öncelikle şunu belirtmek isterim ki, sosyal medya sayesinde önüne gelen herkesin bilinçsizce birbirini eleştirmesini hiç hoş karşılamıyorum çünkü bu girişimlerin çoğu ölçüsüz ve keyfi oluyor.
meryem hocanın makro iktisat derslerini bir süre takip ettim ve bir şeyler yazmak zorunda olduğumu hissettim.
tamamen kişisel, tamamen kendi karakterimden kaynaklı bir sıkıntıyla yazdığımı belirterek diyorum ki:
dersi çok fazla (gerçekten çok fazla) sıkıcı geçiyor. bunun başlıca sebeplerinden birisi: hocanın konuları anlatış tarzı. çok fazla mekanik. her derste şunu hissediyorum: sanki ders kitabı dönüşüm geçirmiş, sesli ve görüntülü bir şekilde kürsü de vücut bulmuş. derste bir enerji yok. sınıfta öğretici ve aydınlatıcı bir atmosfer yok. öyle kuru bir şey işte. derse odaklanayım, öğreneyim ve zevk alayım diyorum ama kürsüde kitabı tekrar eden hocanın hitabıyla karşılaşınca yine içimde hiçbir istek kalmıyor ve başım öne düşüyor.
bence öğretim görevlisi anlattığı konunun arkasında yer alan ilgi çekici şeyleri keşfetmeli ve öğrenciyi teşvik etmeli. yoksa derse gelmenin bir anlamı olmuyor gerçekten.
piyasada gezen kötü yönlendirilmiş elektronik altyapılı şarkılar değildir.
-piyasadakilerin ne kadar elektronik olduğu sorgulanır. bu beyonceler, rihannalar elektronik müziğin özünü tatmamış insanların beynini bulandırdı. yapılan "bu da tutar" förmülü müziklerle siyahı beyaz ettiler. ama gerçek işler her zaman dinlenilmeyi bekliyordu. şimdi bu başlıkta hakiki ve elektronik müzik sanatını karşılayan şarkılarla tanışacağız-
sevgili yazarlar sıkılmıyor musunuz ? her yer eşyayla kaplı. her yerde telefonlar, baş ağrıtan cihazlar. insanlar, sesler, kalabalık, kalabalık.... bu dünyayı şöööyle zihninizde bir ele alıp güzel ve garip müziklerle yorumlamak, rahatlamak, dünyaya karşı bir duruş elde etmek (evet, müzikle duruş elde etmek!) hepimizin yükünü az da olsa hafifletmez mi ?
sevgili yazarlar, beynimin süzgecinden yavaş yavaş geçirdiğim, beni ciddi şekilde geliştiren, bedenimi açan, zihnimi açan, hatta madde ötesi dünya dışına çıkıp dalgalar alemiyle flörtleşmeme sebep olan şarkılardan bazılarını sizlerle paylaşayım dedim.
buyrun ateşleyin hayal gücünüzü:
bu kelimeyi yerli yersiz herkes kullandığı için kullanmaktan nefret eder hale gelmiştim ama şimdi cuk oturacak: efsane! : amon tobin, isam ----> https://www.youtube.com/watch?v=tRJ3wQFoMHc
bunlardan biri meşhur oyun kahramanı othello'dur. güzelim mağriplim simsiyah bedeniyle çevresiyle öyle bir tezat oluşturur ki, başına bir sürü iş açılır zaten. okuyun, okutun. othellolar ölmez!
biri aşktır. bu konuyu iletişim kurabilme seviyesine erişmiş ilk insandan günümüzün çılgın tüketici insanına değin ele aldık ve konuşmaya devam edeceğiz gibi görünüyor.
bir diğeri ego problemi sanırım. karşımızdakine yaptığımız iyiliği vb. gerçekten her şeyden bağımsız saf iyilikten mi yapıyoruz yoksa bütün eylemlerimiz aslında kendimizi mutlu etme, egomuzu tatmin etme paralelinde mi ilerliyor. bu da büyük bir tartışma konusu.
öncelikle eğitim okul kurumuna bağımlı olan bir olgu değildir. kişi kitap okuyarak, gözlem yaparak, yazarak, çizerek kendisini rahatlıkla eğitebilir. dolayısıyla eğitimin kurumunun sembolü olan okullarla ilgili bir şey demek istemiyorum.
mesele türk vatandaşlarının kavrayış becerisini, estetik bakış açısını ve vicdan çemberini olabildiğince genişletme meselesidir.
mesele türk vatandaşının sokakta yürürken iki yanında yükselmekte olan binalara bakarak bundan rahatsızlık duyması, çevresindeki çirkinliği algılayabilmesi, güzel olanı sevebilmesi meselesidir.
isam albümüyle elektronik müziğin tanrılarından birisi olduğunu kanıtlamıştır. splinter cell chaos theory soundtrack albümünde de kanıtlamıştı ama üzerine tamamlayıcı bir albüm gerekiyordu ki isam ile yıktı geçti.