sarhoşluk enteresan bişey abi. önce vücut sıcaklaşır, insanı bi enerji basar, (yani bana öyle oluyo bilmiyorum size nasıl oluyo. insan anatomisi aynıysa eğer sizde öylesinizdir heralde), kafanı hiç bişeye yormayıp böyle deli gibi dans etmek istersin (bu biraz daha ileri safhası olabilir yani çakır keyfin biraz daha ilerisi) en güzel yanıda hiç bişey düşünmek istemezsin. "annem bana kızcak şimdi yaa. niye eve bu saatte geliyosun diye carlııcak" diye bi düşünce gelir ama anında gider. sonrada "amaaaan koy götüne gitsin" olur. işte o anda hayat çok güzeldir aslında. hayatta kafaya taktıklarımızın çok boş olduğunu gösterir bize alenen sarhoşluk. mutluluk denen şeyin hep fazla parayla, fazla seksle, fazla fazla yaşanan bir hayatla yakalanabileceğini sanan insan bünyesi, bunların hepsini elde etsede kafaya bir şeyleri takmaktan vazgeçmiyor anasını satıyım. sarhoşken düşünülmez, asıl hayat işte o zaman yaşanır...
düğün esnasında gelin ve damadın hoppidi hoppidi oynarken çalmaması gereken şarkılardır. mazallah etrafta aile bireyleri falan varken... düşünsenize, gelin ve damat ortada oynuyor, millet oturmuş keyifle onları izliyor. çalan şarkı,
dürüst davranış yada söylemlerin insana getirileri yada götürüleridir. bir insana gerçekleştireceğiniz bir eylemi dürüst bir şekilde dile getirirsiniz. sonunda karşıdaki kişinin zararlı çıkacağını bilirsiniz ama ben yalan söyleyemem diyerek aklınızdan geçeni dürüstçe söylersiniz. sonunda kazık yediğini düşünen kişi sizi hain listesinin baş kösesine aturtur yerin dibine girip çıkarsınız resmen. ulan ne diye böyle bi halt ettimde yalan söyleyip kendimi aklamadım yada acındırmadım diye dövünüp durursunuz sonra. yok kardeşim birisine dürüstçe konuşmak her zaman sizden bir şeyler götürür. aklınız varsa yalan söyleyin, kendinizi başkasıymış gibi gösterip millete yaranmaya çalışın, acındırın kendinizi sonrada baş köşeye kurulun.
biten sigaranın ardından psikopata bağlamış bir şekilde diğerini yakmaktır.
nedeni pek önemli değil. ucunda köz halinde yanan küçük ateş insanı tahrik eder adeta. içe çekilen dumandan daha bir keyif alınmaya başlanır ve arkası gelmez... boğaz artık iyice coşmuş ve kendinden geçmiştir. avazı çıktığı kadar bağırmaya başlar hissetmiyorum hiç bişeyi yeter artık dur diye. iki dudak arasına sıkışan izmarit onu dahada delirtmektedir. nefes borsunundan geçen duman dışarı çıkmak istemiyordur artık. hapsolup orada kalmak istiyordur...
yaşamınızdaki olabilecek kırılması mümkün potlardır.
işyerindeyim... telefonla konuşuyorum.
+x işyeri ben anatomik felsefeci buyrun.
-merhabalar. ben sizin çok eski bir müşterinizim. patronunuz beni çok iyi bilir. amerikadaydım hatta yeni döndüm. patronunuzlada çok eski bir arkadaşız. ordamı efendim kendileri. (kişi çok kibar konuşmaktadır. hani 50-55 yaşında fazla sigara içmiş sesi kartlaşmış kadın sesi ama inanılmaz kibar kelimeler.)
+doğrudur efendim. yeniden aramızda görmek isteriz sizi. kim arıyor diyeyim?
-hürriyet ben. hürriyet çimen.
+hattan ayrılmayın hürriyet hanım bağlıyorum.
-hürriyet bey demek istediniz heralde. hahaha o kadar gençmi geliyo sesim. teşekkür ederim.
+* çok özür dilerim. ayrılmayın bağlıyorum.
evrenin sonsuzluğu, diğer gezegenler, güneş sistemi, ayın dünya üzerindeki etkisi düşünüldüğünde (ki zaten dünya evren düşünüldüğü zaman çok çok küçük kalıyor) çok garip bir sistem olduğu gözetiliyor. bilimsel olarak varoluş kesinlikle açıklanamıyor. örneğin insan denen varlık dünya dışında hiç bir yerde yaşayamıyor. çünki oksijen yok. burada ki sistemde bizim dünyada kalmamız ve dışarı çıkmamamız istenmiş. o zaman bu demektirki biz sadece dünya ile sınırlıyız.
bizim burada olma amacımız henüz kimse tarafından tam olarak bilinmiyor. bilinmeside gerekmiyor yüzyıllardır bulunamadığına göre...
yaşamdaki koşullar, insanın ne kadar zengin ve varlıklı olursa olsun mutlu olamaması, (biz bunu doyumsuzluk olarak tanımlıyoruz) yine garip bir sistem olarak düşünülebilir. oysa bizden istenen sevgi içinde sadece o anı yaşamaktır. doğaya, insana, hayvana, her türlü varlığa beslenen sevgi ile. saygı olmasada olur. zaten içinde bu sevgiyi barındırdığın zaman sen küçük bir çocuğa bile saygı duymak isteyeceksindir.
bizim burada yapmamız gereken her anı sadece o anı yaşamak gerekirken, yaptığımız yok geçmişim yok geleceğim diye dövünüp durmaktır. dünyaya göre insan sadece onu altüst eden bir varlıktır. onun doğasını bozmak için elinden geleni yapan, tam tabir ile içine eden varlıktır. doğa insansız güzel...
otobüsteyim. koridor tarafında oturuyorum. bi yandan müzik dinliyorum bi yandan da kitap okuyorum. tüm gün iş yüzünden zaten beynim sikilmiş. dışarısı soğuk zaten heryerim buz tutmuş yarım saat otobüs beklemişim o soğukta. başka sebepleride olan bir gerginlikte var üzerimde.neyse... taş çatlasın 30 yaşında fazla olamaz bi hatun yanıbaşımda belirdi birden. böyle koca götlü koca memeli kapalı bi hatun. çok kalabalık değil yani istese biraz geride durabilir. yada ilerleyebilir. sanki otobüs çok kalabalıkmış gibi hani böyle arkadan birileri ittirirde senin oturduğun bölgeye tecavüz etmek zorunda kalırsın anlarım. öyle bişey de yok anasını satıyım. rahatsız ediyo işte belli ki... amacı kendisine yer verilmesi heralde diye düşündüm. konsantrasyon gitti zaten. şöyle kafamı kaldırıp baktım napıyosun der gibi. neyse biraz geri çekildi. hatun bana doğru geldikçe ben sağ tarafımdaki herife yaklaşıyorum. biraz daha yaklaşsam akraba çıkıcaz yani. arada bakıyorum kendine geliyo geri çekiliyo sonra yine aynı. hasbinallah... neyse. kitap okumaya odaklanmaya çalışıyorum yok abi nerde. hadi yeter diyip kalkıp hatuna yer versem oda olmıcak. yorgunum. daha yeni binmişim. anasının gözüne kadar ayaktamı gidiyim. kaldırdım kafamı;
ne diyim. kendini taşımaktanmı acizsin, bana yer verin demektenmi... niye konuşmazsın be kadın böyle abuk sabuk yolları denersin. hayır türkçeyide iyi biliyo konuştu bak işte. ben sana hangi dilde küfür edeyim şimdi seç beğen bakalım.
çok kişi vardır etrafında ama öyle gözükür sadece. hiç bir şeyi sorgulamaz. sadece önüne geleni yer günü kurtarır. amaçsız bir yaşamı vardır oysaki ama farkında değildir. neden dünyaya geldimi sorgulamaz, büyüyünce ne olacağımı sorgulamaz, ilerde çocuğum olursa nasıl yetiştireceğimi sorgulamaz, dediğim gibi önüne geleni yer boş sorular sorar günü kurtarır! dolu yaşayanların hayatı çok mu mükemmel diyesi geliyor insanın böylesini görünce. yaşamı sorgulayanlar bir yerde tıkanıp kafayı sıyırıyor! sistemi sorgualayanlar bir yerde tıkanıp pes ediyor! çocuk yetiştirmeye çalışanlar bir yerde tıkanıp terk ediyor! ilerlemeye çalışıp amacı uğruna savaşanların bir yerde kılıcı elinden alınıyor! hiç bir şey sorgulamayan ise kensdisiyle uğraşır sadece, ona söylenen saçma sözlere takılır, sevgilisine sinirlenir ne bileyim muhakkak gereksiz bir şey bulur sinirlenmek için.
boş yaşamak daha mı güzel acaba diyesi geliyor insanın böylesini görünce!
insanlar bunu çok güzel becerir. hiç kimse hayatta yalnız kalmayı başarmanın ne demek olduğunu bilmediği için bir türlü onların durumunu anlayamaz. kendisinin bir ailesi vardır, çoluğu çocuğu vardır. genç yaşında bir taraftan okuyup bir taraftan çalışıp kiraydı oydu buydu bunların derdini çekenlerin sıkıntılarına seninkide bişeymi gözüyle bakarlar. evde oturursun gece biraz gürültü yaparsın oda pek bişey değildir muhtemelen ya bişey düşürürsün ya da başka ani bir şey olur alttaki yada üstteki komşu tak tak tak duvara vurur. birincisi sen beni adam yerine koymuyormusun da kapıma gelip yüzüme söylemiyorsun. ikincisi dur anasını satıyım ya noluyoruz sanki evde parti verdik? o kadar rahatsız konumdayız ki artık hiç bir şeye tahammülümüz yok diyebilmek için böyle bir varsayımda bulundum. daha geniş bir varsayım mı? onuda vereyim hemen; işyerindesindir. büroda zaten hemen herkesi tanırsın. müdüre yalakalık yapmak için senin hatanı kollarlar hep. senin hayatta nelerle uğraştığın onlar için hiç bir şeydir. bu varsayım değil gerçi. şimdi çalışan bir çok kişi aaaa evet ya çok doğru diyordur eminim. hoşgörü, nezaket, saygı... ne kadar eksildi insanlarda artık. yazık. çok yazık.
her ayrılan sevgili bunu düşünür fakat bir türlü nedeni ortadan kaldıramaz.
ya duygular bir gün körelirde o kalp o günkü gibi çarpmazsa. doğru ya. izin vermeyen başka duygularda var.
koparılan çiçekler adlı şarkıyı dinlerken kurduğum hayaller sonucu kaçırılan günler olarak değiştirdiğim düşünce olgusu. bazen bazı şeylerin farkına varmak koyuyo insana. o anı yaşarken kendimize doğruyu söyleyemiyoruz sanırım. ya da herşey bittikten sonra kendimizi kandırıyoruz. hayal dünyasındamı yaşıyoruz yoksa hayallermi bizi yaşıyo anlayamadım gitti.
insanlara bakıyorum. çoğu çok neşeli görünüyor. sevgi dolu hayat dolu. gözlemlerimin yanlış olmadığı kanaatindeyim. neşeli görünen insanlar aslında iç dünyalarında çok hüzünlü. onlar kendilerini insanları sevmeye ve onlara kendini bu şekilde kabul ettirmeye adamış. kendilerini boşvermiş. yada bir şekilde ilgi odağı olmak istemiş. anne ve babalar sevin çocuklarınızı. sevgisizlik çok büyük tehlike üretiyor.
doğarsın. hiç bir şeyden habersiz bir şekilde dünyaya gözlerini açarsın. birisi sana gece gündüz ilgi gösterir. kendi içinden bir parça daha oluşturur. onu sıvı halde sana verir. çevrende herkes dört döner. yaş biraz daha ilerleyince sanki herşeyden haberdarmış gibi davranılmaya başlanır. daha 5 yaşındasındır ama otobüsün ne olduğunu bilmiyorken sana kucak açan kişi hayatın ve senin yükünü kaldıramadığı için "tutun düşüceksin. arkanı dönme. bağırma. ağlama. konuşma." gibi sözler söylemeye başlar. hani herkes benim etrafımda dört dönüyordu ne oldu böyle birden diyip afallarsın. yaş biraz daha ilerlesin eğer erkeksen gezip tozmak bol keseden, kızsan cimri keseden verilmeye başlanır. sürekli sana öğüt veren birileri olur artık etrafında. "bak ben gençken böyle yaptım sen yapma". "gençliğinin kıymetini bil" falan gibi öğütler.
sonra, biraz daha büyürsün. başlarsın çalışmaya. kafanda o kadar çok şey vardır ki... bugüne kadar sana söylenen her söz hala aklının bir köşesindedir. "hata yapmamalıyım." "düşmemek için tutunmalıyım". "gençliğimin kıymetini bilmeliyim". "çok çalışmalıyım". derken işin içine aşk girer. bu benim lise çağlarımda yaşadığım şeyden çok daha farklı. ne güzelmiş hayat diyip kaptırırsın kendini. gün gelir aile seni yalnız bırakır. artık kendi ayakların üzerinde durmalısın. hayat senin ona sahip çıkmalısın. sonra yine afallarsın. "benim yaptığım herşeye hata gözüyle bakılıyordu hani nasıl oldu da bir başıma kaldım" diye. belki gün gelir aşık olduğun kişide seni bırakır. işte o zaman hayatta aslında yalnız olduğunun farkına varırsın.
sonra hayatı kurcalamaya başlarsın. ben küçüklüğümde olduğu gibi el bebek gül bebek etrafımda dört dönülmesi için mi?, çalışmak için mi?, onca insanın öğütlerini dinlemek için mi?, gençliğimin kıymetini bilmek için mi?, aşık olmak için mi? ne için geldim lan ben diye düşünmeye başlarsın. düşünürsün, düşünürsün, düşünürsün bi bok bulamazsın. sonra dersin ki yaşamaktaki amaç galiba o anın tadını çıkarmak. geçen günler geri gelmiyor. en iyisi hangi andaysam orada kalayım dersin.
kalbi kırılmış kişi ne yapar. önce eski sevgilisiyle buluşur. onunla geçirdiği zamanları tekrar gözünün önüne getirmek ister ki hayatın devam ettiğinin farkında olsun. sonra sanki hiç bir şeye aldırmıyormuş gibi tüm arkadaşlarıyla sırayla buluşur. ama nafile. bunların hiç birisi kırılan kalbi toparlayamaz. akıl telefondadır, gaipten mesaj sesleri duyulmaya başlanır, telefonmu çalıyor acaba diyerek koşarak telefona sarılınır. her defasında olumsuzlukla karşılaşan kişi bir türlü bunu kendine yediremez. en sonunda sikicem ulan bi ben miyim bu derdi çeken diyip herşeyi boşverir. buna yakıştırılan tabir de yapıştırıcıdır.
tanım: insanlara sürekli bir kulp takıp onları kendimizden uzaklaşırmaktansa, o kulpları kırıp bardağın dolu tarafını görmektir.
biraz önce bir başlığa girdiğim entry ile son yaşadıklarım tam da bunu özetliyor aslında. gerçekten neden sürekli tüm insanlara bir kulp takarız. acı çekmek, üzülmek bize keyifli geliyor sanırım.
insanları bir iş için motive edip onun ruhunu zenginleştirmektense, onlara sürekli olumsuz şeyler söyleyip kendini yerden yere vurulmuş vaziyete sokan cümlelerin sahiplerine uydurduğum bir söz dizisi.
kayatının kadınını bulamadığı için, birleşme organlarını sadece rüyalarda görüp, uç noktada yaşadığını iddia eden kişilerdir bunlar. hep bu konudan bahsederler. çünkü bu bir eksikliktir onun için. eksiği yokmuş edalarıyla ben herşeyi bilirim tavrı takınır ama hiç bir şey bilmiyordur. çünkü seks diye tabir edilen bu duyguyu yaşamak bir erdemdir.
geçtiğimiz günlerde okan'ın medya arkasında sabah sabah seda sayan mıdır nedir her neyse bu hatunun programı gösteriliyor. şimdi efendim bu gösterimde bizi aile efradıya beraber şoke eden iki şey mevcut. bir tanesini başlıkta belirttim zaten.
program konuğu kişisi bülent serttaş canlı yayına motorsikletle girer. evet yanlış okumadınız motorsiklet. adam motorun üzerinde şarkı söylemeye başlar. derken dengesini kaybedip ağır ağır yavaş çekim halinde düşer. tabi orkestra, izleyiciler, konuklar ve tüm ekip kopar. bir yandan da düşen kişiye yardım edilir. adam her şey normalmiş gibi yahu ben düştüm siz niye çalmaya devam ediyorsunuz diye orkestraya böyle saçma sapan bir şey söyler. derken arkadan sedanın sesi gelir.
+pantalonun yırtıldımı laaan!
var mı buna aklı eren. yahu millet sabahları bu programı açıp izliyor. ve bu program reyting rekoru kırıyor. "laan" kelimesini kınamıyorum yanlış anlamayın. tabiiki bir sürü filmde küfürler ediliyor. bu çok masum. ben şunu söylemeye çalışıyorum. sabah da olsa sadece tv.yi doldurmuş olmak için program yapılıyor. konuklar geliyor atraksiyon olsun diye böyle garip garip şeyler üretiliyor. motorla canlı yayına girmek falan. komedi ya cidden komedi.
edit: programdan komisyon falan mı alıyorsunuz anasını satıyım yaa. gereksiz işler yapılıyor işte bas bas bağırıyorum.
geçtiğimiz günlerde bilgisayarımın ağzına sıçan virüs. o kadar başarılı bir yapıt ki (yapanı ayrıca tebrik ediyorum) kendisi bir anti virüs gibi görünüp ay ne iyi huylu bir program diye düşünürken başlı başına bir virüs olduğu anlaşılınca artık çok geçti. yalnız bi üşenmedik araştırdık bu virüsün çözümü var ve o kişilerden "hay allah bin kere razı olsun". o kadar bıktırmış ki virüs, başına gelenler "beni yaktın bari başkasını yakma" diye foruma yazmış hatta aşamaları tek tek resimleyip eklemiş. bu aralar baya yaygın gibi. bilgisayarı açtığınızda "wreeeeeennnnnn" diye çığlık atıp trafik canavarı gibi amblemi olan bir şey virüs bulduğunu söylüyorsa kanmayın. o think pointin bir önceki aşaması.
yakında yapacağım üretimin ta kendisidir. dırdırcı bi teyze olur, sürekli bağıran bi seyyar satıcı olur, cart sesli sürekli konuşan yan daire komşusu olur, sana konuşma fırsatı vermeyen dır dır dır konuşan bir arkadaşın olur. sıkıldınmı tak satıyım ağzına bantı kapa çenesini.