türkiye üzerindeki tüm dövme/piercing sanatçılarını ve bir kere dövme yaptırıp alışan bir çok dövme bağımlısını bünyesinde toplamış bir site yapmış ömer aydın abinin mekanı. beşevler 1. cadde 8.sokaktaki stüdyosunda her daim leziz bir kalabalık bulunur. yeni katılanlara da afiyet bal şeker olsun...
taner yenidogan isimli bir zat-ı muhteremin ilkokul düzeyindeki anlatımıyla mail kutularında vücut bulmuş mektubu diyelim. ve sözümona çok çok atatürkçülerin yeni marşı olmuş name.
can dündar ata'nın kendi iç sesini kendince volümlendirerek, tekniği fena olmayan bir film çekti. o kendi sakızlığında dilediğince sündürdü diyelim fikrini zikrini.
tepkiler geldi, açıkoturumlar yapıldı. biri de çıktı ajite mantıklı bir şeyler çızıktırdı buna.
durup da duruma dışardan bir gözle bakınca. "atatürk hepimizin alt karakteri olmuş" diyorum. istediğimiz gibi konuşturuyoruz adamı. sonuna da karizmatik imzasını çakarak şizofrenimize alet ediyoruz onu. ki şizoda ana karakter bilmez yaptığını alt karakter farkındadır ama olanın bitenin. şimdi onların tarzı gibi olacak ama "yattığı yerden mozaleye ya kafasını vuruyor ata ya da göbeği tuta tuta gülüyor acziyetimize"
filmi bizzat gördüm ve çok da beğenmedim. zamanlaması cidden kötüydü; kimilerinin ağzına bir parmak bal çalıp yağla çok güzel gider deyip ekmeğe sürüldü belki de bilemiyorum. ama yani "karanlıktan korkuyor demişsin çocuk evet korkarım onların karanlığından" gibi ucuz bir tabir de hiç saygı uyandıran bir argüman değil gözümde.
o sahnede ata yerilmek istenmemişti naçizane fikrimce. o kadar parasız günler geçiriyordu ki o zamanlar mum alacak para bile yoktu gibisinden bir anlatım vardı. ama isteyen yine çekti ucundan bucağından kendi rüküş laflarıyla "ne diyon lan sen" geyiği çevirdi.
ayrıca bu kadar köklü değişiklikleri halka kabulettirmek belli bir diktatörlüğü gerektirirdi ve salt kötü karakterlik bir özellik değildir bu, bu kadar abartılacak.
asıl sana yazık çocuk!!! *
ilkokulda öğrendiklerini ezberleyip yasa bellediğin için.
özgün düşünemeyip başkasının ağzıyla beni konuşturduğun için.
o günlere empati kuraamayıp ztarfukslarda kayfeni yudumlayıp vatanı kurtardığını sandığın için asıl sana yazık!
hayatın her döneminde, bulunulan herhangi bir zaman diliminde yapılması çok çok muhtemel bir eylemdir tanımadığın birinin hakkında - hayatında senaryolar yazmak. tahmin etmekten öte, atomu parçalamaktan kolay, kendince bir duruş.
otobüste karşında oturan teyzenin uzaklara dalıp gitmesi; kimbilir ne sıkıntılar çektin teyzem?, kimler üzdü seni; hayata tutunabilmek için kaç kez bıraktın tırnaklarını değmezlerin üstünde? diye düşüncelere gark edebilir kişiyi. ya da en kozmopolit sokakta bir sigara molası vermişken en uçuk tipe bakıp; cibilliyetine tükürdüğüm, kafayı kırmızıya boyayıp, suratını kevgire çevirdi * diye marjinal oldum sanmış düdük. sonra da ay töbee töbee gıybet ettim bak. belki de iyi bir kızceyizdir.. vicdan depreşmeleri bla bla bla.
günlük hayatta buna benzer bir çok şeyle karşılaşıp uygular insan. hatta bunu meslek haline dönüştürmüş bununla övünür olmuşları bile mevcuttur ;ben insan saraffıyım hüsnü. adamın gözünden anlarım nemenem bişey olduğunu, veririm hemen o dakka notunu.
bu örnekli senaryolar-tahminler, iddia böcükleri tutmadığında tahmin yürüten ittacanın hayatında derin izler bırakmaz.
yalnız iş aşka döküldüğünde işler değişir:
tanınmayan ya da tek tük merhabalaşılan kişiye içten içe bir şeyler beslemeyle başlar senaristlik yeteneği. bu yetenek hayal gücü ile doğru orantılı ivmelenirken ittacanın yazdıklarına inanmaya başlaması felaketin habercisi olur. kurdukça kurar kafasında, ekledikçe tanımadığı kişiye yeni bir karakter oturuverir. bilmediğinden kaynaklanan sonsuz bir optimistlikle dünyanın en kusursuz aşıkını doğurur birden. o nasıl bir kişiyi hayal ediyorsa, beğendiği kişiye istediklerini yükleyiverir temiz bir kalp ile.
tanımadığı, sadece beğendiği adam birdenbire, çok çok iyi tanıdığı * ete kemiğe bürünmüş bir yabancıya dönüşür gözünde.
olur da olursa hayatına anlamlar yüklediği kişiyle samimiyeti ve gördükçe bu adamın bu role çok pot durduğunu; ufaktan, inceden yıkılıp önce ona sonra kendine lanet eder kişi; sen o değilsin;ben halbusi seni nasıl da farklı düşünmüştüm” gibi içsel serzenişlerle ezilir. yarattığı hayal yabancının farklılığı emeklerini yemiş bitirmiştir bir anda.
gerek yoktur birilerini zorla tanıma isteğine işte. o kişiye ne kadar nötr kalırsa, o kadar rahattır kişi. beklentileri ne kadar azsa, aldıklarıyla yetinmeyi bilecektir. ne beklediğini bilmediğinden, miktarlandırmadığından henüz hissiyatını ne gelse ondan mübarektir. az çok diye bir derecelendirme yoktur çünkü.
kişi bile kendini birine anlatırken asla gerçeği anlatamaz, olmak istediği kişidir hep bahsettiği. birine senaryolar yazmak yersizdir, tanıyabilmenin tek doğrusu görmektir. gözleri kapatıp duyabilmek değil iç sesleri.
başrolde sen, "hediye arayışınız son bulsun" mottosu ile yola çıkmış, kişiye özel film posteri, karakalem-vektörel çalışmalar ve takvimleri ile alternatif hediye sektörünün
sanal dünyadaki en iyileri arasında yerini almış bir oluşum.
siteye sipariş verildiği andan itibaren 3 ila 4 gün iş günü içerisinde teslimde bulunuyorlar ve aynı gün içinde posterin önizlemesi ile onayınızı alıyorlar. gayet kibar, yetenekli ve saygılı çalışanlara mevcut olmaları entry kasmaya yeter bir sebep gibi göründü bana. *
"dönemsel tüketim azlığından ağzı yanan kampanyaya koşar oldu"nun bir kez daha vücut bulmasıdır. fındığın başında olan şimdi de bir vakitler kuş gribi furyasıyla tüketimi iyiden iyiye azalan yumurtanın başındadır.
yum-bir son kırılan yumurtaların bütçesini reklama yatıracaktır. iş vektörel reklamlardan taşıp mankenli, şovmenli reklamlara da kayar yakın zamanda.
fekat günde bir yumurtayı kıran bünyenin karaciğeri için nasıl bir güzellik düşünecek bu adamlar onu şeyedemedim ben pek. "abi biz dinledik kırdık yumurtayı asvalta, yedük... e şimdi karaciğer mafito. nerde bu devlet, nerde?" nidaları ne olacak. * deli dana var kırmızı eti bırakın beyaz et yeyin...
beyaz et üretimi uçtu kuşları grip edin...
yumurta, but yenmiyor kampanya yapın... *
yolda görmezden gelen bu arkadaş, ne hikmetse feyzbokta gördü mü poklamaya, listesine almaya, kim kimi silmiş etmiş eplikeyşınları yollamaya en meyilli arkadaş oluverir birden. tez zamanda yolda yaptığını interaktifkene de yapması temenni edilir yok eğer yap(a)mazsa tüm kişi listelerinden itinayla silinir.
delikanlılık sıfatına nail olmuş bir hatun kişi sınıf atlar, elit olur bilimum harika özelliklerle donanmış olur. bir kadın bağı reklamında bile bu tuhaflık gözler önüne serilir. fekat hiç bir tıraş bıçağı reklamında bayan yanağı yumuşaklığına sahip erkek zottirik bıçak kullanır gibi bir motto olmaz.
neden?
çünkü erkekliğe ithaf sıfatlar kadına güç/imtiyaz verirken, kadınsal sıfatlar bir erkeği ibne etmeye, karaktersiz etmeye yeter.
bahçelievler 1. caddede bulunan ankara'nın en popüler liselerindendir. (bkz: cumhuriyet lisesi) ile devamlı rekabet halinde olan ve devamlı didişen öğrencilere sahiptir. okul asıldığında 7. cadde'de sürtmenin ve banka işi olan bir hocaya rastlandı mı ara sokaklara kaçmanın farz olduğu güzide okul. hashüs dendi mi akan suların durduğu ve küresel ısınmadan kaşar oranıyla en çok etkilenecek yerlerin başında gelir. facebookta bir kaç arkadaşa rastlanıp "direkten dönmüşüz be" nidaları attırır. hele bir cemil tekin i bir süleyman serdaroğlu su vardır ki; aman evlerden ırak.
bayan şoförler bu noktayı yakaladığı vakit, kıçı tavan yapmış yılların ukala şöfeeer şoferi dumur olur. yokuşlarda temkinli olmak, motorun sesini dinlemek, doğru zamanda gaza basmak ve debriyaja basmamak esastır.
bir de iq seviyesinden öte bir insan evladının idrak yollarının enfeksiyon bağlamasıyla doğru orantıda gelişebilecek can sıkan durumun ta kendisidir. kişilerin kavrama noktası düşükse, karşıdaki kişinin kanser/şizo riski yükselir.
(bkz: algıda seçicilik)in yandan yemiş halidir. lafı hak youlndan anlayamama gibi durumlarda zuhur eder kendisi. fesat kişilerce sıklıkla kullanılmasının yanında, ihtiyaca yönelik anlam kargaşalarını doğurur.
kişi tarafından algılanacak obje, anlam ya da seslerin son düşünülenlerle bağlantısı olması durumu. ya da kişinin kendi ruh halince elitlenmişleri çekip çıkarması. psikoloji içerikli grafiklerde "bu resimde ne görüyorsun?" sorusuna verilecek cevap kişinin algı seçiciliğini gösterir.
masaüstü yayıncılığın en baba 4 renginden birtanesi. (bkz: cmyk)nın c sidir. çeşitli grafik tasarım programlarının renk paletinde farklı tonlarıyla vücut bulur.
(bkz: the black eyed peas) ile ilk çıktıkları vakitler onca erkeğin yanında o da pek bir delikanlı idi. sonradan bu bacım da mtv videolarındaki izlenme oranının, götten baştan geçtiğini anlayıp kabak çiçeği gibi açıldı. artıkım o da sevişgen bir klip kızı oldu. halbusi gayet güçlü ve iyi bir sese sahiptir. soyunup sevişmeden de dinletebilirdi kendisini.
korku, polisiye ve gerilim turlerinin öncusu sayılan amerikalı yazar. amerikanın edebi anlamda ilk büyük yazarı olarak kabul görmüştür.
daha bebekken babası evi terketmiş yazarın annesi de o daha çok küçükken ölmüştür. kendinden büyük iki kardeşi ve o farklı ailelere evletlık verilmiş ve bir daha görüşememiştir. çok zengin bir tüccarın oğlu olmuştur ama edebi aşkı yüzünden mirastan men edilmiştir.
okul yıllarında ilk olarak şiirle uğraşmıştır ve arkadaş desteğiyle çıkardığı şiir kitabı sadece 1 tane satmıştır.
birtakım dergi/gazetelerde editör olarak da çalışan yazar alkol sorunu ve agresif kişiliğinden dolayı pek sevilen biri olmamış. tüm işyerlerinde bir yıldan az çalışmış.
(bkz: annabel lee) ve kuzgun en tanınmış şiirleridir. nesirde ise şişede bulunan elyazması bilinir. hatta bu eserle ödül almıştır. diğer eserleri ise usher evinin çöküşü, altın böcek, oval portre, morgue sokağı cinayetidir. *
kısa bir ara veriyoruz tv geyiği, son zamanlarda (bkz: bir kısa reklam arası veriyoruz)a dönüşmüştür. ki bu kulağa hoş geldiği sanılan genel yanılgı, pazar keyfi'nin her hafta başka bir ünlüye program sundurtmasından mütevellittir. eski x bakanına istinaden tdk tarafından doğrulanmaması gerekir. esasında rtük bağdaş kurmuş otururken tdk'ya ne hacet? *
reytinglerden öte sunucu eveeet diye başlayan bir cümleye girdi mi... nadide türk tv izleyicisi, kumandasına çoktan sarılmış olur bile.
(bkz: aldırma gönül) dönem iktidarı için yazılmış bir sitemdi. dönemden kastımız: chp'nin ilk yılları. o zamanın ikidarı tarafından hapse atılmış bu öğretmen/yazar, en bilinen şiirini onlara ithaf etmişti ama şimdi nasıl bir muammaysa o dönemin günümüze uyarlanmış kişileri, aldırma gönülü marş bellemiş durumdadır. eskiden senin ideolojine karşı yazılmış olan, şimdi nasıl seni anlatır oluyor? *