içeride kendisine rakip olabilecek bir siyasi figürün bulunmayışı ve kendisine rakip olduğunu iddia edenlerin, Türkiye'nin kuruluşundan 2000'li yıllara kadar süren Batı merkezli politikayı savunuyor, "Amerika'nın istediği tip politikacı"nın numuneleri oluşu...
Dışarıda ise, dünyanın yaşadığı en buhranlı dönemlerden birinde, yine içeride kendisine rakip olabilecek bir figürün bulunamamasına bağlı olarak Erdoğan'dan başka Türkiye'nin menfaatlerini savunacak lider yokluğu.
Özetle; demokrasi denilen saçma sistem son bulana kadar erdoğan mühimdir, bu sistemin ve oy peşinde günübirlik politikalar güden siyasetçi tipinin neslinin kuruması ise ehemdir.
Elbette tüm bunlar bir daha seçim olursa şartına bağlıdır.
kudüs’ün tamamı 1967’de israil tarafından işgal edilmiştir. mescidi aksa’yı da içine alan doğu kudüs bu tarihte işgale muhatap kalmıştır. dolayısıyla israil’in son dönemlerde yaptığı açıklamalarda ‘sınırların asla 1967 öncesine dönmeyeceği’ vurgusu yapılır ve yine dolayısıyla belirtilen tarih yanlıştır; zira kudüs demek beytül makdis demektir. tarih yanlış olduğu gibi, yargı da yanlıştır; çünkü kudüs asla israil’e ait olmamıştır. kudüs’ü israil’e ait görmek, bir hırsızın çaldığı malın, yine o malın gerçek sahibinin gözünün içine baka baka ‘hırsıza ait olduğunu’ söylemekten farklı bir şey değildir.
“Ortadoğuda israil diye bir devlete yer yoktur!”
edit: imla ve ek
http://www.uludagsozluk.com/e/37060760/ entryi görünce türkçe ile ağır sıkıntısı olduğunu farkettiğim yazar. inşallah yanılıyorumdur. Ama o ukalalık hiç hoş değil.
19. yüzyılın sonunda toplanan siyonist kongrelerde konuşulan siyonist emellerin serj nilus tarafından 20. yüzyılın hemen başında ifşa edildiği, Dünya'da çok uzun süre gündem olan, Türkiye'de ise üstad necib fazıl’ın 1946’da büyük doğu dergisi’nde temas etmesiyle adı duyulan (bkz: Siyon liderlerinin prokolleri) siyon hâkimlerinin (liderlerinin) protokolleri’nde geçen husuların zaman ve mekan şartlarına göre güncellendiği plândır.
“ODET YiNON PLANI”, 1982’de, ISRAEL SHAKAK tarafından “KiVUNiM” isimli Dünya Siyonist dergisinde yayınlandı. Bu plan; Ortadoğu’nun silahsızlandırılması ve kontrolü amacı ile etnik ve dini ayrıştırma, bölgede kontrol dışı güç bırakılmamasını öngören bir plandır.
1980’li yıllarda yayımlanan bu plana göre; Türkiye, Irak, Suriye, Suudî Arabistan, Sudan, Afganistan, Ürdün, Fas, Cezayir ve Tunus israil Devleti’nin varlığı önünde tehdittir. iç dinamiklerine göre bunları dağıtmak, bölmek, silahsızlandırmak ve yok etmek gerekir. Bunun için mezheb, ırk, din ve mahallî ihtilâflar kaşınmalıdır.
Soğuk Savaş’ı fırsat bilip Komünizm tehlikesine karşı yahut Komünizm ile beraber sızdıkları Müslüman ülkelere, 1991 senesindeki Irak’ı işgâl teşebbüsünden beri fiilen saldırıyorlar. Maşa olarak kullanılan Batılıların idealsizlikleri dolayısıyla bu saldırılar her zaman beklenen neticeyi vermiyorsa da, arka planda Yahudi, tüm bu aksaklıkları da hesaba katarak planını ince ince işliyor.
Planda adı geçen devletlerin bugünkü ahvaline bir bakalım:
Irak’ı işgâl etti ve iç savaşa sürüklediler.
Afganistan’ı işgâl etti ve iç savaşa sürüklediler.
Libya’yı işgâl etti ve iç savaşa sürüklediler.
Sudan’ı ikiye böldüler.
Mısır’da evvela diktatörü sonra da askerî darbe ile meşru iktidarı devirdiler.
Suriye’yi global güçlerin bilek güreşi sahası hâline getirdiler, iç savaş çıkardılar.
15 Temmuz'da Türkiye'yi işgâl ve bölme teşebbüsünde bulundular başaramadılar.
Ahmed haşim'in necib fazıl'a hayranlığını faş eden cümlesi:
- çocuk bu sesi nereden buldun!?
Henüz 12 yaşındaki necib fazıl, yakup kadri, ahmed haşim gibi ustaların yazdığı yeni mecmua'da şiirlerinin yayınlanmasını ister. Şiirlerinin yazılı olduğu defterini alır ve yakup kadri'ye gider. 'Şiirlerimin yeni mecmua'da yayınlanmasını isterim' der. Yakup kadri defteri alır ve ahmed haşim, halide edip, ziya gökalp gibi isimlerden mürekkep dergi kadrosunun önüne koyar. Defter incelenir, necip fazıl çağırılır ve ahmed haşim heyecanla seslenir:
Salih Mirzabeyoğlu'nun 29 Kasım 2014 tarihinde saat 17.30'da Haliç Kongre Merkezi Sadabad Salonu'nda vereceği konferansın adıdır. Türkiye'de yeni bir miladın başlangıcı olmaya adaydır. Destekleyen desteklemeyen, seven nefret eden kim varsa orada Salih Mirzabeyoğlu'nun fikirlerini kendisinden dinleyebilmek için hazır bulunacaktır.
memleketim insanının yaşadığı kavram kargaşasına en büyük misallerden birisidir. toplum içerisindeki bir kesime göre, bir şahıs "müslüman" olduğunu söylüyor ve belli ediyorsa kesinlikle "yobaz"dır; fakat burada gözden kaçan bir husus var ki "yobaz" kavramı yanlış bir fikre ve inanca körü körüne bağlanan ve yanlışlarını göremeyen her yanlış fikrin mensubuna atfen kullanılmalıdır. elbette ki bu kavramın müslümanlar üzerine atfedilmesinin sebebi de yine yobaz müslümanlar olmuştur. bir müslüman ise asla "yobaz" olamaz-olmamalıdır. müslüman çağın değişen koşullarına göre anlayışını yenilemelidir; dikkat edilmesi gereken husus ise "islâm yenilenmez, anlayış yenilenir"... islam göz ise anlayış ise gözlüktür...
Salih Mirzabeyoğlu'nun -Moro Destanı- altbaşlıklı kitabının ve şiirinin adıdır...
Okuyanı derin hislere sevkeden o destandan bir kesit:
"Sen Eritre'desin çocuk
Sen Moro'da
Sen yıllarca zulmedilensin
Türkistan'da, Azerbaycan'da
Kırım'da
Kan denizinde boğulansın Ortadoğu'da
Terkedilensin Trakya'da
Mahzunsun Kosova'da
çığlık içimde düğüm
çığlık gözümde yaş
yitik bir manadır, yanağımdaki damla
sen kuyrukçu düzende parya
Bekle çocuğum
Uzanıyor namluya öpülesi eller
Geliyor başı dik, kan pahası, can pahası
insanca yaşatmak isteyenler
çığlık içimde düğüm
çığlık gözümde yaş
bekle çocuğum
yeni bir dünya için
verdiğim savaş..."
bir amaç uğruna verilen mücadelenin, o amaca ulaşılmadığı müddetçe sona ermeyeceğini, en azından yiğit insanların o mücadeleden vazgeçmeyeceğini belirten cümledir.
Zeytinburnu'nda bir camiide imamın hutbede cumhuriyet bayramı'nın faziletlerinden bahsetmeye başlamasının ardından cemaatin namazı kılmadan isyanvari bir tavırla camiyi terketmesi hadisesidir. Namazı kılan müslümanlar ise "acaba bu imamın arkasında namazımız olmuş mudur?" endişesine düşmüşlerdir.
Bu hadise türkiye'de ibrelerin 180 derece döndüğünün bir göstergesidir.
sözlük yazarlarının yapmaktan itina ile kaçındıkları eylem. aslında tüm yazarların yapması gereken şeydir. Elbette çok fazla entryinin girildiği başlıklarlarda tamamının okunamaması doğaldır.*
müslüman popülasyonunun her geçen gün arttığı fransa da yarım asrı bulmayacak olan bir süre sonra müslümanların diğer güruhlardan daha kalabalık olacağı gerçeğidir.
edit: yorum değildir, araştırmalar bunu gösteriyor. tüm dünyada islam revaçta...
edit: Fransa'nın müslümanlaşması birilerinin zoruna gidiyormuş...
kim'in romanı altbaşlığı ile ilk basımı 1981'de yapılan Salih mirzabeyoğlu kitabı...
Salih Mirzabeyoğlu'nun okuduğum ilk kitabı, daha sonra da bırakamadım zaten o yazdıkça ben okudum...
kitabın girişinden:
...
Keçi sakal, bir gözlük, biraz aptal bakışı, biraz mânâlı duruş, içki ve kalenderlik söterisi içinde oldun mu, ya mimarsın, heykeltraşsın, ressamsın, yazarsın, duygulusun, çağdaşsın ama illâ ki sade vatandaş değilsin. Elbisenden belli.
Tanıyorum böylelerini iğreniyorum.
Ya bu taraf.
Helva kâğıdına "bana şu kadar abone parası gönder" diye yazışını, "ah, işte sanatçı ruhu! bir kâğıda bile uzanamamış, önündeki helva kâğıdına yazmış" diye değerlendirenlerin sanatçısı...
"Sanatından ne haber?"
Ve umumiyetle içinden kalınlık tüten incelik gösterileri. Söylemeye gerek yok, müştereken, moda olduğu üzere insan sevgisi.
eskiden sahaflar sattıkları kitapların yazarını, mevzusunu, kalitesini bilir kitaplar hakkında kendileri ile sohbet edilebilirdi.
Her önüne gelenin gereksiz kitaplar yazması, o gereksiz kitapların popüler duruma gelmesi ve sahaflığın artık ilme hizmet etmekten ziyade ticari çıkar güdülen sıradan bir meslek durumuna gelmesi ise bunun temel sebepleri...
Ahkaf Suresi: Âd kavminin yaşadığı bölgede rüzgârlar, "ahkaf" denen kum tepeleri meydana getiriyordu. içinde bu kavmin yaşadığı bölge ve kum yığınlarından söz edildiğinden sûre Ahkaf adını almıştır; Mekke'de inmiştir ve 35 (otuzbeş) âyettir. isminin Âd kavmi ile alakalı olmasından surenin Allah'ın varlığına iman etmeyenler ve peygambere biat etmeyenler ile alakalı olduğu anlaşılmaktadır. Kimilerinin arasından cımbızla ayet çekip aldığı gibi tarikatler ve cemaatlerin yanlışları ve şirk koşma üzerine değil, direk olarak kâfirlerle alakalıdır.
Meali:
Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.
1. Ha. Mîm.
2. Bu Kitap aziz ve hakîm olan Allah tarafından indirilmiştir.
3. Gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları biz, şüphesiz yerli yerince ve belli bir süre için yarattık. inkâr edenler, uyarıldıkları şeylerden yüz çevirmektedirler.
4. De ki: Söylesenize! Allah'ı bırakıp taptığınız şeyler yeryüzünde ne yaratmışlar; göstersenize bana! Yoksa onların göklere ortaklıkları mı vardır? Eğer doğru söyleyenlerden iseniz, bundan evvel (size indirilmiş) bir kitap yahut bir bilgi kalıntısı varsa onu bana getirin.
5. Allah'ı bırakıp da kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek şeylere tapandan daha sapık kim olabilir? (Oysa) onlar, bunların tapmalarından habersizdirler.
6. insanlar bir araya toplandıkları zaman (müşrikler) onlara (tapındıklarına) düşman kesilirler ve onlara kulluk ettiklerini inkâr ederler.
7. Ayetlerimiz onlara açıkça okunduğu zaman hakikat kendilerine geldiğinde onu inkâr edenler: "Bu, apaçık bir büyüdür" dediler.
8. Yoksa "Onu uydurdu" mu diyorlar? De ki: Eğer ben onu uydurmuşsam, Allah tarafından bana gelecek şeyi savmaya gücünüz yetmez. O, sizin Kur'an hakkında yaptığınız taşkınlıkları çok daha iyi bilir. Benimle sizin aranızda şahit olarak O yeter. O, bağışlayan, esirgeyendir.
9. De ki: Ben peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.
10. De ki: Hiç düşündünüz mü; şayet bu, Allah katından ise ve siz onu inkâr etmişseniz, israiloğullarından bir şahit de bunun benzerini görüp inandığı halde siz yine de büyüklük taslamışsanız (haksızlık etmiş olmaz mısınız)? Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.
11. inkâr edenler, iman edenler hakkında dediler ki: "Bu iş bir hayır olsaydı, onlar bizi geçemezlerdi." Fakat onlar bununla doğru yola girmek arzusunda olmadıkları için "Bu eski bir yalandır" diyecekler.
12. Ondan önce de bir rahmet ve rehber olarak Musa'nın kitabı vardır. Bu (Kur'an) da, zulmedenleri uyarmak ve iyilik yapanlara müjde olmak üzere Arap lisanıyla indirilmiş, doğrulayıcı bir kitaptır.
13. "Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra da dosdoğru yaşayanlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
14. Onlar cennet ehlidirler. Yapmakta olduklarına karşılık orada ebedî kalacaklardır.
15. Biz insana, ana-babasına iyilik etmesini tavsiye ettik. Annesi onu zahmetle taşıdı ve zahmetle doğurdu. Taşınması ile sütten kesilmesi, otuz ay sürer. Nihayet insan, güçlü çağına erip kırk yaşına varınca der ki: Rabbim! Bana ve ana-babama verdiğin nimete şükretmemi ve razı olacağın yararlı iş yapmamı temin et. Benim için de zürriyetim için de iyiliği devam ettir. Ben sana döndüm. Ve elbette ki ben müslümanlardanım.
16. işte, yaptıklarının iyisini kabul edeceğimiz ve günahlarını bağışlayacağımız bu kimseler cennetlikler arasındadırlar. Bu, kendilerine verilen doğru bir sözdür.
17. Ana ve babasına: Öf be size! Benden önce nice nesiller gelip geçmişken, beni mi tekrar dirilmekle tehdit ediyorsunuz? diyen kimseye, ana ve babası Allah'ın yardımına sığınarak: Yazıklar olsun sana! iman et. Allah'ın vâdi gerçektir, dedikleri halde o: Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir, der.
18. işte onlar, kendilerinden önce cinlerden ve insanlardan gelip geçmiş topluluklar içinde, haklarında azabın gerçekleştiği kimselerdir. Gerçekten onlar ziyana uğrayanlardır.
19. Herkesin yaptıklarına göre dereceleri vardır. Allah, onlara yaptıklarının karşılığını verir, asla kendilerine haksızlık yapılmaz.
20. inkâr edenler ateşe arzolunacakları gün (onlara şöyle denir): Dünyadaki hayatınızda bütün güzel şeylerinizi harcadınız, onların zevkini sürdünüz. Bugün ise yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızdan ve yoldan çıkmanızdan dolayı alçaltıcı bir azap göreceksiniz!
21. Ad kavminin kardeşini (Hûd'u) an. Zira o, kendinden önce ve sonra uyarıcıların da gelip geçtiği Ahkaf bölgesindeki kavmine: Allah'tan başkasına kulluk etmeyin. Ben sizin büyük bir günün azabına uğramanızdan korkuyorum, demişti.
22. "Sen bizi tanrılarımızdan çevirmek için mi bize geldin? Hadi, doğru söyleyenlerden isen, bizi tehdit ettiğin şeyi başımıza getir" dediler.
23. Hûd da! Bilgi ancak Allah'ın katındadır. Ben size, bana gönderilen şeyi duyuruyorum. Fakat sizin cahil bir kavim olduğunuzu görüyorum, dedi.
24. Nihayet onu, vâdilerine doğru yayılan bir bulut şeklinde görünce: Bu bize yağmur yağdıracak yaygın bir buluttur, dediler. Hayır! O, sizin acele gelmesini istediğiniz şeydir. içinde acı azap bulunan bir rüzgârdır!
25. O (rüzgâr), Rabbinin emriyle her şeyi yıkar, mahveder. Nitekim (o kasırga gelince) onların evlerinden başka bir şey görülmez oldu. işte biz suç işleyen toplumu böyle cezalandırırız.
26. Andolsun ki, onlara da size vermediğimiz kudret ve serveti vermiştik. Kendilerine kulaklar, gözler ve kalpler vermiştik. Fakat kulakları, gözleri ve kalpleri kendilerine bir fayda sağlamadı. Zira bile bile Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlardı. Alay edip durdukları şey, kendilerini kuşatıverdi.
27. Andolsun biz, çevrenizdeki memleketleri de yok ettik. Belki doğru yola dönerler diye âyetleri tekrar tekrar açıkladık.
28. Allah'tan başka kendilerine yakınlık sağlamak için tanrı edindikleri şeyler, kendilerine yardım etselerdi ya! Hayır, onları bırakıp gittiler. Bu onların yalanı ve uydurup durdukları şeydir.
29. Hani cinlerden bir gurubu, Kur'an'ı dinlemeleri için sana yöneltmiştik. Kur'an'ı dinlemeye hazır olunca (birbirlerine) "Susun" demişler, Kur'an'ın okunması bitince uyarıcılar olarak kavimlerine dönmüşlerdi.
30. Ey kavmimiz! dediler, doğrusu biz Musa'dan sonra indirilen, kendinden öncekini doğrulayan, hakka ve doğru yola ileten bir kitap dinledik.
31. Ey kavmimiz! Allah'ın davetçisine uyun. Ona iman edin ki Allah da sizin günahlarınızı kısmen bağışlasın ve sizi acı bir azaptan korusun..
32. Allah'ın dâvetçisine uymayan kimse yeryüzünde Allah'ı âciz bırakacak değildir. Kendisi için Allah'tan başka dostlar da bulunmaz. işte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler.
33. Gökleri ve yeri yaratan, bunları yaratmakla yorulmayan Allah'ın, ölüleri diriltmeye de gücünün yeteceğini düşünmezler mi? Evet O, her şeye kadirdir.
34. inkâr edenlere, ateşe sunulacakları gün: Nasıl, bu gerçek değil miymiş? denildiğinde: Evet, Rabbimize andolsun ki gerçekmiş, derler. Allah: Öyleyse inkâr etmenizden dolayı azabı tadın! der.
35. O halde (Resûlum), peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret. Onlar hakkında acele etme, onlar vâdedildikleri azabı gördükleri gün sanki dünyada sadece gündüzün bir saati kadar kaldıklarını sanırlar. Bu, bir tebliğdir. Yoldan çıkmış topluluklardan başkası helâk edilir.
Son zamanlarda vahiyler bile akıl ve mantık çerçevesi etrafında açıklanmaya çalışılmaya başlanmış ve yorumlanmaya çalışılmıştır...
Bu tip aksiyon ve gayretler içerisine giren şahıslara ilk olarak Allah'ı-yüce yaratıcıyı akıl ile nasıl açıklayacağını, peygamberlerin kerametlerini, mucizelerini akılla nasıl açıklayacağını sormak gerek...
"Hatta en basitinden cennet ve cehennem olgusunu akıl ve mantık ile nasıl açıklayacaklardır?" bu büyük bir soru işaretidir.
Cennet ki istediğinin istediğin anda olacağı yer, bu akla ve mantığa sığar mı?
Ya da gözlerinin önüne bir berzah çekilenler aklın ve mantığın vahiyden daha üstün olduğunu mu iddia etmektedirler?
Peki vahyi anlamak o kadar kolay mıdır? Bu soruyu sorarken ilk önce bazı kulların söylediklerini bile anlamakta güçlük çeken şahısların allah'ın kelamını anladığını iddia etmeleri kadar büyük bir dilemmaya başka bir alanda rastlamak mümkün değildir. Vahyi anlamak, vahyi anlayanı bulmaktan geçer... Hikmetler, hikmetler ve hikmetler...
"Âyetlerimiz onlara açıkça okunduğu zaman, o küfredenler kendilerine geldiğinde Hak (kitap Kur'an) için, düşünmeden "Bu, apaçık bir büyüdür" dediler."
Denilmektedir. Belki bu ayetlerde bahsi geçenin Kur'an'ı Kerim'i ve Allah Resulünü inkar edenler olduğunu anlamanızı sağlar. Bir çok tarikat-cemaat'in yanlış yolda olduğu ve şirke gider şekilde şeyhlerine biat ettiklerini bilip bunun yanlış olduğunu zaten kabul ediyoruz. Fakat ayetlerden eksik ve yanlış bilgilerle bu onlara söylenmiştir misalinin verilmesi de bir o kadar yanlıştır.
saygısızlıktan öte bir şey değildir. Hem de saygısızlığın en aşağılığıdır.
yaratıcının olup olmadığını sorgulayabilir, hatta inanmayabilirsin; hatta ve hatta bunu açıkça deklare edebilir, topal mantığınla bunu izah etmeye çalışabilirsin; fakat namaz böyle kılınsa daha iyidir, ezan şöyle okunsa daha iyidir, oruç şöyle tutulmalı gibi saçma önermelerde bulunup insanların zihnini bulandırmaya çalışmak ahlaksızlığın en büyüğüdür. adama bir gün "kimsin ulan sen, islamı kabul bile etmezken, islamın ritleri, kaideleri hakkında konuşabiliyorsun?" derler...
edit: entryde islam'ı karalamak için zırvalayan zavallılardan bahsedilmiştir.
edit: zorunuza gittiğini gördükçe hayat neşem artıyor, daha çok eksi daha çok mutluluk*
rusya'dan suriye'ye giden bir yolcu uçağının türkiye tarafından esenboğa havaalanı'na indirilip yapılan aramada içinde füze başlıkları bulunmasına rağmen bu meselenin hiç konuşulmamış olması, hele hele siyaseti siyasetçilerden daha iyi bilen türk halkı tarafından dillere dolanıp sakızlaştırılmaması şaşılacak bir vakıa. *
geçen hafta gördüğüm bir haber neticesinde akıl tutulması yaşadım. Haber şöyle: "Diyanet işleri başkanı Görmez ile Suudi Arabistan islâm işleri bakanı abdullaziz görüşmelerinde, müslüman olmayanlara kâfir diyenlere karşı mücadele etme kararı almışlar." Yok artık. bu nasıl bir zihniyettir? "ılımlı islâm" iliklerimize kadar işliyor, artık kâfire kâfir demenin bile yasak olduğu döneme doğru gidiyoruz. oysa islâm terminolojisinde müslüman olmayana kâfir denir. Oysa küfrüyle övünen küffara kâfir demek Allah tarafından emredilen bir ibadettir.
edit: günümüzde ehl-i kitap kalmadığından dolayı, Müslüman olmayan herkes kâfirdir. Hıristiyan veya Yahudileri ehl-i kitap kabul edenlerin ise vay haline...
Ayrıca, "küfür tek millettir"...
Köre kör demek nasıl eziyet edici bir söz ise, kafire kafir demek de bu ölçüde eziyet verici sözdür. (Bediüzzaman Said-i Nursi)
Kur'an'ı Kerim'de "Ey resulüm de ki, Ey Kâfirler..." şeklinde devam eden bir çok ayet vardır.
imam Maturudî'ye göre: "kalben tasdik edilmesi gerekilen itikadî şartları tasdik etmeyen, yani bunları bütünüyle veya kısmen reddeden kişi kâfirdir."
Geçtiğimiz sene bir arkadaşla tartışıyoruz. Bir söz söylüyorum "ne şerefsiz adamlar bunlar (libya'daki isyancılar hakkında), kendi liderlerini indirmek için ABD'ye yalanıyorlar... Türkiye'de böyle bir şey asla olmaz, dıştan gelecek en ufak tehlikede türk halkı kenetlenir düşmana cevabını verir"...
Aradan yaklaşık bir sene geçti... Bir suriye meselesidir aldı başını gidiyor, tartışmalar tavan yapmış vaziyette... iktidar muhalefete, muhalefet iktidara atıp duruyor. düpe düz kahvehane ağzıyla sayıyorlar birbirlerine... Biri diğerini katil olmakla suçluyor, öbürü diğerini katilden yana olmakla...
Tüm bu temaşanın ortasında suriye tarafından atılan bir topla türkiye vuruluyor. tam türkiye kenetlenir derken, bir de bakıyoruz ki halk tamamen ikiye bölünmüş ve "biz akp için savaşmayız" çığlıkları atılır olmuş... Milli bir meseleden bahsediyoruz, bir devlet tarafından senin toprakların hedef alınıp vurulmuş arkadaş, ne akpsi, ne mhpsi, ne chpsi, bu neyin partisi, neyin fırkası... Siyaset özürlülüğünü bir kez daha ıspat ederken bir lider, onu lider sanıp arkasına takılan ham zihinlere ne demeli...
Velhasılı kelam, yanılmışım arkadaş, kenetlenmezmiş türkiye... öyle hainmiş ki bunlar birbirinin arkasından kuyusunu kazarmış...