Kız kardeşi ve annesi kendisinden daha güzel malesef kendisi kadar makyaj yapmasalarda ama işini iyi yapan, videolarını izlerken ses tonundan ve yaptigi makyajlardan ötürü rahatladigim bir makyaj blogger ı kendisini ilk mezuniyet makyajı videosunda tanımıştım. Bence Türkiye'nin en başarılı makyaj blogger ı.
Ayrıca kolunda türkiye'nin koordinatları dövmesi de olduğunu alem fm deki programından öğrendim bugün, o burnunun ucunda sesi neşeli oluşu beni benden alırdı bu adamın yaş ilerledikçe bir ağır konulara değiniyor efenim. özlemişim ama iyi oldu program yaptığını öğrendiğim.
aynı sınıfta olduğum bir kız sınıfa "sakızı olan var mı?" diye sordu. bunun üzerine bir arkadaşımız "var ama ağzımdaaa" diye komiklik yapmaya çalıştı. biz henüz bu şoku atlatamamışken kız "olsun ver" deyip çocuğun ağzından sakızı aldı. kendisine bakan şaşkın bakışları görünce "ben öle şeylerden tiksinmem kiii" dedi. o tiksinmezmiş ama o an tüm sınıf o kızdan tiksinmiştik.
tinercilerin başbakana verdiği cevaptır.
başbakanın "bu gençlik tinerci mi olsun?" beyanına tinercilerden jet hızıyla cevap: "kır yıllık tinerciyiz böyle kafa görmedik"
bir anda neşelenebilen, gülerken aniden ağlamaklı olan, bağıran çağıran, ota boka gülen, sürekli yanına gelip seni rahatsız eden, el şakası yapan, verilen hiç bir sorumluluğu yerine getirmeyen, yararı dokunmadığı gibi zararı olan, ağzı laf tutmayan bir kardeşle aynı evde yaşamak.
okulun kazanılınıp dıştan görüntüsü görüldüğünde hayal kırıklığına uğranılan fakat diğer okullardan sosyal ve eğitimsel anlamda farkını hissettiren okul.
üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.
özledin, içtin, ağladın, güldü...n, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın.
"peki o ne yaptı" deme. herkes kendinden sorumludur aşkta.
sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu.
bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? hayatı ıskalama lüksün yok senin.
onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.
her zamanki gibi yaşayacaksın sen.
"acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu.
hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil.
sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki....
epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.
kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu?
kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.
yine içeceksin rakını balığın yanında.
üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası....
sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun asolan yürektir.
yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte.
sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu.
elbet bitecek güneşe hasret günler.
ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini..
nazım hikmet ran
ilk kez en uzun gece adlı romanını sekizinci sınıftayken okumuş ve hayran kalmıştım. sonu en kötü bitmemesi gereken romanlardan bir tanesiydi benim için ve nitekim kötü bitti. sonraları anladım ki tüm büyük eserler bitişleriyle anılıyor.
"bir adet para taşıma aracı bulunmuştur", "bir adet anten görünümlü iletişim aracı bulunmuştur" gibi laflar sarfederek sıradaki öğrenciyi felç eden müdürümüz unutulamaz.