sad sad
@amoralistis filosofos    274 (çağından bir adım önde)
on birinci nesil silik 22 takipçi 362.17 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    felsefenin herkes için olduğu anlayışı

    1.
  1. Artık yıkılması, geçerli olmadığının kabullenilmesi gereken anlayış.

    Takdir edersiniz ki Felsefe bir zeka seviyesi ve anlayış, yorumlayış kapasitesi istiyor. Her insan bu erişim imkanına sahip olacak diye bir kaide yok. Başkaca alanlar da var.
    Bana "şunu okuyayım mı" diyen herkese "evet" demiyorum, zira kendisinin potansiyeli onu taşımaya yetmiyor. Buna karar verecek ben miyim? Hoşunuza gitmese de vereceklerden birisiyim.

    Anlaşalım, siz yine söz falan paylaşın ama anlıyormuş gibi davranmayın olur mu, bebişlerim? Aferin.
    6 ...
  2. sineklerin ekseriyetle kant ın kitaplarına konması

    1.
  3. Defalarca kez fark etmişim ve hiç şaşırmamışımdır. Evdeki Kitaplar arasında sürekli olarak "arı usun eleştirisi"ni seçmeleri ile bir şeyleri ima ediyor olabilir.
    5 ...
  4. varlık ve zaman da daseinın iki varoluş biçimi

    1.
  5. Martin heidegger'in varlık ve zaman adlı yapıtında, "sahici" ve "sahici olmayan" olarak ele aldığı ve gösterdiği iki varoluş biçimidir.

    Bunu kendim de açıklayabilirim ama özgür aktok öyle güzel ifade etmiş ki onun ifadesiyle açıklamaktan kendimi alıkoyamıyorum:

    " (i) sahici olmayan varoluş biçimini, insanın toplum tarafından standartlaştırılmış normların taleplerini yerine getirdiği durumu ifade eden 'birisi' (das man) kavramı ile adlandırırken

    (ii) Sahicilik, tam da bu 'ortalama' ve 'sıradan' varlık anlayışından özgürleşip -harikulade kısım geliyor- 'kendi sonlu koşullarına özgün bir karşılık verebilme' olarak yorumlanır. Bu özgün karşılık vermeyi, Heidegger kararlılık (entschlossenheit) olarak adlandırır."

    (bkz: martin heidegger sözlüğü)
    1 ...
  6. fred dallmayr

    1.
  7. "var olmaya bırakma ve eyleme" adlı yazısıyla; heidegger felsefesini pragmatist bir felsefe olarak yorumlayan Dreyfus ve okrent gibi isimlere karşılık, Heidegger'in ne ölçüde pragmatist olarak yorumlanacağını ifade etmiştir. Heidegger düşüncesinin pragmatizme indirgenemeyeceğinin altını çizmiştir.

    Çok tatlışsın, yerim kalemini.
    0 ...
  8. klozete oturup sigara kahve içerek kitap okumak

    1.
  9. Normal şartlarda kitap okurken yancıl her eyleme karşıyım. Lakin Klozette durum farklı.

    Ağır bir klasik müzik eşliğinde aceleyle kendisini tüketen bir sigara ve tüm eyleme temel katık olan kahve ile kitap okumak... Yüce dionysos, harik'ul-ade.

    Edit: kahve, içeriye konulan bir sehpa ya da tabure üzerine konulur.
    7 ...
  10. kafayı bileme motoruna sürtmek istemek

    1.
  11. Böyle, kedinin kendini sevdirmek için kafasıyla yaptığı hareketleri bileme moturu çalışırken o çarka/tekere sevimli sevimli yapmak istemektir.
    5 ...
  12. kahredici bir haber metin olun uyumaya gidiyorum

    1.
  13. Varlığı sözlüğe bir lütuf olan yazarın uyumaya gitmeden önce, yazarların bu acı habere hazırlanması için sunulan uyarıcı bir cümle.

    Biliyorum ki bunu gördüğünüz andan itibaren geceniz ve dahi hayatınız eskisi gibi olmayacak, içinizi huzursuzluk kaplayacak ve uyumakta zorlanacaksınız. Ama lütfen, metin olun. Uyandığımda yine geleceğim. Üzülmeyin.

    Hayır, hayır; silin gözünüzden akan yaşları. Zorlaştırmayın bunu. Söz geleceğim. iyi geceler.
    4 ...
  14. dogmatik uykudan uyanmak isteyenlere tavsiyeler

    1.
  15. "David hume okumak"ın, başında geldiği tavsiyelerdir.
    4 ...
  16. ontolojik olarak adlandırılmadaki müphemlik

    1.
  17. Bilindiği üzere felsefe tarihinde kategori, mantık, gerçeklik üzerine sunulan fikirlerin "ontolojik" ve "epistemolojik" ayrımı söz konusudur. Bu ayrımda baz alınan birincil ölçüt bahsedilenin öznede mi yoksa nesnenin kendisinde mi olduğudur. Basit bir örnekle:
    Kant'ın kategorileri öznenin kendisinde iken hegel'e göre kategoriler nesneye aittir. Kant'ın bu kategori yorumuna epistemolojik derken, hegel'in kategorilerin doğada, nesnenin kendisinde olduğunu söylemesi hegel'in kategorilerini ontolojik yapar.

    Ne var ki bu klasik terminolojik adlandırma ontolojik olmayı basit bir sıfat haline getirdiği gibi asli muhtevasını da tahrif etmektedir. Her ne değin "ontolojik" kelimesi; yukarıdaki açıklama ve örneği kapsasa da bir şeyin "ontolojik" olarak anılması tek başına ya da öncesel olarak bu ölçüt ile mümkün değildir.

    Her şeyden önce "ontolojik," Varlık'a "doğrudan" ilişkin olmayı özü itibarı ile zorunlu kılar. Terminolojinin, varlık'ı varolana indirgeyen müfredatça belirlenmiş bu hali ciddi bir tahrip ve tahrifata neden olmuştur ve olmaktadır.

    Başlıkta "müphemlik" olarak daha merhametlice ifade edilen bu adlandır(ıl)ma bugün hâlâ geçerliliğini korurken, birer felsefe işkencecisi olan akademisyenler tarafından hiç de kayda değer bir şey olarak görülmemektedir.
    Bu yüzden sizin de iq. Elim üşüdü sizi eleştireyim derken.
    5 ...
  18. immanuel cunt

    1.
  19. Kant olarak bilinen immanuel'in gerçek soyadıdır. Neden bu soyadının verildiğini tahmin etmek güç değildir.

    (bkz: metafizik temellendirmesi)
    (bkz: varlık sorusunun ihmali)
    (bkz: insanı kategorilerle serimlemek)
    (bkz: öznenin konumu)

    Bunlar bir insanı cunt yapmaya yeter.
    4 ...
  20. descartes ın üzerine çok gidilmesi

    1.
  21. Son zamanlarda sözlükte dikkatimi çeken durumlardan birisi. Gören de descartes'ın meditasyonlar'ı gibi, yöntem üzerine konuşmalar'ı gibi kitap yazdı sanır. Yahu diyelim kraliçe ile yakındı, diyelim onun eteğinin altından çıkmadı; yine de bu onun cogitosu'nu, üçlü Substantia görüşünü, res extansa ve res corporea'sını gölgelemeye yeter mi? Bırakın işin magazin tarafını.
    2 ...
  22. klozette uyuyakalmak

    1.
  23. Önceleri aralıklarla ama son zamanlarda sıklıkla yaşanan.

    Gece kalkıp tuvalete gidiyorum ve geri dönemiyorum. Yeter ama.
    6 ...
  24. ama descartes kocaman oldun çık oradan artık

    1.
  25. Kraliçenin, eteğinin altından bir türlü çıkmayan descartes'tan artık çıkmasını talep ettiği cümle. Descartes da "yaaa ama kraliçem, ben buraya çok alıştım. Substantianızı seveyim yapmayın" diye cevap verir. Ağlak herif.
    3 ...
  26. platon o gece mısırlı rahiplerle ne yapıyordu

    1.
  27. Binlerce yıldır hep düşünülen ama üzeri örtülen soru. Neden bizim bildiğimiz platon, Mısır'dan dönünce ortaya çıktı? Neden önceden böyle değildi? O gece mısırlı rahiplerle ne yapıyordu?
    1 ...
  28. bir tek kraliçem olsun bana bir şey olmaz

    1.
  29. Descartes'ın, 13. Cogitolu rock festivalinde seslendirdiği, sözü ve müziği kendisine ait olan şarkısı.
    2 ...
  30. descartes ın kraliçemin poposunun kılıyım demesi

    1.
  31. Çok iyi bildiği ve incelediği yerler olduğu için kendisini o kıla benzetmekte bir problem görmemiştir. Morphe falan, değil mi descartes?
    1 ...
  32. bir dibini dövdürüş öyküsü platon ve mısırlılar

    1.
  33. Platon hakkında pek hoş olmayan gerçekleri yazdığından yasaklanmış kitap. içinde yazanlara göre platon, felsefesini dibini döndürmek karşılığında mısırlı rahiplerden almış.
    1 ...
  34. descartes ile ben bilmem kraliçem bilir

    1.
  35. Sözde modern düşüncenin sözde kurucusu descartes'ın hazırlayıp, sunduğu ve yarıştığı yarışma programıdır. Kraliçeye çok masraf olmasın diye hepsini o yapmıştır.
    2 ...
  36. tontoş heidegger in phusis ve natura ayrımı

    1.
  37. Pek Tontoş ve ziyadesiyle saygın filozof martin heidegger'in eski yunanca "açığa çıkma, görünür olma, ışıkta olma" anlamına gelen phusis ile latince "doğa" anlamındaki natura kelimeleri arasında yaptığı ayrımdır.

    Malum antik yunan felsefesinde varolan her şeyin açığa çıkmış, görünür olmuş, ışıkta olan gibi birincil anlamıyla phusis ile karşılanırdı. Ardından latincenin felsefede kullanılan bir dil haline gelmesiyle eski yunanca olan kelimeler latinceye çevrildi.

    Ne var ki çevrilen kelimeler somut anlamlarından ziyade çevrilen dönemin ve çevirene hakim görüşün bağlamında çevrilerek anlam daralmasına uğradı. Bunlardan birisi de phusis'ti, latinceye natura olarak çevrildi.

    Tontoş heidegger, phusis kelimesinin natura'yı her varolanı kapsaması bakımından içine aldığını ama doğa kelimesiyle örtüşmediğini ifade eder. Zira phusis her türden bir açığa-çıkmayı baz alırken, natura yalnız doğa ile sınırlıdır.

    işte üstad-ı azam hazreti martin heidegger (r. a.) bu iki kelimeyi birbirinden ayırır ve bu tahrifatı eleştirerek göz önüne koyar.
    2 ...
  38. pembe ojeli haseki puder

    1.
  39. Bana özel mesaj yoluyla "yıaaa sen ne ponçirik, tatlış bir Filosofossun" yazmış ama tarafımdan cevap alamamış yeni yazar.

    Ayrıca biliyorum öyle olduğumu.
    1 ...
  40. küveti doldurup banyo paspasında uyumak

    1.
  41. Dogmalara bağlı kimselerin tuhaf bulabileceği ama aslında hiçbir şeye aykırı olmayan, ziyadesiyle haz verici, ponçirik bir eylem. Bu konuda kendimi yalnız hissediyordum ki totonok folmondoko boton gomo da yaptığını söyleyince rahatladım.
    2 ...
  42. owl on a grave

    1.
  43. https://galeri.uludagsozluk.com/r/1243704/+

    caspar david friedrich'in yaşamının son zamanlarında ortaya koyduğu eseri. Tam da yaşamının son zamanlarında olmasından dolayı ve daimi kasvetli tarzının gereği olarak bilgeliğin olduğu kadar ölümün de hayvanı olan baykuşu bir mezarın üzerinde (aslında baykuşun uçuşa başlamadan hemen öncesi gibi görünüyor) resmetmiştir.

    Resimde kullanılan tonlar insanı hemen resmin içine alıyor. Bu zamanlarda kısmen felç olan ressam, yağlı boya kullanamamış ve sepya renkte kalemle çizmiştir.

    Mason insanın sanatı bir başka.
    4 ...
  44. öksürük krizine giren babaya kral suyu içirmek

    1.
  45. Birçok medical ve doğal yol denenebilirdi elbette ama hem bunların etkisinin yavaşlığından hem de babaya asaletini hatırlatmak amacıyla kral suyu içerilmelidir. Bir daha öksürmeyeceğine yemin dahi edebilirsiniz.
    3 ...
  46. transendent ve transendental

    1.
  47. Birbiriyle ilişkisi biri bilinmeden öteki bilinememesi yönünden olan ama temelden farklı iki kavram olan transendent ve transendental, felsefenin tamamında yer etmiş ve felsefenin tamamıyla ilişkilidir.

    Öncelikle ilk görüşteki sanıdan farklı olarak bu iki kavram "bir şey" ve "bir şeysel" olarak anlaşılamaz. ilişkileri bu yönden değildir. Evet, kelimeler aşkın (transendent) ve aşkınsal (transendental) anlamındadır ama bu anlam, röpteşambır ve röpteşambırsal olarak aitlik ve bir şeysellik değildir.

    ikinci genel yanlış kanı ise transendent kavramının metafizik ve ontolojik ama transendental kavramının epistemolojik olduğudur. Bu hemen her yerde böyle söylenir ama transendental epistemolojik olduğu gibi ontolojiktir ve olabilir de.

    Üçüncü muallel sanı ise bunların anlamlarının sabitlenebileceği ve zihnin kategorileriyle yorumlanması zorunluluğudur. Ve bağlacından önceki kısımdaki sabitlemeden kasıt genel-geçerliktir. Oysa önce epistemolojik olduğu söylenen bir kavram anlam bakımından sabitlenemez ve ontolojik olduğunu söylesek de bağlam yönünden yine değişkenlik gösterecektir. Ve bağlacından sonrası herkes tarafından söylenmez ama kant ve kant'a yakın felsefeler bunu zorunlu görür. Oysa yönelen bilinç doğrudan yöneldiği nesneyi ele alması bakımından kategoriyel incelenmez. Kaldı ki eksistansiyal olarak bile ele almıyoruz.

    Kavramlara ilişkin söylenmesi gereken şeylerden en önemlisi transendent kavramının, yani aşkın'ın özneden aşkın olmanın neyi ifade ettiğidir. Öncelikle burada özneyi aşan bir şeyden kasıt duyu ve deney yoluyla kavranamaz, alınamazlıktır. Kant'ın tuhaf ding an sichi buna örnektir. Daha sonra aşkın olan aslında akıl yoluyla da kavranamaz, zira onu da aşar. "Biz bir şeyin aşkın olduğunu bilsek de aşkın olan şeyi tanımlayamaz, bilemeyiz."

    Hemen aşkınsal kavramına geçelim. Aşkınsal olan ise aşkın olmayan, yani özneyi aşmayan ama o sınırlarda gezendir. Ay bu çok poetik oldu. Daha somutlaştıralım; aşkınsal zihnin muhtevasına ilişkindir. Bu ilişkinlik, zihnin fenomen, ide ve kavramlarına ilişkinliktir. Şimdi bu aşkınsal tanımı, epistemolojik bir aşkınsal tanımı oldu. Kant ve hemen her epistemolog tarafından böyle ifade edilir.

    Ben kant'tan ve hatta husserl'den farklı olarak transendentalin aynı zamanda ontolojik de olduğunu söylüyorum. "ama amoralististoş zihnin idrak gücü kategorisi; ideleri ve kavramları ile ilgili olan bir şey nasıl ontolojik olabilir?" sorusunu kim sorduysa tam yerinde bir soru. Ben burada epistemolojik tanımı ve bağlamı reddetmiyorum, sadece "öncelik"in atlandığını söylüyorum. Çünkü en başta bilgi de bir varolandır. Evet, hemen her bilgi felsefesini gördüğünde "aq bilgi de bir varolan olmaz mı?" diye sorup yanlış veya eksik düşündüğünü düşünenler bu soruyla büyük bir ihmali fark ediyor aslında. Bilgi de bir varolan olmasından bizatihi kendisi ontolojiye dahildir. Bu yüzden doğrudan olmasa da... (bu ifade olmadı) transendental doğrudan bilginin kendisiyle ilişkisi bakımından olmasa da bilginin varolan olması bakımından ontolojiktir. "e o zaman her şey ontolojik aq!" diyebilirsiniz ve öyle zaten.
    4 ...
  48. nesnenin zorunlu bilme alanı olarak fenomen

    1.
  49. Kant sentetik a priorisinin olanaklılığını mümkün kılmak için nesnenin noumen alanını değil, fenomen alanını bilebileceğimizi ifade eder. Bunun nedeni aslında basittir.

    Kant, görü ve duyu arasında kurduğu köprüde çok dikkatli yürümektedir. Ne görüyü tamamen duyudan soyutlayacak ne de duyuyu görüden bağımsız kılacaktır. Bundan ötürü görüye Müteallik söylediği hemen her şeyde "nesne bizde verili oldukça" ibaresini görürüz. Bu ifade duyuya işaret eder, yani nesne bize duyular ile verilir.

    Sentetik a priori ise hem mevcut bilgiye yeni şeyler katan hem de zorunlu yargıdır. istemsizce "hadi oradan" desek de kantcığıma göre bu mümkündür. Fizik, metafizik ve matematiğe girmeden başlıkla ilişkisini ortaya koymak gerekirse, bir a priori için nesnenin verili olması şarttır, nesne duyular ile verilir; kavranan nesne duyular ile verili olduğundan biz nesnenin duyu-ötesi olarak kendinde olduğu'nu (ding an sich) değil, duyular ile kavranan halini biliriz; -nihayetinde - o halde "nesnenin bilebileceğim alanı fenomen alanı"dır.

    işte kant bu zorunluluğu böyle serimler. Belirtmek gerek ki buna gerçekten inanıp inanmadığını ya da bunu doğru kabul ettiğini bilemeyiz ama bilebileceğimiz şey şu ki bunu daha çok sentetik a priorisini temellendirmek için ortaya koydu.

    Bana kalırsa burada epistemolojik bir başarı görülebilir, evet ama ontolojik bir hata daha güçlü bir zevahirdir. Zira varlık koşulu akla uygunluk ya da gerekçeye bağlılık olan bir varolan (bu ister bir alet ister bir yargı-bilgi olsun) varlığının genel itibarıyla akla uygun değildir. Burada evrenin akıl tasarımından bahsetmiyorum, bir varolanın varlığının mümkün olma koşulu hiçbir suretle kendi varlığının başka bir varolana çelişmezlik bakımından uygun olması değildir.
    2 ...
  50. transendental estetik

    1.
  51. Sanıldığının aksine yalnızca sanata ve güzele ilişkin değil ama daha fazla doğa bilimlerine, salt doğa Bilimlerine ilişkin bir kavramdır. Bir şeyin başına transendental konulduğunda çekimser bir tavır benimsememek gerekir. Öncelikle kavramın hangi filozof tarafından kullanıldığına bakılırsa kavram gayet açık bir şekilde kavranabilir.

    Kant'ta transendental kavramı, transendent yani aşkın kavramından kendi bilgi görüşünü ayırmak için kullanılır ilkin. Şöyle ki transendent bilgi, mümkün bilginin sınırlarını aşan* bilgidir. Kant burada kendi sentetik a priorisinin bilgi sınırlarını aşmadığını göstermek için transendental kavramını kullanılır. Transendental ise onda bu sınırları aşmayan ama o sınırları sorgulayan ve Araştıran anlamındadır.

    Transendental estetik ile kant'ın anlatmaya çalıştığı şey, bir görü için her zaman nesnenin gerekli olması ve bu nesnenin insana verilmesinin duyu ile sağlanmasıdır. Yani kant, bir görüye sahip olmak için önce nesnenin insanda verili olması gerektiğini söyler, bu nesnenin insanda verili olması için o nesnenin duyular yoluyla alınması gerekir. Kant, transendental estetik ile sentetik olan a priorisini temellendirmek adına duyu-görü arasına köprü kurmaya çalışmıştır diyebiliriz.
    2 ...
  52. edgar allan poe bütün şiirleri

    1.
  53. ithaki yayınlarından, gerek tasarımı gerekse çeviri kalitesi ile sunulan leziz bir çalışma. Bu derleme/çalışmanın çevirmeni olan oğuz cebeciyi tebrik etmek gerekir ve elbette ithaki yayınlarını, her zaman olduğu gibi kalitesinden ötürü kutlamak.

    Edgar allan poe zaman zaman filmlerde, dizilerde ve kitaplarda şiirleriyle ve alıntılarıyla karşılaşılan bir yazar ve şair. Hikayeleri o kadar ilgimi çekmese de şiirlerini ziyadesiyle beğenirim. şiirlerindeki kasvet okuyana birçok farklı formda ulaşır. Elbette türkçesini okurken pek fazla fark edilmese de edgar, ingilizceyi kullanmada ve onunla oynamada oldukça yektindir.

    Bu çeviride kitabın sağ sayfalarında şiirin türkçesini ve sol sayfalarında özgün dilini bulundurur.

    Kapağı:

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/1209927/+
    8 ...
  54. shockvoice tv

    1.
  55. Bir youtube kanalı. Internetteki meşhur videolara hollywood dublajı yapan, belli konularda bilgilendirme videoları paylaşan, yabancı dildeki bazı videoları Türkçeye çeviren gayet hoş bir kanal. Özellikle dublajlarına çok gülüyorum, Gerçekten harikulade. ileride oldukça ünlenecek, öyle de olmalı.
    7 ...
  56. barda düşürülen çıtırın yeni platoncu çıkması

    1.
  57. Ölü yıkama işiniz gereği nice'e taşınmak zorunda kalmışsınızdır. Doğusunda meşhur ve bir o kadar şahane görünüme sahip Nice katedral'i bulunan 1+1 dairenizde piponuzdan adıyaman tütünü içerken 3 haftadır bulunduğunuz şehri ne demeye hiç gezmediğinizi düşünür ve hazırlanmaya başlarsınız. Heidegger'in metafiziğe giriş adlı eseri kahvehaneden çaldığınız yan sehpaya koyup önünde secde ettikten sonra, çekyatın altından en şık hello kittyli smokininizi çıkarıp, pembiş eldivenlerinizi takarak evden çıkarsınız.

    Dogmatiklerin akıl ve bilgi anlayışını doğrularcasına daha önce hiç gitmeyi deneylemediğiniz schapshikè adlı bara doğru en kısa ve bilindik yoldan ilerlersiniz. Varmanıza daha 12 dakika 26 saniye olduğunu öngörüp bir sigara çıkarır ve Hölderlin'den birkaç mısra mırıldanırsınız:

    Nefret eder çünkü
    Düşenceye dalan sakin tanrı
    Zamansız büyümeden

    Tam son kelimeyi söylerken o sırada eşiyle telefonda tartışmakta olduğunu varsaydığınız bir kadın, "titanen, ben de çok beğenirim bu fragmanı" der size. Siz de telefonla konuşan bir insanı rahatsız etmemek adına kadına sözlü veya hareketli bir cevap vermeden yolunuza devam edersiniz.

    Ellerinizi cebinize koyduğunuzda Daha tatlış görüneceğinizi düşünerek elinizi yanlışlıkla vicdanınıza koyarsınız, siz burada bara giderken Afrika'da susuzluktan ölen masum çocukları ve amerika'nın ırak'ta yaptıklarını düşünürsünüz ve ağlamaya başlarsınız. Göz yaşlarınızla çöpçülere yapacak iş bırakmamışken kendinizi barda bulursunuz.

    içeri girdiğinizde hala ağlıyorken 55 yaşında çıtır bir kadın görürsünüz. O da sizi görmüş olacak ki birden yerinden kalkarak üzerinize doğru hızla ilerleyip schopenhauer'un kadınlar hakkında söylediklerini doğrularcasına bağrına basar. Siz daha da içlenip "lanet olsun kapitalizme ve emperyalizme. Ezilen halkların kardeşliği" diye haykırırken nereden geldiğini belirleyemediğiniz bir ses, "burada komünistleri pek sevmeyiz." der. Siz o sese cevap vermek için kadının göğsünden kafanızı kaldırır ve "ben komünist değilim, sadece yanlışlıkla elimi vicdanıma koydum" diye cevap verirsiniz. O sırada demin size kendinizi anaç tavırlarıyla iyi hissettiren kadın, "bu arada ben Carol" diyerek elini uzatır, siz size uzanan eli alıp üzerini öperek isminizi söylersiniz. Çıtır carol memnun olduğunu ifade ettikten sonra onun masasına geçersiniz.

    Oturur oturmaz garsona bir Baileys ice cream söylersiniz. Carol "o ne amk, bana da ondan getir" deyip garsonu yollar. Garson 15 saniye içinde siparişleri getirir. Siz neden bu kadar geciktiğini sorup, "neyse" diyerek Carol'a dönersiniz. Carol, cebinden bir sandviç çıkarıp bir ısırık alıp size uzatır ve "ısır götünden" der. Siz çıtır carol'ın enteresan üslubuna şaşırır teşekkür edip geri çevirirsiniz. ikisinden bir yudum alan Carol, "bu çok sert bir içki gibi görümmesine rağmen çok hafif. Platon'un bölünmüş çizgi analojisine örnek aslında." der. Siz bardağı dudaklarınızdan koparıp şaşkın ve ürkmüş bir şekilde ona kilitlenirsiniz. O da "ne oldu" der gibi bakar. Siz bunu fark eder ve bölünmüş çizgi analojisinin masalsı varlığını düşünürsünüz. Söylemeden edemeyip bu konuda platon'a katılıp katılmadığını sorarsınız.

    Her şey sessizliği kendisine özsel bir varlık minvali edinmişçesine susar, zenon'un zamanı ve hareketinin gerçek örneği gibi her şey durağan bir nesneye dönüşür. Ve çıtır carol konuşmaya başlar:

    Eğer fenomen ve idea arasında ayrım yapacaksak bunu formüle etmek gerekir. Platon da bunu yaptı. Bu içki de fenomene denk geliyor.

    Siz dinlemeye daha fazla dayanamaz ve "tamam, alttan üste giden bir gerçeklik hiyerarşisi kurdun. Gerçeklik hiyerarşisi de neyse iq. Hayaller, fenomenler dedin; bunlar gerçek olanın kopyası ama fenomen hayalden daha gerçek dedin. Peki, matematik ile ideayı hiyerarşide ayırırken nasıl bir yol izledin. Matematik formül bir bilimse ideadan neden aşağıda, eğer sezgi teselliyse ideadan neden ayrı. Hepsini geçtim gerçeklik bir derece mi ki daha az gerçek daha çok gerçek olsun. " diye bağırırsınız.

    Carol'a söz hakkı tanımadan bardan çıkıp gidersiniz. Telefonunuz çalar ve Heideggerian kız kankanızla konuşarak eve doğru ilerlersiniz. Onu eve davet edip keyiflice yürürsünüz.
    6 ...
  58. kendi hayatında inisiyatif kullanmamak

    1.
  59. insanın Yaşamını, kendi varlığında özsel olarak bulunan karar verme yetisini dışlayarak sürdürmesidir; insanın yaşamının sürdür"ül"mesidir.

    Zamansallık yalnızca zamanla var-olma olarak varoluş kipi değildir, aynı zamanda bir faniliği de temsil eder. Zamansal olan her varolan fanidir. Burada fanilikten kastım bir öteki dünya değil, temporalite olarak fani.

    insana ait olan böyle bir varoluş kipi, yaşanan her şeyin ikinci kez karşılaşılacağının garantisini yok eder ama yaşananın etkisinin devamlılığını ise kesinleştirir. Zira eğer olumsuz bir karşılaşmanın ikincisinin yaşanacağına dair kesinlik olsaydı, ikinci karşılaşma geldiğinde ilkinin etkisi yok olurdu lakin böyle bir garantinin yokluğu yegane karşılaşmanın tesirini daimi kılar.

    Hal böyleyken kategorileri olmayan ve varoluşan insan herhangi bir durum karşısında tamamen sorumludur. Bu sorumluluğun yükünü çoğunlukla, bu durum karşısında daha önceden alınmış kararları ve geleneksel olanın ifadesini tekrarlayarak atmaya çalışırız. Zira bizden üstte olan bir akıl (tanrı dahil her üstün karar mercii) kabul etmek ve buyruklarını yerine getirmek bizi rahatlatır: böylece sorumluluk atılmış olur.

    Ne var ki başta belirttiğim zamansallık bunun karşısına dikilir ve bir nihayete işaret eder, anın kıymetini ve anda varolan insanın karar verme yetisine dikkat çeker. Zira adımıza karar veren şey ya da tekrarlanan kararların sahipleri bizim o andaki karşılaşmamızın sorumluluğunu almaz, biz kararı başka şeyleri baz alarak versek de hemen ardından sorumluluk bize geçer. Bu yüzden inisiyatif zorunludur. Bu, Varlıksal bir zorunluluk olmasa da yegane ve daimi sorumlu olan insanın sorumlusu olduğu şeyin kendi kararları olması için zorunludur.

    Kant bile dogmatik uykusundan uyandı, haydi.
    6 ...
  60. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük