bütün hikayelerinin toplandığı kafam kadar kitaptaki bir aslanın hayatından pasajlar isimli hikayede ;
"istanbul'dan gelen bir padişah vardı. meleklerin atlar, horozlar, boğalar olduklarını; göğün altıncı katındaki birinin yetmiş bin kafası olduğunu; ve dünyanın sayısız yeşil boynuzu olan, gök mavisi olan bir inek tarafından taşındığını düşünmeden edemiyordu."
şeklinde bir paragraf var. sen de yalanmışsın ulan allan. ne gereği vardı şimdi. yahut ben hakkaten hiçbirşey anlamamışım.
yalnız, bir lovecraft olsun bir poe olsun kolay gelmiyor efendiler.
büyürüz. sakinleşiriz biraz. ağlarız güleriz. zaman geçer. sarhoş oluruz bir gece. siktiri boktan bir kırtasiyenin vitrinindeki eşyalara bakıp dalabiliriz. o yoktur. nerdedir kimledir bilinmez. belki çok seviyoruzdur belki de hiç sevmiyoruzdur. o bizi düşünmez bile. zaman geçer. ağlarız. sonra belki bir daha hiç gülemeyiz, o bilmez. bilmez çünkü "seni sevmiyorum ve hiç sevmedim" bir duvardır aramızda. ötesi yoktur. biz ağlarız belki biraz. belki biraz sarhoş olur, belki onu çok severiz hala ama o bilmez. bilse de bir şeyin değişmeyeceğini biliriz. o sevmez. ötesi var mı? ötesi yalnızlık, ötesi alkol, ötesi hüzün, ötesi en sıcağından kahverengi gözler.
ahmet kabaklı'nın bir anısında okumuştum. bizim erkekler çin de, çinli bir muavine çinli kadın ayarlamalarını söylüyorlar. çinli muavin buna karşı çin deki tüm kadınlar iffetlidir, öyle kadınları bulamazsınız diyor, bizimkilere ayarı verip susturuyor.
namuslu çinli nin hareketi inşallah bize de nasip olur.
madem güzel görmekten girdik güzel gördüğümden bir örnek vereyim; babasından aldığı 3 lira harçlığın 2 lirasını akşam abisine veren, kendisi bir püskevitle akşam edendir türk kızı.
insan hayatının her evresinde karşısına çıkabilecek bir olaydır. sanıldığı gibi yaş geçtikçe ihtimal azalmaz.
ancak egoyu ayaklar altına alan bir dalgalanma olduğundan, insan kendini tanıdıkça ona karşı bir savunma mekanizması geliştirir. özellikle 25 yaşından sonra kendini tanıyan insanoğlu kalp atışında, günlük sıradan düşüncelerinin seyrinde ufak bir değişim gördü mü tehlike çanlarını çalmaya başlar. otokontrol hava yastığı açılır. irade aslında tam olarak insanın kendine taktik yapmasıdır.
örneğin, kendisini heyecanlandıran birisiyle karşılaştığında ona sevmediği ve onu soğtacak davranışlar için fırsat sunar. kendi yalnızlığına yeterince değer veriyorsa, benliğini de santim santim ezberlemiştir zaten. dolayısıyla " şu sözü işitirsem tehlike ortadan kalkar" düşüncesiyle güzel bir ortam hazırlar. belki de bunu tamamen gayri ihtiyari yapar. savunma reaksiyonu olarak. en nihayetinde aşık olmak istiyorum diyenlerin hepsi de yalan söylemiyordur..
he beynimizin sevgili yazı işleri müdürü egomuz bir şekilde alt edilir, kalp ritmi yukarılarda seyretmeye devam ediyorsa bence tadından yenmeyecek bir eylem, bir adayış...
bunların bazıları; eski sıfatını almak için çabalayan, alınca da ağzını burnunu skerten cinstendir. neyi var neyi yok koyar ortaya senin hayatını belertirken, elinden geleni ardına koymaz, müteakiben de eskiyi yapıştırdı mıydı başına, fotoğraflarla-telefonlarla-anılarla yetinemediklerindir. allah belasını versinlerdir ama akıldan çıkmak bilmeyen, çıkartılagelemeyenlerdir. bekçi pipisi gibi, acur gibi büzüştürendir, soğuk yeyince küçültendir ama gün geçtikçe de hatıralarla büyüyendir, yerlere göklere sığmayandır, sığdıramadığındır. lazım değildir ertesindeki hissiyatı, lüzumsuzluğunu da hissettirmeyedir tam o anlarda, hissedemediğindir. "lüzumsuz" kelamını kondurmazsın bile, hey gidi hey! sanki kral/kraliçe anasını satayım!
bazen bilirsiniz o günün çok yakın olduğunu. "o gün gelecek ve biz bunu kaldıramayacağız" diye düşünürsünüz, bilirsiniz, kendinizi de, onu da, yaşanılanlar sonucu gelinen durumda o olayı atlatamayacağınızı da. geri sayımdasınızdır. siz hiç istemeseniz de adeta planlıdır ayrılık. bunu dile de getirirsiniz, son günleri/anları doya doya yaşamak istersiniz, hiç bir zaman kendisine doyulmayacağını bilerek, ama bir o kadar da mutsuzsunuzdur ve bunu yansıtırsınız sık sık... ancak yine de içinizde bir kuş, umut etmeye devam eder. belki biraz çabayla, azıcık özenle atlatılabileceğini düşünürsünüz. o gün gelir, karşı taraftan beklediğiniz çabanın, tam aksine ayrılma yolunda bir çaba olduğunu farkedersiniz, sonucunu bile bile her şeyi beklediğinizden çok daha zor hale getirdiğini görürsünüz. acıyla yıkılırsınız. hayal kırıklıkları yüreğinize batar, kanatır. kanlar gözlerinizden göz yaşı olarak boşalır. umutlarınızdır giden, geleceğe dair inançlarınızdır, onun sizi gerçekten çok sevmiş olduğuna, aşkın üstünde hiç bir şey olmadığına, her şeyin düzelebileceğine dair güveninizdir. pişmanlıktır tüm bunların yerine gelen. daha önceki belirtilerde, sizi ve ilişkinizi o hale getiren tartışmalarda ayrılmak yerine affetmiş olmanıza duyulan bir pişmanlıktır. yakar, kahreder. bir yandan "keşke"lere boğar sizi, diğer yandan "iyi ki"lere... kolay bir süreç beklemiyordur sizi, zor günler-geceler dönemidir. siniriniz geçtikçe özlem baskın gelecektir, kendinizi kontrol etmeniz güçleşecektir. ama aynı zamanda gün geçtikçe mantığınız daha da belirginleşecek, kalbinize daha iyi söz geçirebileceksinizdir. çok ama çok büyüyecek, çok daha fazla olgunlaşacaksınızdır...
aşk, birine sevgilimden çok 'sevdiğim' diye seslenebilmektir. gözlerini kapattığında zihninde gülüşünün belirmesidir. dünyanın renksizliğine rağmen nasılsa o var diye gülümseyebilmektir. onu biraz daha düşleyebilmek için uykusuz kalmaktır.
aşk, hatıralardır. bazen gülümsetir çoğu zamansa üzer bu hatıralar. çünkü artık o yoktur. gülüşü bir başkasını mutlu ediyordur. o hatıralar bir daha geri gelmeyecektir.
anılarına sadık kalmak için bir süre onun sana öğrettiği şarkıları dinlersin, onla ilk gittiğin yere gider, onla izlediğin filmi izlersin. bir süre sonra bunlar da anlamsız kalır. çünkü hatıralar içinde o var diye böyle güzeldir ve özlenir. onsuz soğuktur ve yavandır.
aradan ne kadar süre geçerse geçsin, hep senle kalbinin en derin bir noktasında kalır bu duygu. ne kimselere anlatılır ne de kimseler anlar. sen bile hissetmemeye başlarsın hatta zamanla.
ama ne vakit o sokaktan geçsen, o şarkıyı duysan yanaklarını yakan gözyaşlarını silecek bir mendil arar durursun.
rashid behbudovun dünyaya gönderiliş amacı olan şarkı. fikrimden geceler yatabilmirem dedikçe içim parçalanıyor. bak öyle böyle değil, parçalanıyor. bu fikir nedir ki? herhalde yazabileceğim, altından kalkabileceğim bir şey değil. suyun taşımadığını, ne taşır? insan, ezildiği yükü nasıl anlatır?
nasıl anlatmalı sana
sindirella saatinin geçtiğini
koşarak çıkmaz sokaklardan
bir türlü inanamıyorum bu adamın samimiyetine, hep bir şark kurnazlığı varmış gibi geliyor. takıma geç katıldı ki istediği ücrette anlaşılamaması da etkili bu durumda, performansı geçen senenin yanına yaklaşmadı, yine pek rahat durmadı. şimdi sezonun bitimi yaklaşıyor, biliyor ki yine biraz kasıp tribünlere oynasa forma garanti seneye için, efor sarf etmeye başlıyor.
belki böyle değildir, belki de gerçekten kötü niyeti yoktur ama bir galatasaray'lı olarak o güveni alamıyorum kendisinden. keşke yekta biraz daha gelişip alsa formayı kendisinden diyorum hala.
terstir, asabidir, kabadayı da olabilir ama bu maça kadar asla hakemler hakkında yorum yapmamış teknik direktördür. hakem eyyamcı ve/veya kompleksliydi. serkan yanık topu yere attı bna değil dedi kart göstermedi. fatih terim'i uyarmadan direk attı. o da ondan sonra sinirlendi. her sezon sonu aynı terane fenerbahçe iki sezondur deli paralar harcıyor, as futbolcusunu gönderiyor, buyuk transferlerini ilk 18 e bile almıyor, 50 çeşit şey yapıyor ama şampiyon olamıyor. bu sebeple federasyon her turlu oyunla feneri yarışta tutmaya çalışıyor. son 4 sezonda bir kere o da şikeyle şampiyon oldular. her şey çok açık aslında ama yine de terim sinirine hakim olup bu adamlara bu fırsatı keşke vermeseydi. her neyse şike şike değil başka türlü şampiyon olacak artık bu takım.
j. g. ballard'ın kitabı ve o kitaptan uyarlanan cronenberg filmi içindir yorumum.
"içeri girdiğimde karbüratörü sıvazlıyordu" temalı bir otomotiv pornosundan ne beklenebilir emin değildim, zaten hiçbir şey de çıkmadı. baudrillard'ın insanın modern toplumda baskılanarak değil, arttırılarak tektipleştirildiği tespitinden hareketle bir yerlere oturuyor evet ama daha fazlasını içermeyen bir roman için gereğinden fazla uzun, bir film için ise fazla düzçizgisel.
bir süredir 3 ayda minumum 15 gb download yapılmasını isteyen sitedir. yaklaşık 3 aydır falan bu kural vardır. üstte dil seçeneğinin yanında quarter ve karşılığında 3 ayda ne kadar download yapmış olduğunuz yazmaktadır. eğer hala 15 gb nin altındaysa bi şeyler indirin.
ayrıca, seed bonuslar upload'a çevirebilir, ratio sıkıntısı yaşamamak için indirilenler uzun süre seedde tutularak ratio sorunun üstesinden gelinebilir.
direkt çevirisi sanırım "poster kızı" olabilir. pin up bir poster biçimi sonuçta.
bir tür mankenlik, fotomodellik . ama podyum mankenliğinden çok uzak bir dal.
komple çırılçıplak olmayan ama hatrı sayılır bir miktarı gösterip seksiliği hedefleyen,
makyaj, fotoğrafçılık ve ?kostüm modası? sanatlarının bir araya gelip bir kompozisyon yaratırken odak noktası olarak aldıkları kızdır.
bu işi hakkıyla çok iyi yapanı azdır.
bir erkek olarak beğendiğim ve takdir ettiğim bir konsept.
çok ama çok iyi bir film. sırf içinde mide bulandırıcı sahneler var diye beğenmeyenler var filmi, halbuki mide bulandırıcı bir toplumsal düzeni anlatan adam bunu yapmak zorunda.
gidin macaristan'a, çoğunluk depresiftir. 10 milyonluk ülkede her sene binlerce kişi intihar eder (intihar oranında avrupa dördüncüsüdür), bizim meyhanelere (şimdiki "eller havaya" meyhanelerini değil, arabesk meyhaneleri kast ediyorum) denk düşen sörözö*lerinde yüzler gülmez, ciddiyetle içilir, işsizlik, yoksulluk içki masasının başlıca konusudur. google zeistgeist 2012'ye göre "... nedir?" aramalarında 3. sırada "mutluluk nedir?" sorusu geliyor macaristan'da. falan filan, örnekler çokça uzatılabilir.
bu mutsuzluğun güncel sebepleri elbet var ama esas olarak macarların acı bir tarihi var, osmanlı hakimiyetinden bu yana belleri doğrulmamış garibanların. 1848 sonrası kısa bir bağımsız dönem olsa da daimi avusturya hakimiyeti, 1. dünya savaşının getirdiği yıkım, bela kun'un yenilgiyle sonuçlanan devrimi, 2. dünya savaşı ve yahudi soykırımındaki rolleri, 1956, sovyet sonrası dönem vs vs.. bir öğrenilmiş çaresizlik hakim, geçmişe baktıklarında geleceğe dair umut beslemek için hiçbir sebepleri yok. film de bunun filmi işte. nasıl ki pasolini faşizmi boktan başka bir malzemeyle anlatamazdı, palfi de macar tarihine böyle bakmak zorundaydı.
iç denetçi vergi denetimi yapan yeminli mali müşavirlerden ve uluslararası muhasebe standartlarına uygunluğu inceleyen bağımsız denetçilerden farklı olarak, firma içerisindeki iç kontrol sisteminin etkinliği ve verimliliği üzerine odaklanır.
bir şirket bünyesindeki üretim, pazarlama, insan kaynakları, satınalma, muhasebe ve idari işler vb. tüm fonksiyonlar için iç kontrol sistemindeki zayıflıkları ortaya çıkararak mevcut riskleri de içerecek şekilde yönetime raporlar. iç kontrol sisteminin varlığı, finansal ve operasyonel bilgilerin doğruluğu ve güvenilirliği açısından yönetime güvence verir.
bağımsız ve objektif olması gerektiğinden hareketle direkt olarak yönetim kuruluna bağlıdır.
sosyal network olayının başarılı bir örneği daha, emre erşahin ve cem argun'un ellerinden çıktı: reklam insanları...
her ikisinin de ellerine sağlık... http://reklaminsanlari.ning.com/ ...