediğinden topları diziyorlar ve atışa başlıyorlar.
Birbirine bağlı tutukluların üstüne top mermileri yağdırılıyor ve top atışıyla ölmeyen mahkûmlar için hazır bulunan süvari birliği taarruza kalkarak parçalanmış ama can vermemiş gençleri tepeliyor. Cesetlerin bir kısmını nehre atmak suretiyle de, Tulon’a kadar cesetlerin sürüklenmesiyle ingilizlere’de de gözdağı vermeyi ihmâl etmiyor. Lyon’daki ilk icraat bu…
Sonra Tulon’un tekrar zaptını 200 kişiyi kurşuna dizerek kutluyor.
Birkaç haftaya kalmadan 1600’ü aşkın infaz... Ne kadar işsiz güçsüz takımından adam varsa istihdam ederek Lyon’da bütün evleri yıkarak taş üstünde taş bırakmıyor… “Adalet Komitesi” insan öldürüyor, “Yıkma Komitesi” Lyon’u dümdüz ediyor ve “Mal Komitesi” de değerli eşyaları istifliyor.
zamanında kilise’nin aldığı bir karar. kudüslü rahip cyril (ölümü m.s. 360) ile tarsus metropoliti diodorus (ölümü m.s. 394)un desteği ile, meşhur “dünya düzdür!” kararı alınıyor. bugün batı’da ve abd’de hâlen bu teoriye inananlar bulunmaktadır, hatta sayıları da giderek artmaktadır. hatta dernekleşmişler; dünya düzdür hareketi bile vardır.
ünlü astronom carl sagan’nın öğrencisi ve modern fiziğin tanınan simalarından olan neil degrasse tyson’a göre bu insanların çoğalmasının sebebi şu:
“bana göre düz dünya taraftarlarının artışına neden olan iki şey var: birincisi özgürlüğü savunan ve özgürce konuşabildiğiniz, fikirlerinizi aktarabildiğiniz bir ülkede yaşıyoruz. ikincisi de başarısız bir eğitim sistemi olan ülkede yaşıyoruz. sistemimizin sadece ne bilmeniz gerektiğini değil, aynı zamanda, bilgi ve kanıtlar hakkında nasıl düşüneceğinizi de öğretmesi gerekiyor. bu tür bir eğitimimiz yoksa, her şeye inanmaktan korkarsınız.”
Oscar Wilde'ın The ballad of reading gaol - Reading Zindanı Baladı'ndaki bir mısra; bu balad'ın ilk kısmında geçen:
"Kulak verin sözlerime iyice,
Herkes öldürebilir sevdiğini
Kimi bir bakışıyla yapar bunu,
Kimi dalkavukça sözlerle,
Korkaklar öpücük ile öldürür,
Yürekliler kılıç darbeleriyle!"
bölümünün "Korkaklar öpücük ile öldürür" mısraları, Yehuda'nın anlaştığı Romalılara, Hz. isa'yı öperek işaret etmesine atıftır. "Kiss of judas" Yuda'nın Öpücüğü; Yuda, Romalılar'ın verdiği 30 gümüş para karşılığında 'yarın meydanda onu öpeceğim, gidip yakalarsınız' diyerek bu öpücüğü işaret olarak kullanmıştır.
Tabii sonunda çarmıha gerilen kendisi olmuştur, ayrı bahis...