-'senin nasıl sevgilin olmaz, çok aklı başında, güzel bi kızsın, sen mi istemedin olmasını?'
ben istedim ama kalbimi kırıp gitti.
çok istedim, ama hiç bir şeyin farklı olmayacağını bile bile istedim. yalnızlığıma yalnızlık katsın diye değil, ben olsun, biz olalım diye istedim.
demedim.
+kısmet...
-düşünmüyor musun evlenmeyi?mezun da oluyorsun bir kaç aya..
nasıl düşüneyim ki, nasıl güveneyim? nasıl seveyim?
demedim.
+okul bitsin önce.
hep bi yetişememe duygusu. her yere geç kalışım bundan mıdır acaba?
başımı yastığa koyduğumda kocaman bi yalnızlık hissi.
Neymis efendim o oldugu icin antalya gunesliymis, guzelmis. Mirandanin ayakkabisi cikinca ben de insanim olabilir demis sanirim. Nihat sirdar bu ne mutevazilik ben de insanim dedi, sen insan misin miranda, diye yorumladi. Kiskanmiyorum hic de bile. Zaten guzelim orlandoyu birakti. Ama yapma yani nihat. Seviyoruz seni.azicik kiskanabiliriz o yuzden..
kar yağması bile başlı başına bir mucize iken ve bundan başka her gün milyonlarca mucize yaşanırken, kırmızı karı diye tutturanların kırmızı kar yağsa bile inanmayacağı aşikar.
12. bölümü izleyemedim. en yakın zamanda izleyeceğim. ancak; evlilik teklifi sahnesini izledim.
böyle bir evlilik teklifinin olabileceğini gösterdi, dizide de olsa. şamatadan uzak. yalın..
*****
Eğer bana evet dersen baştan aşağıya mutluluk olurum
Bırakırım şairliği,şairlik zaten mutsuz adam işi,
senden ala şiir mi var senin yüzünden ala!
Eğer bana evet dersen duvar ustası olur evimizin duvarını yaparım
Hanımeli yetiştirim en bi sevdiğinden.
Eğer bana evet dersen yeni yeni icatlar çıkarırım.
Çatıda kuş yuvaları yaparım,
ama sen beslersen.
Eğer bana evet dersen baba olurum baba olur eve ekmek getiririm.
Feridem!can şenliğim!
Evet diyecek misin bana!
güzel hazırlanmış bir video. bir sahne hariç hepsini yaşadım. onu da yakında yaşarım.
edit: ayrıca videodan ''hastaların derdini dinlemekten bıktık'' anlamını çıkaran arkadaşı da tebrik ediyorum, hayatta başarılar diliyorum. gerçi bu zekayla zor.
edit 2: tümü yaşanmıştır, yaşanıyor ve maalesef bu ülkede yaşanmaya devam edecek.
bugün erkekler tuvaletine girdim yanlışlıkla sözlük.
ama işin garibi içerde alt sınıflardan bi çocuk vardı, onu azarladım neden kızlar tuvaletine giriyorsun diye, çocuk da kusura bakmayın deyip çıktı. allam bi de bunu arkadaşlarıma anlatıp çocuğu ayıpladım, ve bütün bunlar üzerimde önlük varken hastane sınırları içerisinde oldu. ben tuvaletten çıkarken o yüzden öyle bakıyordu demek insanlar.
hadi benim kafa gitmiş uykusuzluktan, sana noluyo be çocuk, daha girdiğin tuvaletin neresi olduğunu bilmiyosun. *
bugün nöroloji polikliniğimize gelen enes isimli çocukta bulunan sendrom.
hayatımda ilk kez karşılaştım. dahilerin bu sendroma sahip olduklarına inandım zira ben hayatımda bu kadar zeki bir çocuk görmedim. 13 yaşında. sorulan sorulara öyle cevaplar veriyor ki... en sevdiği kitapları söyledi bize.. günde bir kitap okuyormuş, elinde de yeni aldığı kitapların poşeti vardı. o kadar tatlı bir çocuktu ki.. eşlik eden farklı problemleri de vardı maalesef.
ama bunlara rağmen bazı insanların gerçekten özel olduğuna inancım bir kat daha arttı.
asla alışamadım gürültülü müziklere mesela. kulaklıkla dinlerken bile kısıp dinliyorum o derece. asla alışamadım rengarenk ışıklara. lunapark bile gündüz güzel bence. gece değil. üç beş dostum olsun hayatta, sakin bir yerde, ömrümü geçirmekten asla sıkılmayacağım bir adamla...
çocukların gürültüsü olsun ama. onlar gerçek gürültüler işte. sevdiğim. kahkaha olsun. eksik olmasın mesela. hüzün olsun. geçmişi analım bol bol. hüzün olmayan hayat mı olur? hüznümüzü kapatmaya çalışmayalım. hüzünlenelim. zeki müren dinleyelim. ağlayalım. sonra kendimizle dalga geçelim. karnımız ağrıyana kadar gülelim. çocuklar sesimizden uyansın.
yavaş yavaş yaşlanalım.
o kadar basit bir hayat istiyorum ki sözlük.
mümkünse ağaçların ve denizin olduğu bir yerde. evimizin karşısındaki çam ağaçlarını kestiler sözlük. ağlıyorum. zaten deniz de yok burada. kafayı yiyeceğim artık. çok mutsuzum.
öyle bir adam istiyorum ki, tüm kusurlarıma rağmen beni sevsin, değiştirmeye çalışmadan beni.. öyle birini istiyorum ki, bana rağmen beni sevsin.
ve onu gördüğüm an anlayayım ki, tüm ömrümü onunla geçireceğim.
gözlerine baktığımda, tüm bu mutsuzluklarımı seni haketmek için yaşamışım demek ki ben demek istiyorum.
yaş 35 değil belki ama, hayatımın ortasındaymışım gibi hissediyorum.
zaten bence şair fazla iyimser davranmış, yetmişi kim göre? görmek de ister miyim ki acaba?
gerçi hayat tatlı, yaşamak isterim muhtemelen, bilemiyorum şimdi. zaten bana da soracak değiller.
ne kadar çok şey biliyorum insanlar hakkında. insansever olmadığımdan belli bu. yeni kararlar aşamasındayım. güzel zamanların başındayım aslında. benim için yardım alma safhasından, yardım etme safhasına geçmek işte bu aslında. öğrenciliğim teorik olarak bitiyor bu yıl. aylar kaldı.
hayatımın ortasındayım. daha çocuk da yapmadım kariyer de. ne yaşayacağım yer belli ne de evleneceğim adam.. çocuklarımın adına ne koyacağım? çocuklarım olacak mı ya da? tüm çevrem değişecek.
bir sürü belirsizlik kafamda. korkuyorum biraz evet, ama heyecanlıyım.
hayatımın tam ortasında gibiyim. bi bu kadar yıl yaşamak ürkütüyor beni. güldük eğlendik ama bitsin demek geliyor içimden. yepyeni kazıklar yemek, yeni yalanlar duymak, aldatılmak, düşüp düşüp yeniden ayağa kalkmak falan istemiyorum artık.
bi erkek bi kızla anılmaktan hoşlanmıyorsa, şüphe duyarım.
zira buseyle ilgili de dalga geçmiştim ben senle, hazalla ilgili konuşulunca ne oldu demek lazım.
pişmanlığım sıfır.
ben sensiz daha mutluyum.
bir hafta oldu tekrardan başlayalı neredeyse.
bir haftada on defa ağladım lan resmen.
günde 1.42857142857 ağlamaya denk geliyor.
kaç kere gülümsettin demek gerek?
sonra yok efendim mutluluğu neden hak etmiyormuş...
olum bi mutlu etmeye çabala önce derler adama. ya da ağlatmamaya çabala.
ben çocuk bakıcısı mıyım yahu, hem nöbetlere, hem derslere yetişeyim?
bi de yanında senin kaprislerini çekeyim?
o kaprisleri neden çekeyim?
''kontor alınca alışıyorum sana, sonra ayrılınca zor oluyor, o yüzden kontor almıyorum'' diyen bi adamsın.
ama ben aradığımda kapatma yaaeeee diye tribin allahını yapmasını iyi biliyorsun.
genel anlamda hoş bir filmdi. berenin oyunculuğunu beğendim aslında ben. uğur yüceli zaten seviyoruz. ama ben küçük kızın oyunculuğundan daha çok etkilendim.
melis mutluç muş kızımızın adı, aslında biraz baktım baya da meşhurmuş ama ben ilk kez gördüm. gerçekten başarılı buldum.
burak aksak ın zekasına hayran olduğum bir finaldir.
ağlatmıştır.
ünlü romanları mahveden ve kırk beş sezon süren diziler yerine, böyle işler görmek istiyorum ben. zira leyla ile mecnunun farkını ilk bölümdeki perde sahnesinde anlamıştım.
edit: leyla ile mecnundan kalan bölümlerim vardı. heralde izleyemeyeceğim artık. fena bi finaldi. çok fena.
toplamda 7 kişiyiz arkadaşlar. aramızdan iki kişiyi biri ilk ay ikincisi ikinci ay nöbetçi olacak şekilde kurayla belirleyeceğiz. sonuçta yedi kişiden ikisi seçilecek. yani 5 kişi kurtulmuş olacak. bu durumda yedi de iki ihtimal var mesela benim seçilmem için.
sorun şurada ki iki saattir arkadaşım bana çekilişin yapılış şeklinin ihtimalleri değiştireceğini söylüyor. ve ikna olamıyorum. ilk seçenek; yedi kağıttan ikisini işaretli, beşini de boş olarak hazırlayıp, karıştıracağız. ve herkes bir kağıt seçecek.
ikinci seçenek yedi kağıttan birini işaretleyip altısını boş bırakıp ilk çekilişi yapacağız. işaretli kağıdı çekeni kuradan çıkarıp, bu defa altı kağıt hazırlayacağız biri işaretli olan, ve ikinci çekilişi yapacağız. yani sonuçta iki kişi seçilmiş olacak yine.
arkadaşım ısrarla ikincisini yapmamızı savunuyor.ben de aradaki farkı anlayamıyorum hakkaten. deli çıkacağım. anlayan lütfen az beri gelip, bana da güzelce açıklayabilir mi. zira müthiş bir baş ağrısıyla sırf anlayabilmek adına uzun uzadıya yazdım. ekrana bile zor bakıyorum. anlatanlara şimdiden teşekkür ederim.
yıllar önce, ilerde kızıma vermek isterim dediğim iki isimden biriydi.
ama bu kadar mı değişir bi isim hakkında düşüncelerim. şu an tanıdığım tüm eliflerden nefret ediyorum resmen. halbuki ne de güzel isim. neden bu kadar uyuzlar anlamıyorum?
bırakın sokağa çıksın oynasın. 10 yaşındayken facebook hesabı olmasın. mesaj atmak için sizin telefonunuzu istesin. arkadaşlarıyla bir araya gelince deli gibi araba yarışı oynamasın. çizgi filmini televizyondan izlesin.