önceleri tv5'te gordugum, geçenlerde kanal7'ye transfer olmuş psikolog hanımdır. adını bilmemekle birlikte kendisini tv5'te de izlerdim. kendisine sorulan soruları aşırı mülayim tavirlarıyla yanıtlar, araya psikoloji terimleri de serpiştirerek yorumlarında etkileyici olmaya çalışır.
ayrıca geçenlerde duydugum kendisine sorulan soruya verecek yanıt bulamayıp kem küm ettikten sonra "hayırlısı neyse o olur, allahın işi" diyerek işi yukarıya havale etmesiyle beni benden almış, gerçekten işinin ehli kişidir.
duş esnasında yapılan saçma sapan aktivite. göğüs ya da bacak kıllarınızda tazzikli akan su duş başlığı vasıtasıyla gezdirilir. bunun sonucunda ortaya düzenli ekilmiş bir tarla gibi şeritlere ayrılmış kıllar ortaya çıkar. daha yaratıcı hareketlerle daha farklı şekiller de verebilirsiniz. ama kuruyunca geçer gider haliyle. su israfıdır.
monaco prensi ii. albert'in müstakbel eşidir. kendisi güney afrikalı eski olimpik yüzücü olup, geniş omuzlu kadınların ne kadar güzel olabileceğine en çarpıcı örnektir.
ertesi gün iş ya da okul olduğu için genelde erken kalkılması gereken, haftasonu tatilinin bittiğinin habercisi olan pazar akşamlarının behzat ç dizisinden sonra sevilir, tüm hafta heyecanla beklenir hale gelmesi durumudur. behzat ç severler sosyalleşme günleri olan cuma ve cumartesi akşamlarının yanına artık pazar akşamını da eklenmiş, tüm haftasonu başlı başına bir cazibe merkezi haline gelmiştir.
her sene mayıs ayında istanbul'da yapılan kutlamalardır. şu sıralar da gene billboard'lar belediyenin ya da muhafazakar partilerin fetih kutlayan mesajlarıyla dolmuştur. anlamsız, artık ortada olmayan bir düşmana karşı kazanılan zaferin kutlamasıdır.
gerçekten merak ediyorum ki dünyada bizden başka buna benzer bir kutlamanın yapıldığı ülke var mı diye. Genelde çoğu yerde bir şehrin savunulması, düşmandan kurtuluşu gibi şeyler kutlanır. ama başka bir imparatorluğu yıkıp, başkentlerinin ele geçirilmesinin kutlandığı bir örnek daha duymadım. Bilen varsa da buyursun yazsın ama ben duymadım.
Burda amaç tarihi eleştirmek de değil, yaklaşık 550 sene önceki olayı günümüz değerleriyle yargılayacak değiliz, olması gerekiyormuş ve olmuş. ancak bunu hala kutluyor olmamız toplumsal bir mastürbasyondan öte bir anlam taşımıyor.
bazı eski otomobillerde bulunmayan ya da opsiyonel olan aynadır. tahminen sebebi de eski yolların bir gidiş bir dönüş olması, bu durumda da seyir halindeyken pek sağınızı kollama ihtiyacının olmamasıdır.
gün itibariyle mecliste bazı milletvekillerine gönderilen adi bir propaganda kitabı. nereden bakarsanız oradan kopuyor. adıyla alenen ırkçılık yapılıyor. hoşgörü şampiyonu(!) ülkemde ermeni adının hakaret olarak kullanıldığı kim bilir kaçıncı uygulama bunu siz düşünün.
sosyal demokrat lider kemal kılıçdaroğlu'ndan beklentimiz hakaret davası açması ya soy ağacını ortaya koyarak kendini savunması değil, "annemin ya da benim, etnik kökenimiz kimi ilgilendirir ?" şeklinde cevap vermesidir. bekleyip göreceğiz.
bu tipler yanlarında bir kız oldugunda anlamsız yere sağa sola agresif tepkiler verirler. en basitinden geçenlerde gördüğüm bir örneği aktarmak isterim. taksim'de bir barda yan masamda oturan 3 kafadar gayet makara kukara yapıyor, garsonlara da "abi" diye hitap ediyorlardı. derken, 2 tanesi kalktı, yerlerine bir kız arkadaşları geldi. daha 10 dk önce süt dökmüş kedi gibi olan arkadaşın bir anda yüzündeki ifadeden, elini kolunu masaya dayayış şekline kadar herşey değişti. garsonun getirdiği birayı bardağın kenarı çizik olduğu gerekçesiyle geri gönderdi, ki gayet normal bir gerekçe. ancak garson gittikten sonra arkasından yaptığı "töbe töbe, bu nası iş, doğru düzgün getirin yoksa dağıtıcam ağzınızı burnunuzu" tarzı hareketler gerçekten görülmeye değerdi.
çevremizde bol bol görülen bir insan türüdür bunlar. genelde olmayan şeyleri var gibi göstermek'tir amaçları. ya da parayı ota boka yatırırlar. aslında dötlerinde donları yoktur genelde ama üzerlerinde diesel görünümlü pantolon vardır. ya da altlarındaki arabanın kendine hayrı yoktur aslında ama öyle bir görünüm vermiştir ki bu apaciler uçacak zannedersiniz. ya da sigarayı sağdan soldan otlanırlar ama zippo çakmak taşırlar. son model telefon taşırlar ama kontürleri hiç olmaz. vs vs uzar da gider.
(bkz: apaciyim ezelden, pantolonum dizelden)
(bkz: ayranım yok içmeye faytonla giderim zıçmaya)
facebook'ta açılmış mide bulandıran bir grup adıdır. grubu incelediğinizde genelde doğu illerinden ya da bir şekilde eğitim seviyesi düşük insanların yazdığı insnalık dışı yorumları görürsünüz. işlenen vahşi cinayetle dalga geçenler mi, katili savunan mı, kızı suçlayan, orospu diyen mi istersiniz her türlü pis insan var. işte gruba yazılmış yorumlardan biri :
olan vlh iyi yapmiş amiq her kiz dave edildigi yere gidiyor ondan bi güzel erotizim oo gel keyfim gel ceme gelin şappur şappur biz doğubeyazitlilara gelin yarabbi şükür bizimle erotizim bi diyer adiyla sex diger oral sex türklerin adiyla toplu sex yapmadikça cem gibi piçlerin nasibi olsn gıtr gıtır etinide bizim çobanlarin köpeklerine veririz MASRAFDA OLMAZ ::)))
--spoiler--
şunun kulandığı dile, üsluba bakın hele ! tamamen barda filmindeki nejat işler ve tayfasıyla aynı psikolojiyi paylaşıyor. daha fazla yazamıycak gerçekten tiksindim. grubun adresi de burda : http://www.facebook.com/h...d=261707450701&ref=nf
kaldığı yurtta wireless internet olmayan öğrencilerin karşı yurdun internetini kullanabilmek için yaptıkları cambazlıktır. odalardan çekmediği için montlar giyilir atkılar takılır, kışın soğuğunda elinde laptopla çıkıp yangın merdivenine oturulup titreye titreye internete girilir. dünyayı kurtardıkları ya da nasa'yı hack'ledikleri falan da yoktur ha bu kadar acil, altı üstü msn'e sözlüğe falan girmek içindir tüm bu çaba...
akademik kariyerde zirve yapsam bile nasıl çalıştığını anlayamayacakmışım gibi duran, metro'daki dandik ofis buzdolaplarının bir kısmının çalışma sistemi olan, soğutma çevrimi.
sevgiliniz diğer kızlardan gördüğü gibi sizin de onu telefon defterinde "aşkım, balım, cicim, bebeğim, vs" şeklinde kayıt etmiş olduğunuzu beklemektedir. ancak telefonu karıştıran sevgili acı gerçekle yüzleşir. sadece adıyla kaydedildiği yetmezmiş gibi bir de ünvan kısmında "sevgili" yazmaktadır. bu olaydan sonra da zaten birdaha o ilişkinin beli doğrulmaz.
zor durumda bırakır insanı. bi bakarsınız "1 friend request". aa kim acaba diye merakla tıkladığınızda hiç muhabbetiniz olmayan, yazlık komşunuz, annenizin arkadaşı koskoca kadını görürsünüz. altına bir de mesaj iliştirmiştir. "canım nasılsın? görmedim uzun zamandır annene selamlar" diye. muallakta kalırsın kabul etsem mi etmesem mi diye. "şimdi etmesem ayıp olur noolcak" diyip kabul edersiniz. ertesi gün tekrar facebook'a girdiğinizde resimlerinizin altında saçma sapan yorumlar bulursunuz. "aa çok değişmişsin, annene selam" şeklinde gene. artık bakarsınız ki kendisi durdurulacak gibi değil, yorumlar da silinir teyzenin kendisi de ...
bir şekilde aşırı masrafa girmiş insanın söylediği söz öbeğidir.
+ abi nooldu sen yeni bi kızla çıkıyodun nası gidiyo ?
- sorma hacı ya ! o starbucks senin, bu gloria jeans benim dolaşmaktan ocağıma incir ağacı dikildi !
+ geçmiş olsun ...
çocuk ergenliğe girene kadar çocuk için sorun yoktur. hatta sevgiyle büyür, mutlu bir çocukluk geçirir. ancak ergenliğe girdikten sonra çocukta ister istemez bir "ben artık çocuk değilim" diye kendini kanıtlama çabası oluşur. çocuk bunu göstermek için kıçını yırtarken ebeveynler her fırsatta kendisini insanların önünde canım cicim diye severse çocuğun gururuna dokunur, hırçınlaşır. Genelde bu tip aileler bu alışkanlıklarından vazgeçemezler... çocuk artık ergenliğini atlatmıştır. iş hayatına atılmaya hazırlanmaktadır ve çevresinden saygı görmesi gerekmektedir. çocuk kendisini bir şekilde geliştirip yeterli donanıma sahip olduysa bile bu aileler belirli zamanlarda ortaya çıkıp, ciddi birşeyden bahseden çocuğu mıncıklayıp tekrardan bir daha saygı duyulması imkansız hale getirirler ...
tüm bunlara ramen, geçirilen mutlu çocukluğun hatrına bu eveynler gene de büyük bir sevgiyi hak ederler.
sabah uyandığında "lan lan lan yoksa ?" diye bi heves, bi koşu, haber sitelerinin başına koşmak, akabinde kahin olmadığını tekrar hatırlayıp hayal kırıklıgına ugramakla sonuçlanan, yurdum sosyal demokrasisine gönül vermiş yazar eylemidir.
öncelikle başlığı görüp "ermenilerden özür diliyoruz" kampanpasi ile alakali sanip atlayan, hayal kırıklığına uğrayan tüm arkadaşlardan özür diliyorum. ama ben daha çok günlük hayata yönelik bir eleştiride bulunacağım.
eminim birçoğunuzun başına gelmiştir. bazı özendiğimiz medeni ülkelerden birbirini tanımayan insanların bile yolda karşılaştıklarında birbirlerine selam verdiklerinden özenerek bahsederken, bizde bırakın selam vermeyi yolda giderken yanlışlıkla size çarpan biri dönüp bakmadan aynen devam eder.
ya da otobüste sıkışıklıkta cork diye ayağınıza basar. tamam anlaşılır bi durum, hepimiz basabiliriz sıkışık otobüs sallantı falan ... ama tüm yol yüz yüze olmanıza ramen bir "pardon" demek bu kadar mı zor ?
stv'de yayınlanan film mi dizi mi ne oldukları tam olarak belli olmayan yapımlara ilham kaynağı olabilecek senaryolardır.mesela alın benden bir tane :
şabaniye, köyünde yaşayan öksüz yetim bir kızdır. köyün dinibütün ahalisi tarafından büyütülmüştür. birgün şabaniye inekten süt sağmaktadır. o sırada ahıra çok afedersiniz eşşekle cinsel münesabete girmek amacıyla giren, köyün ağasının oğlu samet şabaniyeyi görür. samet eşşekten sıkılmıştır. dolayısıyla o esnada şabaniyeye yönelir. olaylar gelişir...tam o sırada ahıra muhtar fettullah emmi girer. muhtar bunları o halde yakalar. ancak ağanın oğlu samet, şabaniye'ye iftira atar. "şabaniye zorla ırzıma geçti." der. tabi babasının da nüfuzundan dolayı köy ahalisi samet'e inanır. şabaniye köyden atılır.
köyden atılan şabaniye kendini büyük şehirde bulur. günlerce sokaklarda yatar. sonra bir sabah otobüs durağında uyuklarken pazara gitmekte olan türbanlı hanımlar tarafından farkedilir. bu çok yardımsever türbanlı hanımlar şabaniye'ye "kardeş neyin var?" diye sorarlar. şabaniye başına gelenleri anlatır. bunun üzerine bu hanımlar şabaniyeyi evlerine götürürler. üstüne başına bişeyler verir yardımcı olurlar. aynı günün akşamı şabaniye'nin arkada dini müzik eşliğinde namaz kılıp allaha şükrettiği görüntüleri stv ekranlarına yansır ve reklamlar olur ...
reklamlardan sonra şabaniye'nin iş arama çabalarını görürüz. şabaniye bir restorandaki bulaşıkçı aranıyor ilanını görür. oraya girer. mutfakta bulaşık yıkamaktadır artık. ama restoranın aşçısı çalışırken rakı içmektedir. çalışırken rakı içen kötü ve günahkar aşçı, rakının da afrodizyak etkisinden yararlanarak şabaniyeye sulanmaya başlar. şabaniye ilk günler bu tacizlere göğüs gerse de sonunda dayanamaz ve işten ayrılmak zorunda kalır.
şabaniye'nin başına gelen aksilikler bununla da bitmez.şabaniye tekrar iş arar, bu sefer de bir doktor muayenehanesinde yardımcılık işi bulur. doktor jinekolog'dur. şabaniye jinekolog'da çalışırken ek gelir de elde etmiştir. hastaların getirdiği eşlerinin sperm örneklerinden arta kalanları alan şabaniye, bu örnekleri sperm bankasına satarak ek gelir elde etmektedir. tabi bunları satmadan önce doktor hepsini helal etmiştir şabaniyeye.
ama aksilikler peşini bırakmadı dedik ya. işte birgün o muayenehaneye eşiyle birlikte bir adam gelmiştir. amanın allahım o adam samet çıkmaz mı !? şabaniye'yle göz göze gelirler. ilk başta birbirlerine birşey demezler. ancak samet'in eşi içerideyken koridorda tartışırlar. "sen ha demek yıllar sonra? , hayatımı kararttın ama inşallah yüce allahım da senin cezanı verecek!" der şabaniye samet'e. samet'se pis pis güler ve "allah mı ? haha ne allahı yavrum ? geç bunları. ama kabul et eşşek bile senden daha iyiydi bea hahahaha!" diye pis pis güler.
o esnada doktor samet'i içeri çağırır. doktor samet'e eşinin kısır olmadığını, daha çok denerlerse çocukları olabileceği haberini verir. bunu duyan şabaniye'nin aklına mükemmel bir intikam fikri gelir.
şabaniye boş bir zamanda tekrardan samet'e yanaşır ve "gel istersen bidaha deneyelim ben mi iyi eşşek mi?" der. bu esnada olaylar gelişince çaktırmadan samet'in spermlerinden bir tüp çalar. sonra köye gidip muhtelif şekillerde bulduğu bir erkek eşşek'ten de sperm örneği çalar. sonra iki tüpü karıştırıp combo yapar. samet ve eşinin tekrardan doktora gelmesini bekler. işte fırsat bu fırsattır. çocukları olmayan samet ve eşi tüp bebek yaptırmaya karar vermişlerdir. işte burada şabaniye devreye girer ve samet'in sperm örneiğinin yerine samet+eşşek olandan koyar.
sametin hanımı hamile kalır. 9 ay sonra insan-eşşek karışımı acaip bi yaratık doğmuştur. samet kahrolur. işte kötü samet cezasını bulmuştur. ama hem samete kötülük yapan hem de zina yapan şabaniye de cazasını bulmalıdır. şabaniye de eşşek doğduktan sonra yolda pis pis gülerek gezerken bir kamyonun altında kalır ve ölür.
ey dikkatli uludagsözlük okuru. şimdi merak ettiniz şabaniyeyi taciz eden kötü ve alkolik aşçıya ne oldu diye ? o aşçı da töbe etti, alkolü bıraktı, hacca gitti. şimdi 5 vakit namazını kılıyor.
yıllarca akşam 9'da evde olmaya alışan, yazlık ortamlarında iki bira içtiğinde "off geçenlerde de ne içmişiz" diye çevresine anlatan genç üniversiteye gelmiş, ilk defa birileri ona dışarıya çağırmıştır. fırsat bu fırsattır, artık yeni çevresine nasıl bir adam olduğunu gösterme zamanıdır. ama gelin görün ki muhabbetin de etkisiyle yazdan kalan iki biranın verdiği dayanıklılık çabuk geçmiş arkadaşımız birkaç ay boyunca ağzına alkol koyamayacak kadar kötü durumlara düşmüştür ...
lise hayatı boyunca çevresinde pek adam yerine konulmayan bu gençler, üniversiteyi hayatlarında bir dönüm noktası, yeni hayatlarının başlangıcı olarak görürler. hele ki bu arkadaşlar bir mühendislik fakültesine gelmişlerse sormayın onlardaki mutluluğu ve umudu ! zaten mühendislik kazanıcam diye yıllarca o yaprak test benim bu soru bankası senin çalışan, geriye kalan zamanlarında da porno sitelerde cirit atıp suratında sivilcesiz bir cm2 alan bırakmayan bu gençlik üniversiteye kapağı atar atmaz bambaşka bireylere dönüşürler.
genelde ilk zamanlar dersleri falan pek takmazlar. çılgınca bir kız arkadaş edinme sevdası, yeni hobiler edinip kendini olmadığı biri gösterip çevreyi genişletme çabası içindedirler. bunun için de okuldaki birbiriyle alakasız klüpler ve topluluklar birebirdir. aynı anda sinema, fotoğraf, sualtı, dans, fenerbahce ve galatasaray topluluklarına girmek bile mübahtır bu kutsal amaç uğruna.
akıllara ister istemez "gene deniz baykal'ın bir çakallığı mı acaba?" diye getiren hadisedir. Zira istanbul gibi içinde üsküdar,ümraniye,sultanbeyli,pendik,fatih,maltepe gibi semtleri bulunduran biyerde chp atatürk'ü mezarından çıkarıp aday gösterse gene seçtiremez. bu durumda parti içinde şu anda halk tarafından en çok sevilen, en çok takdir edilen, laiklik üzerinden siyasete hiç bulaşmamış, bu nedenle muhafazakar kesim tarafından da deniz baykal'dan daha çok tutulan kemal kilicdaroglu'nu istanbul adayı gösterip de harcamak ne kadar akıllıcadır acaba ? acaba deniz baykal uzun vadede parti içinde kendinden daha fazla güçleneceğinden korktuğu için mi böyle bir hamle yapıyor ? belki fazla komplo teorisi kokuyor yazdıklarım ama bana hiç de imkansız gelmiyor bunlar.
ha inşallah seçilir, ben de bu söylediklerimi yalarım burda herkesten özür dilerim o ayrı.
efendim bu arkadaşlar her aralık seslerini yükseltirler. garip bi şekilde efendim müslüman ülkedeyiz biz niye noel'i kutluyoruz felan diye yaygara çıkarırlar. sanki yılın 364 günü son derece kendi kültürlerine sadık bi hayat sürmüş gibi 365. günde bi anda muhafazakar kesilirler.
iyi de arkadaşım zaten türkiye'de noel'in kutlandıgı falan yok ki ! türkiye'de noel'i sadece hristiyan vatandaşlar kutluyo. noel dediğimiz aralık'ın 24'ünü 25'ine baglayan gecedir ve hristiyanların en büyük dini bayramıdır. sizin noel diye yaygara çıkardıgınız ise yılbaşıdır. yılbaşının hiçbir dini özelliği yok tamamen isteyen kutlar istemeyen kutlamaz, insanların eglenmek için ürettiği bi bahanedir. sen istemiyosan kutlama yani. kutlanınca da din elden gidiyo diye bagırma.
her derste böyle tipler olur. genelde ön sıralara otururlar. ya hocanın dikkatini çekmek için bisürü soru sorarlar ya da gerçekten anlamadıkları için sorarlar. genelde sordukları sorular basit, içi boş sorulardır. hoca bayaa ayrıntıya girmişken bunlar en temel şeyi sorarlar ve dersi domine ederler. bu derslerde arka sıralarda oturup dersle alakası olmayan tipler ise* bu soru soran arkadaşlara imrenerek bakarlar. vay be herkes biliyo bitek biz dersten bihaberiz derler.
sonuç ne olur ? o çok soru soran adamlar sınavda baş aşağı olur. arkada oturup dersi dinlemeyip sınav öncesi fotokopilere çalışanlar da belki 20-30 ile kendilerini avuturlar.
(bkz: tümevarım yapmanın dayanılmaz hafifliği)
genelde doğumgünlerinde yapılan, bir arkadaşa birden fazla arkadaş toplanıp hediye alınması eylemidir. dogumgünü sahibi için yerine göre iyi, yerine göre kötü bi durumdur. fazla samimi olmadıgınız arkadaşlarınızın böyle birşey yapması hoşunuza gider. çünkü gelecek olan birsürü küçük ve işe yaramaz hediye yerine işinize yarayacak bir hediye gelir. ama çok sevdiğiniz ya da deger verdiğiniz birinin tutup da toplu bir hediye organizasyonuna katılması sizi yaralayabilir. siz ondan küçük, işe yaramayan ama sizin için çok şeyler ifade edebilecek, maddi olarak değil de sizin için çok değerli birşey beklerken ...