Bizim ülkemizde fazla bir kitleye hitap edemeyen, keşke bir Avrupa ülkesinde müzik yapsaymış dediğim kadın. O nasıl bir yorumlamadır, bunu hep söylemekten nefret ediyorum ama hep belli bir sınırın içinde kalan kıytırık pop kültürünün üzerine bir şey koymamış insanımızın anlayamayacağı, yaptığı Bülent Ortaçgil coverlarına da aşık olduğum kadın.
Türkiye'nin en özel seslerinden birine sahiptir. O şarkıları yaparken nasıl bir ruh haline sahip olduğunu en çok merak ettiğim müzisyenlerimizden birisi olur kendileri.Ses tellerinin normal insanlarınkine oranla 3 kat daha büyük olduğu da söylenen adamdır yine.
Çok detaylı bir müzik eğitimi almamıştır, ayrıca bir röportajında ''ben şu anda ticari müzik yaparsam bir gelsin benim suratıma tükürsün diyorum. Çünkü bu kadar insana ulaştıktan sonra ticari müzik yaparsam yazıklar olsun bana '' diyerek de gönlümü fethetmiştir. Önemli olanın hissettiklerini yaptığın işe yansıtabilmek ve Cem Adrian bunu ziyadesiyle yapıyor.
Ben sana yazıyorum, çok çok yazıyorum ama sen bilmiyorsun.
''Gel sevgilim, yanıma gel, omzumda ki o çukura senden başka kimsenin kafasını uyduramıyorum ben , belimde ki gamzeyi kimseler sevmiyor sen kadar, biliyorum geldiğinde son bulacak bütün bu içimde ki savaşlar,ve bütün o içimde çürüyen; tatmin olmayıp beni de çürüten kentler yürüyecek ölüme..
E yine biliyorum sen gelirsen; seni anlatırken yitirdiğim bütün harflerim giyinip kuşanıp en güzel entarilerini, bürünüp ete kemiğe ütopyalara götürecekler senle beni.. Demem o ki gel, sen gel mükemmele ulaşalım, toplumdan soyutlanıp; toplum malı olmuş aşklara inat gizlide kalalım, senle ben biz olalım, en güzel olalım.''
kesinlikle normaldir. sürekli konuşmak zaten bir devreden sonra işin gizemini kaçırıyor. başıma çok geldi daha önce. bkz:
-ölmediysen, uyumuyorsan, hastahanede değilsen gözüme gözükme. sen nerdesin ??
-cehennem diye bi yer varmış, birisi en son bana cehenneme gitmemi söyledi, cehennemi arıyordum.
-iyi o zaman aramaya devam et, geri zekalı.
gördüğünüz üzere sevgili bu neye dertleneceği, neyi kafasına takıp mesaj atma girişiminde bulunmayacağı belli olmuyor.
Sevmiyorum diyemeyipte medeniliğin arkasına sığınan erkektir. Eğer kız arkadaşının başkalarıyla gezip tozduğunu biliyor ve bir sahiplenme hissi oluşmuyorsa o olmamıştır, rayına oturmayan şeyler vardır.
Silinmişlik, yitirilmişlik, apaçık kayboluş. Bir insanın nasıl yitirilebileceğini zaman suratımıza çarpa çarpa öğretiyor. Büyümek istiyorsun, bakmışsın büyümüşsün. Ne değişti ? Değişen tek şey takvimin kopan yaprakları! Ötesi yok... Ya da var, evet var. Ötesi hastalıklı bir ruh, ne istediğini kime gideceğini bilmeyen bir kalp ve boka batmış bir beden! Dedik ya zaten bok çukuruna sıkışıp kalmış bedenin nefes aldırmıyor sana, yapışıyor boğazına, nefes almak bile zor geliyor işte. Ah ne kadar da garip ve bir o kadar da saçma! Yer altlarında yaşayan fareler vardır, bilirsiniz. Onlar herkesi kendi kanalizasyonundan görür. işte ben de onlar gibi hepinizi kendi kanalizasyonumun ışık sızdıran deliklerinden görüyorum. ilgi çekici değil mi ? Benim ilgimi çekmiyor artık, çünkü ilgimi çekebilecek her şeyi fark eden yerlerime kadar paslanmışım. Paslandıkça deliriyorum, delirdikçe parçalamak istiyorum yaşama belirtisi gösteren her şeyi.. ve bir saçmalama ritüelimizin daha sonuna geldik, bir başka ''kayboluşumdan arta kalanlar'' adlı yazımızda daha buluşmak üzere. Ruhunuza iyi davranın.Sağlam kalın.
Çok fazla eleştiriye maruz kalan(bunun temel sebebi de cemaatçi olduğu söylendiği için yazılarına şüpheyle yaklaşılmasıdır.), felsefeye bakan ama bir yandan da çağdaş edebiyatı andıran bir çok özlü sözü olan yazarımızdır. Şempspare kitabının ön kapağının yabancı bir yazarımızdan çalıntı olduğu söylendiği için de eleştirilere maruz kalmıştır. Kıyıdan köşeden kitap okuyan kızlarımızın favorisi de bu yazarın ''Aşk'' romanıdır.
Yorulduğun zaman söyle,
Susalım, hiç konuşmayalım istersen.
Sussak da, hiç konuşmasak da, sözlerin senin
Açık denizler gibidir zaten elimde,
Her zaman ama her zaman bir kıyıyı sezdiren.
Hatırlıyorum da kelimelerini bir bir:
Şairlerin flaşları kalpleridir,
Dışarıya da parlamalı biraz.
Kaldı ki ben içimde gezinmekten yoruldum.
Sensin, iyi anlarsın beni,
Gözlerine başka türlü bakıyorum.
Sen çay koyunca sevgilim,
Atomu parçalayasım geliyor
Öğelerine ayırasım geliyor devrik bir cümleyi
Amerikayı kahredesim geliyor inan!
Sen çay koyunca sevgilim,
Anarşist balıklar dile geliyor
Akvaryumlar yanıyor ısrarla
Ve 657lik bir silah oluyor sözlerim
Kaçırdığım namazlarım var biliyorum
Ama sen çay koyunca sevgilim,
içim dışım Kudüs oluyor.
Düşün ki çok derin bir kuyuya inmene yardımcı olan halat koptu; ve sen artık dibe vurmuşsun, karanlıktasın, kimsen yok, yalnızsın, düşünemiyorsun, hapsolmuşsun, kendine acımaya başlamışsın, ölüm diyorsun keşke ölsem kurtulsam, ya da hiç doğmamış olsaydım diye düşünüyorsun, nefes almak bile yıpratıcı bir hal almış senin için, zaten kuyunun dibinde yalnızsın ! Tam da böyle bir ruh halidir işte.
insanlara karşı hep süregelen bir güvensizliğiniz varsa uzak durun. Çünkü ne yaptığı düşüncesi sizi delirtmeye yetecektir. Ortada çok sağlam bir güven ve temelleri düzgün atılmış bir aşk varsa da yaşamaya değer.
Burada anlatılabilecek en göreceli kavramlardan birisidir. Hissedersin, belki de bugüne kadar hiç hissetmediğin kadar hafiflemiş bir şekilde, kendinde her şeyi yapabilecek cesareti görürsün, dünya ayrı bir yer olmuştur, içtiğin suyun tadı bile daha farklı gelir, bir nevi içmeden sarhoş olma hikayesi gibi. Bilinmesi gereken diğer nokta da eğer içine ''acı'' karışmamışsa bunu ''aşk'' diye nitelendirmek yanlış olur. Genelleme yaptığınızda bile tarihte ki büyük aşk hikayelerinin hepsinde aşk acıyla eş değer görülmüştür.
Yaptıkları müziği ninni niyetine bile dinlemeyeceğim bir grup. Müslüman olan solistleri saçının bir tutamını sarıya boyatıyor, bizim yeni jenerasyon aynısını Türkiye'de görünce ''ıyyy, iğrenç.s, saça bak ya mal, apaçi'' gibi yakıştırmalarda bulunurken bu şahıs için bileklerini kesip evden kaçıyorlar. Gerçekten acı bir durum. Gündemde olan yabancı popçuların tutulduğu gibi bunlar da bir süre tutulacak sonrası malum.