(bkz: altın oran ve kabe mucizesi) eğer gerçekten bir merkez bulmak gerekirse her şekilde kanıtlanmış dünyanın altın oran noktasına bakınız cevap ordadır.
nokia 3310 efsane telefon. kısa bilgi vermek gerekirse: yılan oyununda çığır açmıştı duvardan geçebiliyordu yılan, titreşim i görmek için telefona çağrı atıp masanın üzerinde nasıl titrediğini izliyorduk. antensizdi, mozart abimiz müzikleriyle coşturmuştu bu teknoloji harikasını.
Müslümanlardan kaç tanesi ile münazara yaptınız denilesi beyandır. Evet doğrudur bilgi birikim açısından müslümanlar genel olarak bu zamanda yeterli değildir.taklidi iman hakiki imanın önüne geçmiştir. Azınlık ateist camiasının Isıtıp ısıtıp sunulan klişe ateist beyanlarıyla havalara giren çoook bilgili şahısları bilmeli ki islamiyet akıl ile kalbin birleşmesi ile anlaşılır. Kalp kaskatı iken bilgiler karanlık bir odada kalmış mücevherlere benzer; değerlidir ancak anlamsızdır.
Büyük güçlerin istediği ve yıllardır terörist müslüman kavramını tüm dünyaya aşılamaya çalıştığı gerçeğidir. Fitne ateşleri islam coğrafyasında hep canlı tutulmuştur. Madem müslümanlar cani terörist zorba ohalde bakınız hangi müslüman bir menfaat sahibi olmuştur. Hep sömürü, sefalet çeken müslümanlar refah seviyesi yüksek sömürgeci devletler ve terörist müslüman imajı tam büyük güçlerin istediği tablo, e o tabloyu kim istiyorsa çizimi o yapıyordur vesselam...
toprağın altında boğula boğula tüm sevdiklerin etrafında sana toprak atarken ki halini hayal et, sonra yorganın altında boğula boğula ne kadar saçmaladığını...
yaratıcıya inanmayan insanlar yolunu seçmiş rabbim hidayet versin demekten başka gücüm yetmiyor lakin;
Ey inançlı kardeşlerim ahiretimiz ne zaman cennet garantili oldu hergün gülüp eğleniyoruz ağzımızdan küfürler dilimizden gıybetler eksik olmuyor, zina boyut değiştirmiş normalleşmiş, cinsellik mide bulandırıcı boyutlara ulaşmış. sevgilisi olmayan, yataklarda boy göstermeyen insanlar garipsenir olmuş, faizler yaşamın bir parçası artık. dini hassas yaşamak isteyenler toplumda deli muamelesi görüyor .'' siz inandık demekle kurtulacağınızı mı zannediyorsunuz.'' burada bir cemaat, tarikat temsilcisi olarak değil müslüman kimliği taşıyan sıradan bir insan olarak yazıyorum. AHiRET e GÖÇ ettikten sonra noktayı koymuş cümleyi bitirmiş olacağız yazı bitmeden güzel şeyler yazalım hayatımıza ,son nokta düşmeden kağıda ..
anne ve babasını kaybedene kadar, çünkü anne ve baba varken yaşın kaç olursa olsun çocuksundur hiç büyümessin.
kaybedince birden yaşlandığını hissedersin. çünkü yük ağır gelmiştir ve seni çocuk görüp elinden tutacak kimse kalmamıştır...
Peygamber Efendimizin çocuklarından sadece kızı Fâtıma hayatta kalmıştır. Bu da onun neslinin hikmete binâen oğullarından değil, kızından devam edeceğinin bir ifadesidir. Böylece; "Muhammed, hiçbirinizin babası değildir; o Allah'ın Resûlüdür ve peygamberlerin sonuncusudur" âyet-i kerimesinin işârî mânâsı da anlaşılmış oluyor. Nitekim efendimiz vefat ettikten sonra fitne çeşitleri bitmemiş kıyamete kadar da bitmeyecektir ihtimal olası erkek çocuğuna farklı payeler biçilebilirdi. sonuç olarak Rabbimiz (c.c) her işi hikmetli olandır.
eyvah Mehmet akif in şairliğini ölçmek üçbeş densize düşmüş
bu zihniyete Mehmet akif in diliyle şöyle denir:
Nasihatım sana: Her şeyle iştigali bırak;
Adamlığın yolu nerdense, bul da girmeye bak.
Adam mısın: Ebediyyen cihanda hürsün, gez;
Yular takıp seni bir kimsecikler sürükleyemez.
Adam değil misin, oğlum: Gönüllüsün semere;
Küfür savurma boyun kestiğim semercilere.
Mehmet akif starbucks kafelerde kahve yudumlayarak anlaşılmaz aslanlar, Onu anlamak için çanakkaleye gidin kan yudumlayanları hayal edin. Çanakkale böyle anlatılırdı ancak:
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i ilahi o metin istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi;
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.
Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
işte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Ebr-i nîsânı açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, islam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber...
Akif büyük şairdir vesselam ama onun şairliğini ruhu bu vatan topraklarıyla yoğrulmuş insanlar anlar.sözde sanattan anlayanlar değil...
bu tarz teoriler yıllardır var yeni bulmuş gibi davranmak gereksiz. einstein bu teori hakkında en tatminkar açıklamayı yapmıştır. sonsuz evren sonsuz madde ve ışık kaynağı, yani yıldız demektir. yıldızlar nükleer reaksiyonun bir türü olan füzyon sonucu evrene ısı ve ışık yayarlar. sonsuz evren, sonsuz miktarda yıldız, ısı ve ışık demektir ki bu görüşü savunan bilim adamı sayısı oldukça azdır. bu durumda evren'in en azından bu kadar karanlık ve bu kadar soğuk olmaması gerekirdi. Aslında uzayın bir sonunun olduğu teorisi islamiyet ile de örtüşmektedir. ve ayrıca yaratılmış birşeyin sonsuz olması düşünülemez sadece sonunun tarafımızdan bilinemeyecek kadar uzakta olmasından biz böyle kestirmeden bir cevap yoluna gideriz.
