koyunlar intihar gayesiyle uçurumlardan atlamazlar kesinlikle. onlar birbirlerini takip ettiklerinde birinin düştüğü yerden diğeri de düşer. ama yunuslar belli beir zeka seviyesine ulaşmış canlılardır. hayatın sırrını çözenleri, ortam musaitse intihar ederler. büyük ihtimalle arkalarından üzülecek akrabaları da yoktur, işleri kolaydır yani.
en asil bir yardımlaşma örneğidir. sürü psikolojisinden ayrılan sürünün, bu tutumlarında birbirlerine destek olmasıdır. lan sürü sensin. say bakalım kaç kişi yaşıyor, kaç kişi intihar ediyor.
küçüklükten beridir maruz kalınan eğitimin, çevreden görülenlerin etkisi midir ya da genetik programdaki bir kodun mu işlevidir bilinmez. ama ızdırap belli bi aktivasyon enerjisini bulduğunda vucuda gelen olay.
kurbağa atma, kurbağa sürme, kurbağalı kılma gibi anlamları vardır. ben bunu yaptım.
ben çok küçük iken büyükbabamın kahvehanesi vardı. bir gün deney kabilinden bir şaka yapmak istedim, kardeşimi ve mahalleden bi arkadaşı da ayartarak dereden kubağa tuttuk, sonra gittim ve kurbağaları kahvehanenin içine, oturan yaşlı insanların arasına bıraktım. orada bir kurbağanın bir insan boyu kadar zıplayabildiğini, yaşlı amcaların ayaklandıklarında bir insan boyu olmalarıyla muşehade ettim. kurbağalamamdan ve her tarafımın kurbağa olup kurbağalanmamdan sonra, o akşam banyoda annem tarafından feci azarlandım ve feci sabunlandım.
bunu söyleyen insan gerçekten dünyanın en yalnız insanıdır. içini açacak kimsesi kalmamıştır ve mecburen her yerde olan allah ı muhatap bulabilmiştir kendisine.
yıllar önce okuduğum ve ismini hatırlayamadığım bir kitapta geçen uyarlama dörtlüktü. kitaptaki bir karakterin karalama defterine karaladığu karalamaydı yanlış hatırlamıyorsam.
bun alırlar
bun satarlar
bun dan terazi tutarlar
çarşı pazarı bun dur bun
birçok insanın aklına gelmiştir. dünya derin ve karanlık uzay boşluğunda yol alan, içinde her türlü ihtiyacın üretilebildiği bir uzay gemisine benzer. uzay gemilerini hep dünyadan ayrılan şeyler olarak düşündüğümüzden garip gelir. dünyanın geldiği ve gideceği bir yer mi vardır?
ızdırapla beraber duyulan ihtiyaçtır. ama o kadar derindir ki herhangi bir insandan bunu beklemenin anlamsız olacağı aşikardır. "ihtiyac varsa eğer ihtiyaç duyulan şey de vardır, olmalıdır" sezgisi ise ızdırabın tek tesellisidir. eski aşıklar tanrı yı bu duyguyla mı bulmuşlar acaba diye akla getirir.
belki de filmlerden görülüp özenilen bir davranış eğilimidir. kendini adama, unutma ve böylece ızdırabını hafifletme arzusudur. camiye kapansam bir sürü soruya muhatap kalırım. budist rahipler daha bir anlayışlı olur gibi geliyor insana.
Cihân-ârâ cihân içindedür arayı bilmezler
O mahiler ki deryâ içredür deryâyı bilmezler
dünyayı, evreni süsleyen* evrenin içindedir, (onlar) aramayı bilmezler. tıpkı denizin içinde olup da, her tarafı deniz olduğu halde denizi bilemeyen balıklar gibidirler.
harabat ehline dûzah azâbın anma ey zahid
Ki bunlar ibn-i vakt oldu gam-ı ferdayı bilmezler
ey kendini maneviyata-ibadete vermiş zahid kişi, harabat ehline, underground mekanlara takılan tayfaya cehennem azabından bahsetme. çünkü bunlar anı yaşamaktadırlar, carpe diem demektedirler. bundan ki gelecek kaygısı nedir bilmezler.
Şafak-gûn kan içinde dâgını seyr etse âşıklar
Güneşde zerre görmezler felekde ayı bilmezler
aşıklar şafak kızıllı rengi kan içinde yaralarını seyredeler ki bu renkten dolayı güneşin küçük bir hüzmesini göremez gözleri, yörüngesinde gezen ayın ne olduğundan ise haberleri bile yoktur.
Hamîde kadlerine riste-i eski * takub bunlar
Atarlar tir-i maksudu nedendür yayı bilmezler
bu aşıklar, aşktan bükülmüş vucutlarına, ağlayarak adete gözyaşından bir ip takarlar, bir yaya benzeyen bu halleriyle maksut okunu, biricik gayelerine giden oku atarlar ama asıl yay olan kendilerini unutmuşlardır. kendilerini bilmezler.(hala anlamayanlar için; sürekli gözyaşı akıtan aşığın gözyaşı yere dik olarak iner ve ipe benzer. vücutları da eğik olduğundan, bu halleriyle bir yayı andırırlar)
bunu yapabilenler tuşlara basma gereği duymadan telefon numarası da çevirebilirler. tek yapmaları gereken arayacakları rakamların tonlarını ezberlemek ve ahizeye taklit etmek.
bırakın kırmızının, içinde yaşadığı siyahın bile anlatılabileceğini düşünemiyorum. derya içindeki mahinin ummanı bilememesi hadisesi. herşey zıddıyla, farklılıklarıyla bilinebilir.
Enbiyâ 30
"inkar edenler, görmezler mi ki gökler ve yer bitişik durumda idi de biz onları patlattık? Ayrıca her canlıyı da sudan yarattık. Hâlâ inanmıyacaklar mı?"
evrenin genişlemesi:
rad 2
"Görebileceğiniz bir direk olmadan gökleri yükselten, sonra tüm yönetime egemen olan, güneşi ve ayı buyruk altına alan ALLAH'tır. Hepsi belli bir süre için akıp gitmektedir. Tüm işleri kontrol eder ve ayetleri detaylı olarak açıklar ki Rabbinizle kavuşma konusunda kuşkunuz kalmasın"
dahası kuran dan anladığımız kadarıyla, evren genişlemesini bitirince gravitasyonun devreye girmesiyle büzülmeye, toplanmaya başlayacaktır:
Enbiyâ 104
"O gün göğü dosyaları dürer gibi katlar ve yaratılışın ilk durumunu nasıl başlatmışsak ona çeviririz."
not: alıntı değildir. güvenilir bulduğum edip yüksel in kuran tercümesinden arama yapılarak copy paste ile ve dip notlarından yararlanılarak yazılmış bir entrydir. bu tür şeyler harun yahya nın ve de kimsenin tekelinde değildir.