bir istek.
bir nostradamus kehaneti gibi acı gerçek. sözlüğümüzde arkadaşlarını satan satılmış köpekler istemiyoruz. hem yazmama kararı alıp ortak bir eylem doğrultusunda gidip sonra buraya gelip yazan yazarların nick yanına çarpı konusun. bu utançla yazsınlar. onlara hak ettiği değeri verelim.
hala direnen yazarlarımız da onlara satılmış köpek istemiyoruz derlerse şahane olur.
gittikleri yerde bunları adam sanıp kapılarını açtılar misafir ettiler ama nankörler oraya da ihanet ettiler.
cidden yavşak ve dönek yazarlara tahammülüm yok. hele hele artis olma sevdasına yazanlara ve ben sözlüğün düzelmesi için ne yaptıysam doğrudur diyenlere hiiiççç müsamaha gösteremem.
sizlerin işe yaramaz yaratıklar olduğunuzu çok iyi biliyoruz. satır aralarından ekrana yansıyan parmak izi dahi, sefil hayatının izlerini taşıyor hayatlarınız. asil bir efendinin, paryasına emri değil bu yanlış algılamayın, aman isterseniz algılayın. benim hesabım sizlerle.
ne demişler diz çökerek yaşamaktansa ayakta ölmek yeğdir.
bazı aşkların yavaş yavaş olması gerekiyormuş şu yüce gönlümde ve bugün anladım bunu da.
ara sıra uğradığı için sözlüğe ben de ara sıra ben de peşine düşer oldum. o oldu çottatlı çok içten geldi. o kadar gereksizin arasından bir yıldız gibi parlıyor inanın onun gelişini hissetmek. sevinçten haka dansı yapacak gibi oldum adeta.
ben azizemi ararken mutluydum. onu ararken mutluymuşum.
ansızın beliren mutlulukla sıçradım yerimden, sevinç gözyaşlarımın hakim olamadım. aşkın peşine düşünce mutluluğum artıkartık iki katına çıkmıştı.ellerimin belirli yerlerinde titremeler başlamıştı. kimdi neydi acaba şimdi neredeydi? düşündüğümden beri hep aklımda bir tek o nick: essy.
ben ona,ben mavi gökyüzüne ,ben yıldzlara razıyken
peşi sıra getirdiği tüm sevinçleri,
aşkından uzak kaldığım kışı gözlerinde sonlandırmak istiyorum essy.
kız gel bi çay içek senle.
seni çok seviyorum azizem yekaterina şbartsona nikişina.
nickini ilk defa gördüğüm kızdır.
"arsiz bey benim adıma da başlık açar mısınız? bakalım kimler beni merak ediyor, kimler ne diyecek, kimler gömecek merak etmekteyim. siz bir başlık açın bakalım neler dökülecek.
boyum şu, gözlerim bu, tırnaklarım frenc kissli. sanırım bu özelliklerden yola çıkarak bi şeyler yaratabilirsiniz. sizin edebiyatınıza güveniyorum..."
yukarıdaki paragrafta belirtildiği gibi kapımı çalsa da arkadaşlarını satan bir kız için asla yazmam deyip kabaca sepetledim.
sözlük kızlarının ilgisi yok mu sanıyordunuz siz? onlar her zaman ilgi bekliyor, ilgi istiyor. açılan o kadar başlığın altında hep bir sözlük kadınının izleri vardır. hatta böyleleri o kadar çok ki adıma başlık bile aç diyor.
benim adıma başlık aç, benimle ilgili bir hikaye yaz vb falan filan.
kimse hasta ya da saplantılı değil bu başlıkları açanların amacı sadece gırgır makara ama uludağ sözlük artık ruhsuz bir eğlence.
ilgi isteyen taraf kadınlar olduğu için kadın doğasına uyumlu ve ruh haliyle doğru orantılıdır.
sen hiç çiçek isteyen erkek gördün mü? ya da şiir isteyen erkek?
hülasa bebeğim insanın yüzünde tarık akan kararlılığı.
uzunca bir kadın - erkek tartışmasından sonra gelen mesaj. kadının benimle konuşmayı ilerletecek misin bunun bir önceki evresiydi ve mesajlaşma aynen aktarılmıştır. okuyun ibret alın lan. asdfasdfasf
ben: anladım bebeğim sen de haklısın.
ekşi kızı : bu kadarı da bir şey!... yani : yetmez ama evet!... ancak artık söz sırası sizde... yazdıklarımın tamamını tekrar tekrar okur ve anladığınızdan emin olduktan sonra, bana yazma konusunda kendinizce bir kanıya varırsanız, buyrun... gene gelin ve bundan sonra i-adeyi ziyaret sırasının şahsınızda kalmışıığının hakkını vererek, gelecek sefere siz düşünüp, taşının ve oturup, içinizden gelenleri kendinizin belirleyiceği irtifada ve de kıvamda benimle paylaşınız. bunu yapmazsanız, bu demektir ki, arsiz beyle daha baştan ters diş kaptık ve istenmeyen kadın ilan edildik!... oysa iyi dostluklar kavga ile başlar diye de bir deym vardır türkçede... hepsi 1.50 boyunda , göbekli, küfür eden, kokan ve daha neler neleri olan bu türkler, bu tip laflar da etmişler işte. o yüzden, kararı siz verecek ve gelecek konusunda da yönlendşrme babında inisyatif alacaksınız!..
daha fazlasına benim zz'em yani zeka zaviyem = ıq'um yetmiyor vsslm.
ha burada bitsin istiyorsanız ona da eyvallah ama bence bundan kayba uğrama ihtimali olan büyük oran anlaımda, siz ve yerine konulması mümkün gibi görünmeyen ego'nuz olacaktır zira benciller kendilerinden ve kendi değerlerinden daha üstün hiç bir şeyle haşır neşir olmak istemezler!... korkarlar zira tahtlarının kıymetli yerlerinin altından akyacaklarını hissederler ve dolayısı ile o an gelmeden, sağa sola ve her önüne gelene tepki gösterir, savaş açarlar ki ortalık karışsın ve karmaşık gibi görünsün ki, o arada kendileri sıvışsın ve gene eski bencillik ortamını sürdürmeye muvaffak olsun ki, kendi üstünlüğünü en başta kendi kabul etmeye devam etsin!... narsistler bu yüzden yalnızlığı seçerler ve hep ve mesela : ayna... ayna.. var mı benden güzeli vs. diyerek, aynalardan medet umarlar zira insanlar bilir ki ne güzeli o kişi cadının (!) teki ve ta kendisidir!
saldırgan olmalrının ve agressif olmalrının ardında aslında hep bu kompleks (türü ne ise) vardır ve bu komleksi yenmek de yürek ister!... rus veya amerikan bilmemneleri değil!... karar sizin ya devam der yazarsınız ama hem de etraflıca ve okkalıca ya da sırtınızı döner, kendi yalnız dünyanızın yalnız ve tek kahraman erkeği olarak ömrünüze devam edersiniz ve bu da sizin en tabi hakkınızdır vsslm.
Konjonktür Fransızca'dan dilimize geçmiştir, her türlü durum ve şartların ortaya çıkardığı sonuç anlamında kullanılır.
Liseli picler, 15 tatil odevinizi yapmadığınızı biliyorum, ileride univ kazanırsanız ki( şansınızı sikecem), Bir seyler öğrenin gece gece. iktisatta karşınıza çıkacak bu terim, mal mal bakmayın ekrana.
Konjonkturel sex diye bir şey yoktur.
...günlerden bir gün evin odalarını gezerken, yanlışlıkla mutfağa giriyorum. anne ocak başında yemek filan yapıyor. madem geldim, yavşak ifademle bi sorayım diyorum.
''anne? pirsink yaptırsam..heh he..nassı olur?'' deyip tepkisini ölçüyorum. ''hah, saçmalama'' diyor. usulca terkediyorum mutfağı..
-çok kızmadı. hmm-..
1 hafta sonra.. kuzenimle telefonda konuşuyorum..
''alo. hadi gel dışarı çıkalım.''
''tamam geliyorum birazdan..''
sahilde volta atıyoruz.
aniden piercing yaptırmaya karar verdiğimi, gidip bi fiyat almamız gerektiğini söylüyorum. hemen 169'a atlayıp alsancak'ın yolunu tutuyoruz. üç aşağı beş yukarı bir fiyat alıyoruz her girdiğimiz dükkandan.. birbirimize dönüp ''oha lan'' bakışıyla teşekkür edip çıkıyoruz.
fiyatı, cebimdeki parayla, dolabımın en ücra köşelerine tıkıştırdığım paralarımın çok üstündeydi. biraz daha para biriktirmeliydim.
ancak girdiğimiz dükkanlardan birindeki, doktor lakaplı abiyle bir sürü geyik yapmıştık pazarlığa yönelik tabi.. o da para kazanmaya yönelik yapmıştı. o sırada odak noktam piercing yaptırmak olduğu için hemen her yolu denedim fiyat konusunda. gerek sevimli kız modeli olsun, gerekse.. neyse.. bir anda ''peki kuzenime de yaptırsak?'' diyiverdim. ''hmm. tamam o zaman olur'' dedi.
cebimdeki ve dolabımın ücra köşesine tıkıştırdığım paraların toplamına anlaştık.
yolda yürürken kuzenimi ikna çabalarına giriştim hemen.
''olum bak bu adamı kaçırmayalım bence. baksana ne kadar indi fiyatta'' dedim. ''yaa evet ama ben yaptıramam. bizimkiler götüme sokar'' dedi.
yaklaşık 1 hafta daha sonra..
onu, piyasada kaldırabileceği hatunların haddi hesabından bahsederek, en zayıf halkasından girdim mevzuya.. -hep arkadaşlarımdan birini ayarlıcağımı zannederdi. yaşı tutmuyordu.n'apim?-
kanına girdim. ve hafta sonu yaptırma kararı aldık.
hesap vermemiz gerekn bir aile mi? siktiret. buluruz bi yolunu..
ve yaptırdık.. hemen döküldük alsancak yollarına. fink atıyoruz. popolarımız ayyuka bakıyor. çok mutluyduk. durup durup birbirimize bakıp ''çok güzel oldu lan. iyi ki yaptırdık'' diyoruz.
o kadar mutluyduk ki..
yalnız bir anda bir huzursuzluk kapladı beni.. neydi lan bu huzursuzluğun sebebi? tamam. sormalıydım o soruyu,
'' iyi güzel yaptırdık ama.. ya evdekiler? çok pis hissediyorum kendimi'' dedim. ''haa harbiden. kafamıza esti yaptırdık. evde sıççak babam ağzıma'' dedi kuzenim..
bi süre sessizce yürüdük. bipolar gibi, bir iyi bir kötü dalgalanmalar yaşadık. sonra s*kilen g*tün davası olmaz dedik bir ağızdan, eve doğru yol aldık.
bizim evin kapısında durduk, anahtarı çıkardım -kapıyı çalmak gibi bi adetim yoktu- dönüp kuzenimin yüzüne baktım,
''bak, şimdi biraz kızarlar ama senin yanında bi şey demezler. sen gidesiye kadar da sinirleri yatışır. umarım yani..'' dedim. bana, sözünün arkasında duramayacak kadar çekingen bir ''tamam'' dedi. neyse, hadi bismillah..
ev ahalisi masa başında yemek yiyor.
''biz geldik. eheh'' diyorum. tılsım alttan pandik atıyor, bir şey yapamıyordum. olabildiğince yavşak tavrımla selamlayıp, bir an önce 'ne olacaksa olsun' düşüncesiyle masaya oturdum.
kuzenim o kadar gergindi ki, paltosu elinde, ayakta dikiliyordu. halbuki yüzsüzün tekidir.
annem yüzüme bakıyor, ben sırıtıyorum. annem dona kalıyor, ben yine sırıtıyorum. ağzına götürmek üzere olduğu çatalın ucundaki yiyecekten vaz geçiyor, ısrarla bana pis pis bakıyordu.
evet fırtına öncesi sessizlikti bu..ama ben tırstığımı belli etmemeye çalışıyordum.
annem, babama seslendi o sırada ''x kızının yüzüne bak''. o sırada yemek yemeye odaklanmış devasa bünye, dönüp bana baktı -aslında o kadar da uzun değil. sadece bana öyle gelmişti-, bir kere kafasını sola hafifçe yatırıp, manidar bir bakış eşliğinde istifini hiç bozmadan yemeğini yemeye devam ederken ekledi, ''sonra konuşucaz''..
kuzenim, artık eve gitmesi gerektiğini söyledi. ''gitme! n'olur kal. bizde kal bugün gitme'' deyip yalvardım ama o da haklıydı. onun da evde vermesi gereken bir hesabı vardı. bencillik yapıp biraz daha ısrar ettim, kalmadı ibiş.
kuzen gidiyor..
kapıda ecel terleri dökerken, bir yandan da motive etmeye çalıştık birbirimizi.. neyse, en fazla yiyeceğimiz zılgıttı. öldürecek değiller ya?
kapıyı kapattım. hızlı adımlarla odama kapattım kendimi. sanki kendimi soyutlayınca, onlar da beni görmeyeceklermiş gibi.. hatta bi ara gözümü kapattım, açtım. kapattım açtım. kapalıyken de dışardan gelen sesleri duyabiliyordum. uğraştığım şeye baktım, paşa paşa hassktirimi çektim.
devasa bir ses tonuyla, adım zikredildi..
çağıran babamdı.
odadan çıkıp, adım attıkça daha da gözümde büyümeye başladı. ilk üç adımımda babamsa, oldu beş altı adımdan sonra karşı koyulamaz bir yaratık. tam karşısına oturdum. kedi gibi durmak istemiyordum, kendi düşüncelerime, yaptıklarıma saygı bekliyordum. daha çok bekledim tabi..
geldik zurnanın zırt dediği yere..
bir yüzüne bakıyorum, bir yerdeki halıların desenine.. sonra hafif ağzını araladı ve girdi mevzuya,
''sana hiçbir şey söylemiyorum. sadece, bundan sonra ha şu duvar ha sen. anladın mı? bundan sonra bana baba demiceksin, ben de sana kızım demicem. tamam mı?!'' dedi.
aslında ne demek istediğini tam olarak anlayamamıştım. ne yapacağımı bilemedim o anda. kafamı sağa eğip zoraki kısık bir ses tonuyla ''tıtamam'' dedim. tekrar yüzüne baktım, gözlerinin içine.. beni umursamıyordu. ben yokmuşum gibi, televizyona bakıyordu. sanırım dediklerinden etkilenmeye başlamıştım. gözlerim dolmaya başladı. hızla kalkıp odama gittim. bi süre istemsiz bir şekilde ağladım. çünkü tam olarak neye ağladığımı bilmiyordum. sadece içimi burkan, net bir konuşma yapmıştı.
biraz daha ağladım. bu sefer anlamıştım sanırım ne demek istediğini..
çıkarmak istemiyordum piercinglerimi..
biraz daha ağladım..
aradan 1 ayı aşkın süre geçti..
bu süre zarfında, benimle hiç muhattap olmuyor, beni hiçe sayıyordu. ben de tepkiliydim aslında. neden bu kadar katı olduğuna, neden beni bu şekilde kabullenemediğine..
artık canımı sıkmaya başlamıştı bu süreç.. aynı evdeyiz ama konuşmuyoruz. görmemezlikten geliyoruz birbirimizi.. çıkarmak da istemiyordum piercinglerimi.. benim yaşantım, benim fikrim, benim benim lan..
1 ay daha böyle geçiyordu..
sonra yavaş yavaş monologlar kurulmaya başladı. soğuk gelse de özlenmişti artık, ''annen yemeği ocağın üstüne bırakmış. gidip alırsın'', ''tuzluk yukarda'' gibi cevabıyla sorusu olmayan monologlar bütününden ibaretti.
hatta bazen, babam işten gelmeden önce ''bi şey lazım mı?'' diye sormak için evi arardı.hep ben atlardım telefona..
artık monologlar cevap yada soru şeklinde olmaya başladı. diyaloğa dönüşmüştü. babam işten çıkmak üzereydi, ve ben telefona en yakın yerdeki koltuğa oturmuş, televizyona bakıyorum.
telefon çaldı. açtım,
''effendim?''.
''ekmek lazım mı?'' arayan babamdı.
''hayır baba. ekmek var. gel acıktık''
aylardır ilk kez ''baba'' demiştim.
''tamam geliyorum''
telefonu kapattıktan sonra, büyüklük ben de kalsın deyip hin bir yavşak tebessüm oluştu surat ifademde.
eve geldi, kapıyı ben açtım.. elinde, her zamanki seyyar satıcıdan aldığı şambali tatlısı poşedini elinden aldım. bir de hoş geldin deyip, yavşak tebessüm ifademle çaktırmadan mutfağa girdim.
sofraya oturduk..
yemek faslı bitti.
elimi yıkamak için lavaboya gittim. babam da kapıda sırasını bekliyordu..
muhabbet edebilme umuduyla, ellerimi 2-3 kez yıkadıkça yıkadım. bir şeyler bulmalıyım konuşmak için. bi şey söylemeli ya da sormalıyım. bir yandan da, tuvaletteyken birinin kapıda beklediğini bilmenin verdiği huzursuzluk vardı. çıkmalıydım. tam çıkarken,
''ha sen mi bekliyodun'' diyecektim ki bana, ''tatlıları koy bakalım tabaklara'' dedi. yine o yavşak sırıtışımla onaylarcasına hemen koştum mutfağa, tatlıyı hazırladım tabaklara..
sonrası zaten çorap söküğü gibi geldi..
* bu tatlıcı da çocukluğumun tatlıcısı. eskiden de ordan alıyodun demi? o adam yani?
-tebessüm ederek- ''evet. ama o adam değil, kardeşi geçmiş başına. abisi rahatsızmış, ayaküstü biraz bahsetti''
* hadi ya. çok iyi adamdı. hatırlıyorum, bi keresinde tatlı almak için beni yolladığında bana torpilli tatlı verdiğini söylemişti
'' çocukları severdi ''
* ee şimdi kardeşine tatlı almak için gitsem torpil yapmaz mı?
''(gülüş) yapabilir''
*tamam o zaman yarın ben alayım?
'' al kızım ''
*peki baba da.. parası ? benim cebimden çıkmaz o kadar
''git ceketimin cebinden cüzdanımı getir''
yaklaşık 2 ay sonra..
çenemdeki piercing'i çıkardım. kaşımdaki duruyordu. bir de bilmediği, yani görmesini ummadığım dilimde ki vardı. ama bunu sonradan yaptırmıştım. - evet bokunu çıkarmışım-
aradan yıllar geçti.. -yıllar dediysek 7 yıl falan- neyse yıllar geçti..
artık bu piercing mevzusu geyiğe dönüşmüştü.. evet tasvip edilmiyor, edilmedikçe de üzerine laf çarpıtıcı, alay konusu geyikler döndürülüyordu. fakat görsel alışkanlığı çoktan edinmişlerdi..
şimdi..
kaşımdakini çok nadir takıyorum. hatta takmıyorum da denebilir. dilimdeki hala duruyor.
mesela bizde doktorluk genetiktir. yıllar sonra beni yatağa düşüren grip şifasını kapmam sebebiyle babamın,
''aç bakayım bademciklerine'' demesiyle, ebleh gibi ağzımı açmamla ''eöhh'' tepkisi verip, beni oracıkta hasta hasta bırakmıştı. onu da öğrenmişti artık.
hayır, bir daha küsmedik.
ama çoğu gitti azı kaldı. azimliyim, çıkarıcam hepsini.
haa, henüz ensemdeki dövmeyi bilmiyor. bunu da öğrenirse kalbine ineceğinden korkuyorum.
hülasa bebeğim insanın yüzünde gülşen bubikoğlu kahkahası.
edit: imla. alıntı ama yazılarımız kendi imalatımızdır.
Arkadaşlarını satan yazarlardır.
Utanması gerekir ama utanmaz sarı sendikacılar.
Düşünün bir yola çıkmışsın ama 2-3 günden sonra yavaş yavaş yeniden sisteme empoze oluyorsun. Madem satacaktın o ucuz düşüncelerini neden artislik yapıp yazmıyorum yieaa ayağı çekiyosun.
Adam mısınız lan siz!!! Arkadaşların tek bir kelime bile yazmazken şu çürümüşlüğe inat direnirken onların da gülüşlerini satıyosun. Alt tarafı entry yazmıycan. Gelip mecburmuş gibi açıklama yapmak da nedir.
Şimdi seni ne biz yazar yerine koyarız ne de arkadaşların adam/ kadın yerine koyar. Yüzsüzlüğün de bir sınırı var ama sende o bile yok.
Selam olsun eylem koyup entry girmeyen yazarlara. Görün bu yüzsüzleri de aranıza almayın bir daha.
Ya yazmazsın ya da insanmış gibi davranmazsın.
Defol amk karaktersizi seni.
aşık olmanın, sevinin ne demek olduğunu bilen ve bekleyip umut etmek gibi bir işkence biçimiyle kapıldım azizeme...
bazen onun neşesiyle beslenmeyi seviyorum ve bu en güzel besin kaynağım.
vazgeçmemiş olmanın ve onun da bana kapılacağı umudu ile yeşertiyorum bahçemi. aşk filizlerinin çimlenmesi için, göz yaşı döküyorum, suluyor, güneş gibi sıcaklığını veriyorum sevgili azizem ama yine de mutlu oluyorum senle.
sevilen müzik tınılarına kulak vermiş bir kadın, bu kadar çaresiz bırakmaz mahçup delikanlısını, seveceğini bilsem yanından ayrılmam hiç dayanamaz arsız kalbim senin güzelliğine.
Ah sen şarkı gibi bir kızsın terra.
sizi çok seviyorum katerina katya kirilovna.
bir çayımı içer misiniz?
hülasa bebeğim insanın gözünde tarık akan tebessümü.
insanın gerçekten üzer. hayır bebeğim tolstoy'u olsun turgenyev'i olsun gorki'si dostoyevski'si dururken ingiliz şakirtini sevmek de nedir. aklım hafsalam almıyor.
önce için bi cız eder, sonra için cayır cayır yanar.
yüzün birden alev alır yangın çıkartırsın yanaklarında
soğuk soğuk terlemeye başlarsın.
yutkunursun olmaz geçmez boğazından acı. gözlerin dolar cam gibi olur yumsan akacak işte ama yumamazsın, boğazın ekşir.
..
yürek zor katlanıyor onu yitirmelere
bakışlar sanki onu bana getirecekler
böyle gecelerdeydi ağaçlar beyaz olur
artık ne ben öyleyim ne de eski geceler.
garip geldi değil mi? evet garip biraz bunu mesajlarda kime söylediysem kendinden geçti. bak yine absolute zero geldi aklıma bıraktı ya sözlüğü her an anımsayabiliyormuş insan... neyse konumuza dönelim.
mesaj kutuma gelen hangi erkeğe azizem dediysem hiçbiri karşı çıkmadı. kimi çaktırmayım arsiz beni kadın sansın yazsın yürüsün de arkadaşlara anlatıp makara yaparım düşüncesiyle boyun eğdi erkekliğime. lan gerizekalı yılların trolü düşer mi senin o geri zekanla yaptığın oyunlara. oynamayı seviyorum ve aranızdan bir erkeği ağlatacağım.
bazısı hiç bir amacı yokken sessizce dinleyip gülücüklerinin yanına bir gülücük daha ekledi. aynen şöyle ":))"
sözlüğün birçok erkeği bence abazan değil. sebebi açık ki gerçek bir erkeğin karşısında itaat ediyor. bunu her erkek başaramaz gerçi. ya da bunların hepsi benim maharetim. gerçekten isteniyor muyum diye düşünmüyor da değilim bu aralar. kendini bana adayacak o kadar gizli erkek var ki...
acelem yok her sözlük azizesi bir gün diz çöküp itaat edecek bana.
b: tatlım bana borç versene azcık
z: veririm. geri alırım ama. hem nasıl ödeyeceksin be sen.
b: biner biner öderim
z: hayvan:) güldüm ama ne yalan söleyim.
kurşun asker gibi sevmek. oyuncakların belki dili vardı kendi aralarında...
güzel balerini gördüğünde tam bana göre bir eş demişti mesela onu da kendi gibi tek bacaklı sanıyordu kurşun asker. kurşun asker pencereden düşer ordan oraya sürüklenir de yine de
bulur güzel balerini. hikayenin sonunda kurşun asker yine ocağın üstüne güzel balerinin karşına konulur. heyecandan duramaz kıpırdanmaya çalışır derken ocağın içine düşer, peşinden güzel balerinde atlar.
ertesi sabah hizmetçi ocağı temizlemek için geldiğinde bir de ne görsün; kurşun asker kırmızı bir kalbe dönüşmüş , güzel balerininde kolyesi kalmıştır yanında...
bu sevgi yalnız neden çocuklara özel. bu kadar basitken biz koca adamlar, kadınlar niçin böyle sevmekten vazgeçiyoruz?
sahi, siz ne zaman vazgeçtiniz aşktan.
yürek burkan bir ayrılış hikayesi...
nerden nereye insanoğlunun hikayesi. birlikte yazdığımız günlerin anısına yazıyorum. beni buralara getirip de gitmek var mıydı azizim. hiç düşündün mü bu arsiz ne yapacak tek başına buralarda.
aklıma hareket saati gelenler kaptanlar geliyor şimdi. hani gündüz başladığın yolda bir şehri düşüne alıp amansızca sürersin ya... sonra yol yorar adamı. kaptanlar yer değiştirir. gece gibi geçerdik seninle yollarda. durdurak bilmeden sürmeler de yormuş yabguyu.
ah azizim sen böyle bırakıp gidecek adammıydın. seni tanımıyanlar bir gün yazılarına denk gelip hepsini okuyacak. bir eser bir yapıt bırakıyorsun gelecek sözlük gençlerine. hep bir ağızdan seni soraracak azizeler, absolute zero kim? kimisi sevgilisinden gizli gizli okuyup hayallere dalacak.
ve bir efsane de geldi geçiyor... kimler geldi kimler geçti belki şu sarkastik ortamdan ama hiçbirisi senin gibi olamadı azizim. seni çok özleyeceğim ancak benim gibi özleyecek bir kitle de yarattın ardında. sana diyecek o kadar lafım var ki diyemiyorum bile. gitme desem söz dinlemezsin ki kötü adam. peki diyeceklerim bu kadar git. gittiğin yerlerde mutlu ol.
seni tanımak, seninle yazmak, karşılıklı salvolaşmak gerçekten heyecan vericiydi. seni şimdi kime anlatırım ve nasıl?
toroslardan reterdarsız inmek gibiydi seni sevmek... bu benim son arkadaşım.
ahah adamlar ve azizeler aralarında kurmuşlar bile lan. yazmama kararı alıp ingilizce bilen yazarlar başlığına direnişçi biri geldi selam çaktı.
var mı ingilizceci azize dedim.
dur gruptan sorayım dedi, dedim ne grubu?
yazmama kararı alanlar bir araya geldik watsapp grubu oluşturduk dedi ya la.
hadi hayırlı olsun boykotçular.
eklemedin: bu arada bi azize biliyomuş ingilizceyi ama arsız'a günahımı vermem diye mesaj iletmiş bana. ah azizem ben senin böyle direnişçi olduğunu bilseydim hiç yazarmıydım.
vardır aralarında mutlaka. yds çalışan, dili iyi derecede iyi olan ya da öğretmen olanlar işte.
biliyorum yazmıyosunuz ama mesajdan gelin bir kaç grammerin lafını edelim.
ingilizce bilip azmanayan yazarlardır.
bunu gerçekten yapabilirim. şakam yok kesinlikle ciddiyim.
o ne güzel türkçe'ye çevirilen kelimeler, cümleler, ayenci takıları... benim anlatmaya gerçekten edebiyatım yetmez. ama o beni anlatır.
hepinizin de bildiği üzere yds çalışıyorum . dönemsel zorlandığım oluyor, kafamın durduğu, düşüncelerimin taşınmadı zamanlar işte. ve hep böyle anlarda keşke sevgilim ingilizce öğretmeni olsa ya da hanımım.
hiçbir şey için geç sayılmayız. gelecekteki sevgiliye notum bu olsun benimde. ben seni dilin için sonra sen olduğun için gerçekten seveceğim.
koş gel azizem daha ne bekliyorsun. şimdi değilse ne zaman. bana gelecek zaman vaad et...
ahh bu bir dil yarası...
hülasa bebeğim insanın dilinde tarık akan kelimeleri.
sizlerin de olduğu gibi ben de özledim... hem de çok.
gelin yazın demiyorum, eyleminizden asla vazgeçmeyin. sakın geri adım da atmayın ama ne biliyim özledim sizleri. sizsiz çaylar soğuk, mektuplarım yavan, havalarda ağlamaklı geçiyor istanbul'da.
tengir emmim olsa gelse azcık dalga geçse benle ya da tibb alenen mektup yazsa...
nadia nadia başlıklarımın altına sanane arsiz sanana ne ister etek giyer ister tayt seni ne ilgilendirir yazsa, otuzluk canım teyzem bi caps yapıp atsa ya da ne bileyim good mor nick sana iğne yapacam arsiz gel kaçma buraya diye kovalasa beni...
zeytin yağlı dolma klasik duyarını kassa, mel mel bakan gibson arada derede şakalarını yapsa, mecburi istikameti azcık makaraya alsak küsse kızsa bize, entrylerimi siliyom beni yanlış anlıyonuz diye alınganlık gösterse ya da ne bileyim işte nickini yazamadığım her bir yazar için sesleniyorum. sizsiz olmuyor sizlersiz hep eksiğiz.
herbirinin ayrı ayrı yeri var kalbimizde ama yoksunuz.
eyleminizden vazgeçmeyin sakın.
sizi çok seviyorum.
hülasa bebeğim insanın yüzünde tarık akan kararlığı.
aşkı her yere taşımakla, götürmekle ve bulmakla olası bir serüvendir.
her şeyi bırakıp gitmek isteği, dünyayı gezme görme isteği gibi bir sürüklenmedir.
hiç bir şey de doymayan insanoğlu aşkta da doyumsuzdur. neden başka kadınları da sevmesin, neden farklı kadınlarla fingirdeşmesin. aynı anda ya da istenildiğinde neden yüzlerce kadın sevilmesin bir şeyler yaşanmasın ki. bir kalp neden hep 1 kadın için atsın. peki hangimizin hoşuna gitmedi, hangimiz istemedik dünya güzellerini görünce. güzel, çirkin iyi kötü ve ya farklı bir kadın görünce hangimiz ah deyip iç çekmedik ki. keşke benimde yaşayacaklarım olsa diye serzenişte bulunmadık ki...
kazandıkça daha çok para istedik, evimiz varken bir daha almak istedik, durmadan yenilediğimiz arabalar gibi. insan hiç doymadı ki .
bir kalp içinde yüzlerce kadın barındırsın.
benim için bir zevk bunu yapmak, ağlatmak yalvartmak, aşık edip kaçmak. oyuncak koleksiyonlarındaki o cırtlak gözlü cadı tipli bebeklerini, karanlık bir odada masum bir kız çocuğuna çığlıklar atarak gösterme hazzının birkaç level altında bir eşik.
bu istek, en çok virtual ortamlarda histerik ruh halini alıyor. inanın bunun sebebi, ben veya benim über fantastik hayal gücüm değil, sizlersiniz.
bakın azizelerim, ben vizyonumu ve misyonumu yerine getirmekle yükümlüyüm, ne olur buna kimse kızıp, daha elim davranışlar sergilemesin, aksi takdirde, bu davranışlar; axonlarımdan dentritlerime giden yolda, synapseslerimden pentatlon yaparak geçiyor ve bir şimşek çakıyor zihnimde, hedefe kilitleniyorum.
geçenlerde, üzerine, sana yağı kokusu sinmiş kurbanımın yazısına denk geldim. benim tarık akan'ıma sövüyordu, 'piç ruhlu, kaitesizin teki, berbat oyunculuğu var, saçları da besleme tipi, tam bir amcık hoşafı'
okuduklarıma inanamadım!
'allah belanı versin senin' sözcükleri istemsizce döküldü o zarif dudaklarımdan, vermişti oysaki, çünkü artık ben vardım.
kimse, benim yeşil gözlü, minnak tarık akan'ıma amcık hoşafı diyemez!
kendisine mesaj attım, nick vermek istemiyorum, amcık hoşafı diyelim biz o kıza.
+merhaba amcık hoşafı, ne kadar güzel betimlemelerde bulunuyorsunuz, bu mecralarda sizin kadar elit cümleler kurabilen başka bir kadın yazar daha yok, takipteyim. kips.
-ahahahah. merhaba arsiz, teşekkürler. bunu söyleyen tek erkek sen değilsin;)
aaa libidosunu ıhlamur çayıyla süzdürdüğüm aşüfteye bak sen! nasıl da havalara girmişti.
bu amcık hoşafının, bayık ve yavşak face muhabbetini aktarmayacağım size elbette, zaman kaybı çünkü.
1 hafta kadar o kadar abandım ki bu hoşaf'a fellahını şaşırdı. 'lan bu adam cidden sevdalandı bana iyi mi?! ömrümde bi anamdan böyle ilgi alaka gördüm bide bundan' iç sesiyle aşık olduğunu itiraf etti.
işte o tirat;
+arsiz, benimle aynı duyguları paylaştığına eminim, artık bunu birbirimize itiraf etmeliyiz. neyi bekliyoruz? geçen her zaman aleyhimize işliyor, ellerine dokunamıyor, saçlarını koklayamıyorum.
ben sana aşık oldum!
itiraf etmekte zorlandığım hissine kapılması için 7 dakika 45 saniye kadar bekledim.
-amcık hoşafı
-ben
-...
+evet hadi söyle!
-sikkkkkkttttiirrrr ordan seni minyatür götlü! senin o, komple kalçadan oluşmuş egonu, dibek taşında un ufak edilebileceğini göstermek için oynadığım basit bir oyundu bu.
aklını başına al!
bir daha hiçbir erkek hakkında klavyede masturbatif giriler girmeyeceksin! bu kez azrail'in olurum !
dedim ve kapadım.
umarım çok kırılmamıştır, her şey onun insan olabilmesi içindi.
hülasa bebeğim insanın yüzünde tarık akan kahkahası.
ah bir eşik ki o, deveye hendek atlatmak kadar zordur. yanlış anlamalarından korkup ilk işaretin hep onlardan gelmesini bekliyorum. işareti aldıktan sonra çekinecek bir şeyim kalmıyor ve var gücümle bastırıyorum.
kadınlarla arkadaş kalma ve yeni kadın kankalar edinme sebebim bir gün arkadaşlık sınırını geçip benim olacak ümidini taşımamdır.
sadece diğerlerine göre niyetimi daha uzun süre gizlemem gerekiyor.
hülasa bebeğim insanın yüzünde tarık akan muzipliği.