aşkın ve tutkunun dansı olarak da bilinen tango isimli müzikli hareketler bütününün öğretildiği ve/veya öğretileceği iddia edilen müessese/ler.
şöyle ki; tango kursu adıyla bilinen müesseseler mevcut, bunda hemfikiriz zannediyorum. iddiaları da aşkın ve tutkunun dansının nasıl icra edileceğini bireylere aktarmak. bu iddianın satır araları okunduğu takdirde; aşkın ve tutkunun öğrenilebilir ve hatta öğretilebilir olduğu neticesine varmak hiç de güç değildir.
hanımefendiler ve beyefendiler. istirham ediyorum sorumu yanıtlayınız. aşkın ve tutkunun öğrenilebilir olduğuna dair bir fikre ne zaman kapıldınız. tek başına ve ancak savrularak, sağa sola çarparak, sevinerek, üzülerek, korkarak, sinirlenerek; öğrenilmek bir yana yalnızca hakkında kaba bir fikre sahip olunabilecek bu iki ruh hali ne zamandan beri belirli bir meblağ karşılığında "öğrenilebilir" hale gelmiştir.
"ama kurallarını da bilmek lazım" mı dediniz. lütfen.. aşkın formülünü mü çıkarıyorsunuz, tutkunun grafiğini mi çiziyorsunuz? nedir bu, hayata karşı önü alınamaz kazuistik yaklaşım?
her şeyi bir kenara bırakalım; hangi aklı başında bünye, dansın kuralı olduğu safsatasına bel bağlayıp omuz verebilir? samimiyetle söylüyorum dionysos bunları duysa tapınağında ters dönerdi.
sünnet yaşı gelen erkek çocuklarına, modern zamanlarda olduğu gibi steril ameliyathane ortamında değil de, genellikle evin salonunun ortasında müdahale edildiği dönemlerde, sünnete maruz kalan er kişiye söyletilen ve hatta yerine göre haykırılması uygun görülen sevinçle karışık hüzün nidası. **
efendim malumunuz istesek de istemesek de herbirimiz tartışmasız ve kaçınılmaz olarak fiziğin ve dahi biyolojinin talihsiz köleleriyiz. özellikle havaların ısınmasıyla birlikte hormonlarda meydana gelen aşırı genleşmeden dolayı er kişilerde yarçekimine olan isyan had safhaya ulaşır. dişi kimselerde ise vücut sıcaklığındaki artıştan olsa gerek fazlaca seyrek giyinme ihtiyacı gündeme gelir
işte tam bu aşamada hormon denen sinsi dostumuz - hoş; dost mu düşman mı bilinmez ama - devreye girerek hareketlerimizi, düşüncelerimizi kısaca bütün bedenimizi ele geçirir. herşeyimizi hormonlarımızı memnun etmek üzerine kurarız.
o hormondur ki mecnun'u çöllere düşürür, ferhat'a dağları deldirir.
halbuki hiç hormon olmasaydı, efendi efendi yaşamaya devam etseydi insanoğlu, aşk olmasaydı, acı olmasaydı, sürünmeseydik çöllerde, dağlar bir bütün halinde yerinde dursaydı.
ama işte yapacak birşey yok. malesef hormon bu; şişede durduğu gibi durmuyor.
abdurrahim albayrak'ın roma maçı sırasında sarfettiği efsane cümle. bir yandan soyunma odasına giden koridora sığınan futbolcuları korurken bir yandan da sahadan birşeyler fırlatanlara ve stad görevlilerine bu şekilde bağırmıştı. *
her işin ucundan kenarından az buçuk bilgisi olan ancak bunu engin tecrübelerine dayanan erman toroğlu edasıyla etrafına satmaya çalışan insan.
genellikle "abi dur bi' dakka" repliğiyle olay yerine intikal ederler. olay mahallini kontrol altına aldıktan sonra bir adım geriye çekilip sorun teşkil eden her ne ise şöyle bir süzerler.
hemen ardından "abi nasıl yapıcaz biliyo musun" salvosuyla o ana kadar yapılan çalışmayı verilen emeği hiçe sayarak meseleye göbek deliğinden olmasa da çok yakınından dalış yaparlar.
konunun daha da netleşmesi için orkid reklamındaki "bir de olaya şu açıdana bakalım" diyerek tahtada yazılanları okuma zahmetine dahi katlanmayan; dünya ahret bacımız, canımız ciğerimiz, çocuk da yaparım kariyer de tadındaki yengemizi örnek gösterebiliriz.
amerikan casus uçak ve uyduları hazar gölü kıyısında sovyetlerin yeni geliştirmekte olduğu bir uçağı saptar. hemen alarm durumuna geçilip durum çözülmeye çalışılır. ancak ortada bir gariplik vardır; uçağın kanatları cüssesine oranla oldukça küçüktür. amerikalılar bir süre kanatların takılması için bekler ama sovyetlerin hiç de böyle bir niyeti yok gibidir. ayrıca uçağın bir kısmı gölün içinde durmaktadır.
yapılan ilk testle beraber izlenilen yeni silahın bir uçak olmadığı anlaşılır fakat bu yeni silah gemi de değildir...
ekranoplan; wig * teknolojisiyle çalışan deniz yüzeyinin 1 ila 1.5 metre üzerinde yol alan bir taşıttır. çalışma mantığı yani wig teknolojisi; yolcu uçaklarında iniş esnasında karşılaşılan ani yükselme problemi çözülmeye çalışılırken bulunmuştur. buna göre uçak, normal seyir esnasında arkasında halkalar halinde hava akımları oluşturur. ancak yere yaklaşılınca bu halkalar için yeterli alan kalmaz ve yere çarpan hava halkaları kırılır ve yerden yansıyarak uçağın kanatlarına alt kısımdan çarpar. bu çarpma neticesinde uçak tekrar havalanma refleksi gösterir. işte wig teknolojisi, bu tepkinin sürekli ve yönlendirilebilir hale getirilmesiyle ortaya çıkar.
ekranoplan 500 tona kadar taşıma kapasitesine sahip dev bir deniz canavarıydı. 5 pilotla uçuruluyordu. mucize gibi gözüken bu silahın, bütün iyi yönlerini yokeden bir eksiği vardı: ekranoplan ancak sakin sularda etkiliydi. dalga yüksekliğinin değiştiği okyanus ortamında ilerlemesi imkansızdı.
günümüzde özellikle almanya'da tuna nehri üzerinde kullanılmak üzere ticari ekranoplan tasarımları ve modelleri geliştirilmekte ve kullanılmaktadır.
şimdi asıl konu. hazar canavarı ismi nereden geliyor? ekranoplanın denemeleri sırasında aracı gören hazar denizi kıyısındaki köylüler bunun bir canavar olduğuna karar verdiler ve yetkililere haber verdiler. bu nedenle bu aracın adı hazar canavarı olarak anılır oldu.
80lerin başında oldukça popüler olan, yarı ansiklopedi yarı kullanma kılavuzu tadında kitaplar serisi. fasiküller halinde alınır ve her cilt sonunda dileyenlerin ciltlettirebilmesi için sert kapak verilirdi. gerek günlük kullanımda olan gerekse daha karmaşık ve günlük kullanımda karşımıza çıkmayan alet ve makinaların nasıl çalıştığı anlaşılır bir dille ve şemalarla anlatılırdı.
nev-i şahsına münhasır filozof murphy tarafından ortaya atılmış olan denklem:
güzellik x bulunabilirlik x beyin =sabit
gelin bu denklemi örneklerle açıklayalım;
hatun kişimizde "güzellik" arttığı takdirde denklemin sabitliğini sağlamak adına "bulunabilirlik" ve "beyin"den birisi veya her ikisi de azalacaktır. bunun yanısıra hatun kişimizde "güzellik" ve "bulunabilirlik" arttığı zaman denklemin aynı sabite sahip olması için beyin tabiri caiz ise taban yapacaktır. örnekler çoğaltılabilir...
günlük yaşantımızda karşımıza çıkan güzel kız-çirkin erkek veya güzel kız-çulsuz erkek eşleşmelerinde olayın ruhunu kavramamıza yardımcı olan önkabul.
durumu örneklerle açıklamak daha sağlıklı olacaktır. güzel, güzel ne kelime affınıza sığınarak taş gibi bir kızın yanında; sinir bozucu, tipsiz, ipsiz, sapsız bir er kişi görülür. duruma göre kendinize ya da yanınızdaki arkadaşınıza dönüp nasıl oluyor yahu? mertebesinde sorular yöneltirsiniz.
işte tam bu anda aklınızın avuçlarınızdan uçup gitmesini engelleyen teoremdir keser sapı teoremi.
örnek dialog:
- abi kızı gördün mü?
- görmem mi abi. neydi o öyle.
- peki yanındaki baltayı gördün mü?
- he yaa.. nasıl oluyo kardeşim anlamıyorum, isyanım var ulan.
- keser sapı gibi demek ki abi...
evet aklınız yerinde, hayatınız rutine geri döndü. rahatsınız artık. çözdünüz olayı. tebrikler......
roma hukukunda malları sınıflandırmada kullanılan ifade. tamamen kullanıldığı ve uygulandığı dönemin şartlarıyla şekillenen bu hukuki terimin, günümüzde net bir karşılığı yoktur. mevcut hukuk düzeninde en genel ayrım olan menkul ve gayrimenkul kavramlarıyla karşılanamaz.
örnek vermek gerekirse; at ve ev res mancipidir. biri menkul diğeri gayrimenkul bir değerdir.
çok kaba ve zorlama açıklama yapmak gerekirse değerli mallar olarak açıklanabilir.
ortamda, konuşma sırasında veya sayılan her iki değişkenden de bağımsız ve gereksiz bir şekilde veya nedenle coşagelen, genellikle genç bünyelere söylenen söz öbeği. hedef kişimiz aşmış, köpürmüş, tam gaz, köpükler saça saça derdini, meramını aktarmaya çabalarken aniden gökgürlemesi etkisi yaratan bu uyarı ile şaşkına döner.
diablo 2'de ilk köydeki büyücü kadın. konuştuğunuzda canı ve manayı doldururdu. ayrıca basit büyü parşomenleri ve büyü tabanlı karakterler için silah ve zırhlar satardı.
hindistan'da varolan bir inanca göre dünya cehennemin kendisidir. cezası ağır olanlar köle hafif olanlarsa zengin ve soylu olarak doğarlar. bu nedenle de ölümler yas değil neşe ayinlerine dönüşür. hindistandaki meşhur kast sistemi bu temel üzerine inşa edilmiştir. bu nedenle de kastlar arasında geçiş olanaksızdır.
ilk nefesimizle beraber vücuttaki hücrelerde gerçekleşen yanma ve buna bağlı acıyla bebeğin ağlamaya başlaması kafada soru işaretleri bırakır. gerçekten de her nefes alışımızda vücudumuzun içinde her bir hücremizde "yanma" gerçekleşir. aslında kendi kendimizi yakarız. hayat için aldığımız her nefes bizi biraz daha yakar. bu da akıllara cehennem tasvirlerini anımsatır. cehennem insanların yakıldığı yer olarak tasvir edilmemiş midir hep...
islam inancıyla ilgili cehennem tasvirlerinde günahkarların kaynar kazanlarda haşlanacağı ve kazıklara bağlı olarak yakılacağı da anlatılır. bu durum da dünya cehennemdir inancını haksız çıkarmaz. aksine her birimiz su dolu bedenlerimizde ve omurgamıza çakılı vaziyette cayır cayır yanmaktayız... kısaca vücudumuz kazanımız omurgamız ise kazığımızdır...
diablo 2'de act 1'de kashya'nın verdiği görevde öldürülmesi gereken abla. kendisi bir zamanlar kashya bacımızla kankayken diablonun saflarına katılmıştır. iskelet ve zombi diriltir. genel resistance seviyesi %50dir. öldürdüğünüzde kashya yanınıza bir yaren verir..
anton semyonovic makarenko'nun "yaşamımın yapıtı" olarak nitelendirdiği kitabı. kitabın asıl adı eğitbilimsel destan'dır. iki ciltten oluşur. birinci cildi daha akıcı ve günlükvari bir özelliktedir. ikinci cilt ise anlatımın yoğunlaştığı ve edebi kaygıların açığa çıktığı bölümdür. kitapta rus iç savaşının henüz tamamen sönmediği ve yaşamın daha yeni yeni normale döndüğü dönemde, (1920 sonbaharı) eğitim bakanlığının anton semyonovic makarenko'ya verdiği kimsesiz çocuklarla, çocuk suçlular için bir topluluk kurma görevi anlatılır. bu topluluk daha sonra gorki topluluğu adını alacaktır. tamamen gerçeklere dayalıdır. maksim gorki ve louis aragon kitabı ve yazarını içtenlikle kutlarlar. özellikle maksim gorki toplulukla sürekli iletişim halindedir.
diablo 2'deki en bilge NPC. görevler hakkında soru sorduğunuzda hiç beklenmedik cevaplar verir bu güzel tüccar abimiz. kısa, net, özlü sözler sarfeder. bilmiyorsa da bilene yönlendirir. deckard cain gibi tabiri caiz ise herbok ustalık yapmaz.
