hadise demişken sizlik bir olay yok bu tamamen benim kalbimin olayı. bir yazısına bakıp bir anda yıldırım aşkına tutulmuş bünyenin küçük tatlı telaşı.
allahım o nasıl bir güzellik, anlatmaya kalksam herhalde gün batar yeni gün başlar, sabah kızıla çalınca sokaklara düşerdim... şimdiye kadar gördüğüm en güzel saçlara sahip azize olabilir. bugüne kadar gerçekten kör bir şekilde yaşadığımı hissettim.
siyah pantolonu üstüne dökülmüş çizgili gömleği belli yerlerden kırılmış düzeltilmeyi bekleyen bir bedenden daha fazlası... ziyadesiyle güzel ama haliyle minnoş bir yüz ifadesi.
elinde kahvesiyle yaktın beni sineden duruşuyla kalbimin hop etmesine sebep oldu.
şu an haftasonu tatiline hazırlanırken benim kalbimde cehreten açtığı yaranın farkında değil. sabahlara kadar uykusuz kalmanın bir sebebi oldu. oldu mu şimdi güzel azizem. beni böyle bir çırpıda alaşağı etmek oldu mu?
ahh kalbim... ne şanslısın sen. belki o, bir an bile olsa aşık olmam için mi atmıştı kalbim.dünyada gördüğün güzelliklere inat mı attı bilinmez.
Sarışınsın güneşe bakan ayçiçeği, günebakan gibi... çocukların kollarını açıp dünyalar kadar sevdiğiniz, kadın bir kaosun etrafında dolanıp, kendinizi unuttuğunuz, bundan evvelinde sizi mutlu eden şeylerin onun yanında hiçbir anlamı olmadığını tahattür ettiğiniz, hayattan zevk almadığınız ve rituellerini hayatın onun için yok saydığınız, tek doruk noktasının o olduğu zamanlar olur ya. işte böyle bir zamanda aşık oldum aabudakim’e.
aşkı kaleminde taşıyan yüreği deli bir şövalyeyim... bazen yüzü gülen, aymaz, heyecanlı ama tuhaf bir sis iniyor sineme, içeriği kurşun gibi ağır ve ışık hızıyla gelip geçen,o ise kalemime taşıyacağı izleri resim yapacak, istemsizce çözecek içimdeki müşevveş-i hayalimi.
dinlediğim şarkıların durduğunda çıkan enstürmantel seslerin durdurduğu kalbim onu gördüğümde yerinden çıkacaktı. gözlerinden akan yaş rimeliyle üst dudağından aşk-ı şiir defterime damladı.
adı bilinmeyen mevsimsiz rüzgarlar boynumu yaladı...
düşünün azizem;
hiç bitmeyen bir sensizliğe her gün yeniden uyanıp sensizliğin mutsuzluğunu atıp önüne katıp getireceğin mutluluğu kana kana içmeye hazırım.
aşk iksirinden bir yudum almak için çok yakında olmayı ne çok isterdim.
bir çayımı içer misin?
seni çok seviyorum mariyanka elena ivanovna.
o kadar memleket gezdim, o kadar azize gördüm, sevdim, öptüm, kokladım ama hiçbiri bir mühendis ama yikik 2 etmedi.
azize de yok yok. güzellik desen var, zeka desen göklerde el emeği gör nuru ve ne dersen de hepsi dünyada tek bir kadında vücut bulmuş.
hani zengin olur parayı vurursun kaçar gidersin ama paran bitince dönüp dolaşırsın ya yuvaya işte o yuva yıkığım.
en güzel pastaları yersin tadına doyamayacağın yemekleri tadarsın ya ama gene de insan bir kuru fasulye pilav ister ya işte o kuru yıkığım.
kafelerde barlarda envayi çeşit alkolik kahpe evladının arasında gülüp eğlenirken her türlü alkolu alır sarhoş olursun eve gelince bi demli çay yapar da içersin ya işte o çay yıkığım.
yüzlerce kadın tanırsın da sadece isimleriyle hitap edersin ama ismin sonuna iyelik eki eklersin yıkığım dersin ya işte o türkçenin en güzel ekidir benim yikiğim.
seni seviyorum azizem.
Gündüzlerimin ladysi gecelerimin kızıl sonyası olur musun?
an itibariyle sözlükte zatışahanelerini okurken, izlerken aldığım hazla birlikte aklımdan geçendir.
hayır bebeğim edebi sanatıyla olsun, tipiyle olsun, yazarlığı ile olsun güzelliğin allah'ı olan bu kadına da kadın diyoruz, etrafımızda gördüğümüz uludağcı kızlara da. cidden akıl alır gibi değil! diğer hemcinslerine göre dobra yazıyor. ağlamaklı durmuyor. güçlü duruşu gördüğüm zamane kadınların en iyi celebritysi.
allah'ını seven Ohnezucker’e baksın da kadın nedir bir görsün, sonra gitsin utansın iki dakika hıh ahah!
şansım varsa ben ona talibim.
bi çayımı içer misin azizem nastasya filippovna?
hülasa bebeğim insanın yüzünde tarık akan kahkahası.
aşırı kiloya sahip olan azizeleri kastetmiyorum. hani türk erkeğinin aradığı hafif balik etli büyük göğüslü azizelerdir bahse konu yazıya esas teşkil eden kızlar.
vücudunu sıkıca saran dar bluzların altındaki sutyen kopçasının üstünde biriken yağlar. tam sırt değil belki ama sırtın arkasındaki yanlardan koltuk altından el sallayan memelerin kenarından yana doğru bombelenen fazlalıklar...
bu şekilde endamı güzel eyleyerek yürüyen kızları ne zaman görsem onlari eğilip bas parmak altta kalacak diger parmaklar ustte kalacak şekilde parmaklarimin arasina alip kendime dogru çekiştirip hart diye ısırasım geliyor. yazarken titredim benim güzel azizelerim.
aşık olmanın, sevinin ne demek olduğunu bilen ve bekleyip umut etmek gibi bir işkence biçimiyle kapıldım azizeme...
bazen onun neşesiyle beslenmeyi seviyorum ve bu en güzel besin kaynağım.
vazgeçmemiş olmanın ve onun da bana kapılacağı umudu ile yeşertiyorum bahçemi. aşk filizlerinin çimlenmesi için, göz yaşı döküyorum, suluyor, güneş gibi sıcaklığını veriyorum sevgili azizem ama yine de mutlu oluyorum senle.
sevilen müzik tınılarına kulak vermiş bir kadın, bu kadar çaresiz bırakmaz mahçup delikanlısını, seveceğini bilsem yanından ayrılmam hiç dayanamaz arsız kalbim senin güzelliğine.
ah sen şarkı gibi bir kızsın lorealden şaşmayan kadın.
sizi çok seviyorum lenoçka netoçka nezvanova.
bir çayımı içer misiniz?
hülasa bebeğim insanın gözünde tarık akan tebessümü.
mehtabın gözlerini kapatıp yerini yaz güneşine bırakan sımsıcak bir günün kalbime yansımasıdır azizem.
her gün her sabah gözlerimi açınca bakarım acaba bugün nelere öfkelendi nelere sevindi diye o yüce ecenin sayfasına. benim de içimden şavkı tutulmaz bir akarsu geçti. çağlayanlarım bulanık suları berrakklaştırdı. bir saman parçasını üstünde taşıyan bir akarsu gibi taşıdım ona olan sevilerimi.
azcık hırçın sert rüzgarlarla yanakları allaşan, güzel fındık burnunun pembeye çaldığı yüzüyle saçlarını kulak arkasına atarken yandan gözgöze geldiğinizde unutulmaz bir tablodur sembuseklicorbam. onu sevmeye benim kalbim dayanmıyor. arsiz abartıyosun dediğinizi duyar gibiyim ama cidden bir kelimesinde bile mübalağa yok. zaten ben yalın dili seven sovyet yazarların hayranıyım. işte bu azize de benim yalın dilime acı biber sürmüş gibi bir gerçek. onu istiyorum. onun gözlerinden kendimi izlemek ve mühayiline dalmak istiyorum.
sizi çok seviyorum tatyana kuşkina ivanovna.
bir çay içer miyiz?
hülasa bebeğim insanın yüzünde tarık akan gülümsemesi.
sözlüğün en güzel en tatlı aziZesine aşk ilanıdır.
belki de dünyanın en güzel kadını. bu hitabımda ya belki gelir ya da güzel az gelir . bir kraliçe kadar asil ve bir o kadar lady tandansında büyük bir tutkudur benim için. adını anmaksızın, gönlümde ayrı bir yere; dokunulamaz, paha biçilemez, bir başkasının muadili bile olmayacak bir konuma sahip olduğunu belirtmek isterim satırlarıma başlarken.
azizemi anlatmaya benim edebiyatım yetmez inanın. azizem soneçka; boylu boslu, güzel yapılı, yuvarlak yüzlü, çocuksu ve şımarık bakan kahverengi gözlü bir kadındır. ortadan düzgünce ayrılmış gür, kestane rengi saçları sırtına sarkar. saçının ağırlığı, başını dik tutmaya zorluyor gibi sanki, bu duruş da ona gururlu bir hava veriyor. kemikli ince burnu yüzüne göre çökük, koyu kırmızı, ölçülü dudakları dolgundu. onları sık sık dilinin ucuyla ıslatır ve böylelikle hep parlardı. yaşamından hoşnut ve kendi değerinin bilincinde sevinçle gülen gözlerindeki yaşama sevincine aşık oldum.
sabaha kadar dinledim kalbimi, hayatımda hiç bir ciddi amacım yoktu ve aşk yoktu. ama artık yaşama dalacağım bir sevi var yüreğimde. aşkın değiştirdi beni. artık eski uçarı arsız değilim.
ömrümde gördüğüm en derin manada bakan gözlere ait başka kadın da görmedim.
şimdi dinle azizem serpil; eğer sende uygun görürsen, müsait olduğun bir zaman diliminde hem sana karşı gösterdiğim bu arsız tutumumdan dolayı affınıza sığınıp hem de güzelliğiniz içinde kendimden geçmek suetiyle bir kahve içerken hoş sohbetinizin de muhatabı olmak istiyorum.
sizi çok seviyorum azizem sofya soneçka andreyevna.
sözlüğün en güzel kadınına yapılan acil olması gereken bir sevgi deklerasyonudur.
bunca kalabalığın arasında yalnız seni seçmiş eşsiz gönlümün, beni sarhoş eden güzeller güzeli ecesine serserice yürüyüşlerimden kalan bir bir yalnızlığın son bulmasına dair istenen bir güzellikten başka ne olabilir ki azizem. sen bana acımadın fütursuzca şurada arzı endam eylerken. şimdi ise benim kalbim acımıyor sana karşı.
ama yine de beni buna iten bir güç olsun ya da olmasın bu arsizlikten zevk alıyorum. yüreğim git ona ne bekliyorsun dese de kendi içime akıttım gözyaşlarımı bir eski adet olan parmağımı mum alevine kaç defa götürdüm üzerinde tutup senin acını çektim. tüm her şeye boş verip sana geldim azizem.
bahar güneşi... insanın içini ne kadar ısıtırsa lenoçka’ mın sıcaklığı da beni öyle ısıtıyordu. şu başı boş dolaşan çakal rüzgarların uğuldaması, gökyüzü mavisine bata çıka karışıp gelen ufuk çizgimsin.
aşık olduğum doğrudur.
sıcak olmayınca çay içmediğim de doğrudur. geceleri aklıma sen gelirsin diye gökyüzüne bakamadığım da.
içimde illegal kalmış sovyetlerin devrim tınıları... hem açık hem illegal. vah halime azizem. bugün haziranın en güzel günleri. dışarıda mis kokulu çiçeklerin yaydığı koku içimde sana olan özlemim var. ve bunca zamana rağmen güneşini büyüttüm gökyüzünde lenoçka’ma...
seni çok seviyorum lenoçka andreyrvna ivanovna.
bir çay içer miyiz?
hülasa bebeğim insanın yüzünde tarık akan kahkahası.
Ne yapsınlar yani. Tabi ki sus pus olacaklar.
Çünkü sözlüğe hem romantik hem centilmen bu iki olguyu dengeli taşıyan musakka seven gerçek bir erkek geliyor.
Ben olsam sevmem beni.
Bazıları yazar,
Bazıları okur
Ama bazıları var ki müzik yaratır.
Kadın çalar da diyebilirsiniz bana.
Ben tek siz hiç olmadınızki zaten.
Hülasa bebeğim insanın yüzünde tarık akan kahkahası.
Yeni yıla hazırlanan amaçsız boş kalbimin artık kendini yeni bir aşka hazırlamasına evrilen müthiş bir sevidir ona aşık olmak.
Akşamın sarı lambalı ışıkları altında mehtaba bakarak saatlerce dolaşabilirim, günlerce üşüyerek gezebilir arsiz yüreğim.
Aşk kanatlarını takmış gelen güzeller güzeli azizemin kocaman gözü baktıkça yaşama gözlerinde dalmak gerek diyen postmodern şairlerin utancıdır. Minnak elleri kendinden yumuşak ve narindir. Elini soğuk suya batırsa içiniz gider. içim gitti...
Sonbahar yaprakları döküyor ve baharda yeniden yemyeşil açıyorsa sebebi azizemdir. BaZı şeylerin sebebi bu kızdır. Mesala karanfiller güzel ve kırmızıysa azizemin yanaklarının hatrınadır. Güneş soğuk havalarda ara sıra açıyorsa bil ki aziZem üşümesin diyedir. Belki endamını alıp gittiği yollar onun içindir. Diyalektik de bu şekildedir. Ben ona kapılıp gideyim diye.
Ve burdan tüm sözlüğün huzurunda ona aşık olduğumu itiraf ediyorum. Ve sen güzel aziZem eğer uygun görürsen Bi çay içer miyiz?
Seni çok seviyorum azizem lenoçka olyeşa afesteyevna.
Hülasa bebeğim insanın yüZünde tarık akan mahçupluğu.
ülkece ve sözlükçe gelinen noktada hepimiz için planlayıp düzenleyeceğim ve siz değerli sözlük yazarlarını da evimde görmekten kıvanç duyarım.
evet, doğru duydunuz. evimde.
zirvemiz cumartesi gününü tamamen kapsayıp pazar öğlene kadar sürecek olan konaklamalı zirvedir.
ekonominin etkilerini belki içinden belki de teğet geçerek yaşayacağınız harika bir event olacaktır.
bi arkadaşa bakıp çıkcam diyen tayfa da istediği saat diliminde zirveye iştirak edebilirler.
yemekli olup, sıcak ve soğuk servislerimiz vardır.
içecekler bendenizdendir ama ben kendi içeceğimi alıp gelirim derseniz de sıkıntı yok.
yer: beylikdüzü /marmarapark
başlangıç: cumartesi günü akşam 19: 00
bitiş: pazar günü öğle saatleri.
hülasa bebeğim insanın yüzünde tarık akan kahkahası.
Az önce hoş sohbet bir azizenin tarafıma söylediği sözlerden biriydi.
“ arsiz iyi adamın hoş adamsın zeki esprili ve tatlısın ama çabuk pes ediyosun. Mel mel bakan gibson güç ister, cesaret ister. Bunlar doğru ilgilisin yapıyosun ama çabalamıyorsun. Biraz çabalasan mel mel bakan gibson kollarında olurdu. Bence o seni bekliyor. Benim için ne yapabilecek nelere gögüs gerecek diye.
Bir kere reddetti diye hemen bırakma peşini. Israrcı ol, ilgilen. Eminim bunları yaparsan sana karşı koyamaz. Azcık peşinde koşsan tamamdır o iş.
Bu dediklerimi yaparsan senindir o. “
Azizemin böyle deyişi umutlandırdı beni. Bence de haklıydı. Onun için fazla çabalamıyordum ama şimdi elimden geleni yapacağım o eşsiz azizim için.
Şimdi dinle gözlerinde boğulmak istediğim adam seni çok seviyorum.
bazı aşkların hoş olması gerekiyormuş şu yüce gönlümde ve bugün anladım bunu da.
ara sıra uğradığı için sözlüğe ben de ara sıra peşine düşer oldum. o oldu, çottatlı çok içten geldi. o kadar gereksizin arasından bir yıldız gibi parlıyor inanın onun gelişini hissetmek. sevinçten haka dansı yapacak gibi oldum adeta.
ben azizemi ararken mutluydum. onu ararken mutluymuşum.
ansızın beliren mutlulukla sıçradım yerimden, sevinç gözyaşlarıma hakim olamadım. aşkın peşine düşünce mutluluğum artık iki katına çıkmıştı. ellerimin belirli yerlerinde titremeler başlamıştı. kimdi neydi acaba şimdi neredeydi? düşündüğümden beri hep aklımda bir tek o nick: essy.
ben ona, ben mavi gökyüzüne, ben yıldzlara razıyken
peşi sıra getirdiği tüm sevinçleri,
aşkından uzak kaldığım kışı gözlerinde sonlandırmak istiyorum essy.
kız gel bi çay içek senle.
seni çok seviyorum azizem yekaterina şbartsona nikiştina.
sevilere ve aşka dair alternatif bir çözüm.
rambo bıçağının buz gibi kısmını kadının tenine değdirmeden açmak ayrı bir sıcaklık katar. değdirirseniz de olur. önce bir irkilir sonra sımsıkı sarılır size.
denemekten ne kaybdersiniz.
hiç!
hadi deneyin. sevişmeden uyumayın sakın.
hülasa bebeğim insanın yüzünde tarık akan kahkahası.
sözlüğün en güzel kadınına yapılan acil olması gereken bir sevgi deklerasyonudur.
bunca kalabalığın arasında yalnız seni seçmiş eşsiz gönlümün, beni sarhoş eden güzeller güzeli ecesine serserice yürüyüşlerimden kalan bir bir yalnızlığın son bulmasına dair istenen bir güzellikten başka ne olabilir ki azizem. sen bana acımadın fütursuzca şurada arzı endam eylerken. şimdi ise benim kalbim acımıyor sana karşı.
ama yine de beni buna iten bir güç olsun ya da olmasın bu arsizlikten zevk alıyorum. yüreğim git ona ne bekliyorsun dese de kendi içime akıttım gözyaşlarımı bir eski adet olan parmağımı mum alevine kaç defa götürdüm üzerinde tutup senin acını çektim. tüm her şeye boş verip sana geldim azizem.
bahar güneşi... insanın içini ne kadar ısıtırsa nadejda’ mın sıcaklığı da beni öyle ısıtıyordu. şu başı boş dolaşan çakal rüzgarların uğuldaması, gökyüzü mavisine bata çıka karışıp gelen ufuk çizgimsin.
aşık olduğum doğrudur.
sıcak olmayınca çay içmediğim de doğrudur. geceleri aklıma sen gelirsin diye gökyüzüne bakamadığım da.
içimde illegal kalmış sovyetlerin devrim tınıları... hem açık hem illegal. vah halime azizem. bugün ağustosun en güzel günleri. dışarıda mis kokulu çiçeklerin yaydığı koku içimde sana olan özlemim var. ve bunca zamana rağmen güneşini büyüttüm gökyüzünde nadejda'ma...
seni çok seviyorum nadia nadejda ivanovna.
bir çay içer miyiz?
hülasa bebeğim insanın yüzünde tarık akan kahkahası.
perondan kalkış vakti geldiğinde, dışarı çıkıp şoföre 'gel geri' diye bağırırken, avcunun içinde tutmak zorundaymış gibi hissettiği sigarasının dumanından çilekeş ciğerlerine bir nefes çeken, otobüs ileri yönde hareket ettikten ancak birkaç saniye sonra içeri atlayan ve akabinde kapının usulca kapanmasıyla gözden kaybolan şehirler arası zayıf, çelimsiz, kuru göt bi otobüs muavininin gözlerindeki hakimiyet ışıltısı gibiydi seni sevmek...
bir miktar kırılmama yol açan moderatördür.
düşünün azizim aylarca yaz çiz, her bir sözlük azizesine ilan-ı aşkta bulun, açık mektuplarla kur yap ama sen tut sözlükten bir erkeği uygun gör bana. olacak şey miydi bu?
neymiş efendim çok iyi biriymiş, çok yazarmış ve üstelik seni ondan başka kimse çekmezmiş.
bunca ilan ı aşkına karşılık sana tito’ u uygun bulduk. sen he dersen yarın gel şu adresten onu al götür. kendisine durumu anlattığımızda o da sıcak baktı ve seni bekliyor.
o kadar kadın arasından bir tane bile koklatma sonra sana bir erkeği veriyoruz demek ne demek ya.
totonok emmi git başımdan sana göre değilim ben. olmaz olsun böyle yönetim de sözlük de.
her erkeğin tatması gereken halisane bir eylem.
bir süre sıkıldığımdan dolayı çaylak aldım. biraz kafa dinlemek biraz da kendimi edebiyata adamak adına. bu süre zarfında ara ara sözlüğe bakar gündemi takip ederdim.
bir mesaj beni çok şaşırttı. bu her zaman başlıklarımın altına ben ne yazsam gıcıklığına gelip yazan bir azize idi.
uzun bir kahkahalarla yazılmış çaylak mı oldun sen diye ve devamında da şuh kahkahalarını atarak bitiyordu mesajı...
mesajına karşılık vermemle başladı aramızdaki tatlı çekişme. sanki alay etmek için değilde özlemiş gibi yazıyordu.
gidip gelen yazılarla onu kendime çekiyordum ve bunu deneme amaçlı yapıyordum. günün sonuna doğru “ yaa, ben seni böyle bilmezdim çok tatlısın” sözlerinden sonra artık benimdi.
kızıl bir azizeydi. hani bunun sözlükte ne işi var gidip manken ya da güzellik yarışmasına katılsın diyeceğiniz bir türden kendine özgü güzelliğiyle kalbinizde o sımsıcak sevileri akıtacağınız bir kadındı. şimdi her sabah günaydın mesajıyla uyanıyor geceleri sesini dinletmeden uyumuyor.
kendisine ara sıra düşüyor mu böyle deyince sıkıca sarılıp bu hoş anları yad ediyoruz.
hayat böyle güzel bir yer oldu şimdi. sözlük bambaşka bir tat benim için.
bunu her erkek başaramaz yalnızca benim gibi arsız bir yazar başarabilirdi.
ahh kızıl azizem seni çok seviyorum.
hülasa bebeğim insanın yüzünde tarık akan kahkahası.
almanya yollarını gözlemektir benim için. bir almancı mevsimi vardır bilirsiniz , anne oğlunu ,dayı yeğenini , çocuklar oyuncağını, ekonomi markını ben ise sadece natteleite’yi beklerdim. bir mirastı benim için o, güzellikle birleşince ekseriyetle kötü akıbetler yaratabilecek bir miras. sevginin en saf hali ve alman çikolatalarının tadıydı o damağımdaki.
her yazın ortasına doğru gelir ve zafer bayramını kutlamadan giderdi. koskoca bir sene bu 1,5 ayı beklemek ergenliğe yeni devşirilmiş bedenime ağır da gelirdi oysa. belki bu yüzden boyum uzamadı belki de bmw markasından bu yüzden nefret ettim. bana gelen hediyemi getirip alıp giden de bu arabaydı.
murat 131 in yanında mağrur ve alafranga dururdu. almanların yapmakta usta olduğu ve türklerin hayalini süsleyen araba benim lanetimdi. lanet sevgiyle başlar.
melez bir kanın bu kadar güzel olabileceğini görmesem hitlere destek verirdim oysa. saf alman ırkıymış. eğer hitler nattleiet’yi görseydi bence ırkçı da olmazdı.
lanet sevgiyle başlar. onu son gördüğümde parmağında ışıldayan o yüzük benim karanlığım olmuştu.
Konuyu uzun uzun anlatmak istemesem de ısrarına dayanamayıp her şeyi söyledim.
Sevgilisi ile arası bozukken dost gibi yanaşmıştım. O acının o hüznün sahibi ben olmalıydım, ısırılmaktan kıpkırmızı dudaklara ben hükmetmeli sonra dost gibi sıkıca tutup elini birden boşluğa bırakıp kaçacaktım. Eski sevgilisi gibi ben de ağlatacaktım.
Her şey güzeldi iyi gidiyordu ama ta ki eski sevgilisinden bir mesaj gelene kadar. Totonok’ a gelen mesajı görmesem bir kartal gibi saldırırdım ama totonokun kafası çok karışıktı. Karşı cinsten bir kadın dururken benim gibi kötü bir adamın elinde hiç olmadan kaçmıştı.
işte bu yüzden mel mel bakan gibsonla kavgalıyız diye bir çırpıda anlatıverdim.
Şimdi kaçıp kurtardıysa kendini nasıl olsa bir gün kucağıma düşecektir deyip mesajlaşmayı sonlandırdım kızla. Teselli etmeye çalışsa da yanıt vermedim başka.
Halime üzüldüğünü nadia’ ya anlatmış ama ne fayda.