1963 yılında ilk olarak Hacettepe Üniversitesi bünyesinde açılan ve yaklaşık 2005 yılına kadar ülkedeki tek meslek elemanlarını yetiştiren bölümdür. 2005 yılından sonra tüm ülkede hızla sosyal hizmetler bölümlerinin sayısı artmış, bölüm hacettepeli mezunların ve öğretmenlerin tekelinden çıkmıştır. Hacettepe Üniv. bulunan bölüm meslek elemanlarının aşırı meslek şövenisti olması ile ünlüdür. Mezun olanların hepsi her şeyi bildiğini ve en iyinin kendileri olduğunu zanneder. Akademisyenleri çok ve boş konuşur, geçen yıllarda sosyal hizmet namına bir tane adamakıllı yazılmış kitap yoktur. Avrupa kültür ve medeniyeti üzerinden sosyal hizmet yapmaya çalışan bir zihniyet yapısı vardır, avrupa aile yapısı incelenir, özürlülelere, yaşlılara bakış açıcı yine türk toplumundan uzaktır. Merak edilen bu öğrencilerin okulu bitirmesiyle türkiye de mi yoksa avrupa da mı çalışacağı sorusudur.
bu okulda okuyan öğrencilerinin tipinde tip yüzünde meymenet bulunanı çok azdır.dine küfretmek ve her derste konuyu akp politikalarına getirip okuldan çok cami var tartışması yapmak oldukça popülerdir.
Sosyal hizmet uzmanlığı disiplin olarak çok güzeldir, insanlığa en faydalı olan meslektir şuan sayısı 15 i bulan üniversite sayısıyla şekillenip, ülkemize uyarlanıp, gelişip çok daha güzel olması umutla beklenmektedir.
nedense yenilmeyen hayvanlar grip yapmıyor, hiç duymadık yılan, çekirge, sinek gribini. rant nerde grip orda heralde. hayvanların katledilmesiyle hem gıda sektörü kazanıyor, hem geliştirilen aşıyla sağlık sektörü.
--spoiler--
Genelkurmay Başkanlığı Özel Kuvvetler Komutanlığı'nın Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) hakkındaki istihbarat raporunda vakfın, "Atatürkçülük ve irticayla mücadele maskesi altında ABD mislyonerliği yaptığı" belirtildi. Ergenekon kapsamında ÇEV ve ÇYDD ile ilgili iddianamede ilginç belgeler çıktı.
raporda:
"Dünya Kiliseler Birliği'nden 20 milyar aldığı, 68'liler Vakfı ile yasadışı komiteler kurduğu, vakfın üst düzey yöneticilerinin burs adı altındaki yardımları kendi yakınlarına havale ettikleri ve yurtdışındaki yasadışı örgütlerden bağış adı altında para aldıkları" iddilarına yer verildi. Belgedeki "Değerlendirme" kısmında ise "Vakıf çalışanlarının ulusal kimlik ve üniter yapı anlamının bir değer taşımadığı fikrini yaydıkları, ABD kültürünü yayma misyonerliği yaptıkları, bu çalışmalarını Atatürkçülük ve irtica ile mücadele gibi konularla maskelemeye çalıştıkları değerlendirilmektedir.
--spoiler--
çağdaş eğitime destek verenleri sayın yüce insan türkan saylan gibi anma vakti geldi diye düşündüren haberdir. bu vakıfların bu amaca hizmet ettiğini zaten bilmeyen yoktu, bu haberle sadece kör göze parmak sokuldu.
bugün star gazetesinde çıkan haberdir. Haberin detayında geçen yıl 65 bin erin askeri sosyal tesislerde garsonluk, berberlik, aşçılık gibi asli görevlerinin dışında kullanıldığı tespit edildiği bu nedenle Ankara'daki orduevlerinde askerler garsonluk, aşçılık ve servis elemanlığı gibi bazı görevlerini sivil memurlara devrettiği yazıyor.
asli görevin dışında kullanılan erlerin yaptıkları bir çok meslek daha var aslında ama buraya yazılmamış. anlaşılan o ki paşalar ve komutanlar zor durumda kalacak. Veterinere köpeğinin pisliğini temizleten, bilgisayar mühendisine bilgisayarların tozunu aldıran, inşaat mühendislerine evlerini boyatan, çocuklarına şoförlük yaptıran komutanlar erleri ömür boyu askerliğini yakma ve askeri mahkemede sebepsiz yıllarca kalmayla göz korkutuyorlardı. Şimdi atanan memurlara yaptırsınlar da görelim özel işlerini. Kendi özel işlerinden de geçtik eşinin çocuğunun tüm özel işlerini. Egolarını tatmin edecek, kişisel hırs ve öfkesini başka bişeyden çıkaracak stres topu dağıtılmalı hepsine. Taşsız düz arazide at koşturmak kolaydı fakat bu kez sert kayaya rasladılar.
aslantepe sonrası başbakanın stadın yapımında galatasaray yönetiminin "bir allah kuruş parası yok" ifadelerini kullanması üzerine kılıçdaroğlu'nun ekonomiden sorumlu devlet bakanı Mehmet ŞiMŞEK'i istifaya çağırması muhmemel bir haberdir . Ucube heykeller sözü üzerine kültür ve turizm bakanını istifaya çağıran kılıçdaroğlunun sütten ağzı yanmış olacak ki "alah kuruş" ifadeleri üzerinden saatler geçmiş olmasına rağmen halen Mehmet Şimşeki istifaya çağırmamıştır.
samanyolu net habere göre;
--spoiler--
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Kars ziyaretinde "ucube" diyerek tepki gösterdiği sözde "insanlık anıtı" heykelinin 1 milyon 250 bin liraya mal olduğu ortaya çıktı.
Başbakan Erdoğan'ın heykel ile ilgili ucube benzetmesine tepkiler gelirken, heykelin inşasına karşı çıkarak durdurulması yönünde resmi girişimlerde bulunan MHPKars il Başkanı Oktay Aktaş, heykelin maliyetine dikkat çekti.
Heykeltıraş Mehmet Aksoy'un, "Heykeli karın tokluğuna yapıyorum" dediğini belirten Aktaş, "Belediyenin kasasından Aksoy'a 350 bin lira yani şimdiki para ile 350 milyar lira verildiğini ben belgeledim. Heykelin yıkılmasını istediğim için uluslararasımedyakuruluşları beni sanat düşmanı ilan ettiler. 2010 Ocak ayında sinemacı Tarık Akan'ı getirip heykelin yıkılmaması için burada kampanya yürüttüler. Bu heykelin dikilmesini isteyen Ermeni lobisidir. Heykelin kendisi gibi adı da tuhaf, önce "barış anıtı" dendi, ardından "yurtta sulh, cihanda sulh" anıtı oldu, ardından "insanlık anıtı" yaptılar; diye konuştu.
--spoiler--
dün akşam NTV deki tartışmada heykeltıraş Mehmet AKSOY gerçekten ilginç açıklamalarlar yaptı. heykelleri sonuna kadar savununa sanatçımız bir başbakanın heykelime içinden geldiği gibi yorum yapması ilginç, mesela şuan benim içimden küfür etmek geliyo söylemelimiyim? gibi sanatsal bir bakışla söylemlerde bulunmuştur. Sanat eserleri bir şeyler anlatır, bunu herkes anlamaz derken, sanat sanat içinse halk sanatı ne yapsın sorusu akıllardan teğet geçişler yapmıştır.
yok böyle bir dans programının olması gerektiği ismidir. program dans yarışması kapsamında ülkedeki en ünlüleri toplamış günde 10 saat çalıştırarak izleyiciye her hafta şov hazırlıyorlar. izlemesi iyi hoş fakat bu dansçıların durumu çok vahim gibi geliyor. sadece 10 saatini çalışarak geçiren insan ,6 saat uyudu, 3 saat yemek yedi ,2 saat banyo ve tuvalet ihtiyacı diyelim kaldı 3 saati bunu ne yaparak geçiriyor merak konusu. Bir de vücutları fit oldu diye seviniyorlarmış günde 10 saat çalışmaya yağ mı dayanır, adamların işi bu tüm gün zıplamak ve kelebekler gibi dans etmek. Program zaten göz önünde bulunan ve çoğunun border line olduğu farkedilen ünlülerimizin iyice doğasını, mizacını bozmuş gibi. Nilgün belgün o yaşında neyi ispatlamaya çalışıyor, ben hırslı bir kadınım başaracam derken kiminle rtekabet yapıyor belki kendisi bile farkında değil. Defne zaten yarım olan aklını daha fazla yitirdi , izlerken bir insandan çok şempaze davranışları görüyoruz gibi oluyor. Burcu esmersoy partneri ile geçirdiği 15 saat sonucu aşk sorhoşluğu içinde nasıl dans ettiğini bilmiyor. ama bu kısmını eleştirmemek lazım günde 15 saat sürekli başbaşa geçiren hatta 10 saatini birbirinin kolları arasında hoplayarak zıplayarak sıçrayarak geçirmenin zorunlu bir sonucuydu aşk, bir şey hissetmemek aşık olmamamak tuaf olurdu. bu zavallı dansçılar öyle hırslanmışlar ve sonuca öyle odaklanmışlarki olumsuz bir eleştiriyi asla kabullenemiyorlar. özellikle bu hafta burcunun gerginliği resmen izleyeni de gerdi. pavlovun klasik koşullanması gibi dansçılar tamamen iyi dansa ve kazanmaya koşullamışlar kendilerini.
velhasılı kelam ; ünlüleri alıkoyup 10 saat kapalı bir odada dans çalışması yaptıran acun acımalı bu güzellere. altın kupayı kim kapacak diye insani vasıflarını yitirecek zavallılar iş dışında normal yaşama süreleri 3 saat çünkü.
dün yayınlanan 5n 1k programına Cüney Özdemire canlı bağlanan Şeyh Nazım'ın inanmayanlardan bahsederken kendine hakim olamayıp pez....k ler diye küfür etmesiyle beni şok etmiştir. Sunucu aman efendim ne yapıyorsunuz televizyonda çoluk çocuk var, onu geç rütük var dese de şeyh tükürdüğünü yalamamakta ısrarlıydı, izlemesin çocuklar, çekin çocukları ozaman demiş beni benden etmiştir.
Cüneyt Özdemirin sorularına ısrarla kendi bildiği gibi cevap vermesi, şilili madencilerden bahsederken " bir çocuk gibi oldular, karşımda oturdular" şeklinde ifadeleri ve "bana gelen gidenin haddi hesabı yok" ifadeleri şeyhin enaniyetinin tavan yaptığının bir göstergesiydi. Hayır benim anlamadığım Şili li madenciler ne diye geldiler, gerçekten Şeyhin duasını mı işittiler? Programı izlediğim kadarıyla Şeyhin dua ettiğinden kendisinin bile haberi yok gibiydi.
ayrıcalık kazandırdığı muhakkaktır. örnek,iş ortamının aynalı camlarla çevrili olması durumudur. Özelliği cam ardındakilerin sizi görememesi fakat sizin onları rahatlıkla görebilmenizdir. Bu camların ayna özelliği göstermesinden kaynaklı kimse bakmadan kendisine çeki düzen vermeden geçmez önünüzden. Bu zaman zaman mide kaldıran kaş, göz, ağız, burun temizleme olaylarının bizzat sandalyenizin karşısında olmasına neden olsa da insanın en tabii halinin tüm çıplaklığıyla karşınızda durmasını izlemenin keyfi bir başkadır. Akşama kadar şahit olmadığınız olay kalmamaktadır. küçük kızlar rüzgarın etkisiyle uçuşan saçlarıyla birlikte bu durumu fırsat bilir, kendince klip çekip, şarkı söyleyerek sizi farkında olmadan eğlendirirler. gençler pearsing ini takar, erkekler saçını başını düzeltir, kaşına gözüne bakar, kadınlar her geçtiğinde kendine bakar. Herkes olduğu gibi tabiatı gereğince davranır insan gibi rolsüz, maskesiz, numarasız. bunlar aklından geçerek seyir yapmak bir başkadır.
merkez üssünün ABD olduğu bildirilen israil oluşumlu olduğu tahmin edilen orta doğu ve ülkemizde derinden hissedilen sunni depremdir. açıklandı açıklanacak çıktı çıkacak gerginliğiyle dikkatleri toplamayı başaran misyoner faaliyelerin ülkemizdeki çalışmalarında ne kadar başarılı olduğunu göstermiştir. Bugün gazetelerde çıkan belgeler okunduğunda gerçekten şaşkınlık vericidir. adamların 2-3 yıllık gözlemlerine dayalı raporlar ezelden beri bu topraklarda yaşayan ve siyaset yapan insanlara taş çıkartan cinstendir. onlar ne saptamalar öyle dedirtmektedir.
gerçekten de ülkemizin gelecekteki ışığını şimdiden gören (10 yıl kadar bir zaman biçmişlerdir) misyonerlerin ülkemizde arı gibi çalışarak bunu engelleme ve önüne ne kadar taş koysan iyidir politikası takdire değerdir. belgeler okunduğunda zaman zaman hakkaten doğru süper tespitler dediğimiz gerçek bilgi ve analizlerin mevcut olması bu belgeleri tabiki meşru yapmayacaktır. Özellikle yeni dönem politikasında müslüman ülkelerle ve orta doğu ile geliştirilen yeni politikalara mukabil birlik ve kardeşlik mesajları dış dünyayı ne kadar tedirgin ettiğini bu belge ispat etmiştir.
dün televizyon kanallarında başbakan erdoğanın öncülüğünü ettiği ve destek verdiği istanbul şehir üniversitesinin açılışının yapıldığı haberdir. neredeyse hükümetin tamamının eşleri ile birlikte katıldığı açılış geleceğimizi şekillendiren bilgi yuvasının ne kadar önemli olduğunu kavrayan, eğitime ve bilime destek verip öncülük ettiklerinin bir göstergesiydi.
Cumhurbaşkanı Gül konuşmasında "Türkiye çok değişiyor, bütün müesseseleri değişiyor. Türkiye nin kendisi değişiyor. Bu değişim içerisinde geride kalan üniversitelerimiz de silkindiler ve esas asli görevlerinin bilim üretmek, teknoloji üretmek, en iyi eğitimi öğrencilere vermek olduğunun farkına vardılar ve şimdi yarış içerisine girdiler" dedi
Erdoğan da "Bizim aktif dış politikamızı, çok yönlü, çok boyutlu dış politikamızı anlamakta zorlananlar, esasen bizim tarihimizi, bizim kültürümüzü, bizim medeniyet kodlarımızı görmeyenler, anlamayanlardır. Türkiye uzun yıllar boyunca enerjisini gereksiz münakaşalarla, sanal gündemlerle heba etti. Üniversitelerimizi ideolojik baskılardan, gereksiz tartışmalardan uzak tutmanın mücadelesi içindeyiz. Sabırlıyız ve bunu da başaracağız" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı ve başbakan sürekli yenilik, değişim ve ilerleme derdinler tıpkı gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler gibi, olması gerektiği gibi.
şuan dünya gündemine baktığımızda uzayın keşfi, yeni yıldızlar bulma sürecindeler. kendi
gündemimize baktığımızda bugün tartışılan konu başörtüsü ile üniversiteye girilip girilemeyeceği. insanın temel hakkı olan eğitimin insana kafasında bez parçası bulunduğu ve kıl görülemediği için verilip verilemeyeceği yani. Chp ve onlara yandaş birkaç grubun şiddetle kapalı kızların okumasına karşı çıkması, üniversite ve kamu kuruluşlarında okuyup çalışmasına izin verilmemesi bunun için bir tutam saç gösterme önerisini şart koyması.
elitimiz buysa bizim milletimizden bir nane olmaz heralde fakat; allahtan durum onların kendilerini tanımladıkları gibi değil aydın demek dine bok atmak değil, elit ve aydın tiplerde onlar değil yani.
objektif gözlerle varolan duruma baktığımızda kimin bilim, ilerleme, demokrasi peşinde koştuğunu; kimin ise eğitime engel koyup, tek tip insan oluşturmaya çalıştığını, kendinden olmayanı aşağılayıp dışladığını görüyoruz. görebiliyoruz çünkü havada sis kalmadı herşey net gözüküyor.
insan bu durumu görünce gerçekten sorgulamaya başlıyor bu ilerlemeyi ve yenilenmeyi hazmedemeyen kitle bunu bilerek ve örgütlü bir biçimde yapıyor, ülkeye dağrudan ve dolaylı zarar veriyor gündemi sürekli suni gündemlerle oyalıyor gelişmelere ket vuruyor bu adamlar bizim için mi çalışıyor başkaları için mi?
saçın bir tutamının gösterilmesi gerektiğini savunan öneridir. ihtimal dışıdır fakat geçerli olması halinde elinde cetvelle üniversite kapısında bekleyen görevlilerin saçın hangi oranda açıldığını ölçüp eğer yeterli ise içeri girmeleri sağlanacaktır. bu oranın devlet kuruluşundan kuruluşuna farklılık göstermesi de kuvvetle muhtemeldir: kamuda çalışanlar saçın 2/4 ünü, üniversitede okuyanlar 1/4 ünü açmalı gibi.
bugün star gazetesinin ilk manşetlerinde okuduğum ve güne tebehsüm ederek başlamamı sağlayan haber olmuştur.
--spoiler--
izmir, Ankara, Eskişehir, Bursa, Kocaeli, istanbul, Çanakkale, Denizli, Isparta ve Muğla;nın eğitim düzeylerini referandumda verilen oy oranları ile karşılaştıran prof. Ömer Çaha, "oy oranı/eğitim düzeyi" ilişkisini şöyle anlattı: "CHP'nin kalesi haline gelen izmir nüfusunun yüzde 6'sı okuma yazma bilmiyor, yüzde 41'i ilkokul, yüzde 5'i ortaokul, yüzde 19'u lise, yüzde 10'u üniversite mezunu. Bu veriler yüksek oranda hayır oyu çıkan Çanakkale, Edirne ve Muğla için de aşağı yukarı aynı.
Buna benzer bir tabloyu AK Parti'nin kalesi olarak kabul gören ve yüzde 78 'evet çıkan Konya'da da görüyoruz. Okuma yazma bilmeyenler Konya nüfusunun yüzde 6'sını, ilkokul mezunları 49'unu, ortaokul mezunları yüzde 4'ünü, lise mezunları yüzde 13'ünü, üniversite mezunları ise yüzde 7'sini oluşturmakta. Evet oylarının yüzde 60'lar düzeyinde çıktığı ve AK Parti'nin üstüste seçim kazandığı Kayseri, Kocaeli ve Sakarya illerinin eğitim düzeyi Konya'ya göre biraz daha yüksek.
--spoiler--
eğitim seviyesi arttıkça hayır oylarının artması ve benzeri başlık açan arkadaşların tepkilerini merak ediyorum.
yapılan araştırmanın yorumu gerçekten ilginç Ömer Çaha oy verenler arasında eğitim, kültür ve sosyal yönden hiçbir farkın bulunmadığını sadece yaşam tarzı bakımından iki kesimin birbirinden ayrıldığını söylemiş. asıl fark dini vecibeleri yerine getirmede çıkıyor, şöyleki; çaha seçmenler arasındaki esas farkın Cuma namazı, oruç ve içki içme gibi yaşam şekillerinde olduğunu söyledi. CHP'ye oy veren seçmenin yüzde 50'si içki içerken, bu oran AK Partili seçmende yüzde 15 düzeyinde.
ak partili seçmene çamur atmak için partinin cahil kesimden oy alarak beslendiği, odunla kömürle ikdidar olduğunu sananlara, ve bunu sakız misali ağzından düşürmeden dile getirenlere yapılan bu bilimsel araştırma hayırlı olsun diyorum.
Bursanın Osmangazi ilçesinde oturan motor ustası amca , 13 yaşındaki yeğenini ilk cinsel deneyimini yaşaması için bir hayat kadınının evine götürdü. Evden çıkınca durumlarını şüpheli gören ve mahallede devriye gezen polis, amca-yeğeni çevirdi. Amca durumu anlatınca, evdeki kadın da gözaltına alındı. Kadının transseksüel olduğu ortaya çıktı.(habertürk gazetesi)
haberi ilk okuduğumda amcanın kız yiğenini pazarlama amacıyla götürdüğünü düşünüp dehşete düştüğüm daha sonra erkek yiğenini götürdüğünü okuyunca daha bir şaşkına dönüp hiç anlam veremediğim haberdir.
şimdi haberi analiz ettğimizde ortada kendiside çok büyük sayılmayan 24 yaşında bir amca, 13 yaşında bir yeğeni var. amca yeğenini çocuk yaşta olmasına rağmen kendisi ne kadar yaşadı bilinmez ama tecrübe yaşasın diye geneleve götürüyor. genelevedeki kadın ise transseksüel çıkıyo. bu amca ve genelevdeki transseksüele 18 yıl ağır hapis cezası isteniyor. bu haberi okuyan bazı yorumcular cem garipoğlu ve 5-6 kişiyi öldüren bir katille aynı oranda ceza istenmesini biraz abartı bullmuş, eleştiride bulunuyorlar.
şimdi hatırlarsanız 12-14 yaşlarında 4-5 çocuğun tehdit ve zorlamayla kız çocuklarına tecavüz ettiğini, hatta konuştuklarından korktukları küçük kız çocuklarını öldürdükleri haberlerini daha geçenlerde okuduk.o haberde kendimde dahil birçok kişi çocuklardan çok aileleri eleştirmiş çocuk yaşta 4-5 kişilik bir grubun nasıl bir suç örgütü gibi kız çocuklarına tecavüz ettiğini ve öldürdüklerini sorgulamıştık.
bu haberde de yine birçok insanın canını yakacak hatta insanın canına kıyacak potansiyelde bir insanın yetiştirilmesine teşvik edildiğini görüyoruz. demekki çocukların aileleri bu şekilde oluyor, mükafat için geneleve götürülüyor daha çıplak kadın bile görmemiş çocuklar transeksüel ne olduğu bilinmeyen orta bir cinsle beraber oluyor. o mal amca ne olacağını tahmin ediyordu acaba gerçekten çok merak ediyorum, çocuk yaştaki yiğenini milli ettiği için kendisine madalya takılacağını mı, yiğeninin ona çok minnetar kalacağını mı?
özetle tehlikeleri kendi elimizle yetiştiren de bizim toplumumuz, bundan zarar görüp feryat figan edenda bizim toplumumuz. kimi suçluyor, kimin cezalandırılmasını istiyoruz. herkesçe bilinen bir gerçek değilmi halen daha küçük erkek çocuklarının geneleve gitti diye sırtı sıvazlanan gurur duyulan,kız çocukları sınıf arkadaşına gönül verdi mektup yazdığı gerekçesi ile abi ve babasından korkup namusunu lekelediği düşüncesi ile intihar eden.
eleştiri yaparken herkes önce kendisini yoklamalı, sonra tekrar sormalı 18 yıl hapis çok mu diye. karşımızda asla acınmaması gereken , insanları ve geleceği zehirleyen bir hayvan var. en ağır ceza verilsin ki geneleve teşvik tabusu kendilerine zarar verince zemininden zarar görsün.
chp nin ilk darbe yapıldığı yılları takiben genel başkanları baykalın basına verdiği demeçlerde "cunta tarafından hazırlanan anayasanın betonarma hesaplarının yanlış olduğunu, bu anayasa ile demokrasinin ikinci sınıf bir demokrasi olacağını" ifade ederek 1982 yılının anayasasının temelden hatalı olduğunu söylemesidir.
yıl 2008 ak parti anayasayı değiştirme teklifinde bulunuyor ve chp önce şiddetle karşı çıktığı anayasanın biranda en ateşli savunucusu oluyor, ayrıca ak partiye müthiş tehditlerde bulunuyor. 7 şubat 2008 de Baykal akp ye yeni anayasa hazırlamak idamı göze almaktır diyor. (gazetede aynen haber bu şekilde geçiyor)
şimdi 1982 anayasasının 80 e yakın maddesi değiştirilmiş ya da düzeltilmiş fakat anayasa mahkemesi başta olmak üzere sivil ve askeri yargıya ilişkin maddelerde neredeyse hiçbir değişiklik yapılmamıştır.
anayasa değişikliğine ilişkin süreç değerlendirildiğinde gerçekler insanın gözünün içine batıyor resmen görmemek için ancak gözleri sımsıkı kapatmak lazım.
chp neden en başta karşı çıktığı, baştan sona değişmesi gerek dediği, ikinci sınıf demokrasi sunuyor dediği anayasayı değiştirme fikrinden caydı. ordu ve yargıya neden kimseyi dokundurmuyor, teklif önerisinde bulunanı idamla tehdit ediyor. çünkü onlarda cuntanın birer parçası olmuşlar artık. anlaşmalı birbirini koruma ve kollama politikası izliyorlar.
özgürlük demokrasi bahane kendi boruları ötsün, demokrasi özgürlük onlara bağlı ve sadece onlar için olsun istiyorlar. chp nin cumhuriyet tarihinden bu yana postallıların yanında olması gölgesinde korunması herkesçe malum tamam önce söylediler şimdi çark ettiler bu da bizim için yeni bir durum değil zira onların siyaset anlayışlarının bir parçası artık bu. herşey bir yana da mhp nin hayır demesi anayasaya el sürdürtmek istememesi bunu anlamak mümkün değil, mhp nin tarihine bakıyorsunuz sanki parti başkalaşmış sağ merkezden uzaklaşmış, anayasanın darbenin en büyük faturası onlara çıkmış politikacılarının neredeyse tümünün hapishane geçmişi var. aldıkları kararın milliyetçilik prensipleriyle uzaktan yakından alakası yok, fakat lafa gelince vatan, millet, sakarya.
mikrofon millete uzandığında bi takım anti akp linin referanduma ne diyeceksiniz sorusuna verdikleri yanıttır. gariptir hayırcıların hayır açıklamasının geneli böyledir.
Başbakan Erdoğan ın mart ayındaki Londra ziyaretinde gezip gördüğü ve Türkiye ye getirilmesini istediği 1001 icat : Bilim ve Teknolojinin 1000 Yıllık Serüveni adlı sergi, Sultanahmet meydanında ayasofya camisi yanında açılmıştır ve ücretsiz olarak gezilmektedir.
islam dünyasının bilime katkılarını önce belgesel, kısa film gösterisiyle anlatan daha sonra sergi salonuna mükemmel bir biçimde dizayn edilmiş interaktif sunumla zenginleştirilmiş bir sergidir. sergideki islam bilimadamlarının bin yıl önce buldukları filli su saati, hastane ameliyat ve muayene aletleri ( halen daha aynı aletler kullanılmaktadır), pusula, dünya haritası en dikkat çeken eserlerdir. sergide yaklaşık 60 adet icat gösterilmektedir. sergiyi gezerken karanlık devir olarak bilinen devrin aslında en aydınlık dönem olduğu islam bilimadamlarının tüm medeniyetlerden çok önce önemli buluşlara imza atarak içinde yaşadığımız medeniyete inanılmaz katkılar sağladığı anlaşılacaktır.
kısa bir süre daha gezilebicek daha sonra amerikaya taşınacak serginin imkanı olanlar için izlenmesi şiddetle tavsiye edilmektedir.
referandum halkoylamasının yapılacak olmasıyla beraber insanların daha mantıksal düşünmeye başladığı ve olayı siyasi görüşünün ötesinde değerlendirerek objektifleşmesi durumudur. artık çevremizde geleneksel kemikleşmiş dedesi babası o partiye oy veriyor diye irdelemeden bir guruba üye olma mazide kalmış gibi. özellikle gençler siyaseti ve güncel gelişmeleri yakından takip ederek çoğusu ebeveynlerinden farklı düşünebiliyor ve bunun arkasında durup rahatlıkla ortalarda dolaşabiliyor.
önceleri akp nin bir icraatı daha kim bilir içinde neler barındırıyor diye bakılan olay tamamen bunun dışına çıkmış durumda. medyada bakıyorsunuz siyasi düşüncesi ve ideolojisi tamamen farklı yazarlar, akademisyenler, artistler, şarkıcılar, yönetmenler vs. siyasi görüşünün dışında evet oyu verebiliyor yada tam tersi akp ye yakın sağ kanat duran önemli isimler hayır oyu vereceğini açıklayabiliyor.
aslında önceleri kişisel fikirleri dışa vurum ayırım yapma, bölücülüğe neden olma ya da hayranlarını onu seven insanları kendi fikrine manüpüle etme amaçlı olduğu düşünülerek olumsuz bakılıyor eleştiriliyordu. fakat şimdi bakıyorsunuz bu farklılıklar millete de farkındalık kazandırmış, kimse içeriğini bilmeden okumadan karar vermek istemiyor, a yada b partisinin icraatı olmaktan çıkıp daha kaliteli ve özgür yaşam için kendi yasasını belirleyici kurallara düzeltme ve eklemelere karşı destek ya da hayır oyu kullanma eğiliminde fikirlerini özgürce paylaşıyor. en basitinden iş yerlerimizde bile siyaset konuşulmaktan kaçınılırken evetçimisiniz hayırcımı espirileri dolanıyor herkes karşı çıktığı veya destekledikleri fikirlerini konuşabiliyor, paylaşabiliyor.
bu ülke farklı düşünüyor, düşüncesinin propagandasını yapıyor diye asılan, idam edilen nice insanlar gördü. siyasi kimliği veya statüsü nedeniyle nüfuzu olan dokunulmayan kişileri eleştirmeye, sorgulamaya, geçmişteki yanlışlarından bugün hesap sormaya başladı. çok değil daha 25 yıl öncesine kadar kimse farklı düşüncesini yüksek sesle konuşmaya cesaret bile edemiyordu. şimdi bu tabloya bakıpta ülkenin geleceğinden endişe duyuyorum, karanlıklara gidiyor, laiklik demokrasi bitiyor diye düşünenler aslında bizleri onlar düşündürüyor.
yorum yapmak üzere ismini girdiği entye benzer ya da aynı konunun olduğunu gördüğü halde ısrarla kelimelerin yerini değiştirip yada benzer ifadeler kullanarak başlık açmaktır. bunun ne maksatla yapıldığı anlaşılamamala birlikte aynı konunun farklı birkaç başlıkta tarışılması gibi abuk bir duruma neden olmaktadırlar. konu hakkındaki yorumların birlikte okunamasının engellenme çabasımıdır, başlık açarken benzer başlıklara göz atmadan mı işleniyor merak edilmektedir.
--spoiler--
Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Kaldırılması Komitesi nin (CEDAW) 2010 raporunda Türkiye deki başörtüsü ayrımcılığına son verilmesi çağrısı yapıldı. Raporda istenen : Başörtülü kadınların eğitim, çalışma, politik ve kamu yaşamına katılımını engelleyen tüm ayrımcı uygulamaları sona erdirmeli, farklı muamele gercekleştirenler hakkında yasal işlemler başlatarak, çözümü erteleyen tavrından vazgeçmeli. Türkiye, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Tasfiye Edilmesine Dair Sözleşmesine (CEDAW) 1985 yılından beri taraf. Ankara, sözleşme gereği kadınlara karşı sadece hukuki değil fiili ayrımcılığın sona erdirilmesi yükümlülüğü altında bulunuyor. Ayrıca dört senede bir ülke raporunun değerlendirilmesi sonucu alınan nihai yükümlülüklerin de yerine getirilmesi zorunluluk. (star gazetesi)
--spoiler--
habere göre türkiyenin uluslararası anlaşma gereği üyesi olduğumuz cedaw ın kararlarına uyma,yükümlülükleri yerine getirme bir zorunluluk. Başörtüsü problemi mutlaka çözülecek fakat bu çözümün içeriden değil de dışarıdan gelmiş olması çok üzücü. memlekette daha 15-20 yıl öncesine kadar başörtüsü probleminin olmaması okullarına rahatça gidip gelen öğrencilerin alınan karar gereği ertesi gün okudukları okula örtülü alınmayışı alınan karar ve uygulamalarının ne kadar basit ve hızlı olduğunu göstermiştir. demekki istense bir günde herşey değişiyor istenen uygulama anında hayata geçiriliyormuş bunu gördük.
bu problemi ortaya çıkararak sağ sol çatışmasını körükleyenler, aynı sırayı paylaştığı insanları biribine düşman hale getirenler, bir çok insanın okulu bırakmasına neden olanlar halen daha yaptıkalrıyla yetinmemektedirler. bu ülkenin kapalı, başörtülü zeki akıllı pırıl pırıl gençleri ülkesinde okuyamadıkları için yurtdışında eğitimlerini tamamlamakta cumhuriyet rejimiyle yönetilen ülkesinin ayıbını,cezasını, faturasını kendisi ödemektedir. aradan geçen zaman içinde bu problemi ortaya koyanlar ve destek verenler sorunu çözmek yerine işi zora sokarak müdahelenin lise düzeyine indirilmesi başarısında da bulunmuşlardır. liseli imam hatipli öğrencilerin üniversite okuyup belli kurumlara geçişinin önünü kesen katsayı problemini önüne atarak bu okullardan mezun olanları yalnızca imam, hatip ya da diyanet görevlisi olma zorunluluğuna itmektedirler. şimdi bunlara sebep olan ve yapanlar özgürlük getirmek uğruna özgürlüklerini ellerinden alan hergün kendilerine hakaret ve küfür ettiğimiz kapitalist düzen insanından zerre farkı var mı. yapılan manipülasyon okadar ısrarlı ve kararlı ki bunu haklı göstermek uğruna tüm insanların zihinlerini de kirletiyorlar. okumasına izin verilmeyen, eğitim hakkı elinden alınan kapalı bir kız, kapalı bir kamu görevlisi okula alınmıyor, işten atılıyor. zamanla aileler çocuklarının kötü muameleyle karşılaşacağını bildikleri için ve kız çocuklarını nasıl olsa birşey olamayacak düşüncesi ile okula göndermiyor. okuma-yazma oranı düşüyor, kapalılar cahil, alt sınıf bişey bilmez anlamaz hale getiriliyor. dolayısıyla şuan gelinen nokta tam olarak bu. sokakta bir şey sorulacaksa yanyana duran iki insandan akıllı oluğu için (!) açık tercih ediliyor, satıcılar bir şey satarken hanımefendi diye hitap etttiği açık bayana karşın kapalı bayana arada samimiyet varmış ya da aşağılarmış gibi bacım diye hitap ediyor. görüldüğü gibi bir yasakla toplum farklı şekilde biçimleniyor, şekilleniyor.
toplumsal bir sorun, bir yara olan başaörtü probleminin çözülecek olduğunu duymak çok geç kalınmış çok yerinde bir karardır.
genelkurmay başkanlığına getirilen org. ışık koşaner hakkında milliyette ve hürriyette yer alan 77 nolu başarılı öğrenci haberi aynen şöyle;
--spoiler--
Orgeneral Koşaner in sınıfındaki tahtaya, Okulumuzda okuyan Genelkurmay Başkanımıza yeni görevinde başarılar dileriz yazılırken, ders notlarının tümünün pekiyi olduğu belirtildi.
Sınav sonu defterinin, Çocuğun her sene imtihan neticesinde vaziyeti bölümünde Koşaner in 1952-53 ve 1953-54 eğitim öğretim dönemlerinde sınıf bitirme derecesinin pekiyi olarak yer aldığını belirten Okul Müdürü Hayati Masalcı, ilköğretim 1 ve 2 nci sınıfta Türkçe, Hayat Bilgisi, Geometri, Resim-iş ve Müzik gibi bütün derslerinin pekiyi olduğunu, 1 inci sınıfta pekiyi olan hal ve gidiş, temizlik, diş bakımı gibi değerlendirmelerinin ise 2 nci sınıfta iyi ye düştüğünü söyledi.
--spoiler--
şimdi bu haberden yola çıkarak hangi yargıya varmamız gerekiyor.
yeni göreve gelen orgenarel hakkında ilkokul başarısını gösteren bukadar doyurucu bilgi gerçekten tebriklik. Türkçe, Hayat Bilgisi, Geometri, Resim-iş ve Müzik gibi bütün derslerinin pekiyi olduğunu, 1 inci sınıfta pekiyi olan hal ve gidiş, temizlik, diş bakımı gibi değerlendirmelerinin ise 2 nci sınıfta iyi ye düştüğü bilgisi gerçekten çok önemli bir bilgi. biz bunlardan yola çıkarak sayın orgeneralimizin ilkokul 1. 2. ve 3. sınıfta derslerinin çok iyi olduğunu, iyi resim yaptığını müzik dersinin iyi olduğunu 2. sınıfta temizlik ve diş bakımının pekiyi derecesinden iyi derecesine düştüğünü yani çok titiz temiz olmadığını öğrenmiş olduk. şimdi tekrar bunlardan yola çıkarak rahatlıkla 65 yaşındaki paşamızın genel karakteri, özgeçmişi, eğitimi, hizmet geçmişi hakkında fikir sahibi olabiliriz.
askeriye alenen herkesle dalga geçiyor ismi ergenekon ve balyoz planlarıyla anılan generaller askerlere terfi peşindeler. yaşadığın ülkenin pkk mensubuyla işbirliği yapıp askerinin şehit olmasına sebep olan, yaşadığın ülkede sesleri artık fazla çıkmıyor boruları tekrar ötsün diye darbe planları yapıp karşı çıkan milleti toplama kamplarına alıp ezici güç olarak tank kullanalım gerilimi artırmak için çocukların çok olduğu bir müzede bomba patlatalım vs vs planları yapanları listeleyip terfi ettirmek için hükümete cumhurbaşkanına direniyorlar bir de. başkakan ne yaptı adı iddialarla anılan tüm isimlerin üzerine çizgi çekti öyle onaydan geçirdi.
bunu yaparken askeriyenin muradı neydi bilen varsa söylesin, halen bu isimlerin arkasında durmak aklamaya çalışmak hatta görev aldıkları tabur askerlerinden zorla avukatı için para toplamak. o sözlerde unutulacak gibi değil "nasıl olsa komutanımız bu işten sıyrılacak bu şekilde kimlerin bizden yana olduğunu da öğrenmiş olduk farzedin bu bir test aranızda 5 lira veren arkadaşlar varmış siz dalgamı geçiyorsunuz" kurt kocamış besbelli, koyun dediklerinin maskarası oldular. işte bir subayın heronları düşürün diyen komutandan rahatsızlığını bildirir mektubu:
Havacı subayların 'ihanet' konuşmaları görev yaptıkları askeri birliklerde büyük rahatsızlığa neden oldu. "Sayın Komutanım" diyerek üstlerine mektup yazan bir askeri personel "PKK'lı olan Hava Pilot Üsteğmen Fırat Ç. birliğimizde bir huzursuzluk sebebidir" dedi. Subay ve astsubay personelin TSK'nın misyonuna olan inancının sarsıldığını belirten asker, mektubunda şunlara yer verdi:
BiZiM iNANCIMIZ SARSILIYOR
"Birliğimizde birçok kişi Heronlar'ın PKK'lılarca düşürülmesi için casusluk yapmak eylemi nedeniyle Üsteğmen Ç. hakkında devam eden soruşturmadan haberdar ve Hava Kuvvetleri Askeri Savcısı Albay Ahmet Zeki Üçok tarafından göstermelik şekilde sadece bir gün gözetime alındıktan sonra serbest bırakıldığı konuşulmakta. Aramızdaki bu haine tiksinmeden bakmak imkansız. Yüz binlerce şehit verilerek kurulan Cumhuriyetimizin ordusu bu hainlere tahammül etmeye devam ettikçe bizim inancımız sarsılmakta. Üstününe üstlük bu kişinin gördüğü destek ile gittikçe artan şımarık ve pişkin tavırları sinirleri germekte. PKK yardakçısı bir hainin ordu içerisindeki bu rahatsızlığı, kendisini göstermelik olarak gözaltına aldıktan bir gün sonra serbest bırakan savcının desteği ve yardımdan olsa gerek. Bu duruma sebebiyet veren Hava Hakim Albay Ahmet Zeki Üçok hakkında yasal işlem yapılmasının temini arz ederiz" haber7com
--spoiler--
milletin ve askeri yapılanma içerisindeki ordu mensuplarının bütün güveni sarsılmış çok inandıkları önderlerinin kime ve neye hizmet ettiklerini sorgulamaya başlamıştır. ordu içerisinde kendi arkadaşının öldürülmesi talimatını veren bir er komutanına ve görevine hangi duygularla bağlansın, sadakat mi, itaatmi, nefret mi? bu sorunun biran önce giderilerek pisliklerden arındırılması güçlü ve asil ordumuzun eski haline getirilmesi için pirincin içinden taşları bir an önce ayırmamız şart. bunu yapmak için kolları sıvayanın çok yorulacağı belli çünkü o pirinç içerisindeki tüm taşlar beyaz.
habere göre Referandumda evet oyu vereceğini açıklayan CHP Ankara Milletvekili Eşref Erdem, Merkez Disiplin Kurulu na sevkedildi.Yapılan oylama sonucunda, Eşref Erdem in bir yıl ihraç istemiyle Yüksek Disiplin Kurulu na sevk edilmesi kabul edildi.
demokrasi için, laiklik için, hayır için hayır oyu vereceğini açıklayan chp nin farklı sese tahammülü asla yok. kişisel hak ve hürriyetlere giren kendi iradesiyle kendi kararını vermek olan bir konuda halkoyunda siyasi ideolojiyle alakası olmayan bir konuda karar almasına chp izin vermiyor. zira chp li bir belediye başkanıda evet oyu vereceğini söylemiş, gerekçelerini sıraladıktan sonra bunun chp ile ilgisi asla yoktur yalnızca anayasa değişikliği ile ilgili bir karar bu, yine partim chp ve yine ona oy vereceğim diyen belediye başkanıyla kılıçdaroğlu görüşeceğini söylemişti.
demokrasi eğer onlar getirirse demokrasi oluyormuş meğer, seçkin zümre tebaa için hayırlısını ve doğru olanı düşünür tabi.
hepimiz hatırlıyoruz "demokrasi senin neyine vesayet" cümlelerini.
--spoiler--
Mezkur sözü Cumhuriyet Mitingleri müdavimi bir yaşlı bayan zihinlerimize kazımıştı. istikrar için AK Parti ye oy veren ve ismi Vesayet olan temizlikçisini kınarken ağzından dökülmüştü : istikrar senin neyine Vesayet! O diyalog ülkedeki seçkinci zümrenin vesayetçi şuuraltını deşifre etmekle kalmıyor, aynı zamanda önemli bir gerçeğe işaret ediyor. Evet vesayetçi statüko istikrardan hazzetmiyor. Vesayet mevcudiyetini ekonomik, siyasal ve sosyal istikrarsızlığa borçlu. Toplumun kendi ayakları üzerinde duramaması lazım ki, vasiler devreye girip, durumdan vazife çıkarabilsin. Siyaset bilimci Murat Yılmaz ın güzel benzetmesiyle, önce gelişimini tamamlamamış çocuk nazarıyla vasiye tevdi edilen toplum, şimdi akli melekelerindeki eksiklik gerekçesiyle aynı paranteze alınıyor. Doğal olarak şimdiki vesayetçiler daha acımasız. Önceleri müşfik veli kılığına bürünmeye çalışanlar şimdilerde sopalarını saklama ihtiyacı hissetmiyor , 'Deliye değnek gerektir' zihniyetini açıkça gösteriyorlar. -bülent korucu
--spoiler--
evet farklı planlar, projeler yapan, üreten bir ikdidar partisini hiç bilmedikleri (en son 1950 yılında iktidar olan bir partinin yani 60 yıldır muhalefet olan parti ve partililerin artık köhneleşip sadece laf ürettikleri herkesin malumudur) akıllarına bile gelmeyecek açılımlarla şaşırtan ak parti için eksen kayması olduğunu düşünenler bunların yenilik ve üretimle ilşkisi olduğunu kavramakta güçlük çekmekteler. başbakan bir konuşmasında olayı güzel özetlemişti , biz onların akıllarından bile geçmeyenleri hayata geçirdik ,diye.
farklı renklere ve seslere kulak tıkayan, mecbur görmek zorunda kaldığında ise muhalefet edip, kabul etmediği tüm kararları sabote eden bir düzen kurmuşlar malesef. genel başkanlarının vekiline ve onun gibi düşünen seçmenlere karşı herkesin kendi kararıdır fakat partice alınan karar bu yöndedir, onlarıda fikrimizi paylaşmaya davet ediyoruz diyecek olsa kesinlikle daha erdemli davranmış olur, fakat siyasetin en köklü partisi ve vekilleri siyasi üslubu bırakın kullanmayı halen daha anlamış değiller. kendi içindeki yeniliklere bile kapalı olan bir oluşumdan kim ne hayır bekliyor gerçekten garip. yukarıdaki alıntıda çok önemli cümleler geçiyor şimdiki vesayetçiler daha acımasız diye. sopalarını saklama ihtiyacı bile hissetmiyorlar deliye değnek gerekir zihniyetindeler, sopa sürekli ellerinde, kendileri gibi olmayana kullanmak gerek tabi, yoksa ülkeyi kim dizginleyecek ıslah edecek, laik düzeni kim koruyacak öyle değil mi?
izmir'in Balçova ilçesinde, inciraltı Atlı Spor Tesislerinin çitlerini yıkarak aralarında yarışlarda koşan şampiyon ingiliz atı Dinyeper'in yavrusu Happy Girl'ün de bulunduğu beş kısrak ve bir eşekle çiftleşen başıboş aygır, sahibi çıkmayınca tesis sahibi Mustafa Akın tarafından pulluğa koşulmakla cezalandırıldı.star gazetesi
gündeme bomba gibi düşen at haberi sonrası sonuçlarını herkes merak ediyordu. aygır 3 atı hamile bırakmış, dolayısıyla bu soylu yarış atı sahibi kızgın güneş altında maktülü pulluğa koşturmakla yani tarla sürmekle cezalandırmış. adalet sistemi tıkır tıkır işliyor, hayvanların suçu bile cezasız kalmıyor,gazetede mahcup bir şekilde önüne bakarak fotoğrafı çekilen maktül üzmedi de değil yani, şaşırmış durumdayız.
akp nin referanduma evet propagandasının sloganıdır. bir broşür üzerinde büyük harflerle yazılan sloganın 12 eylüldeki manidar seçime oldukça iddialı girdiği seçtiği slagonla kendini göstermiştir.
rutin her gün dönümünde farkedilen durumdur. Sabah Başlayan ciddi siyasi ve sosyal konuların yerini akşama doğru lakayt ve sulu entylere bırakılmasıdır. Bu olgu genelde çalışan yazar kitlesinin akşama doğru zıvanadan çıkması ve ne tartışsak yerine ne saçmalasak a bırakmasıyla başlamaktadır.
filistin halkının son çıkışıyla halk kahramanı kabul ettiği başbakanımızın ismini yeni doğan bebeklerine vermeleri haberidir. filistin halkı yeni doğan bebeklerini türk bayrağına sararak, recep tayyip erdoğan ismini vermekte böylece sevgilerini ifade etmektedirler.
zavallı filistin halkı hergün üzerlerine bomba yağmasına, itilip kakılmaya, av hayvanı gibi öldürülmeye tüm dünyanın gözü önünde katliama kimsenin kılını kıpırdatmamasına alışmıştı oysa başbakanımızın bu gereksiz çıkışına ne gerek vardı.
27 mayıs 1960 Adnan Menderesin idamı ile sonuçlanan askeri darbenin yıldönümünde bazı cuntacıların taksimde kutlama yaptığı haberdir. Milli Birlik üyelerinden oluşan 6-7 fosilin biraraya gelerek yaptığı konuşmada darbeyi öven, bu hareketten sonra ülkeye barış ve demokrasi getirildiğini öne süren ifadeler yer almaktadır. Bu zihniyet kanla, idamla özgürlüğün kapısının aralandığına inanmakta ,darbeyi gerçekleştirenleri övgülerle yere göğe sığdıramamaktadırlar. 50 yıl geçmesine rağmen izlerken içimizi sızlatan olayların yaşandığı o günlerde bir devletin başkanına kendi memurları hakaret etmekte, koltuğa oturmasına izin vermeyip taburede oturtmakta, eşi-dostuyla hiçbir şekilde görüşmesine izin vermeyerek maddi-manevi yarar görmesini engellemekte yani tam anlamıyla özgürlüğü getirmek uğruna kendi devlet başkanlarını aşağılayarak, hakaretlerle idama sürüklemektedirler. Adnan Menderesin duruşmasındaki en üst özel alana dönemin genel kurmayını oturtmakta hiçbir baskı ve etki altında olmaksızın adil yargılamayı gerçekleştirmektedirler(!)2010 Türküyesinde çağdaş, laik, sosyal devlet istemi peşinde koşan bu fosiller hala utanmadan yapılanın doğru olduğunu, şimdiki özgürlüğümüzü darbeye borçlu olduğumuzu söylemekteler. Kendilerini modern ve medeni, batılı diye tanımlayan bu insanların eline tekrar fırsat geçse şimdiki idarecileri atın arkasına bağlayıp sürükleyerek ya da iğdam sehpalarında sallandırarak barış için özgürlük için infaz etmesi, özgürlüğü güya hak ve eşitliği kanla sağlamaya çalışması bizlerin o konuşmalarından yaptığımız en kaba çıkarsamadır. Konuşma bitiminde koydukları çelengin rüzgarın uçurma kuvvetiyle uçması da izlerken oldukça manidar gelmiştir.