normal arkadaşla, yakın arkadaş arasındaki arkadaşına diyecek kelime bulamayıp sürekli "tatlım" deme samimiyetsizliğidir. "kuzum"un diğer bir türü işte.
hayatımız boyunca aklımızdan silinmeyecek diyaloglardır.
anneannemin vefatını beklediğimiz geceydi.
artık insanlar beklemekten yorulmuş, acıkmış. zaten canlar sıkkın. anneannem odada ruhunu teslim etmek üzereyken, insanlara yemek hazırlayalım diye mutfağa girdik.annem, teyzem, dayımın eşi yanımda. anneannemin yanında da kontrol etmek, dua etmek gibi sebeplerden dolayı 3 kişi oturuyor. tabi kendinde değil anneannem beyin ölümü gerçekleşmiş zannediyoruz. sadece nefesi kaldı teslim etmediği.
aradan 15 20 dk geçti. odada bir hareketlenme oldu.tahmin ettim ne olduğunu, ben çaktırmadan geçtim oraya ki, annem anneannemin ölüm anını görmesin diye. odanın kapısına gittiğimde ailenin büyük teyzelerini, ölen insana yapılan standart işleri yaparken gördüm. tabi o sırada bi başım dönmedi, içimden bir çığlığı atmak gelmedi değil. ama annemi sakinleştirebilmek için önce benim sakin olmam gerekiyordu.
artık mutfaktakiler de ne olduğunu anlayıp odaya doğru geldiklerinde en küçük ve aralarında en soğukkanlı olan teyzem odadan çıktı ve anneme:
-"abla başımız sağolsun annemi kaybettik" dedi
annemde hiç bir tepki, hiç bir ses yoktu. ama ben o an o ikisi arasında yaşanan diyaloğu asla unutamayacağım. evet annem cevap vermedi ağzından 1 kelime bile çıkmadı ama o an teyzeme bakışı hissettikleri en kral cümlelere bedeldi.
vay arkadaş diye hayret etmeme sebep olan kür. ender saraç abimizden duydum biraz önce. tıp halt yemiş bu adamların yanında. tüp bebek yerine de bir çare bulurlar yakında.
biraz önce saba tümer'in "zıpkın gibi olurlar" deyiminin yerine kullandığı cümledir.
bir insan sırf kahkahası güzel (!) diye ekranları nasıl bu kadar meşgul eder anlamıyorum. adamlardaki zihniyete bak!
sabah uyku sersemiyle eldivenleri almak yerine diş macununu yanına alan insandır.
evet yaptığı şey çok saçma da olsa dünyanın en tatlı insanıdır. huzurdur, mutluluktur, iyi ki vardır.
eve alıp beslenmesi gereken melektir.
hatta görüşüp hediyelere de boğabiliriz. benim de var bir tane. verdiğim bkz'ları bile beğeniyor. yerim seni ben yerim. lütfen çık ortaya, aynı anaçlığı ben sana yapayım.
bir türlü anlamadığım istektir. hayır kafan güzel, saçma sapan gül, ayağın takılsın yere düş gül, sakarlık yap gül, yüzyılın potunu kır. ama neden ağlamak?
internetin çok yavaş olması üzerine yan odadaki abiye mesaj atılır:
-anksiyetiksancilar: abi torrentten bişe mi indiriyosun?
-abi: hayır. sokiyim böyle internete.
kızlarda isyana neden olan duygudur.
ilk tanıştığınız zaman bilmezsiniz ne kadar çocuk olduğunu, gelişemediğini. boyuna posuna bakıp olgun, adam gibi adam zannedersin. yani boyu posu bu durumda size referans olur. öyle ki sizin yanınızda annesini azarlar, aşağı indiğinizde kızarsınız: "neden benim yanımda annene öyle davranıyorsun ne kadar ayıp. çok üzdün anneni. git özür dile." dersiniz. koşa koşa yukarı çıkar ve yanınıza geldiğinde annesinden özür dilerken ağladığını farkedersiniz gözlerinden. yani bunu düşünemeyecek kadar da embesildir. üstelik siz onun ilk kız arkadaşısınızdır. zaman geçer. şapka düştü kel göründü hesabı ne kadar tezat kişilikler olduğunuzu anlarsınız. ama artık çok geçtir her şey için. aşık olmuşsunuzdur. çabalarsınız. kendinizden ödün, taviz vere vere 4 yıl sonunda bir şeyleri değiştirmeyi başarırsınız. evet bir şeyleri dedim sakın yanlış anlamayın.
pes edersiniz. yılgınlık çöker üstünüze. terkedersiniz. terkettiğiniz zaman yemin eder. "değiştireceğim kendimi. her şeyi yoluna koyacağım" der. geçen 4 yıl o kadar yormuştur ki kurduğu o aptal cümlelere cevap bile vermez telefonu yüzüne kapatırsınız.
çok acıdır. gerçekten acıdır. ama iyiki de o telefonu yüzüne kapatmışım. iyiki de terketmişim. yoksa hala uğraşıyor olacaktım. şimdi başka kızlar sefasını sürsün umrumda değil. benden uzak olsun da.
edit: erkekler. ah erkekler. komiksiniz. :)
edit büdüt: tamam vurmayın artık öldüm.
el kadarken evinize gelip bütün aileyi kendine hayran bırakan kedinizin bugün itibariyle milli olmasıdır.
kedimizi kısırlaştırmamamanın cezasını çektim bugün. ben evde onu aslan oğlum, paşa oğlum diye severken elalemin dişisine kılıbıklık yaptı. dakikalarca çiftleşmek için böğürerek dil döktü. meğer elalemin dişisine damat olsun diye büyütmüşüm haberim yokmuş. kız da bi nazlı bi nazlı anlatamam. tipi de tip olsa bari. sanki yapmadığı şey. bir de benim oğlumu beğenmiyor haspam.
istanbul'da tanıştığım giyim markası. neden ankara'da da yok isyanlardayım. limangoya gelmiş ama en beğendiklerim tükenmiş. o beğendiklerimi alabilmek için illa istanbul'a mı gitmem gerekiyor bilmiyorum ki?
her gencin aklından mutlaka geçmiş düşüncedir. bir nevi fantazidir.
ve şuan bunu yapmak için çıldırıyorum zira odada uyuyor numarası yapmak canımı sıktı. acıktım. 23 yaşıma geldim hala kaçıyorum insanlardan. ama onlar da gitsin artık.
eveeeet... 8. nesile sürekli bok atanlar oldu. kah kızdık kah güldük. ama gördünüz mü? yaklaşık 15 gün sonra onu bulamayanlar da olacak. bu başlık 15 günle 8. nesil yazar olma şansını kaçıranlara gelsin.
tanım: 8. nesil yazar olmak için son günlerdir.
" mısııırr yeter ama!! çok şımarıksın ne bu böyle laftan sözden anlamıyorsun. ne biçim kedisin sen. yüz verdik tepemize çık.....................................................uiyy ne güjel bakıyoşun sen öyle yerim şeni ben yerim. hele hele şen naşıl tatlışın öyle yaramaj şeni.
annemde asrın tutarsızlığını gördüm ya ölsem de gam yemem.
biraz önce bingölde olan patlamayı gazeteden okumamla tespit ettiğim durum. hatta sakin sakin anneme " anne bingölde patlama olmuş 3 ölü 20 yaralı varmış" dedim. annem de " yaa tüh" dedi ve işine baktı tekrardan. bizi bu günlere getirenler utansın. o kadar normal karşılıyoruz ki artık. sanırım hepimizin psikolojisi bozuldu.
bir kaç yıl önce bir arkadaşımın bana yönelttiği soru. afallayıp kalmıştım. hayır tamam yani, itiraz yok. erkeğim olduğunu kabul ediyorum ama bunu neden bu kadar açık sordun ki? erkek arkadaşın diyebilirsin, sevgilin diyebilirsin, bunun bir sürü yolu var.
orjinal ismi "my girl" olan hepimizin çocukluğunda derin izler bırakan filmdir. 2. si de çekilmiştir daha sonra. ama ilki kadar duygu yüklü olamamıştır bence. Vada'nın babasıyla yaşadığı ev, yaşadıkları kasaba, tabi ki hayatının ilk erkeğinin ani ve sarsıcı ölümü. sade bir biçimde abartıya kaçılmadan anlatılmıştır. şimdi düşünüyorum da ne kadar güzel, ne kadar duygu yüklü bir filmmiş. hatırlamak isteyenler için:
uludağ üniversitesine başlamamdan itibaren geçen ilk 7 ay içerisinde yaşadığım yurdumsu şey. ilk bir hafta orhangazi yurdunda kalmıştım uzak diye nakille kampus içindeki yurda yerleştim. yerleştim de ne göreyim. o kadar kız topluluğu ancak uyuşturulursa öyle bir yerde o sakinlikte yaşayabilirdi. yani bir şey içmeden kafayı bulmadan orada yaşamanın imkanı yok diye düşünüyordum. çamaşır odasına 5 tl'lik kahve makineleriyle su ısıtmalar, tabi o suyu tuvalet musluğundan doldurmalar, o iğrenç tuvaletlere girmeler. hatta ilk bir kaç ay içinde arenayı arayıp şikayet etmeyi bile düşünmüştüm. aşağı yurt memurunun yanına sürekli bir şeyleri şikayet etmeye iniyordum.
2 3 ay sonra ne oldu sizce ? tabi ki ben de alıştım. hem de hiç bişey içmeden, uyuşturulmadan. ama 7 ay anca dayanabildim. ailemin şartlarını zorlayıp kurtuldum oradan.
devlet yurdunda kalmak zorunda olan herkese sabır diliyorum. umarım ya yurdunuz temizdir ya da en kısa zamanda kurtulursunuz. bunun haricindeki düşünceleri düşünmek dahi istemiyorum.
evet sevgili sözlük. benim yarın öbürgün içine gireceğim süreçtir. hemen hemen sutyen hizama kadar gelen saçlarımı küt kestirmek için yanıp tutuşuyorum. ondan sonra da psikiyatrıma giderim artık napalım.