ben hem bu oyunu oynayıp hep üniversiteyi kazandım ya; işte bundan sebep istersem atomu bile parçalayacak özgüvenim var. yemin ediyorum günde 16 saat lvl, np vs kasıp üniversiteyi kazanabiliyorsam diye düşüne düşüne hörgüçe epey özgüven depoladım. kızlar özgüvenli erkeklerden hoşlanır dedikleri için bir de. neyse, öyle ya da böyle bana epey faydası olmuş oldu. karakteri de 300 liraya okutmuştum, iyi paraydı o zaman.
adamın iki kuşak sonrası almanya'da cami yakıp türk doğruyor, alakasız bir sürü gerizekalı da burdan adama alkış tutuyor. yemin ederim gerizekalısınız.
bana panikatağı çağrıştırıyor. ölüm korkusuyla yaşama tutunma çabası gibi bir şeyler hissediyorum dinlerken, gerçekte nasıl bir his olduğunu bilmeden. sonuç olarak bu, besteyi başarılı kılıyor bende. kendi hayatıma ağıt yakıyorum.
hala, "stadı bedavaya yaptırıyorlar" diyen ilk kişiyi arama çalışmalarını sürdürüyormuş. bulunca 3 yıllık bir iktisat kampına sokulacakmış. bu safsataya inanıp araştırmadan körlemesine konuşan mallar içinde, 6 kişilik bir imam ekibi vardiyalı olarak allahtan bunlara akıl fikir vermesi için dua ediyormuş.
şimdi yaratılış falan da var tabi ama ben kendi faydama bakarım en önce. bu evrim teorisi beni 20 lik diş ağrısından kurtarıyor mu ona bakarım. apandistim patlamadan bir şeyler ayarlıyor mu ona bakarım. yoksa balıktan girmiş kuştan çıkmış beni ilgilendirmez. bana balık tutmasını öğretecek bir kere. değilse bana faydasız teoridir. istemem. ıspatlanmasın.
birbirine beyli hanımlı hitap eden insanlar geliyor aklıma seviyeli birliktelik denince. birde karanlıkta sevişiliyor sanırım. bugüne kadar ya küfür ettim ya başka bir şey yaptım düşürdüm hep birlikteliğin seviyesini, o yüzden tam bilemiyorum tabi. birde birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günler var mesela. o birliktelikte de seviye yerlerde.
çok kaliteli bir tripod markası. genellikle profesyoneller tarafından kullanılır. daha az profesyoneller ise manfrotto, libec, cartoni gibi markalar kullanılar. tripodları gerçekten kaliteli ve muadillerine göre daha pahalıdır.
sürekli bir şeylerin özentisi olarak nitelendirilseler de aslında sadece kaliteli yapımları izleyen insanlardır.
not: "bunlar hep sizin aklınızı çelmek için. normal hayatta böyle şeyler olmaz" bu, bugüne kadar bir tv yapımını eleştirmek için kullanılmış en komik argüman sanıyorum.
milyonlarca dolar harcayıp yurtdışında kendimizi aslında olmadığımız biçimde pazarlarken, gerçeği turistlerin yüzüne çarparlar.
bu adamlar bizi turistlere yanlış tanıtmıyorlar kardeşim. zira biz böyleyiz. herkesin birbirini kazıklama peşinde koştuğu ufak hesapların adamıyız. bu memlekette turist kazıklanması doğaldır. çok büyük turist centerların iç yüzünü bilseniz bu taksiciler size melek gibi bile görünebilir.
yazıyı götüyle anlayacaklar için not düşüyüm; kesinlikle birini kazıklamanın hoşgürülecek bir yanının olduğunu düşünmüyorum. 3-5 kuruş için insanlıktan çıkmak dünyanın hiçbir yerinde sevimli bir hareket değildir. demek istediğim şey bu adamların bizi yanlış tanıttığı iddiası. bu taksiciler son derece de olduğumuz gibi tanıtıyorlar bizi.
8 yıl aradan sonra küfkedisi romanıyla "hoşgelmedin ve keşke her neredeysen orda kalsaydın" dedirtme potansiyeli yüksek olabilirdi. tabi "dedirten" kalıbı bu kadar itici ve illegal olmasaydı.
bir ay öncesinden tam şu ana kadar yaptığım şey idi. geçen aynada kendime bakarken karizmamdan aynamın kırılması sonucu bu entryi girmeye kadar verdim hatta. herkese tavsiye ederim. bu yolla pipilerinin büyüdüğünü iddia eden arkadaşlarım bile var.
ilk gerçek üstü film sanılandan daha eskidir aslında. georges méliès'in le voyage dans la lune filmi çoğu sinema kuramcısına göre ilk gerçeküstücü filmdir.
midede felaket bir ağrı oluşturarak, içilmesine sebep olan asıl ağrıyı unutturan ilaç. değişik bir tarzı, diğer ilaçlardan ayrılan farklı bir stratejisi var bu bakımdan.
kendi labaratuvarlarımda (evet çoğul. çok var bende) yaptığım deney ve gözlemlere göre, bunu yapan insanların %97.3'ünün temizlikçi gelmeden önce evin kabasını aldıklarını da test edip onayladım. tüm bunlardan çıkardığım sonuç ise daha şaşırtıcıydı: işim gücüm yoktu benim. boş beleş bi adam olduğumdan tüm gün böyle şeylerle uğraşıyodum. çok tuhaflar. tuhaf.
ben dmc'da çalışırken studyolarda amaçssızca ordan oraya gezen bu adam, enteresan biçimde herkese tanıdık gelmekle birlikte, isminin hatırlanamamsı ona felaket bir gizem katıyordu. sonradan dekorcuların, ışıkçıların ve dahi sesçilerin "şş çekil la ordan büzzzztt, ohey ohey değmesin tikkat, gaç hele gaç" tepkileriyle bu gizemli karizmanın sadece bende oluştuğuunu fark ettim. meğer adamı kimse sallamamaktaymış.
fenerbahçe yönetimi ve taraftarının uzun uğraşlardan sonra tüm diğer takım taraftarlarını fenerbahçeden nefret ettirerek yarattıkları durumdur bu. değiştirmekte yine onların ellerinde.
yazarlar tarafından genel olarak "becermek, ağzına vermek, g.tüne sokmak" formlarında cevaplanmış aysun kayacı'nın açıklaması. demokrasiyi götünden anlayıp komik duruma düşen birisine verdiğiniz cevaplar çok yerinde doğrusu. tebrik ediyorum hepinizi. demokrasinin kılıcı bellediğiniz s.klerinizi iki dakika elinizden bıraksanızda aklı başında cevaplar verseniz belki iki kişinin ufku açılırdı yazdıklarınızla.