yedinci nesil yazar olup aramıza hoşgelmiş kişidir. radyolarda en çok istek alan parça, reytingi bol bir tv dizisi ve kuyruğu bol bir film gişesi kadar popüler olması an meselesidir. (bkz: nerede kaldın biz de tam senden bahsediyorduk)
derse freddy krueger' ın da sahip olduğu lacivert çizgili bordo kazakla gelen ve derste anlattığı çoğu zaman saçma bulduğum konularla bir yazma dersi nasıl işlenmez sorusuna örnek verebileceğim kişidir kendisi. kazaktan dolayı kendisine cavşar rumuzunun yanı sıra freddy' nin kabusu da demiştik, şimdi pişman mıyım tabi ki hayır. diyarbakırlı bir arkadaşımıza memleketinden dolayı asosyal damgası yapıştıracak kadar da takıntılıdır. bir de peltek konuşan bir başka arkadaşımıza ' ağzına çakıl al öyle konuş ' diyecek kadar da alternatif tıp bilgisine sahiptir.
uludağ üniversitesi bünyesinde birbirinden sıkıcı ve de egoist pek çok doçent pek çok profesör yer almaktadır ancak onların toplam diplomaları figun hocanın yalnızca bir ders saatine denk olamaz kesinlikle. kendisi şiir ve de drama dersini stand-up havasında işlerken ayrılık acısı, ev kirası, gurbet sancısı gibi bilumum dertlerinizden kurtulmaktasınızdır. konu anlatırken araya sıkıştırdığı cuma vaazi tadındaki öğütleri de yıllar sonra bile hala hatırdadır. figun hoca' nın derslere dördüncü ya da üçüncü sınıfta giriyor olması oldukça yanlış bulduğum bir konudur. ilk yıllarda birbirinden bayık kimselerle naşır neşir olmaktansa figun hocayla uludağ' a başlamayı yeğlerim. hayata inanılmaz pozitif bakan bu insanı tanıma şerefine nail olduğum için çok mutluyum. tüm kalbimle itiraf etmeliyim ki ben de ' favorim figun hoca ' diyenlerdenim.
Adına yaraşır bir mezuniyet oldu bizimkisi. Yıllardır süregelen - Filistinli bir arkadaşım bu geleneğin Endülüs Emevilerinden kalma olduğunu söyledi, ben bakmadım siz bkz: Google - sıradan mezuniyet törenlerinden oldukça farklıydı. Kep atma, dediler biz de ne güzel atamadık.
5 Eylül 2006' da Mediko-Kütüphane arasında yılan gibi kıvrılan kuyrukta Uludağ' ı tercih sebebimi sorduklarında ' Abi burada çok güzel kep atılıyormuş ondan geldim ' demedim ama o tarihten itibaren geçen 1384 günde (inanmıyorsanız ve ben kadar manyaksanız buyurun hesaplayın) yaşanılanlar daha bir anlamlı kıldı bu günü. Bir düşünün hayatınızda kaç kere mezun olabilirsiniz ki? Bu sayı bir elin beş parmağını geçemez. 8+4+4, koskoca on altı senede 3 defa. Yazık...
Dört yıldır Mimoza'da, fakültede, Görükle'de, Heykel'de sık sık gördüğüm pek çok insanı son defa göreceğim yerdi orası (Facebook üzerinden yapılacak sanal birliktelikleri saymıyorum)
dört senedir yediğim içtiğim ayrı gitmeyen insanların soyunu sopunu tanıyabileceğim yerdi orası ve on altı senedir sömürdüğüm babamın '' Oh be! sonunda bitti! '' diyerek huzura ereceği yerdi orası. Tabi istesem Top 3' de olabileceğim bir yerdi de orası ve aynı zamanda, 6 gün önceden başlayıp 2 defa kutlasam da 3. kez millete '' iyi ki doğmuşsun aqin '' dedirtebileceğim yerdi orası.
Ama ne oldu? Yağmur yağdı seller aktı, Arap kızı camdan baktı, tabi bizim kafada şimşekler çaktı. Hadi benimkiler istanbuldan geldi ki Bursa-istanbul feribotla 75 dakika. Ya Diyarbakır, Trabzon ve Trinidad- Tobago' dan gelenler? Onlar Bursa' ya şemsiye modeli seyretmeye yahut toplama kampındaki Yahudiler gibi sıkış tepiş olmaya mı geldiler? Böyle özel bir gün için B planı yapılamaz mıydı? Kapalı bir alan ayarlanamaz mıydı yahut meteorolojinin ertelediği mezuniyet acımaz diyerek tarih daha önceden değişemez miydi? Yoksa yağmur berekettir, rahmettir çok şükür onları da biliyorum. isyanım yağana değil, yapılmayana. Zihnimize dört yıldır '' Eğitim şart! '' sözünü siz kazıdınız ama bu sözü keşke o gün de hatırlasaydınız.
Allah'tan ingilizce öğretmenleri her durumda fark yaratma becerisine sahip güzide insanlar da o zor şartlarda kendi çapımızda attık tuttuk kepleri.
Yaptığım materyaller, sunumlar, staj maceraları, sınav öncesi uykusuz geçen geceler ve daha niceler için savurdum kepimi ve sonra o bir hışımla suya düştü sonra onu oradan aldım ve ıslakla karışık çamurlu bir halde kafama koydum, olması gereken yere olmaması gereken bir halde...
Ve gözlerimden yanaklarıma birkaç damla süzülürken - gözyaşı değil akan, çamur - şunu söyledim kendi kendime:
- sizi bir yerden tanıyor muyum acaba?
- hayır canım ne münasabet, facebook' ta arkadaş bile değiliz. zamanın bir yerinde karşılaşmış olma ihtimalimiz çok düşük.
gecenin bir vaktinde ilkokul, ortaokul ve lise arkadaşlarımı düşündüm de sitem damarlarım kabardı yine. bir zamanlar hayatımızın en önemli anlarında yanımızda olanlar şimdi uzayda hala yer kaplayıp kaplamadığımızdan bile bihaberler. (bkz: seni ben beni unutasın diye sevmedim) yaşamın her anında herkesle beraber olmamız imkansız ama böyle önlüksüz ve formasız hiç yaşamıyor sayılmak da koyuyor adama. allah gidenleri affetsin, unutanları nasıl biliyorsa öyle yapsın. amin.
Şu an bu satırları en sevdiğim turuncu T- shirt' ümle yazıyorum.
Malum acısıyla tatlısıyla ahtapotu vuvuzelasıyla bir dünya kupası daha bitti.
ispanyollar boğaların boynuz darbelerinden kurtuldu ama Hollandalılar yel değirmenlerinin yüzüne nasıl bakacaklar merak ediyorum.
En son aylar önce Beşiktaş - Manchester maçını izlemiştim 90 dakika ( ki bu defa en uzun süre maç izleme rekorumu 120 dakikaya taşıdım ) ondan sonra bu maç ilkti benim için. En sevdiğim turuncu T- shirt' ümü giydim ve Hollanda taraftarı bir halde seyre koyuldum, kendilerini tanımam etmem ama ne bileyim sanırım Paul' a inat böyle bir şey yaptım. Zaten LGS, ÖSS, YDS ve KPSS derken gençliğimin en deli çağındaki üç dünya kupasından hiçbir şey anlamadım bari bu maçı izleyeyim dedim. Sırf yıllar sonra torunlarıma '' 2010 Dünya Kupasında ben Afrika' da...değildim ama final maçını izledim '' diyebilmek için.
Eeeee, şey...Bu yazıyı yazmaya başladım ama şu an ne diyeceğimi inanın bilemiyorum, futboldan anlamam ki! Klasik müzik dinler gibi vuvuzela çalan Ömer ağabey' i dinledim sadece. Ne adamları (futbolculara bakış açıma dikkat ) bilirim ne de futbol terimlerini. Ama penaltı' yı biliyorum şükür misal bu terim yerine ' Hani futbolcular sırayla gol atıyolar ya ' diyen kızlar da gördüm üstelik penaltı tabu kelime falan da değildi aramızda. işte bu maç penaltılara kalsın istedim, arkadaş ortamlarında muhabbet çalıştığım yerden çıkar belki diye. Olmadı, halbuki Kıraç ' oysa bir umuttu hep gönlü besleyen dayan yüreğim diye ' demişti yıllar önce keşke bitime 3 dakika kala bunu fısıldayabilseydim Shredder, Robin Hood ve diğer Van'gillerin kulağına. Maç esnasında babam ' ispanya iyi takım ' dedi de haberim oldu harbiden iyilermiş ama penaltılarla alabilirdik belki, bir umut işte. Bu arada babam da 22 sene çaktırmadı ama maç bitiminde sokağımızdan geçen konvoy sahipleri gibi koyu ispanyolmuş yani ispanya taraftarı ya da her neyse...
Aklıma gelmişken, size de oluyor mu bilmem ama ben maç boyunca futbolcuları birilerine benzettim sürekli ya ahbaplarımın bir kısmı devşirilmişti ya da buna sebep futbolcu abileri ilk kez görmemdi.
Neyse fazla uzatmadan sözü Ömer Üründül' e bırakayım, ispanyolları tebrik ediyorum, hakemi de. Sağolsun bizimkilere bol bol sarı lale getirmişti çiçek pazarından. Siestayla buluşmaya giden herkesin eline tutuşturdu bir tane.
Son olarak Hollandalılara portakal denmesini acayip yadırgadım, böyle meyve sebzeyle anılan başka ülke var mı acaba? Misal birileri için ' Karpuzlar finalde ' ya da ' Top ebegümecini sevmedi ' denilir mi bir gün?
Klavye elimdeyken şunu da belirteyim ben artık 2014' te Brezilya 'da Fatih Terim' siz bir Türkiye görmek istiyorum K & B ( R&B değil KolBastı) ya da samba yaparken.
Şimdi aldığım duyuma göre yoldan geçen konvoy ispanya' nın sevincini paylaşmıyormuş, yine biri evlenmiş Allah mesut etsin. Birileri dünya kupasını alsın, birileri dünya evine girsin. Hayat onlara güzel !
hala hatırımda ateş böcekleri,
yıldızlı geceler,
bartın' da yaz,
ve sen...
ne senle ilk tanıştığımız günü unutabildim
ne birlikte ateş böceği yakalama çabalarımızı
ne de hayallerimizi bağladığımız kayan yıldızları
ilkler özel olur derler ya hep
sen benim için milattın.
önce biraz imkansız olsan da
gün geldi sırılsıklam aşktın.
ay ışığı,
bartın' da yaz,
ve o sahipsiz liman.
ah neredeler şimdi?
son görüşmemizde unuttum desem de
bazen her dediğini yapamıyor insan
ya senli bir fotoğraf mani oluyor buna
ya da radyoda çıkan ' o yaz ' şarkısı
hani bizi bize anlatan,
o güzel günleri hatırlatan.
işte böyle...
peki ya sen?
hala hatırında mı ateş böcekleri?
yıldızlı geceler?
bartın' da yaz?
ve de ben?
bir babanın kızına karşı beslediği en güzel duyguları anlatan rıza polat akkoyunlu şiiridir.
Kızım benim!
Acısı tatlılardan tatlı, sızım benim...
inan bana!
Sana güzel, cici, yavru meleğim
Daha ne demeli bilmiyorum.
Oysa ki ben, seni senden daha çok seviyorum.
Kısmet olur da bir gün kavuşursa birbirine
Aynı dine iman eden yüreklerimiz
Anlarsın bunu, anarsın.
Cici, benim dudakları,
hayalinden daha körpe kızım.
içlenme!
Evli olsam da yalnızım...
Ben, anamdan böyle doğmuşum
Aynı menbaadan içmekle kanmıyor dudaklarım.
A benim güzel kuşum...
Bekleyeceğim seni
Girsem bile yüz yaşıma.
Fırtınalı bir gökyüzü olan başıma
Gelip, konacağın güne dek.
Ve... Şayet,
Daha önce çatlarsa sabır taşım
Lacivert bir gece,
Ay, sarhoş olup suya düşünce
Altın yaprakların uçuştuğu bir cenup güzü
Eşelenmiş bir mangal gibi
Pırıl pırılken gökyüzü
Çalarım kapını.
Açmazsan, benimle birlikte kaçmazsan
Çekilen hançerimin boş kalacaktır kını.
Ama sen, arkası al fistanlı
Dağıstanlı bir çerkez kızı gibi
uyar da bana
Atlarsan atıma
Mesele yok.
O dem, bir tanem
Baş koyup dizlerine
Seni davet ederim bir yasak cennetinin
Engin denizlerine...
Uyarak ak köpüklü martıların
deniz çığlıklı sürülerine
açılırız bir tanem,
Bilinmez iklimlerin görünmez sahillerine.
Orada sen,
Her ne istersen bulursun.
Mesela;
Dalında narı
Balında arı,
Körpe dudaklarında
Tadılmamış günahların tadı
Ve sonra
Rıza Polat'ı.