Sabiha gökçen havalimanı'na yapılan terör saldırısı sonucu gecenin saat ikisinde uçak temizliği yaparken havan mermisi ile yaralanarak kaldırıldığı hastanede yaşamını yitiren iki çocuk annesi insan.
Sabiha gökçen gibi uluslararası bir havalimanına böyle bir saldırı nasıl yapılır da kimsenin ruhu duymaz buna mı yanarsın, hayatını kaybeden iki çocuk annesi bir insanı görmezden gelen, o eften püften mevzuları bol ajitasyonlu haber yapan ama bu olayı görmezden gelen iki yüzlü medya kuruluşlarına mı. Sümen altı edilmeye çalışılan şey bu kadar basit bir şey mi ey vicdansızlar!!!
insanlık tarihi boyunca varlığını sürdüren utanç verici ve aptalca olayların modern çağ versiyonu.
Kralların saraylarını inşaa edenler, çin seddini inşaa edenler, mısır pramitlerini inşaa, terracotta savaşçılarının kil heykellerini yapanlarla aynı kaderi paylaşmıştır.
Zenginlerin, varlıklıların, yönetenlerin ve aptalca emellerle elde etme hastalığına tutulmuş iktidar sahibi nicelerin yüzünden ölen insanlar.
bahçeli'nin youtube'daki saçma videosudur. ne hikmetse popüler videolarda baş sırayı çekiyor üstelik kayda değer bir video olmadığı halde. arada başçalan'ın ses kayıtları geçse de bahçeli'yi akp'nin trolleri patronlarının ses kayıtlarını bastırmak için iyi çalışıyor anlaşılan.
akıl hastaları, hayat kadınları ve düşkünlerdir. herkes onlardan faydalanmak ister bunu yaparken acımasızca davranırlar ve bu durum onlar üzerinde ürkütücü bir buluta dönüşür. bu bulut aynı zamanda onlara tarif edilemez koruyucu bir zırh kazandırır.
kamuya açık insanlar dünyanın her yerinde vardır ve yeryüzündeki en büyük sınama araclarıdır. acınacak durumda olanlar onlar değildir.
vahşi yaşamdaki hayvan davranışlarına şaşıran insanlara hitaben sarf edilen cümle.
hayvanların dinamik yaşam tarzını sorgulayacağımıza, insanın doğal ortamındaki vahşiliğini tartışmak gerek. ekosistem diye bir şey var kardeşim. onlar birbirlerini yiyecek tabi. hayvanın hayvanı yemesi normal de, insanın insanı yemesi ne?
-reyhanlı'da patlama oldu sayın dışişleri bakanı, 18 ölü 22 yaralı var.
+provakasyondur o, provakasyon...
sanki, bu ülke'de her ne sebepten ötürü olursa olsun dış ya da iç mihraklar tarafından öldürülen insanlardan sorumlu değiller gibi davranmaları kadar ahmakça ve aciz bir söylem olamaz.
türkiye'de 32 milyon kullanıcısı bulunan facebook'un 10 milyon kullanıcısının, sağlık bakanlığına bağlı kurumların tabelalarındaki t.c ibaresini kaldırmak istemesi sonucu gerçekleştirdikleri eylem. gerçi tc yazınca vatan kurtulmadı ama en azından sağlık bakanı bu hususta geri adım atmıştır.
bu kadar insan klavye arkasından vatan kurtarmaya çalışacağına sokaklara çıksa; bu ülkede benzin fiyatlarından tutun, eğitim sistemi, işçi hakları, yolsuzluklar, uğursuzluklar, hepsine karşı kesin çözüm elde edilirdi.
ama formatlanmış ve korkutulmuş toplum başı belaya girmeden oturduğu yerden tepki göstermeyi tercih ediyor. tıpkı benim gibi.
ayrıca 10 milyon kişiyi fişlemiştirler şimdi. geçmiş olsun.
insanlık tarihinin başlangıcından bu yana, insanın şimdiye kadar söylemediği bir söz'ün, konuşulmadık mevzusunun, yapmadığı felsefenin ve doktrinin kalmadığı gerçeğidir.
dünyanın bu halde olmasının sebebi insanların zaten belirli bir ölçüye getirdiği konular üzerinden hareket etmesi gerektiği halde, hala söylenmemiş şeyleri söylemeye çalışmasından kaynaklanır.
yeni bir söz söyleyeyim diye yırtınacağımıza, söylenen doğrular üzerinden öykünmek gerekir.
kimse alınmasın ama yeryüzünde söylenmedik söz kalmadı. kimse boşuna yırtınmamalı.
pek görülmemiştir.*
bir de bunların başka bir çeşit versiyonu vardır ki, evlere şenlik. bunlar mevki, makam sahibi insanlardır, beraber çalıştıkları insanlara karşı ben kibirli değilim mesajı vermeye çalışırlar sürekli ama bunu yaparken içi içini yediği o kadar bellidir ki makamını direk olarak kullanıp, insanlar üzerinde otoritesini konuşuran kişi size daha karakterli gözükür.
bazen standart'ın dışına çıkıp kendisinden beklenmeyecek hareketler yapmak isteyen insandır.
arada gaza gelir, sonra da akılına çevresindeki insanların kendisiyle ilgili algıları gelir ve ııpps* diye geri çekerler kendilerini. bu böyle sürüp gider sonra da içlerinde patlar. akabinde psikolojik sorunlar. bu yüzden bazen insan standart'ının sınırlarını zorlamalıdır. kendisine ve çervresine zarar vermeden tabi.
itaat eden, söz dinleyen ve boyun eğen insanların diğerleri tarafından daha çok sevildiği gerçeğidir. burada diğerlerini açmak lazım;
aynı iş yerinde çalışan iki insan düşünün, biri diğerinden daha kıdemli ya da aynı ayarda fakat daha önce işe girmiş olsun. sonra gelen bir diğerine karşı itaatkar olursa ilk gelen onu daha çok sevecektir emin olun. lakin sonra gelen haksızlıklara boyun eğmez, karşı tarafın yanlışlarını suratına pat diye söyler ve belirli konularda ondan daha iyi fikir sahibi olduğunu hissettirirse, o itaatkarken sonra geleni seven, herkese öven ve hakkında olumlu konuşan ilk işe giren, bunun tam tersi olunca nasıl farkedilir şekilde değişir izleyin. buna ego diyoruz. herkeste olan ama karaktere bağlı olarak zararlı ve zararsız hala dönüşen ego. sen, ben, o, biz, siz, onlar, bu ve bunun gibi örneklemelerin envai çeşidinde zaten yer alıyoruz..
toplumun her kesiminde, itaatkar insanların sevilmesinin psikoljik altyapısı, karşı tarafın egosunun tehdit edilmememesi gerçeğine dayanır. buna rağmen her zaman fikirlerin özgürce söylenmeye devam edilmesi gerekir.
kendini sorgulaması gereken dalkavuk insan söylemi. bu söyleme sahip insanlar iyimser gibi gözükse de karakterlerinden taviz verirler.
not: başlıkta yaptığım hatayı düzeltmemde yardımcı olan dil bilgisi kuvvetli arkadaşlara teşekkür ederim. aynı performansı yazılarınızın içeriğinde de görmek mutlu eder.
şu sıralar internet üzerinden yayın yapan haber sitelerinin ünlülerle ilgili magazinsel bölümlerinde karşımıza çıkan mantık dışı haber başlığı.
magazinle ilgilenen biri değilim normalde ama çok gülüyorum bu başlıklara. hatunlar çatır çatır transparan giymiş, flaşları çakmasanda her şey meydanda zaten. flaşları çakınca her şey daha net ortaya çıktığından paparazziler kendi götünü kurtarmak adına böyle gerizekalıca başlıklar atıyor herhalde.
biz bişey yapmadık,
"flaşların azizliğine uğradı..."
facebook denen sosyal paylaşım platformundan şov yapan tiplerdir. önce yediği resmin fotoğrafını çekip paylaşırlar sonra da karnı aç olan varsa buyursun diye sorarlar.
bu da facebook saçmalıklarından biridir. kaç kişinin oraya buyurma imkanı olabilir ki. açken denk gelince kötü oluyor yapmayın böyle şeyler.
çocuklar, siviller; her tarafı ablukaya alınmış küçücük bir bölgede* sıkıştırılmış ve israil bombardımanı altında inim inim inlerken, uluslararası kamuoyu ve sivil toplum örgütlerinin yeterli tepkiyi ortaya koyamaması durumudur.
arapların; geçmişte yaptıkları hatalar sinsilesinin ceremesini çektiniği düşünsekte bu, geçmişte yapılan hatalı politikalar yüzünden masum insanların ölmesi gerektiği manasına gelmez. birileri israil'e artık dur demeli!
cebren ve hileyle, vakti gelmeden tavuğun götünden yumurtayı çıkarmaktır.
Eski mahallemizde yasli bir teyze vardi, biz tasindiktan sonra ölumsuzlugun formulunu bulmadiysa muhtemelen bugun coktan hakk-i rahmetine kavusmus olmalidir.(Allah rahmet eylesin.)Bu teyzenin bahcesinde besledigi tavuklari ve bilimum kumes hayvanlari mevcuttu ordek, kaz vs. Hatta hindi.. Ali babanin, bizim mahallede ikamet eden disi versiyonuydu. (zengindi bunlar zira paraya baska bir sey dediklerine dair riavayetler vardi mahallede) Ufak bir cocuk olarak vicdan ve merhamet kavramlari bunyede tam olarak oturmadigindan, o zamanlarda moda olan "tüf tüf"(Ince elektrik borusundan kagit küllah ile ateslenen yari otomatik tek er'in en yakin muharebe silahi)ile yuruyen hedefleri vurma sadizm'ini bu hayvanlarin uzerinde gerceklestirirdik..
Yine boyle sadist bir gunde, tavuklari ibiklerinden vurma arzusuyla bahce citlerinin arkasinda, kenara siper almis hedef gözetlerken, teyze ve kumes ahalisinden bir tavuk arasinda vuku bulan hadiseye sahit olmus ve gordugum manzara karsisinda panige kapilmistim. Teyze; her zamanki rutini yerine getirmek uzere kumesteki hayvanlarin gunluk yumurtalarini toplamak icin bahceye girmis ve standart cizgisinden sapmadan elindeki poseti doldurmaya baslamisti. Derken kenarda pusmus olan bir tavuga ilisti gozu, hayvan sanki biraz rahatsiz gibiydi.. Konusabilse, o gun okula gitmek istemeyen cocuk gibi; "bugun sana yumurta vermek istemiyorum" diyecekti sanki.
Ona dogru yoneldi.. Hasta ve yerinden kalkamayan hayvani kolayca yakaladi, kucagina aldi ve elini hayvanin kicina sokup (evet aynen oyle) biraz kurcaladiktan sonra hakki olan o, gunluk yumurtasini oradan cekip aldi ve ait oldugu posetin icine birakti.
Dehset icinde manzarayi seyrederken o zamanlar cok duydugum "ekmek aslanin agzinda" lafi geldi aklima. Cocuk aklimla anlik bir refleks gibi aslanin agzindan ekmegi alan bir goruntu olustu zihnimde. Buna gore "yumurta da tavugun gotunde" olmali diye dusundum.
Bugun de, iktidarın ve global medya kuruluslarinin yaptigi savas cigirtkanligini gorunce ister istemez bu olay geldi aklima..
Turkiye'yi icine suruklemeye calistiklari bu savasa cekmek, aldiklari talimat ve emirler dogrultusunda halki galeyana getirip bunun gerekliligine inandirmak ve her zamanki toplum muhendisligi gorevini icra etmek icin atilan hemen tum mansetlerde hep ayni tutum ve soylemler yer aliyor medyada.. O yumurtayi ait oldugu posete koyma cabasi Icinde hepsi.. Hemde daha yumurtlamadan.. Tipki teyze gibi, birilerinin elleri Turkiye ve onu yonetenlerin kicinda..
Iyi de o tavuk ve tum telif haklari o kadina aitti. Isterse onu kesip ızgara sis yapabilecegi gibi, isterse de yumurtasindan omlet yapip afiyetle yer kimsede buna itiraz edemezdi..Peki bu savasta Turkiye'nin sahip olduguna inandigi sey nedir? Hangi amac ugruna planlanan bu ucak ve bomba oyunlari ile suriyenin, suni olarak yaratilan kendi ic meselesine dahil olmaya calisiliyor? kim icin bu mucadeleyi veriyor? Orada kendine ait oldugunu zannettigi henüz daha yumurtlamamış tavukların yumurtası yok?
ne var peki? bekleyip göreceğiz!
ibrahim tatlıses'in oğlu, ido isimli zat'ın dünyanın en prestijli müzik okullarından biri olan berklee college of music'E kayıt olmasıdır. bunun için ön sınavdan geçmiş ve başarılı bulunmuş. ulan bizim göremediğimiz bir yetenek mi vardı acaba çocukta da anlayamadık?
paranın açamayacağı kapı yok! diyelim...
yirmi yıl önce bu dünyadan gitmiş bir dosta yazılan mektuptur.
sevgili dostum,
nasılsın diye sormayacağım çünkü nasıl olduğunu az çok tahmin edebiliyorum. arafta kalmanın ne demek olduğunu senin kadar bilemem elbet ama beni soracak olursan senden farksız sayılmam. sen gittiğinden beri insanlar daha bir garipleşti!
teknoloji öyle boyutlara geldi ki, inanamazsın. artık kimse kimseye mektup yazmıyor, tebrik kartı da atmıyor, onlar mazide kaldı.
onun yerine e-mail diye bir şey kullanıyoruz, he bir de cep telefonu icat ettiler, artık insanların birbirine ulaşması çok basitleşti. istedikleri zaman istedikleri yerden birbirlerini arabiliyorlar ve mesaj atabiliyorlar. kimse kimseden kaçamıyor anlıyacağın. haklısın, bunların hiçbiri mektup yazarken kalemimizden dökülen kelimelerin samimiyetini ve sıcaklığını hissettirmiyor ama dedim ya teknoloji...
insanların hayatını o kadar kolaylaştırdıki artık zamanımız öyle ilkel şeylere vakit ayıramayacak kadar kıymetli.
onun yerine daha önemli işlerimiz var çalışmak ve daha fazla çalışmak daha fazla para kazanmak ve teknolojiyi icat edenlerin bizim için icat ettiklerini satın almak zorundayız almalıyız ki, onlar daha da zengin olsun.
kızma, haklısın, bize kazandırdıkları kaybettirdiklerinden daha fazla ama üzgünüm dostum biz artık eskisi gibi olamayız.
maneviyat da neymiş? samimiyet, bunlar lugatımızdan çıkalı çok oldu. aşklar da eskisi gibi değil, onlarda bir samimiyetsiz artık. araya hep hırslarımız girdi. eskiden olduğu gibi güvercin ürkekliğinde aşklarımız yok bizim.
değişmeyen ne var dersen, değişmeyen tek şey; emekliler-memurlar-işçilerin durumu. onlar bıraktığın gibi hala ağlanmaya devam ediyor. mevzu hep aynı tabi maaşlara zam... hee zam demişken zamlar da değişmedi, daha da artarak ve artarak devam ediyor. benzin 5 liraya dayandı desem inanır mısın? tepki mi? yok dostum ne tepkisi halimizden memnunuz çok şükür hala arabalarımıza binmeye devam ediyoruz, satın almaya da. unutmadan terör de hala devam ediyor ama merak etme amerika bize etkin istihbarat paylaşımı sağlıyor. ne hikmetse daha fazla insanımız ölmeye devam ediyor. değişmeyenler bunlar, aşinasın zaten aynı şeyler yıllardır.
biliyor musun? artık perihan abla, bizimkiler gibi diziler yapmıyorlar. bir de süper baba vardı onu sen göremedin ama görmeni çok isterdim o da o zamanlar izlediğimiz diziler gibi gerçekçi, samimi ve bizdendi. son bölümüne kadar izledim merak etme sırf ilerde sana anlatabilmek için. artık dizilerde herkes villarda yaşıyor, herkesin uşağı var son model arabalarda geziyorlar, bir de kimin kimi götürdüğü belli değil. inanamazsın, insanlar gerçek hayatı dizi, dizileri de gerçek hayatla karıştırmaya başladı.
he unutmadan saddamla, kaddafiyi devirdiler. kim mi yaptı? güldürme lan beni.
onlarca örgütlü iş kolunun ve onlara bağlı sendikaların beklediği yasa tasarısıdır. bugün meclisten geçerek yasalaşmıştır.
zaten var olan toplu iş sözleşmesi hakkı, yeni haliyle, sendika üyeliğinde noter şartı gibi maddeleri barındırmıyor bu da olumlu bir gelişmedir. önemli olan sendikalı oldu diye işten atılan emekçilerin tekrar işe geri alınıp alınmayacağı? umarız onlarda işlerine geri dönerler.
emekçilere hayırlı olsun.