siyah meşinden ceketimle, gümüş kol düğmelerimin ışıltısına kapılmış genç hanımların önünden geçerken çay bardağımla, bir göz süzmemle afiyet olsun diye hep bir ağızdan kadın korosu eşliğinde ofisime dönerim.
hülasa bebeğim insanın yüzünde tarık akan kahkahası.
hadise demişken sizlik bir olay yok bu tamamen benim kalbimin olayı. bir yazısına bakıp bir anda yıldırım aşkına tutulmuş bünyenin küçük tatlı telaşı.
allahım o nasıl bir güzellik, anlatmaya kalksam herhalde gün batar yeni gün başlar, sabah kızıla çalınca sokaklara düşerdim... şimdiye kadar gördüğüm en güzel saçlara sahip azize olabilir. bugüne kadar gerçekten kör bir şekilde yaşadığımı hissettim.
siyah pantolonu üstüne dökülmüş çizgili gömleği belli yerlerden kırılmış düzeltilmeyi bekleyen bir bedenden daha fazlası... ziyadesiyle güzel ama haliyle minnoş bir yüz ifadesi.
elinde kahvesiyle yaktın beni sineden duruşuyla kalbimin hop etmesine sebep oldu.
şu an haftasonu tatiline hazırlanırken benim kalbimde cehreten açtığı yaranın farkında değil. sabahlara kadar uykusuz kalmanın bir sebebi oldu. oldu mu şimdi güzel azizem. beni böyle bir çırpıda alaşağı etmek oldu mu?
ahh kalbim... ne şanslısın sen. belki o, bir an bile olsa aşık olmam için mi atmıştı kalbim.dünyada gördüğün güzelliklere inat mı attı bilinmez.
perondan kalkış vakti geldiğinde, dışarı çıkıp şoföre 'gel geri' diye bağırırken, avcunun içinde tutmak zorundaymış gibi hissettiği sigarasının dumanından çilekeş ciğerlerine bir nefes çeken, otobüs ileri yönde hareket ettikten ancak birkaç saniye sonra içeri atlayan ve akabinde kapının usulca kapanmasıyla gözden kaybolan şehirler arası zayıf, çelimsiz, kuru göt bi otobüs muavininin gözlerindeki hakimiyet ışıltısı gibiydi seni sevmek...
perondan kalkış vakti geldiğinde, dışarı çıkıp şoföre 'gel geri' diye bağırırken, avcunun içinde tutmak zorundaymış gibi hissettiği sigarasının dumanından çilekeş ciğerlerine bir nefes çeken, otobüs ileri yönde hareket ettikten ancak birkaç saniye sonra içeri atlayan ve akabinde kapının usulca kapanmasıyla gözden kaybolan şehirler arası zayıf, çelimsiz, kuru göt bi otobüs muavininin gözlerindeki hakimiyet ışıltısı gibiydi seni sevmek...
Sarışınsın güneşe bakan ayçiçeği, günebakan gibi... çocukların kollarını açıp dünyalar kadar sevdiğiniz, kadın bir kaosun etrafında dolanıp, kendinizi unuttuğunuz, bundan evvelinde sizi mutlu eden şeylerin onun yanında hiçbir anlamı olmadığını tahattür ettiğiniz, hayattan zevk almadığınız ve rituellerini hayatın onun için yok saydığınız, tek doruk noktasının o olduğu zamanlar olur ya. işte böyle bir zamanda aşık oldum aabudakim’e.
aşkı kaleminde taşıyan yüreği deli bir şövalyeyim... bazen yüzü gülen, aymaz, heyecanlı ama tuhaf bir sis iniyor sineme, içeriği kurşun gibi ağır ve ışık hızıyla gelip geçen,o ise kalemime taşıyacağı izleri resim yapacak, istemsizce çözecek içimdeki müşevveş-i hayalimi.
dinlediğim şarkıların durduğunda çıkan enstürmantel seslerin durdurduğu kalbim onu gördüğümde yerinden çıkacaktı. gözlerinden akan yaş rimeliyle üst dudağından aşk-ı şiir defterime damladı.
adı bilinmeyen mevsimsiz rüzgarlar boynumu yaladı...
düşünün azizem;
hiç bitmeyen bir sensizliğe her gün yeniden uyanıp sensizliğin mutsuzluğunu atıp önüne katıp getireceğin mutluluğu kana kana içmeye hazırım.
aşk iksirinden bir yudum almak için çok yakında olmayı ne çok isterdim.
bir çayımı içer misin?
seni çok seviyorum mariyanka elena ivanovna.
o kadar memleket gezdim, o kadar azize gördüm, sevdim, öptüm, kokladım ama hiçbiri bir mühendis ama yikik 2 etmedi.
azize de yok yok. güzellik desen var, zeka desen göklerde el emeği gör nuru ve ne dersen de hepsi dünyada tek bir kadında vücut bulmuş.
hani zengin olur parayı vurursun kaçar gidersin ama paran bitince dönüp dolaşırsın ya yuvaya işte o yuva yıkığım.
en güzel pastaları yersin tadına doyamayacağın yemekleri tadarsın ya ama gene de insan bir kuru fasulye pilav ister ya işte o kuru yıkığım.
kafelerde barlarda envayi çeşit alkolik kahpe evladının arasında gülüp eğlenirken her türlü alkolu alır sarhoş olursun eve gelince bi demli çay yapar da içersin ya işte o çay yıkığım.
yüzlerce kadın tanırsın da sadece isimleriyle hitap edersin ama ismin sonuna iyelik eki eklersin yıkığım dersin ya işte o türkçenin en güzel ekidir benim yikiğim.
seni seviyorum azizem.
Gündüzlerimin ladysi gecelerimin kızıl sonyası olur musun?
an itibariyle sözlükte zatışahanelerini okurken, izlerken aldığım hazla birlikte aklımdan geçendir.
hayır bebeğim edebi sanatıyla olsun, tipiyle olsun, yazarlığı ile olsun güzelliğin allah'ı olan bu kadına da kadın diyoruz, etrafımızda gördüğümüz uludağcı kızlara da. cidden akıl alır gibi değil! diğer hemcinslerine göre dobra yazıyor. ağlamaklı durmuyor. güçlü duruşu gördüğüm zamane kadınların en iyi celebritysi.
allah'ını seven Ohnezucker’e baksın da kadın nedir bir görsün, sonra gitsin utansın iki dakika hıh ahah!
şansım varsa ben ona talibim.
bi çayımı içer misin azizem nastasya filippovna?
hülasa bebeğim insanın yüzünde tarık akan kahkahası.
aşırı kiloya sahip olan azizeleri kastetmiyorum. hani türk erkeğinin aradığı hafif balik etli büyük göğüslü azizelerdir bahse konu yazıya esas teşkil eden kızlar.
vücudunu sıkıca saran dar bluzların altındaki sutyen kopçasının üstünde biriken yağlar. tam sırt değil belki ama sırtın arkasındaki yanlardan koltuk altından el sallayan memelerin kenarından yana doğru bombelenen fazlalıklar...
bu şekilde endamı güzel eyleyerek yürüyen kızları ne zaman görsem onlari eğilip bas parmak altta kalacak diger parmaklar ustte kalacak şekilde parmaklarimin arasina alip kendime dogru çekiştirip hart diye ısırasım geliyor. yazarken titredim benim güzel azizelerim.
aşık olmanın, sevinin ne demek olduğunu bilen ve bekleyip umut etmek gibi bir işkence biçimiyle kapıldım azizeme...
bazen onun neşesiyle beslenmeyi seviyorum ve bu en güzel besin kaynağım.
vazgeçmemiş olmanın ve onun da bana kapılacağı umudu ile yeşertiyorum bahçemi. aşk filizlerinin çimlenmesi için, göz yaşı döküyorum, suluyor, güneş gibi sıcaklığını veriyorum sevgili azizem ama yine de mutlu oluyorum senle.
sevilen müzik tınılarına kulak vermiş bir kadın, bu kadar çaresiz bırakmaz mahçup delikanlısını, seveceğini bilsem yanından ayrılmam hiç dayanamaz arsız kalbim senin güzelliğine.
ah sen şarkı gibi bir kızsın lorealden şaşmayan kadın.
sizi çok seviyorum lenoçka netoçka nezvanova.
bir çayımı içer misiniz?
hülasa bebeğim insanın gözünde tarık akan tebessümü.
mehtabın gözlerini kapatıp yerini yaz güneşine bırakan sımsıcak bir günün kalbime yansımasıdır azizem.
her gün her sabah gözlerimi açınca bakarım acaba bugün nelere öfkelendi nelere sevindi diye o yüce ecenin sayfasına. benim de içimden şavkı tutulmaz bir akarsu geçti. çağlayanlarım bulanık suları berrakklaştırdı. bir saman parçasını üstünde taşıyan bir akarsu gibi taşıdım ona olan sevilerimi.
azcık hırçın sert rüzgarlarla yanakları allaşan, güzel fındık burnunun pembeye çaldığı yüzüyle saçlarını kulak arkasına atarken yandan gözgöze geldiğinizde unutulmaz bir tablodur sembuseklicorbam. onu sevmeye benim kalbim dayanmıyor. arsiz abartıyosun dediğinizi duyar gibiyim ama cidden bir kelimesinde bile mübalağa yok. zaten ben yalın dili seven sovyet yazarların hayranıyım. işte bu azize de benim yalın dilime acı biber sürmüş gibi bir gerçek. onu istiyorum. onun gözlerinden kendimi izlemek ve mühayiline dalmak istiyorum.
sizi çok seviyorum tatyana kuşkina ivanovna.
bir çay içer miyiz?
hülasa bebeğim insanın yüzünde tarık akan gülümsemesi.
sözlüğün en güzel en tatlı aziZesine aşk ilanıdır.
belki de dünyanın en güzel kadını. bu hitabımda ya belki gelir ya da güzel az gelir . bir kraliçe kadar asil ve bir o kadar lady tandansında büyük bir tutkudur benim için. adını anmaksızın, gönlümde ayrı bir yere; dokunulamaz, paha biçilemez, bir başkasının muadili bile olmayacak bir konuma sahip olduğunu belirtmek isterim satırlarıma başlarken.
azizemi anlatmaya benim edebiyatım yetmez inanın. azizem soneçka; boylu boslu, güzel yapılı, yuvarlak yüzlü, çocuksu ve şımarık bakan kahverengi gözlü bir kadındır. ortadan düzgünce ayrılmış gür, kestane rengi saçları sırtına sarkar. saçının ağırlığı, başını dik tutmaya zorluyor gibi sanki, bu duruş da ona gururlu bir hava veriyor. kemikli ince burnu yüzüne göre çökük, koyu kırmızı, ölçülü dudakları dolgundu. onları sık sık dilinin ucuyla ıslatır ve böylelikle hep parlardı. yaşamından hoşnut ve kendi değerinin bilincinde sevinçle gülen gözlerindeki yaşama sevincine aşık oldum.
sabaha kadar dinledim kalbimi, hayatımda hiç bir ciddi amacım yoktu ve aşk yoktu. ama artık yaşama dalacağım bir sevi var yüreğimde. aşkın değiştirdi beni. artık eski uçarı arsız değilim.
ömrümde gördüğüm en derin manada bakan gözlere ait başka kadın da görmedim.
şimdi dinle azizem serpil; eğer sende uygun görürsen, müsait olduğun bir zaman diliminde hem sana karşı gösterdiğim bu arsız tutumumdan dolayı affınıza sığınıp hem de güzelliğiniz içinde kendimden geçmek suetiyle bir kahve içerken hoş sohbetinizin de muhatabı olmak istiyorum.
sizi çok seviyorum azizem sofya soneçka andreyevna.
Sevgili azizim topik x,
öyle böyle bir istek değil içimdeki seviler. hiçbir erkeğin cesaret edemediği bir aşksizinkisi. Sizin bu yalnızlığı içimi mayahoş etti.
o neydi gız dememe sebebiyet veren harika bir yazar bu benim için. şimdiye kadar kimse böyle güzel görünmemişti. kısaca göz atınca erkek olduğunu farkettim ama hoşuma gitti ne yalan söyleyim.
aklıma olamaz mı acaba, neden olmasınki diye düşnceler gark etti. iki erkek zamanla arkadaş olup sonra sevemez mi? birbirlerini anlıyorlarsa niçin karşı çıkayım ki onun küçük bir kedi gibi gelip bana yanaşmasına.
yaba gibi ellerimle tokatlamak gelmedi değil içimden, sıkmak istedim istemsizce çıkmamış ama kilo aldıkça beliren ciciklerini. belki bir araç belki sonuca odaklı düşünmekti.
saçlarından tutup asılınca geriye doğru acı içinde kasılırlen boynuna minnacık bir öpücükten ne zarar gelebilir ki. kale arkası kamerasında topun direğe çarpınca zangır zangır titrettiği o anlar yok mu? her yanı bıngıl bıngıl oynayan, yılan gibi bedenini görünce boş yere başımı öne eğdim, şehvani hissiyatlarımı haybeden içime yutkundum, karşıma çıkan kızların cinsel münasebet isteklerine hep bigane kaldım.
Topik x seni kıskanıyorum sanırım.
pembe yumuşamamış günahkar bedenin beni çağırdı cüretkar davranışlar için kim bilir.
bi denemek de fayda var.
tüm sözlüğün huzurunda, naftalin kokulu röbdöşambırını sıyıra sıyıra kucaklamak istiyorum ürkek bedenini.
hey x erkek erkeğe bir gün baş başa bi çay içer miyiz?
sözlüğün en güzel kadınına yapılan acil olması gereken bir sevgi deklerasyonudur.
bunca kalabalığın arasında yalnız seni seçmiş eşsiz gönlümün, beni sarhoş eden güzeller güzeli ecesine serserice yürüyüşlerimden kalan bir bir yalnızlığın son bulmasına dair istenen bir güzellikten başka ne olabilir ki azizem. sen bana acımadın fütursuzca şurada arzı endam eylerken. şimdi ise benim kalbim acımıyor sana karşı.
ama yine de beni buna iten bir güç olsun ya da olmasın bu arsizlikten zevk alıyorum. yüreğim git ona ne bekliyorsun dese de kendi içime akıttım gözyaşlarımı bir eski adet olan parmağımı mum alevine kaç defa götürdüm üzerinde tutup senin acını çektim. tüm her şeye boş verip sana geldim azizem.
bahar güneşi... insanın içini ne kadar ısıtırsa lenoçka’ mın sıcaklığı da beni öyle ısıtıyordu. şu başı boş dolaşan çakal rüzgarların uğuldaması, gökyüzü mavisine bata çıka karışıp gelen ufuk çizgimsin.
aşık olduğum doğrudur.
sıcak olmayınca çay içmediğim de doğrudur. geceleri aklıma sen gelirsin diye gökyüzüne bakamadığım da.
içimde illegal kalmış sovyetlerin devrim tınıları... hem açık hem illegal. vah halime azizem. bugün haziranın en güzel günleri. dışarıda mis kokulu çiçeklerin yaydığı koku içimde sana olan özlemim var. ve bunca zamana rağmen güneşini büyüttüm gökyüzünde lenoçka’ma...
seni çok seviyorum lenoçka andreyrvna ivanovna.
bir çay içer miyiz?
hülasa bebeğim insanın yüzünde tarık akan kahkahası.