bir hakikattır. zira, büyük olarak tabir edilen takımlar arasında hilesiz, şikesiz, lekesiz, tertemiz, "Ak" kalmış tek takım Galatasaray'dır. O Galatasaray ki, Fatih Terim önderliğinde, tıpkı başbakanımız gibi, bin anadolu kaplanı gücüyle tüm dünyaya meydan okumuş ve avrupa fatihi olarak tüm rakiplerini teker teker yenmiştir. Böylece, AKP'nin siyasette alternatifsiz oluşu gibi, sportif anlamda tek büyük kalan, hükümetle kavgasız tek takımımız Galatasaray ilelebet muvaffak olacaktır. Bu gerçekliğe biat etmeyenlerse bertaraf olmaya mahkumdur. Hakan Şükür ise bu takımın kulu ve vekilidir. O kadar!
çocukça ama zaman zaman katlanılmak zorunda olunan eylem. gurbetteyim, öğrenciyim ama maalesef ülkemizle hindi diye dalga geçiyollar. glu glu diyollar. gücendim hatta çok pis offend oldum. günlerini gösterirdim onlara emme sayıca çoklar. ayrıca içlerinden birine de hastayım. o yüzden ben de espiriye katılıp kanat çırpar gibi yapıyorum. herkeş çok eğleniyor. böyle yaparsam popüler olup am-açlarıma ulaşacağımı düşünüyorum ama gece sıla hasreti bastığında da içim bi rahatsız oluyor.
yağlı güreş pehlivanlarının kapıldığı bir meslek hastalığıdır. şahsen ben de râkibimin vıcık vıcık yağlı kıspetinin içini karıştırmak, husyeleriyle oynamayı seviyorum. sonrasında tırnaklarımın arasından kalan siyah pisliği toparlak hale getirip geceleri uyumadan önce gokluyorum. tüylerim ürperiyor. içim gıcık alıyor. psikolojik ruh hastası olmaktan gorkhsam da, aykırı yaşam biçimleri beni cezbediyor. bu sefer de nüans farkı deneyecem gıl yolacam rakibimin terli apış arasından. evet tastamam böyle yapacam.
ecnebi memlekette sıkça karşılaşılan hadise. ben de gittiğim okulda böyle diyenlere "would those who know and those who would not be the same" diyom. mallaşıyorlar. sonra "just kiddin my friends, muslımların çoğu terorist ama türkiye çok seküler bi ülke atatürk sayesinde" diyom. gezi ruhu diyom. terörü lanetliyom. sonra akşam vicdan azabı çekip namaz kılıyom. emme ertesi gün aynı terane gene oluyör. fuckin hell'e mi giderim yoksa cennete mi bilemedim ama her durumda kınanması gereken bir davranış. orası kesin.
yapılamayanı yapacak, edilemeyeni edecek, söylenmeye cesaret edilemeyeni söyleyecek bir lider sıkıntısı olduğu aşikar. sözlük çeke çeke sünük çük gibi olmuş. ekşinin, incinin iyice gerilerine düşmüş. ama tamir edilebilir. eski görkemli günlerine döndürülebilir. yeter ki istensin. yeter ki herkes varım desin. bu camiadan istenen özellikte bir lider gene çıkar. yeter ki herkes elini taşın altına kosun. o zaman olur. hemi de güzel olur. ne dersiniz hoş olmaz mı? haydi hep beraber şimdi bir beyin fırtınası yapalım bu darboğazdan nasıl kurtuluruz tartışalım. kalmasın yıkılmadık hiçbir tabu. çözüm üretelim. üretelim. ürete.üreeeeeeeeeeohhh
boş işlerle uğraşamayacak kadar yoğun durumda bulunmaktır. misal şahsen bizzat kendim. işler çok vaktim az. toplantılarım mevcut, ajandam dolu, sekreterim meşgul, plazadaki yerim namüsait. vakit ise nakit demek pek tabii ki. o nedenle değerli olan vaktimi ancak ingilizce konuşanlara veya para kazandıracak büyük projelere arada da seksüel dürtülere meze olacak yavrulara harcarım. o yüzden diyecek önemli bir şeyiniz yoksa bu başlığa da entry felan girmeyin. you following me here dude ?işte tam da böyleyimdir.
mutsuzluğa gark eden durumdur. halbuki ona karşı olan sevgim çok derin. pirensesim o benim. sevdiceğim. saygımdan daha doğru dürüst somurmadım dudaklarını bile. am-a o gitmiş anal sekiz yapmış elin hödüğüyle. bana bunun sadece seks olduğunu bir anlamı olmadığını söyledi. beni karakterim için sevdiğini ancak benim ona olan aşkımdan emin olmadığı için bun yaptığını ve benimle dev-am etmek istediğini de iletti. inandım ona. aşkımın ispatı olarak da ayfon aldım ben de buna. emme velakin elini tutarken onun arada içim cız ediyor. zira, herifinki kalın olduğundan çok afedersiniz büyük apdestini tutamıyor artık. kokuyu duyduğumda herifle onun o anı aklıma geliyor ve yarimin çıkardığı koku nedeniyle de içimde sekse karşı bir tiskinti oluştu. gerçi yapmıyorduk ama. itiraf edeyim ki arada onu beyaz gelinlikle gerdek gecesinde düşünürken sıvazlıyordum benimkini. şimdi ise bu mümkün değil artık. ama aşığım da. ne olur bi yardım pılizzz.
anlamıyorum şu elitistçi chp'li kesimi. hala umutları var önümüzdeki seçimlerden. neymiş efendim? halka kendilerini anlatırlarsa bir sonraki seçimlerde belki şöyle olurmuş yok böyle olabilirmiş. kardeşim demografi bilmeyen niye siyasetle uğraşır bilmem anlamam. size bir kısım somut gerçekleri anlatayım ki yanlış sanrılara kapılmayın chp'li kardeşlerim.
1. chp-akp çatışması diğer şeylerin yanında sınıf çatışmasıdır. varlıklı, elitist, kendi ufak gettosunda (beşiktaş, kadıköy, çankaya gibi) yaşayan varlıklı kesimle, ücretli üst orta sınıf chp'li seçmenlerin çoğunluğunu oluşturuyor iken, zengin kesimi anadolu kaplanı olmakla birlikte ülkenin çoğunluğunu oluşturan orta direk ve aşağısı fakir kesimin ekseriyeti akp'lidir. rakamlar ezici bir şekilde akp seçmeni tarafındadır.
2. fakir kesim elitistlerce batı standartları ölçü alınarak hor görülmüş ve görülmeye devam etmektedir. bu bir jenerasyondan diğerine aktarılan bir hınç yaratmıştır. bu hıncın sandığa yansıdığı durumlarda da asker gelip fakirin iradesini halının altına süpürmüş ve bunu mutlu azınlık (bir dönemin eğitimli solcuları hariç) mutluluk içinde izlemiştir.
3. türkiye'de 60 sene önce nüfus 20 milyon iken bugün 70 milyon. bu 50 milyonu yaratan mutlu azınlık değil (zira maksimum iki çocuk tercih ediliyor), hınç içinde büyümüş ikinci kesimdir.
4. nüfus artışı halen bu çizgide artmaya devam etmektedir. bunu tehdit eden tek rakam bdp'ye oy veren kesimin nüfus artışıdır -ki bunlardan da oy kayması çoğunlukla muhafazakar kesime gitmektedir.
5. mutlu azınlıkla yoksul kesim tatlı ve tuzlu su gibi ayrı bir şekilde fakrklı toplumsal grup ve ahlak anlayışı içinde yaşamaktadır. mutlu azınlık yoksul kesimin konuşmasından, davranışlarından, değerlerinden hatta kokusundan bile hoşlanmamktadır. yoksul kesim ise hınçlıdır ve kaydebendir. iki kesim arası paylaşım imkanı yoktur.
buna rağmen mutlu azınlık kendi gettosu içinde birbirlerine bakarak "a ne güzel etrafımda herkeş akepe'den nefret ediyor bu sefer iş tamam demektedir", chp örgütleri ise seçimden seçime bir iki mitingde ettikleri beylik laflarla seçmen tavlamaya çalışmaktadır. akp ise kadın ve gençlik kollarıyla hemen her gün o seçmenle bir aradadır. sosyal ilişkileri vardır. seçmen akp'ye bakınca kendini görmekte, chp'ye bakınca hıncını hatırlamaktadır. chp'li saf kafalar realitenin uzağında bunu kömüre, çanağa, tencereye, seçimde hile yapılmasına bağlamakta komplo teorileri ile kendilerini avutmaktadırlar.
6. merkez sağ genelde %70'in altına hiç bir zaman düşmemiştir -ki dp, dyp hatta bbp, saadet felan neredeyse ortadan kalktığına ve geriye sadece mhp kaldığına göre, %50 akp için çok da yüksek bir oran değildir. bunun bölünme yaşanmadığı sürece %65-70'lere kadar yolu vardır. hakkını yemiyelim mhp'de ve akp'de tak basamaklı chp'ye kayabilecek oy, bir de dsp'nin büyük şehirler ve chp haritasıyla sınırlı olmak üzere yine %3'e varan bir oyu vardır. bunları çekebilir ama bir yandan da daha fazlasını mhp'ye kaptırması olasıdır.
7. askeri vesayet ortadan kalkmıştır. dayanabileceği arkası sağlam bir güç kalmamıştır chp'lilerin. nitekim bunun farkında olarak söylem değiştirmeye çalışılmaktadır.
daha da uzatmadan söyleyelim. bu gerçekler karşısında ufalarak, küçülerek azalan marjinalleşen chp'li kardeşler. bdp'yi savunun, savunun ki birileri de sizi bugün olmasa bile yarın savunabilsin.
anlaşılmaz bir durumdur. halbuki allah baba bize onları çocuk yapalım diye vermiş. neslimiz devam etsin diye. ama siz aracı, am-aç haline getiriyorsunuz. ayıplıyorum sizi. çekidüzen verin kendinize.
her türk gencinin edinmesi gereken değerlerdir. misal ben sadece misyonerde aşk yapar amma velakin gazeteyi spor sayfasından başlayarak okuyorum. aksi hal kanıma dokunuyor.
imdi bununla ilgili bir anımı da paylaşayım bu vesileyle. benim böyle "mal" bi çocukluk arkadaşım mevcut. kendisi bana zamanında hasta olup da, zayıflığından tiksindiğim için ona yamadığım bir kızla üç yıllık bir ilişki sonunda evlenip, daha doğru dürüst balayını bile tamamlamadan çalışmaya dubai'ye gitti. kızı da düzen kurduktan sonra "gelirsin" diye türkiye'de ailesinden uzakta bi başına istanbul'da bıraktı. "e -ben" de, sevgili panpamın en bi yakın dostu olarak ona bizim denyonun yokluğunda "sahip çıkma" "misyonunu" üstlendim. geçenlerde eve yapılan bir ziyaret sırasında konusuzluktan filmlere gelen muhabbet esnasında batmanin yeni filminin ne kadar aşmış, nolan abimizin de ne ultra yüce bir yönetmen olduğundan bahsettik hediye olarak getirdiğim şarap eşliğinde. şarabın tesiriyle ve arkadaşım onu bırakmasının silinmemiş izlerine "tırnak" geçirmek suretiyle girdiği depresif halden su cümleyle "çıkardım" kendisini. batman 4'de çekiliyor biliyorsun değil mi dedim kankamın nazlı yarine. "o da" hiç duymadım didiğinde "yapıştırdım" muhteşem espirimi. duymamış olabilirsin ama biraz eğilirsen görebilirsin kendisini. the pink knight rises didim ve başını aşağıya doğru bastırdım. önce napıyorsun dediyse de sonrasında artık "konulu" hale gelmiş filmimde "baş"rol oynamayı kabul etti. pink knight'ıma yapıştırdığı dudaklarıyla güzel head verdi. sonrası malum. sıcak ve dar odasında sabaha kadar mala vurarak sahip oldum ona kah misyonerde, kah doggy'de. batırdım, çıkardım. batırdım, çıkardım sırtımda açılan tırnak izleriyle. ve dün itibariyle kendisini dubaiye uğurladım. kank-ama'da bir s-am-sung s3 siparişi verdim. mutluluk fotoğraflarını dropbox'a kaydetmesi temennisiyle. işte budur benim dr-amım. yalnızlığım. batman bok yemiş.
imdi bu kara şovalye avrupa sinemalarında bir hafta önceden gösterime giriyor ya. işte o nedenle ams-ter-dam'da şimdiden ayırdım bileti. hem kara şovalyenin rise etmesini buradaki fakir bünyelerden bir hafta önce izleyeceğim, hem orada dutch girl'lere benim pink knight'ı rise ettirmelerini sağlayacağım, hemi de burada spoiler vermeden sonunu yazacam filmin. herkeşin keyfi kaçacak. çok da gomik ve eğlenceli olacak. sonra da film izlemek için hollanda'ya gittiğimi ve buradakileri göt ettiğimi yazıldığım kıza anlatıp prim yapıp pink knight'ı bir kez daha rise ettireceğim. işte artık win, win, win durumu mu dersiniz yoksa yarasa temalı bir taşla üç kuş mu siz bilirsiniz. yarasın netekim.
sonucunda bir can doğuyor, çocuk doğuyor. o nedenle paylaşımcı da olmalıdır ve büyük düşünür brian adams'ın didiği gibi "karşındaki kadına, doğmamış bebeğinin gözlerini görebilecek kadar aşıksan" yapmalısın ancak. bu nedenle söylemeye lüzum yok. bedeni metalaştırıcı doggy style terk edilmeli seks alışkanlıklarından. hemi?
hissiyatların en büyüğüdür. çok güzel yazılar yazıldığını görüyorum burada. yaratıcılık tavanda, tespitler yerinde, taş gediğe konulmuş bir vaziyette. tek anlamadığım konu niye bu kadar az kişi tarafından takip edildiğiydi bu sözlüğün. cevabını buldum. tabii ki. tabii ki insanlar anlayamıyor bu sözlüğü. bu sözlüğün insanlarını. özlemlerini, dileklerini, körpecik dimağlarını. çözemiyorlar dertlerini, tasalarını. ve klişe olacak ama anlayan da yanlış anlıyor zati. o nedenle her sabah açıyorum uludağı. ve ferahlıyorum buradaki mental kardeşlerimi gördüğümde. heh diyorum. işte diyorum. benim gibileri de varmış diyorum. ne mutlu uludağlıyım diyene diyorum.
ama. işte her şeyin bir aması var maalesef. ama geçen gün tavlamaya çalıştığım kızla sözlük muhabbetine girince sakladım. uludağlı olduğumu. gizledim buradaki kimliğimi. sanki uludağ hiç yokmuş gibi davrandım. çünkü sadece bedensel zevkten ve etlerin çarpışmasından öte, tinsel bir uyum yakalayabileceğimi görmüştüm o kızda. bir parıltı bulmuştum kendisinde. hatta ve hatta kendimi görmüştüm nezdinde. o nedenle sakladım uludağı. şimdi ise ikili bir hayat yaşıyorum. burada sizlerle kanka muhabbeti, akşamları kızla düzeyli bir ilişki. tanrım neydi günahım. bu dilemma ağır geliyor ruhuma. ağır.
can sıkıcıdır. misal ben. şahsen kasıklarımın yarimin kaportasına çarparken çıkardığı kılap kılaps sesi dişlerimin gıcırdamasına yol açıyor. içim ürperiyor. bir huysuzluk çöktürüyor bünyeme. işte tam o an da büzüşüyor benimki. konsantre kaybı yaşanıyor. aklıma dudulludaki mobilyacılar ve tahtaya sürülen tırnak sesi geliyor. pek tabii süre uzayınca yarim aşkııım bitti miii diyor. ona dur imansızın gızı. öyle kal hiç kıpırdamadan kal. biraz daha dalgalandırmam lazım kaseyi diyorum. önce ehi ehi diye biraz daha müsahama gösteriyor. uzayınca canım acıyor yeter artık diyor. ben de işi elimle bitiriyorum bedbaht bir şekilde.
maalesef ne yaptıysam kar etmedi. kulaklık bile taktım. ama o zaman nedense daha çok duyuyorum sesi. bu gidişle çocuk sahibi olamıyacağım. yardım pıliizzz.
icra ettiğim meslektir. set, senaryo ve gızlar on numara. lakin az içiyollar çayı. onu da açık ve şekersiz istiyorlar. hep dikef nan fet çay latte mi neyin ondan istiyollar. tavşan kanından haberleri yok. bozuluyorum. yine de punduna getirirsem belki bir yan rol kaparım. geçen ceyda düvenciye yalvardım. ceyda teyze bir rol ver köpeğin olayım didim. sana beleşe çay veririm didim. sofistike gözükeyim diye de cümlenin sonunda mersi diye ekledim. aaa lütfen yapımcılarla görüşün didi. ertesi gün de teyze didim diye kovuldum. ekmeğimle oynadılar. inadına akepe.
ilk olarak gidip bir kadınlar hamamında havuza fışkırtımı salmak olacak. zira şu an dünyada cengiz han'ın soyundan gelenlerin 16 milyon kişi olduğu söyleniyor- ki bu da dünya nüfusunun %0.5'ine denk düşüyor. idolüm de olsa, artık boynuz kulağı geçmeli. onun gibi dünyayı fethedecek durumumuz ve imkanlarımız olmadığından bir yerden işe başlamak gerek. e ümanist bir görüşe sahip de olduğumdan kaba kuvvet bünyeye ters. en iyisi böylesi.
bu vesileyle, bana bu imkanı tanıyan sevgili başbakanımıza ve onun nezdinde yiğit bulut ve iktidar partisine teşekkürlerimi sunmayı da borç bilirim. inadına akp.
ruhsal bir doyum, bir self-fulfillment olayıdır. o an sevincimden kendimden geçtim. erkeklik organımın altındaki ikizlerimi, yani diğer bir deyişle husyelerimi, yarimin arkasındaki ikizlerine vurdurdum, ııııhhhhh diye çıkan inilti eşliğinde çılaps diye ses geldi. o mukaddes anı belgeleyen bu ilahi şarkıyı i-phone'uma kayıt ettim. dinleyip dinleyip kayahan'ın şişeler yine dolacak aahhh şarkısı eşliğinde aşkımı yaşıyorum.
bizzat da tecrübe edilmiştir. halbuki ona karşı olan sevgim çok derin. pirensesim o benim. sevdiceğim. saygımdan daha doğru dürüst somurmadım dudaklarını bile. am-a o gitmiş anal sekiz yapmış elin hödüğüyle. bana bunun sadece seks olduğunu bir anlamı olmadığını söyledi. beni karakterim için sevdiğini ancak benim ona olan aşkımdan emin olmadığı için bun yaptığını ve benimle dev-am etmek istediğini de iletti. inandım ona. aşkımın ispatı olarak da ayfon aldım ben de buna. emme velakin elini tutarken onun arada içim cız ediyor. zira, herifinki kalın olduğundan çok afedersiniz büyük apdestini tutamıyor artık. kokuyu duyduğumda herifle onun o anı aklıma geliyor ve yarimin çıkardığı koku nedeniyle de içimde sekse karşı bir tiskinti oluştu. gerçi yapmıyorduk ama. itiraf edeyim ki arada onu beyaz gelinlikle gerdek gecesinde düşünürken sıvazlıyordum benimkini. şimdi ise bu mümkün değil artık. ama aşığım da. ne olur bi yardım pılizzz.
gerçekler maalesef bu. istesem de istemesem de, beğensem de beğenmesem de benim için vaziyet bu şekilde. hoş zati vasat bi elemandım her zaman. e bulmaca/sudoku çözmeyip, omega 3'lü besin ve vitaminler tüketmeyip, en iyi arkadaşlarımı kitaplar yerine iddaaa kuponlarından seçip, bir de amsalak bi herif olmakla birlikte otuzbirci sivilceli bi pezevengin ötesine geçemeyerek aşağılık kompleksine kapılınca, tabii nöronlarım da hantallaştı, küçüldü ve kafamdaki saçlarla birlikte azaldı. iyice eblehleştik.
bereket eblehleşmenin güzel yanı bi bok hatırlamamak. mal gibi yuvarlanıp gidiyom. geçen gün mahalleden kankam mıstığın annesi manifaturacı melek teyzenin rüzgarda uçuşan eteğinden gözüken çatlamış ve selülit bağlamış yağlı götünü düşünerek yaptım. dün de aklıma o geldi gene yaptım. bugün de bu düşünce kısırlığında gene ona kalacaz galiba. ohhhhhhhh.
zira kişisel tecrübem var bu konuda. kendimi fransız ihtilalinin olduğu dönemde pazarlıyordum hipokrat ve çirkef burjuvazilere. çoğu zaman bir ekmek parası karşılığı oral seks yapıyordum. biraz para veren ise her türlü sapıklığını genç ve körpe bedenim üzerinde giderirdi. çocuk yaşta çocuk sahibi olduğumdan başka seçeneğim de yoktu. çoğu zaman da ayyaş ihtilalciler, monarşi karşıtları beni duvara yaslayıp, krala küfrederlerken arkadan yaparlardı o işi. artık kendi bedenime yabancılaşmıştım. yine de yaşamaya gayret ediyordum. taa kii cinsel uzuvlarımdaki o yaraları fark edene kadar. bebeğimle beraber büyüdü o yaralar. içimdekiler de cabası. neyseki onlar sayesinde bu dünyayı kendi çocuğumun etini sattığını göremeden terk etmek zorunda kaldım. çok şükür.
şimdi erkek halimle o eski hayatı hatırlayınca içim bi tuhaf oluyor. alt tarafta kıpırdanmalar gerçekleşiyor. anında duvara yaslanmış halimi düşünüp otuz ve bir çekerken buluyorum kendimi. hatta hızımı alamadığım zamanlar duvara yaslıyorum bir kaç körpeyi ve işimi görürken küfrediyorum kutsal değerlere. evet bir ikisininin de içine akıttım menilerimi uyarılarına rağmen. sırf onların da çocukları olsun aynısı yaşasınlar istedim. bu düşünce daha bile tahrik ediyor beni. kimbilir belki de benim soyumdur duvarda öttürdüğüm gençlik. olabilir mi dersiniz?
bitmeyen yoldur kamyoncu için. ben bazen düşünüyorum da burada yazarken harcadığıme nerjiyi insanlığın ali menfaatlerine kanalize etsem daha mı iyi ederim diye. düşünüyorum ama girdiğim o karanlık gri dehlizden çıkmak mümkün olmuyor. dandritler, aksonlar, birbirlerine girmiş hayasızca. sinaptik bağlantı yapıyollar. en iyisi bu sırada ürettiğim elektrik enerjisini ayfonuma kanalize etmek. şarjım ossun yeter. böylesi daha güzel.
biliyorum onlar da cenabı hakkın mahlukları emme yine de korkuyorum. zira, buldukları her delikten içeri girme temayülü içindeler. aslında her yerdeler. kah koltuk altında, kah apış arasında, kah memduh abiden aldığım beyaz beynirin gözeneklerinin içinde. durduramıyorum hiçbirini. kokutuyorlar da ortamı. üstelik suçu da bize yıkıyorlar. sonra neymiş anthro teke gibi kokuyormuş. deodorant kullansınmış. kokan ben değilim. bakteriler. ne diyeceğinizi duyar gibiyim. ama hayır! bakterilerim bana ait değil. beni oluşturan bütünselliğin bir parçasını teşkil etmiyor o gözle görünemeyen canavarlar. girmeyin ağzıma, çoğalmayın götümde, kokutmayın apış aramı, küflendirmeyin peynirleri. yoksa yoksa ...