iştahla takip ettiğim güzel bir fantastik dizi. once upon a time ile birlikte bu dönemki fantastik yapım açlığımı doyuruyor sağolsun. olaylar, kurgu, efektler, heyecan, aksiyon vs. her şey süper, tam ayarında. ama kadro çok çok zayıf. bizim grimm'in akıl hocası kurt adam monroe harici kimse oyunculuğuyla ön plana çıkmıyor. evet en büyük eksikliği kesinlikle bu. başroldeki abimiz yani grimm yani dedektif nick, iyi bir ikinci adam olur ama başrole gitmemiş. gözümüz alıştı artık ama orya daha sağlam biri lazımdı.
yavşak ve totoş gibi menfi sıfatları sonuna kadar hak eden, hayatında hiç dayak yememiş ergendir.
ayrıca bu ergenin anasında babasında da hayır yoktur. lan ergenliğin de bir adabı var. misafirliğe giderken laptop götürmek ne demek arkadaş? misafirliği seven bir bünye değilimdir ama her şeyi severek yapmıyoruz. ayıptır, nezaketsizliktir. bize öyle bir ergen gelse, ergen falan dinlemem keserim topunu. ayrıca wirelessımdan da kullandırmam. yavşak, mayın tarlası oynasın, paintte bi' şeyler çizsin.
şiir gibi bir dizi. bir saat boyunca, -doğru düzgün aksiyon sahnesi olmamasına rağmen- soluksuz izletiyor kendini. anlayamıyorsun bir saatin nasıl geçtiğini. her bir sahne, her bir diyalog, her bir kadraj ayrı bir şiir resmen. bunun için uzun muhabbetler, alengirli ali cengiz oyunları vs. sıkmıyor. velhasıl böyle ahenkli dizi görmedim arkadaş.
02x06 etkileyici bir bölümdü. en çok etkileyen ise gebe hatunun(lucy) sahneleriydi. çaresizlik, acı ve yalnızlık ancak bu kadar güzel anlatılırdı. hatunun kendi başta olmak üzere emeği geçen herkesi tebrik ediyorum. ayrıca nelson'ın oyunculuğuna hasta olduğumu da belirtmek isterim.
içki işlerine gelirsek... valla hacılar ben yoruldum bu işlerden siz yorulmadınız. herkes birbirini satıyor arkadaş, kimse birbirine rahatça götünü dönemiyor. döndüğü anda göt gidiyor. bırakın şu nucky reisin peşini artık. adama ağız tadıyla bi' kaçakçılık yaptırmıyorsunuz. döl israfı jimmy yine nucky'nin işlerini bozma peşinde. baban gibi yamul emi.
bomba gibi dönmüş dizidir. 03x01 kesinlikle harikaydı. bir önceki mesajımda "nathan'sız bir misfits neye benzer tam olarak tahayyül edemiyorum." demiştim. gördüm ki nathan olmadan da misfits kaliteli olabiliyor, yarabiliyor, yardırabiliyor. evet nathan efsaneydi ama açık konuşmak gerekirse yeni giren eleman "rudy" de hiç fena değil.
rudy ile nathan benzeri bir karakter yapmışlar. yapanın ellerine sağlık, şükela olmuş. dadından yenmiyor. harbiden rudy, hiç beklemediğim kadar iyi bir karakter olmuş. nathan'ın yokluğunu dolduracağa benziyor. ekip hakkında yorum yapmıyorum, hepsine puanım dohuz ganga.
ama bu ekibin içinde "kelly"ye ayrı bir sempati besliyorum. yeni süper gücüyle bir "roket bilimcisi" olan kelly diğer iki sezonda olduğu gibi yine harika. özellikle son bölümde brunch hakkındaki konuşmalarıyla yarmıştır. aksanına kurban olayım;
bu arada ekipteki elemanların yeni güçler kazandıklarını en boktan gücün de curtis'in olduğunu söylemeyi görev addediyorum. arkadaş "kadına dönüşmek" diye bir süper güç mü olur allasen?
lost'un yapımcılarından yeni bir abc dizisi. geçen gün pilot bölümü çıktı. iyi bir dizi olduğu belli. ilk bölüm iyi olmasının yanında biraz sönüktü, zaten ilk bölümler genelde sönük olur. "giydikçe açar" diyen esnaf mantığıyla olaya bakarsak; ilerledikçe dizinin daha da güzelleşeceğini düşünüyorum. fantastik yapımları çok seven, içindeki çocuğu her daim besleyen zat-ı âlimin bu diziye uzak kalması beklenemezdi zaten. once upon a time, bende sağlam bir fantastik yapımmış hissi uyandırdı. bence tek sorun dizideki grafikler. yani 21.yy'da daha iyi bir görsel şölen sunulabilirdi. ama yine de puanım doğuz ganga.
tabii jennifer morrison'ın da diziyi beğenmemdeki hatta diziyi izlemeye başlamamdaki rolü yadsınamaz. kendisini tebrik ediyor ve başarılarının devamını diliyoruz. yıldızın parlasın jennifer.
utanmasa patagonyalıları bile düşman ilan edecek olan atsız'ın, üstad necip fazıl'dan "büyük" olduğu sanrısı ile kusulmuş tespit.
h.nihal atsız büyük bir edebiyatçıdır, şiirleri şükeladır. ama "düşünür" sıfatına hele hele "necip fazıl'dan daha büyük bir düşünür" sıfatına layık olmadığı da aşikardır.
kıymetli bir divxplanet çevirmeni.
değerini bilmek lazım bu arkadaşın. bi' kaç hatasını bulup "çok kötü, böğhh" falan dememek lazım.
özellikle bu sabah izlediğim the big bang theory 05x06 itibariyle bu görüşüm baya netleşti. niye diye bir sorun, ben de anlatayım;
tbbt'nin dün izleyemediğim yeni bölümünü güzelce indirdim sonra divxplanet'tan da altyazı indirdim. sevinç gözyaşları eşliğinde altyazıyı dizininin içine zerk edip izlemeye koyuldum. ancak ne göreyim düşük-bozuk-anlamsız cümleler var karşımda, her neyse izlemeye devam ediyordum ki main themeden sonra çıkan "çeviri: m_yamadag" yazısıyla irkildim. meğer çevirmen eşekherif değilmiş. sonra kalktım sana kek yaptım. yok lan şaka, sonra kalktım eşekherif'in çevirisini indirdim. bir de dizinin ingilizce dökümünü indirdim ki iki türkçe altyazıyı karşılaştırabileyim. o vakit zaten eşekherif'in değerini anladım.
"there's jonah and the whale watching." cümlesini "yunus ve balina izleme turu olacak." şeklinde çeviren m_yamadag ile aynı cümleyi "hz. yunus ile balina seyri var." şeklinde çeviren çeviren eşekherifin farkını gördüm.* "all you can eat last supper buffet." ifadesindeki "son akşam yemeği" göndermesini anlayıp "son yemek büfesi'nde dilediğin kadar ye." diye çeviren eşekherifken "sınırsız açık büfe olacak." şeklinde çeviren diğer çevirmen.
bu iki hatanın tbbt'nin yalnızca iki dakikalık bir bölümünden olduğunu unutmayın. diğer 18 dk.'yı izlesek ne olacak merak içindeyim. (ayrıca bu iki dakika içinde buraya yazmadığım başka bir çok hata vardı.)
velhasıl, eşekherif gerçekten iyi çevirmen. titiz çeviri yapıyor; her bölüm için "notlar" koyması, hızlı çalışması takdir edilesi.
bir anf komedisi.
bunlar iran-pjak savaşı için de "pjak iran'ı yendi", "iran büyük kayıplar verdi", "pjak'tan ölen yok" minvalinden haberler yapıyordu. sonra bir baktık ki "muzaffer" pjak arkasına bakmadan kaçıyor.
kendi çaplarında "psikolojik harp" yapmaya çalışıyorlar ama olmuyor.
başbakan olduğu dönemde 3 binin üzerinde şehit vermemize sebep olan, kafası yalnız savaşa basan tansu çiller'in özlendiğini bizlere gösteren ifade. öve öve bitiremediniz tansu çiller'in terör politikası neticesinde -4 yıllık bir süreçten bahsediyorum- sivil ve asker binlerce kayıp verdik.
birinci dünya savaşında ruslara karşı milis mücadelesi veren, ittihatçılara ve teşkilat-ı mahsusaya destek çıkan, "milliyetim islamiyettir" diyen bir din alimi ve o alimin zihniyeti getirse getirse "birlik" getirir.
zekanın z'sini barındırmayanların eleştirdiği mizah dergisi.
sizlerin beğenisine mazhar olması için malum mizah dergileri gibi sisteme-askere tek bir eleştiri getirmeyip, tam gaz hükümete yüklenmesi lazım değil mi!
eğer sadece hükümeti eleştirmezseniz sonunuz cafcaf gibi olur. "dini tabuları yıkın" diyen aklı evvelerin "kemalist tabuları" ekseninde nefret kustukları bir dergi cafcaf. bunun için seviyoruz. *
efsane çevirmenler kategorisinde bir arkadaştır. fringe gibi bir diziyi; tek başına, gayet hızlı şekilde ve kaliteyi bozmadan çevirebilmektedir. takdir edilesidir.
boardwalk empire'daki nucky rolüyle kendini bir kez daha sevdirmiş "üstad" seviyesindeki oyuncu. çok seviyorum bu adamı harbiden, hele nucky karakteri güven aşılıyor bana.
bir not: mecidiyeköy'de aslı börek'in yanında(bank asya tarafında) küçük bir börekçi var. bildin onu, heh işte o börekçide her sabah saat 9 civarı bir adam çay içer, o adam manyak şekilde steve buscemi'i anımsatır. bir gün yanına gidip "steve reyiz nasılsın" diyeceğim.
aptalca gösterilerdir.
absürt keynesyen politikaları, vahşi karma ekonomileri meydana getirdi. devletin ekonomiye burnunu sokması neticesinde krizsiz bir yılımız olmadı. şimdi kalkmışlar suçu kapitalizme yıkıyorlar. sorun "devlet" sorunudur. sınırını bilemeyen devletin sorunudur.
işgal edilmesi, protesto edilmesi gereken de bu devletçi zihniyetlerdir.
kapitalizmin değil karma ekonomilerin, hükümetin ekonomiye müdahale ettiği iktisadi sistemlerin ayakta kalamayacağını bizlere gösteren kriz. karma ekonomilerde çıkan krizleri serbest piyasanın üstüne yıkmak gibi bir adet var. devleti "kusursuz" addeden ve devletin bir ekonomik krizin müsebbibi olabileceğini düşünemeyen "devletçi"ler için suçlanacak merci piyasadır, hür teşebbüsdür.
oysa 1929 krizi "devlet müdahalesi" sonucu olmuştur. şayet devlet müdahale etmese şayet serbest piyasa kendi çarklarını çevirse böyle bir krizin olması imkansız hale gelir. zira bir laissez faire ekonomik sisteminde, büyük çaplı uzun vadeli bir sistem krizinin olması imkansızdır. ancak karma ekonomilerde sistem krizleri olur. laissez faire sistemde piyasaya müdahale yoktur her şey rasyonalite ve nedensellik ekseninde gerçekleşir. bu sistemde adımlar rasyonel olarak atıldığı için, bir sonraki adım da nedensellikten gelen gereklilikle "olumlu" olacaktır, şayet bir kapitalist irrasyonel bir eylemde bulunursa bunun bedelini sistem değil kendi ve iş ortakları öder; uzun sistem krizleri meydana gelmez. oysa müdahaleci sistemlerde nedensellik ilkesi, bürokratların keyfiyeti doğrultusunda ihlal edilmektedir. serbest piyasada bir kişi a eylemini yaparsa nedensellikten doğan zorunlulukla b eylemi gerçekleşir eğer devlet müdahale edip a'dan sonra c eylemini yaparsa sistemi bozar, ilkeyi ihlal eder ve sistemde domino etkisi yaratır. kısa vadede sorunsuz giden sistem sonunda tıkanır.
1929 krizinde aynen bu olmuştur.
1913 yılında federal rezerv sistemi* kurularak bankalar üzerinde devlet kontrolüne gidilmiştir. 1920'lerde devlet, bankaları faizi düşük tutmaya zorlamış, sağlıksız girişimlere para akıttırmış ve kredi verdirmiştir. bu saçma işleyiş bir noktada tıkanmış ve abd birden faizleri fantastik oranlarda yükseltmiştir. doğal olarak piyasa korkuya teslim olmuş, borsa dibe vurmuş, şirketler iflas etmiştir. serbest piyasaya karışmanın neticesi kriz, açlık, yokluk olmuştur.
devlet zamanında bankaların faiz ve kredi uygulamalarına karışmasaydı şayet böyle bir kriz olmayacaktı. zira bankalar spekületif yatırımlara para vermeyecekti, faizleri piyasanın istediği düzeyde tutacaktı.
her şeyi serbest piyasaya, kapitalizme fatura etmek kolaycılık ve ahlaksızlıktır. her büyük çaplı kriz devlet müdahalesi-sübvansiyonu neticesinde olur. kapitalizm, doğal seyrinde bir kriz yaşamaz. görünmez el ve piyasa buna müsaade etmez.
(şeklinde okuldaki bir kız hakkında dedikodu çevrilirken anne claire olaya müdahale eder);
claire: kızlar, dedikoduyu bırakın şimdi. hiç hoş değil. carly'nin yeterince sorunu var zaten. annesi futbol antrenmanını bir termos şarap olmadan bitiremiyor. hele babasına hiç girmeyeyim. *
cam ve gloria, köpeği ararlarken cam'in hayalinde karaktere bürünüp "stella" diye bağırması ve gloria'nın çocukla çocuk olup ilginç çığlıklar atması da her zaman olduğu komikti;
not: modern family'nin dördüncü bölümünü abd'de tam 13 milyon kişi izlemiş. vay arkadaş!
s04e03 "işte bu" dedirtmiştir. walter'ın "gus" adını verdiği ve bilinçli olduğunu söylediği absürt organizma gerçekten çok iyi düşünülmüş. bu organizmanın çocukla bağının olması görünürde klasik fringe mevzularını, "empatları" vs. akla getirse de aslının düşündüğümüz gibi olmadığını gördük. orijinal, heyecan doldu, güzel bir bölümdü. ayrıca bölümün sonundan anladığım kadarıyla where is peter bishop? sorusu dizide artık iyice baskın olacak ve muhtemelen önümüzdeki bölümü de işgal edecek. kısacası beklediğimiz an yavaş yavaş geliyor. ayrıca bu bölümde, sürekli aklımda yer eden "bu peter niye sadece babasına gözüküyor?" sualine cevap geldi ve aslında dunham'a da gözüktüğü ortaya çıktı. oh ne güzel, sevenler ayrılmasın.
reytinglere gelelim; 2.bölümünü 3.14 milyon kişi izlerken 3.bölümünü 3.24 izlemiş. çok çok küçük bir artış var ama en azından inişin durmuş olması ümit verici. hayalim 4.bölümde reytinglerin 4 milyonun üstüne çıkması.
vakt-i zamanında hande ataizi ile ilişki yaşamış piyanist.
şimdi kalkıp "kalite"den falan bahsetmesi pek bir ironik. orhan gencebay gibi bir üstadın müzik seviyesine çamur atması ise trajikomik. kısacası genel itibariyle komik bir adam. dikkat çekmeye çalışıyor, "he" deyip geçmek lazım.
s02e02 ile kendini aşmış, fezaları delmiş dizidir. izlediğim en iyi boardwalk empire bölümlerinden biriydi. d'alessio kardeşlerin infazı gibi bol aksiyonlu sahneler yoktu ama ortalıkta dönen entrikalar en kral infaz sahnelerinin tadını veriyor insana.
nucky, her zaman olduğu gibi en sevilen karakter olma özelliğini yine korudu. adam mağrurken de mağdurken de sevdiriyor kendini. nasıl bir karakter bu? bayan schroder ise "mız mız hatun" sınıfından "sevdiği adamın yanında olan cabbar hatun" sınıfına yükseldi, tebrik ediyorum kendisini. nucky'nin ofisine gidip rol kesmesi, paraları alması, nucky'i şu birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğu günlerde yalnız bırakmaması takdir-e şayandı.
jimmy darmody, çoğu bölümde olduğu gibi bu bölümde de orospu çocukluğu yapmaktan geri durmadı. ne pis, lanet bi' adammışsın ya! arkadaş ne diye nucky'i satarsın? herif karnını doyurmuş, bokunu temizlemiş, büyütmüş beslemiş asker eylemiş ama sen kalk verilen ilk gazla adamı sat. karakterine sokayım senin. lan babanla konuşmuyordun yıllardır şimdi kalkmış nucky'ye karşı koalisyon. allah belanızı versin hepinizin. git ananı, luciano'ya becert, seni küçük sarı pislik.
eli denen ibneye jimmy'e kızdığım kadar kızmıyorum. zira kişiliği, haysiyeti olmayan loser bir tip. "nucky'nin kardeşi" olmaktan başka bir meziyete sahip olmayan döl israfı. şimdi kalkmış commodore ile iş birliği yapıp abisinden yılların acısını çıkartmaya çalışıyor. ama bekle sen, nucky senin götünden kan almayı bilir eli.
atlantic city'nin kodamanlarına gelirsek; fleming harici hiçbiri adam değilmiş. nucky'nin düşmesini bekliyormuş yavşaklar. ama ne diyor büyük üstad nucky thomphson: "bunu halledeceğim, ed. ve hallettiğimde, bugün buraya kimin geldiğini kimin gelmediğini hatırla." gelmeyen atlantic city kodamanları nucky'nin arkasından iş çevirmenin ne menem bir şey olduğunu öğrenecekler allah'ın izniyle.
chalky white'ın hapiste zenci bir pisliği haklamak için attığı nutuk feci şekilde game of thrones'tan aparma. catelyn stark'ın handa yaptığı süpersonik etkili konuşma aynen taklit edilmiş. o konuşma game of thrones'un kitabında hem de dizisinde yer alıyor. yani "biz kopya çekmedik" demenin bi' yolu yok. keşke daha orijinal bir şey yapsalardı. kötü olmamış ama game of thrones'ı bilen için hoş olmuyor tabii.
velhasıl, bugün boardwalk empire'ın 3.bölümü hbo'da yayınlanacak. yarın ise torrentlara düşer.
hayırlısı bakalım.
halkının başbakanıdır.
bu halk, meşru müdafaadan başka bir şey yapmayan kahraman hamas'ı terör örgütü olarak görmez. halkın başbakanı da doğal olarak böyle bir garabete düşmez. ahlaksızca, hamas'a "terör örgütü" diyen, hamas'ın eylemlerini gözümüze sokan siyonist aşıkları acaba hamas'ın bu eylemleri niye yaptığını hiç düşünmüyorlar mı? hay sizin tel aviv aşkınıza sokayım.
pkk, kendinin olmayını ister. hamas, sahip olduğunu korur. fark budur.
hamas'a ancak israil güdümündeki başbakanlar-siyasetçiler-insanlar "terör örgütü" diyebilir.
- mc donalds çirkeftir. fast food satmanın haricinde fast food savunuculuğu yapar ve aslında bu gıda türünün sağlığa zararlığı olmadığını kanıtlamaya çalışır: http://www.mcdonalds.com.tr/diyetisyen-gorusu_2_14 oysa burger king yalnızca işini yapar, gereksiz ekşınlara girmez. çünkü bilir ki burger'a gelip double whopper menüyü mideye indiren adam olayın sağlık boyutuyla falan ilgilenmez. bunun için de yalancılık-çirkeflik-gereksizlik yapmaz.
- mc donalds'da limonata ve portakal suyu yoktur. burger'da âlâsı vardır. mc donalds ancak cappy'nin 200 ml.'lik meyve sularını satar. asitli içecek içmeyenler için bu önemli bir mevzu.
- burger king'in hamburgeleri mc donalds'ınkilerden daha lezzetlidir.
- mc donalds, marka öz güveninden olsa gerek daha pahalıdır. burger ise daha mütevazı ve ucuzdur.
- mc donalds "profesyonellik" açısından burger king'ten bir adım öndedir. bundan dolayıdır ki piyasa ve marka değeri açısından da mc donalds buger'ın önündedir.
- uğradığım her burger king şubesinde muhakkak milkshake makinesi bozukken, mc donalds'da böyle bir durum olmaz.
tüm bunları harmanlayıp diyorum ki; and the oscar goes to burger king.
2. bölümü başarılı olmasına rağmen reytingleri düşmüş dizi. bunun nedeni, ilk bölümün vasatlığı. bu kadar başarısız bir sezon premiyeri yaparsan reytingin düşer arkadaş. tabii ikinci bölümün şukusunu vermek lazım, hakikaten çok iyiydi. ikinci bölümün abd'de beğenilip beğenilmediğini ise ancak üçüncü bölüm reytinglerinden anlayacağız. yani aslında bölümün reytingini bir önceki bölüm hazırlıyor.
ve şu da var; reytinginin düşmesi dizinin kalitesi hakkında kimsede şüphe uyandırmasın. korkmamız gereken şey fox'un diziyi kaldırması.
anti-demokratik bir devlet eylemi.
tröstleri ortadan kaldırmak, serbest piyasayı yok etmek, devletin nüfuzunu arttırmak için birçok devlet antitröst yasası çıkarmıştır. bu yasaların en korkuncu abd'dedir. üreticiyi-iş adamını cezalandırmaya yönelik bir yasadır. "devlet doğruyu bilir" ön kabulünün eseri olarak, devletin ekonomiye burnunu sokmasına sebebiyet veren bir yasadır.
antitröst yasalarının olduğu bir ülkenin "demokratik" olduğu iddia edilemez. zira hükümetin meşru sınırlarını bu denli aştığı bir atmosferde demokrasi olmaz. görünmez el'in varlığını hala idrak edemeyen, serbest piyasanın dış müdahaleye gerek duymadan kendi çarklarını çevirebilecek düzeyde olduğunu bilmeden hazırlanmış yasalar.
serbest piyasa unsurları, piyasa için neyin iyi olduğunu en iyi bilenlerdir. işi ekonomi olmayan devletin ekonomik faaliyetlerde bulunanlara "doğru bu" demesi kabul edilebilir bir husus değildir. tekel, tröst vs. serbest piyasa ekseninde meşru olan yapılardır. zira üretici de tüketici de memnunsa bir tekelleşme(ya da ileri aşamaları) olur. bu da hukuka-ahlaka aykırı bir durum değildir. şayet bir tröst, başka oluşumları "fiziki güç" kullanarak engelliyorsa sorun olur. yoksa bazı firmaların adaletli şekilde büyümesi, tröst olması ve piyasada çok etkin olup başka oluşumların ortaya çıkmasını engellemesi gayri-hukuki değildir. çünkü her şey piyasanın doğal koşulları içinde olmaktadır.
kapitalizm: bilinmeyen ideal - capitalism: the unknown ideal isimli şahaserin yazarı olan hatun.* kitabın türkçe edisyonu için ön söz yazan atilla yayla demiş ki "hayatı değiştiren kitap bu kitaptır". hak vermemek elde değil. yıllardır süregelen kollektivist ezberleri teker teker yıkıyor ayn rand ve niye tek ahlaklı sistemin kapitalizm olduğunu şüpheye mahal bırakmayacak şekilde mükemmel anlatıyor.
diğer kitapları gibi bu kitabı da belli aralıklarla okunması gereken cinsten. tüm günahları kapitalizmin sırtına yükleyen günümüz insanının ufkunu açacak bir eser.
ayn rand, çok değerli bir filozof. 20.yy'ın en etkili filozoflarından ve tarihte eşi görülmemiş derecede güçlü bir kapitalizm savunucusu. adam smith ve klasik iktisatçılar yalnızca kapitalizm tarifleri yaparken ayn rand kapitalizm için bir felsefi temel biçti(ya da kapitalizmin barındırdığı ama bulunamayan felsefi dokuyu ortaya çıkardı). bunun önemi çok büyük. zira kendisinin de mütemadiyen vurguladığı üzere "felsefi dayanağı olmayan her sistem çöker".
ayn rand'ın her fikrine katılmayabilirsiniz ki bu kadar övmeme rağmen ben bile ayn rand'ı ve objektivizmi tamamen doğru bulmam. ama ayn rand'ın değeri ve önemi yadsınamaz.