1. entry üzerine mesaj atanlar var. benim gözüme çarpan ama pek farkedilmeyen insanların çocukların ruhsal sağaltımına duyulan ihtiyaç. diğer yardımlar fazlasıyla yapılıyor. gönül yaralarının sarılması gerekiyor.
somadan yazıyorum. somanın hallerini anlatmak istiyorum. öncelikle soma alışık böyle şeylere ama bu kadarına değil. her zamanki gibi bir haber yayıldı önce. normal karşıladık ama çok geçmeden işin rengi değişti ve kömür karasıına döndü.
sokaklarda öbek öbek insanlar birikmeye başladı. herkesin yakını o saatte o madende bulunuyor değildi ama artık şu anda somada herkes herksin birinci dereceden karındaşı. herkes sokaklarda birbirine bilgi sordu, birilerini sordu. bu arada ambulans sesleri çoktan ortalığı velveleye vermişti. vahimdi
resmi ağızla, birinci ağızdan aldığımnız haberler çok farklydı. her tarafı en kesif haliyle ölüm sardı. ölümü kılcal damarlarımıza kadar hissettik. uyunmuyordu
sabah ruh gibi dolaşan insanlar vardı etrafta. gün boyu cenaze ilanları dıyduk eşlerin evlarların ana babaların hıçkırıklarına nasıl ket vurmaya çalıştıklarını gördük. çınar gibi, dağ gibi adamların cılız bir papatya gibi boyun büküşünü gördük camilerden sürekli cenazeler kaldırıldı.
siren sesleri, sürekli okunan kuran sesi helikopter sesleri, cenaze anonsları, feryatlar hıçkırıklar birbirine karıştı. bugünü farklı bir boyutta yaşadık adeta. en dahi senaristin yazamayacağı, en yetenekli yönetmenin kuramayacağı bir dram setindeydik. taşı eritecek manzaralara yüzyüzeydik hep. böyle bir durumda insan algılarını yitiriyyor, hiçleşiyor. bir hafiflik bir sükunet geliyor üzerine.
kendisi kurtulan, arkadaşlarını kurtarmaya çalıştı yakını olmayanlar yakını olanları teselli etmeyi görev bildi. o boş sandığımız alnından öpülesi liseli gençlerimiz titreyen taze yürekleriyle işçi yakınlarına su yemek dağıttı. bu bütünleşme türkiyenin her yerinden insan barındıran somada yaşandı.
bi taraftan tam da cenaze namazları kılınırken cam çerçeve indirmekle uğraşan bir grup vardı. keşke gidip su dağıtsalardı. siyyasiler bürokrarlar keşke hiç gelmeselerdi. bugünün rengine onların rengi hiç yakışmıyordu.
bu olayda ihmal vardır veya yoktur pek de önemli değil. önümüzdeki uzuuun yıllara yansımalarıyla alakalı ne yapılacağı önemlibabasız kalan yüzlerce çocuk var. gerçi babalarıyla birlikteyken de öok yi bir hayatları yoktu.
anlaşılan o ki maddi yardımlar bi şekilde karşılanacak. kana ihtiyaç yok mesela; onların kanı ülkenin geleceğine mal olup gitti zaten. bizim herşeyin ötesinde aklı selime ihtiyacımız var memleketin her köşesinde hepimiz için. şunu duyumsayabiliyor muyuz? onlar canlarını bizim ekranlarımızz parlasın diye verdiler. onların çocuklaına bir gelecek borçluyuz. babalarının evlerimizi ağarttığı gibi evlatlarının geleceğini ağartmak zorundayız. bunu iş bırakma eylemleri yaparak değil daha çok üreterek yapabiliriz.babalarının asıl problemi açık özgür kafa yapısına sahip olamamasıydı. evlatlarından açık toplumu inşa etmeliyiz. ki babalarının razı olduğu koşullara razı olmasınlar.
o işçiler önce gelişme imkanı tanınmayan sonra bu hallerinden dibine kadar yararlanılan insanlarsı. banka kredileriyle çocuğunun geleceği ipoteklenen insanlardı. ve şimdi gündemde istatistik olarak yer alıyorlar yalnızca
neyse dağımık oldu galiba ama şu anki ruh haliyle titreyen parmaklarla ve gözyaşıyla ısalanan klavyayle bu kadar oluyor...
(bkz: soma) başlığının altındaki benim yazıma ve diğer yazılara da bakarsanız aydınlatıcı olabilir
şehrin yerini değiştirsen insanların haberdar olmamacasına gaflete daldıkları zaman. dinginlik ve yarışsızlığın vakti. biraz sonra insanların birbirine katacakları yeryüzünde ferah bir nefes alma fırsatı. sokağa çıkılınca kendime şehir kapattım denilebilir.
duyana, insanın var oluş prosesindekiki etkinliğin kendisine ait olduğunu sandıracak lakırtı. lakin kazın ayağı şu şekil: getirildik, gönderiliyoruz...
yıllar sonra hatırlandığında hala iç ezici olabilenlerdir. bireysel olarak aldığı yoğurdu diğerleri yemesin diye çekyatın altına saklamak gibisinden olmayan şeylerdir. mutlak yetememezliği yaşamışsınızdır.
aşk kitabındaki hatalardan biri de çizdiği klişe amerikan ailesi portresinde herkesin adı yöreye aitken ailenin yaşlı köpeğinin adının türkçe gölge olması.
eğer yağan yağmur kara hafakan bulutlarından değilse geyt yükselmiş tatlı mavi bulutlardan yağıyorsa, ahmak ıslatan ayarındaysa. yere düşen damlalar toplamda yorgun bir karınca ordusunun ayak seslerine öykünnür gibi kulağa mütevazı bir humma fısıldıyorsa, adama üşümey sevdirecek kadar serinlikteyse içeri gelen hava bir de zihin arşivinden aklın yüzeyüne doğru yükselen kadim bir şarkı dudaklara otomatikman düğümlendiyse dünya yüzünde en itibar edilen lezzet neyse ondan dahi muteber olan bir şeydir.
aynı minvalde devam eden sahtekarca akındır. bu kadar atatürkçü olsa doğru ya da yamlış atatürk ilkeleri mutlak hakim olurdu ttıpkı görünen kadar dindar olsa dinin ilkelerinn mutlak hakim olacağı gibi.