olması gereken bazen. yol verip devam etmek gerekir bazen. sorular bırakmaz yakayı, "doğru mu yaptın? onsuz nasıl olacak" diye ama aslında karar çoktan verilmişti. birisinin ipi çekmesi gerekiyordu. ne garip değil mi? bütün insanlar aynı şeyleri yaşıyorlar, ama bir o kadar da şahsa özel yaşanan bu yalnızlık.
her insanda olan bir eşiktir. o eşiği geçtikten sonra kimsenin gık demesine katlanamaz, konuların uzatılmasından dolayı sinir krizlerine girersiniz. evet, artık sinir krizi bir tık ötenizdedir. zamanında ne kadar anlayışlı, ne kadar makul, pamuk bir insan olursanız olun; tahammül eşiğinizi aştıktan sonra sinir hastası gibi dolaşmanız kaçınılmazdır.
boşverirsiniz, hiçbir tartışmaya girmezsiniz. sizi tartışmaya sokmaya çalışan aile yahut arkadaş herhangi bir insanı daha diyaloğun başında itin götüne sokar, uzaklaşırsınız.
isyan edersiniz, bugüne kadar varolan bütün neşenizi, hayatı güzelleştiren bir insan oldğunuzu anımsar, o halinizden eser kalmadığını görüp hayıflanırsınız. düzelmek için beklersiniz. eski günlere dönmek için. yeni bir başlangıç lazımdır.
işin kötüsü de sizi bu hale getiren büyük ölçüde annenizdir. babanız öldükten sonra hepten sizin üzerinize kalmış olan anneniz sizin ruhunuzu, resmen ruh emici gibi emmiştir. dırdırıyla, takıntılarıyla ve halüsinasyonlarıyla size emzirdiği sütü burnunuzdan getirmiştir.
bunun üstüne bir de dikiş tutturulamayan anlayışsız ilişkiler, kıymet bilmeyen sevgililer, kafa siken arkadaşlar, hem okuyup hem çalışmak ve bütün parayı eve vermek gibi etkenler sizin sinirlerinizi saç telleri kadar inceltmiştir artık. zerre tahammülünüz yoktur. sinir hastası anneniz bile size yanaşmaya korkar olmuştur.
cinnet geçirenleri anladığınız an da bu andır aslında. insan denen mahlukata tahammülünüzün kalmadığı bu zamanlardır cinneti çözmeye başladığınuız zamanlar. aynaya bakarsınız, eskiden herkesi büyüleyen o gülümseme yoktur. gözlerinizden fışkıran hayat enerjisinin yerinde yeller esmektedir. size bir zamanlar hayran insanlardan biri olan teyzeniz, size sarılıp "sana ne oldu böyle" diye ağlar.
tek istediğiniz çekip gitmek. kimsenin size müdahale etmediği bir hayatı yaşamak. bu kadar zor mu? bu kadar imkansız mı?
bir insan henüz 20 li yaşların ortasında bu kadar yıpranabilir mi?
çilesi 9-10 yaşlarında başladıysa yıpranabilr. hayatı insanları idare etmekle geçtiyse, yıpranabilir.
tahammül eşiğini aşmış bir insana tek tavsiyem; yazmasıdır. yazdıkça rahatlar bu insan. kustukça rahatlar. yoksa cinnet kaçınılmaz.
kısa bir süre sonra ivedilikle terkedilecektir. yaşamayan bilmez, bu çekilir bir dert değildir. sevgili, sadece ona kanalize olmanızı, sadece onunla ilgilenmenizi, at gözlüğü takmanızı ve kendinizi unutmanızı istemektedir. bırakın arkadaşı, aileye ayrdığınız vakitinizi bile dert edecektir bir süre sonra. yaşadık biliyoruz.
muhakkak sevmeyeceğiniz bir mimiği, bir lafı, bir bakışı olmuştur. şahsen ben tanıştığımzda bana içten gülümsemeyen, hadi gülümsemeyebilir, en azından nazik olmayan bir insanı sevemem. hepimizin dikkat ettiği hususlar vardır böyle.
Sen akıllanmaz gözü doymayan birisin
Çok uğraşsam da sevgilim değişemezsin
Boşuna vakit harcayamam
Değmez ki hiç kaybolur zaman
inan bana bulunmayan hint kumaşı da değilsin
Yok karar verdim ayrılmaya kesin senden
Boş vaadlerin de geçersiz benim için
imkan yok yaranamam sana
Bil ki artık bu son elveda
Ağzınla kuş tutsan bile çekilir gibi değilsin
Eline gözüne diline de dursun
Buraya kadar sana uğurlar olsun
Elini veren kolunu kaptırır da
Sonunda iyi gülen hep sen olursun
nasıl iyi geldi gece gece ajda pekkan. o tarihlerde de yaşanıyormuş böylesi. yalnız hissetmedim.
lakin arkadaşım 16 yaş dediniz de, şahsen 16 yaşındaki kuzenimi ve arkadaşlarımı düşünüyorum şu an. kendisinden 7-8 yaş büyük olduğum halde, kızı benimle yaşıt sanıyorlar. saç, makyaj, kıyafet o biçim. bir giyiniyor ki, şallar, şort altına topuklu çizmeler, çağla şikel kim yanında.
hal böyleyken, 16 yaş biraz büyük kaçmıyor mu?
öküze lafım yok. adam öküz.
ama ben 16 yaşından sonra hiç değişmedim mesela.
16 yaş, hele de yeni nesil için, kadın görünümüne kavuşulan bir yaştır.
yaşı 14'e çekmek gerek. hatta 13. çok değişti nesil arkadaşlar. artık popüler mekanlarda kırıta kırıta boy gösteren genç kızlar, 16-20 yaş arasında. sad but true.
o ilişki yaşanmasa da, o zaman bir şekilde geçecekti. kimbilir, belki de daha yalnız, daha mutsuz geçecekti hem de. bu hataya düşen insanın, olaya bir de bu taraftan bakmasını tavsiye ederim.
şahsen kısa bir zaman önce kalbimi, ruhumu siken bir durumdu yalnızlık. sevdiğim insandan ayrılmştım ve mutsuzdum.
gel zaman git zaman bu mutsuz ve umutsuz halim değişmeye başladı. karşınızdaki insanın, bir parça yürek acısına bile değmediğini farkedince, sizi hayal kırıklığına uğratınca, aslında yalnızlığın dost olduğunu anlıyorsunuz.
etrafında hoşbeş ettiğin birkaç arkadaş, hobiler, kendinle başbaşa kalmak, yeni insanlar tanımak; evet aslında "yalnızlık" budur.
yalnız insan özgür insandır. ha tabii ki, yük olmayan bir insanla hayatı paylaşmak çok daha güzel olur lakin, yalnızlığı da sevin. yalnızlığınızı severseniz, kendinizi de seversiniz; kendinizi severseniz de insanlar tarafından sevilirsiniz.
normaldir. "sevgililik" göbek bağının bir kesilmesi demek değildir. kimlerle gittiğini biliyorsanız, aradığınızda açıyor veya mesajlarınıza cevap veriyor ise, gece de nereye gittiğini de biliyorsanız ve iletişim kesilmiyorsa, arkadaşlarıyla eğlenmesinde ne gibi bir beis olabilir?
"ortamdaki elemanlar/kızlar keser ama aşkımı, ben kaldıramam böyle bir şeyi" diyorsanız, sizi lise sıralarına geri alalım. nefes bile almasın sevgili oldu olacak. hayır yani zamanında tanıdım böyle "sevgilime benden başka göz değmesin" diyen bir insan, sevgilinin topukları kıçına vurmuştu terkederken.
bir fincan kahve kadar kolay,
sevdiğiniz bir diziyi netten indirip izlemeniz kadar basit,
az çok kafanızın uyduğu bir arkadaşınızla msn de konuşmak kadar kolay,
sevdiğiniz şarkılardan bir playlist hazırlamak kadar basit,
sözlükte kafanıza göre yazabilmek, dilediğiniz gibi saçmalayabilmek kadar kolay,
ne garip lan. her seyi var, parasi var, pulu var, cirkin bir adam degil, hayatini ne ugrunda mahvettin abi, nasil bir olay bu. butun ailen sorgu altinda. herkesin amina koydun. basta kendinin tabii ki. ne garip lan. hayir bi de seviyormus kestigi kizi ya hani. fotograflari filan var birlikte. abi nasil ya, nasil. ortaya cikip su olayi anlatmasi icin gun sayiyorum gun. her seyi var lan adamin. acaba bu mudur bu sapkinligin sebebi; her seyinin eksiksiz olmasi midir? vallahi merhum kiza ayri aciyorum, adamin mahvettigi ailesine ayri aciyorum, icine sictigi hayatina ayri aciyorum.
her sey guzelken, bir seyleri astiginizi dusunurken, yirtik dondan cikar gibi cikar, sevgiliye mesaj atar, bir bok yer.
baslangicta hic sallamadiginiz kiz, muhabbetinin bilmemkacinci kez gundeme gelmesi neticesinde, artik asabinizi bozar olmustur.
sevgiliye kizarsiniz artik. hala ona bir vicdan borcu oldugunu dusunur. halbuki kari dupeduz onu boynuzlamis, yipratmis, camasir gibi silkelemistir zamaninda. epey de olmustur ayrilali hani. buna ragmen hala "bastan savar sekilde" cevaplamasi gerektigini dusunur, iyi niyetli.
sonra size dert yanar bu sevgili kisisi. " ayh bak iste hasta bu kiz, napayim akil ver bana" diye.
o an salterleriniz atar.
"cevap verme ulan. iyi de olsa kotu de olsa bir cevap istiyor; bunu istiyor. cevap verme." der icses.
" seni bir sure gormek istemiyorum " dersiniz disaridan. en azindan kafaniz rahatlar uzaktayken.
yeni bir hayat kurmak istiyorsunuz ve hayatinizda boyle saplantilara yer yok.
eğer bir zalim değilseniz, önemli bir sınavı veya işi olmadığı bir zamandır. alıştırmalısınız ayrıca. önceden uyarmalısınız. ayak seslerini duymalı evvelden; ikazları görmeli. "al işte son zamanlarda gördün ne kadar koptuğumu, gidiyorum" diyebilirsiniz artık.
heyecanlı tavırları sayesinde her yeri talan eden kızların tersidir bu kızlar. sakindirler, tane tane konuşup kendilerini dinletirler. ölçülü hareket ederler ve saygın duruşlarını korurlar. sesinin tınısı hep makuldur, gülüşü tatlıdır ve ince bir perdeden çıkarak tüm kulakları dolurur.
oha lan masal kahramanına döndürdük mevzuyu. ehm. neticede sevilesi ve tercih edilen kızlardır. sevgi pıtırcığı gibi ortalıkla heyecanla, gazla gezen; bir oraya bir buraya koşan kızların örnek alması gereken nazeninlerdir.
hayatta duyulabilecek en güzel vaat. mezun olduktan sonra 4-5 ay işsiz gezmiş biri olarak söylemeliyim ki, bunalımlardan bunalımlara sürükleniyorsunuz yoğun geçen okul döneminden sonra bir anda boşluğa girince. öyle ki evliliği bile geçiriyorsunuz kafadan, çok uzak bulduğunuz halde çoluğu çocuğu.
"mezun ol işin hazır" vaadi, sıkıca tutunmanız gereken bir vaattir bu yüzden.