tartışmasız gerçektir. trafiği, insanı, havası, suyu her şeyiyle boku çıkmıştır. sağlıklı ve kalite bir yaşam bu şehirde hayalden öteye geçemez. öyle bir trafik boku var ki; düşünün işten çıkıp spora gitmek mümkün değil. günün önemli bir kısmı trafikte boğuşarak geçiyor. işe gitmek, eve dönmek zulüm gibi. Bir de bunların üstüne her bok pahalı bu şehirde. izmirde ya da egenin güzelim beldelerinde yaşamak, ama gerçekten yaşamak varken neden istanbul'dayız anlamak mümkün değil. bu boka öyle alışmışız ki, öyle kanıksamışız ki burasının çok güzel, bu hayatın vazgeçilmez olduğuna, gitmek, daha güzel bir hayat yaşamak zor geliyor bizlere.
tahminimce hafifletir insanı fakir olmak. yani şöyle düşünürsek; orta sınıf olup her yere yetişme çabası içinde olan insana nazaran rahatlatıcı bir durumdur. fakir bir insan pahalı mekanlar gitmez. Buralara birlikte gidecek arkadaşları da yoktur zaten. "ben bu akşam kızla çıkarken nasıl yapsam da parayı yetiştirsem" derdinde olan bunun üzerine planlar yapan orta sınıf bir gençle, fakirin tek derdi olan ekmek kavgası bir mi? tabii ki değil. ortada olmak her zaman daha zordur.
amaçları seslerini duyurmak olan ve bu uğurda eylem yapmış, bu ülkenin en güzide üniversitesinde okuyan, aydın, ilerici ve gençliğinin baharında ki 45 öğrenci için istenen 6 yıl hapis cezasıdır. böyle bir durumda bile bu öğrencilere hoşgörüyle yaklaşamayan bir başbakan diktatör müdür, değil midir? söyleyin bakalım.
edit: Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasına Muhalefet, Görevi yaptırmamak için direnme suçlarından dava açılmıştır. yani bu kadar basit işte. başbakan'a karşı çıkmanın karşılığı 6 yıl hapis.
alabilseydi, yeğenim ipad'ine oyun alabilmek için ikide bir kafamın etini yiyip kredi kartıma el koymamış olurdu.
Ayrıca bu 18 yaşın altındaki gençler, istedikleri kitabı,belgeseli internetten alabilirler. tabii ki 18 yaşın altındakiler derken bahsettiğim 5 10 yaşındaki çocuklar değil, 15 yaş ve üzeri için güzel olabilir.
bu tarz insanlardan sözlüklerde az sayıda vardır ve bu kişiler sözlüğe devamlı entry girecek zamanı bulamadıklarından, olması gereken değeri göremezler.
2012 ve onu takiben 2013 yılıyla beraber bu badem bıyık olayı moda olmuştur. neredeyse bütün ünlü erkek oyuncuları dizilerde badem bıyıklı olarak görüyoruz.
tabi sadece dizi oyuncuları değil, yakışan yakışmayan bütün millet bıyık bırakma peşinde. lan hadi onlar yakışıklı ne yapsalar yakışıyor, sana ne oluyor amk.
şurada daha 1 2 sene öncesine kadar babyface diye çıldıran kızlarda, şimdi tutturmuşlar bıyıkta bıyık.
he şu da var; bazı kızlarımızda bu bıyık bırakma modasına ayak uydurma çabası içerisine giriyorlar, olmuyor, yapmasınlar.
eğer böyle bir günlük yazılmış dizi veya filmi çekilmiş olsa tek düzelikten ibaret, insanı depresyona, bunalıma sevk eden bir yapım olması kaçınılmazdı. ancak bir takım yararları olacağını da düşünmekteyim. örneğin; izleyen ya da okuyanlar için insomnia hastalığının kesin tedavisi olabilirdi. sonuçta sabahın köründen akşama kadar neredeyse birkaç kelime dışında konuşmayan, ifadesiz gözlerle salak salak etrafa bakan (günün ilk saatlerinde daha istekli, heyecanlı gözükse de) bir herifi izlemeye ne kadar dayanabilir ki bir insan?
papia'nın kaliteyi yarım yaşamayın sloganıyla oluşturduğu reklamda bir takım semboller kullanılmaktadır. bunlar sırasıyla; çini vazo, pırlanta ve çantadır. şimdi buradan hareketler ben bu reklam filmini oluşturan ajansın hangi mantık dahilinde bir tuvalet kağıdıyla pırlantayı yada çini bir vazoyu özdeşleştirdiklerini merak ediyorum. belki şöyle düşünebiliriz papia'nın hedef kitlesi sadece AB sınıfı ve bu yüzden tuvalet kağıdını lüks simgeler ile özdeşleştirdiler. Peki durum gerçekten böylemi hayır! papia' nın hedef kitlesi orta ve alt kesimi de kapsamaktadır. Ama bu reklam filmi sayesinde bu kesimleri kaybetmeleri muhtemeldir. şahsen ben bu kadar lüks ile özdeşleştirilen bir tuvalet kağıdını almayı tercih etmem. kim parasını ota boka harcamak ister ki?
amerikalı bir reklamcıdır. (bkz: madmen) ' in bu adamın reklamcılık üzerine yazdığı kitaplardan esinlenilerek ortaya çıktığı iddia edilmektedir. ayrıca şöyle güzel bir sözüde vardır; " (bkz: reklamcılık) , üstünüzde elbiseleriniz varken yapabileceğiniz en zevkli iştir."
reklamcılıkla ilgili engin bilgi ve donanıma sahip orjinal, kışkırtıcı, kural tanımaz adam. kendisiyle yapılan bir röportajda şöyle söylemiştir; "evet, benim bütün disiplinim, bütün istediğim, üzerinde çalıştığımız ürünün tüm avantajlarını hafızalara kazınacak şekilde tanıtmaktır. eğer bunu başarmak için bütün
kuralları yıkmak gerekiyorsa, bırakın hepsi yıkılsın."
reklamcılığa ilgisi olan herkesin izlemesi gereken on numara beş yıldızlı belgeseldir. hem reklam şirketlerinin ortamını görmek açısından hemde ünlü reklamcıların verdiği (bkz: trick) ' leri görmek açısından izlenmelidir.