temizlik ve hijyenden katiyen taviz vermeyen sevgilidir.
kamptan bir gün erken dönmüşsünüzdür ve bunun sevgilinize sürpriz yapmak için aradığınız fırsat olduğunu düşünüp soluğu sevgilinizin evinde alırsınız.
kapıyı açtığınızda salonda ve mutfakta kimse yoktur neyseki banyodan gelen su sesi ve gülüşmelerden cancağınızın çok da uzakta olmadığını anlar “aşkımm” diye banyonun kapısını açarsınız, lakin sevgiliniz banyoda yalnız değildir afrikalı yada afroamerikan olduğunu tahmin ettiğiniz siyahi bir beyefendi de duşta sevgilinizin yanında durmaktadır. sevgiliniz kamptan erken dönmenize çok sevinir ve sevinçten kekeleyerek “şeey kaan sen şey ben akşam gelirsin diye şeapmıştım temizlenmek için arkadaş şey okuldan sırtımı keseliyor yani” der ve eğilir yerdeki lifi alır, siz ise sizin için yıkanıp sırtını keseleten sevgilinizin bu hijyen tutkusu karşısında mest olur ve siyahi beyefendiden işi bitince size de bir kese atmasını ücret mukabili rica eder ve mümkünse bunu bir şeyler giydikten yapmasını belirtirsiniz .
ay olarak isimlendirdiğimiz bilhassa akşamları başımızı yukarı kaldırıp baktığımızda açıkça görebildiğimiz, fen kitaplarında kısaca “dünyanın uydusu” olarak tanımlananan, yaklaşık 38.000.000 km2’lik alanıyla bize hububat, mısır, çeltik, pirinç başta olsun, domates, biber, patlıcan, biber, kabak, brokoli, kıvırcık, marul gibi bir çok sebze, elma, armut, ığdır kayısı, muz, şeftali, hurma, çekirdeksiz üzüm, portakal, izmir mandalina olmak üzere pek çok meyve üretimi için büyük bir potansiyel vaat eden lakin sadece romantik gecelerin süsü ilan ettiğimiz gök cismine 1969 yılında yapılan ziyaretten sonra adeta bir burdur, bir bayburtmuş gibi kaderine terkedilmesinin, bir daha gidilmemesinin, görülmemesinin, atıl kalmasının, alt tarafı metresi 3tlden 384000metrelik uzunca bir bahçe hortumuna ödenecek 1152000tllik bir ödemeden imtina edilmesi neticesinde heba olup giden bir potansiyelin, bize sunulan değil gerçek, salt gerçek nedenini irdeleyen soru.
uzun bir aradan sonra sözlüğe girdiğinizde mesaj kutunuzun mesajlarla dolup taşmaktadır, mesaj kutunuzu tıkladığınızda ise tahmin ettiğiniz üzere mesajların %90'nın sevişme konusunda ısrarcı sözlük kızlarından geldiğini görür ve bıkkın bir ifadeyle mesajları silmeye başlarsınız ki mesajlardan biri "tek gecelik bir sevişme karşılığı bir yıl boyunca sınırsız şuku" vaat edeni dikkatinizi çeker ve düşük olan karmanızı yükseltmek için bu mavi gözlü iri göğüslü söz konusu kızla sevişmeye değer mi değmez mi diye düşünmeye başlarsınız.
saat gecenin üçüne yaklaşmakta siz ise hala sevgilinizle mesajlaşmaktasınızdır ve soru cevap oynuyorsunuzdur ki sevgiliniz "aşkım benim en değerli yerim neresi sence, mesela bir yerimi sigortalatmayı düşünseydim neremi sigortalatmamı isterdin?" der, siz ise sevgilinizin en değerli yerinin kalbimi yoksa sol ayak başparmağı mı olduğu konusunda kararsız kalırsınız.
sevgilinizin sizi terkedip bölümdeki bir yakışıklıyla çıkmaya başlamasının, sizin ilk günler zorbalığı deneyip olmayınca yalvarmanızın, o da olmayınca kıskandırmaya çalışıp işe yaramayınca depresyona girmenizin, ardından yeni bir hayata başlama kararı almanızın üzerinde 3 yıl 7 ay geçmiştir.
birgün telefonunuz çalar, size tanıdık gelen ama tanımadığınız bir numaradır arayan, açarsınız coşkulu bir ses \"aşşkım ben sana döndüm, leyla\'n döndü, anladım sensiz yapamayacağımı\" der, siz şaşkın ve kararsız kelimeleri ağzınızda dolandırırsınız.
sevgilinizle parkta bahçede dolaşıp, vişne suyu kremalı bisküvi yiyip karnınızı doyurduktan sonra sevgiliniz sizi evine davet eder. siz teklifi kabul edip elele sevgilinizin evine doğru hareket edersiniz, yalnız sevgilinizin evine bir sokak kala sevgiliniz size döner ve "aşkım ya, bizimkiler evde olabilir, ben önden gidip bir bakayım kimse yoksa sana çağrı atarım gelirsin sevişiriz, müsait değilse de üstüste iki çağrı atarım, tek kontörüm var" der, siz "tamam" diye cevaplayıp sevgilinizden gelecek çağrıyı beklersiniz.
bir yaz günü, bir oturak, rüzgar hafif, arada düşen yapraklar veya ağacın gövdesinden kopan kabuk taneleri, örümcek ağları, güveler belki ve hatta biraz mutsuzluk, bir nedeni olmayan ve hiçbir zaman bir nedene bağlanamayacak bir mutsuzluk, yaşamı en başından sonlandırmayı isteten bir mutsuzluk, belki doğmadan, anne baba doğmadan, illiyet bağınızı oluşturan üst soylara dair hiçbir ilişki yaşanmadan sonladırılması dilenen, var olanı var olmadan yok edebilecek bir güce sahip bir son ve işte size bu acıyı, bu yitimi, bu kaybedişi kır çiçekleriyle sunan bir fakir, haline bakmadan size çıkma teklif eden bir fakir, yoksulluğundan utanmadan size çıkma teklif eden bir fakir, üstüne sinen ve en pahalı parfümlerin bile gizleyemeyeceği fakirlik aromasıyla teklif eden bir fakir, hayatı salt bir mücadele olarak düşünsek bile kaybettiği aşikar ama kaybetmişliğinden utanmadan çıkma teklif eden bir fakir, hiçbir mağlup takımın mağlubiyetten onurlanmayacağını bilmeden onu mağlubiyetiyle kabul etmenizi uman bir fakir, pazardan alınmış hepi topu yirmi liralık tişörtüyle çıkma teklif eden bir fakir, çoğu zaman acıkmış olsa dahi beyni kadar boş olan cüzdanıyla yemek yemeden dolanan bir fakir, rutubetli evlerin, ucuz gıdaların, odun sobasının utancını sırtlayan ve hamalı olduğu suçlarıyla size çıkma teklif eden bir fakir, kendinizi değersiz hissetmenize neden olan bir fakir, arabası olmayan birinden çıkma teklifi almış olmanızın bünyenizde yaratacağı tahribatı düşünmeden çıkma teklif eden bir fakir, arkadaşlarınız nezdinde prestijini sarsan bir fakir ve o fakirin et ve kemiğe bürünmüş ihtişamlı iticiliği...
(bkz: defol)
ekonomik olarak orta ve alt kategoride yer alan ve işbu bulunduğu kategori itibariyle; çocuklarına refah sağlamak şöyle dursun, yılda bir kez güzel bir tatil yaptırma, yeni çıkan teknoloji ürünlerini alabilme gibi temel insani ihtiyaçlarını bile karşılayabilme yetisine sahip olmayan, salt bir çocukla olan biyolojik bağından dolayı baba sıfatını kazanmış alt bireylerin varlık amaçlarını ve kullanım yerlerini irdeleyen söz öbeğidir.
hiçbir zaman çok inançlı biri değildim lakin yine de god'a şükrettiğim bir husustur ki, örneklerine birkaç defa arstladığım bir fakir baba sendromu yaşamadım.
ama yıllar önce babamın yaşadığı kısa süreli banka kredileri kaynaklı bir ekonomik darboğaz hasebiyle, adını zikretmeyi bile istemeyeceğim ve orta sınıfa ait bir yaşam alanında 1-1,5 yıl kadar ikamet etmek durumunda kalmıştık. aramızdaki engin kültür ve ekonomik kalite farkından dolayı pek arkadaş edinememiştim o muhitten ama her insanın ihtiyaç duyabileceği bir sırdaş veya günümüz deyimiyle panpa ihtiyacından dolayı merve isimli bir alt gelirliyle arkadaşlık, sırdaşlık kurmuştum.
merve ile kurduğumuz arkadaşlık süresince alt sınıflar hakkında çeiştli gözlemler yapma fırsatı bulmuştum. örneğin o yaz merve ve ailesi tatile çıkmamıştı, bulundukları apartmanın merdivenlerini daire sahipleri belirli bir sıralamaya göre kendileri temizliyorlar, sürekli aynı kıyafetleri giyiyor, sinemaya, tiyatroya, eğlence aktivitelerine pek iştirak etmiyorlardı. başta bu nedenlerden ötürü merve'den de biraz tiksinsem zamanla bunun merve'nin suçu olmadığını, tek nedeninin fakir babası olduğunu öğrenmiştim. zati bir defasında merve'ye neden sürekli 3-5 kıyafeti döndürüp giydiğini sorduğumda biraz duraksamış "aslında ceren, geçen gün bir şeyler alıcaktım ama babam gelecek aya ertelememi istedi" demişti.
babasının bu fakirliği mervenin suçu olmasa da, merve'nin de bu duruma hiç ses çıkarmaması, hesap sormaması, sorgulamaması onun suçuydu. bir defasında "ya merve sen neden babana neden fakir olduğunu sormuyorsun, onun yüzünden hep aynı kıyafetleri giyiyor, eğlence ve kültür aktivitelerine katılmıyorsun, ezikleşiyorsun" demiştim. ertesi gün geldiğinde babasıyla konuştuğunu, babasının başta bir şeyler izah etmeye çalıştığını ama ısrarlı soruları neticesinde babasının gözlerinin yaşardığını ve konuyu kapatıp, içeri geçip dalgın dalgın tv izlediğini söyledi. bu olaydan sonra merve de babasından tiksinmeye başlamıştı, hele zor durumda kalınca ağlak olması ondan hepten soğutmuştu.
ilerleyen haftalarda merve defalarca babasıyla tartışmış, çeşitli sorunlar yaşamıştı. hatta babası artık benimle görüşmemesini istemiş bir de "seni hep o kadıköy orospusu bu triple soktu" gibisinden küfürlü nezaketsiz ithamlarda bulunmuştu.
bir süre sonra biz tekrar eski mahallemize dönmüş, eski kültürlü arkadaşlarımıza dönmüştük. Mahalleme geri döndükten sonra bir daha ne merveyle ne de o fakir muhitin kalitesiz bir sakiniyle görüşmemiştim, görüşme isteği hissetmemiştim. merve'yi ise fakir babası ve fakir bir babayla yapılabilecekler sorusuyla başbaşa bırakmıştım.
kısa bir süre içinde müşterilerini kaybedecek bağnaz mağazadır. bir mağazaya girersiniz, biraz bakındıktan sonra bir etek denersiniz. eteği beğenirsiniz ama boyu biraz uzundur, tezgahtardan aynı modelin laik boy olanından olup olmadığını sorarsınız, tezgahtar ise "maalesef efendim, biz mağazamızda laik boy etek satmıyoruz" der, siz bu cevaba çok kızarak mağazayı hemen terkeder laik boy etek satan mağazalara gidersiniz.
sevgilinizle 3 aydır çıkıyorsunuzdur, bu süre içinde defalarca sinemaya gitmişsinizdir, konserlere katılmışsınızdır, piknik yapmış, denize girmiş, yarım tavuk ayranlar ısmarlamışsınızdır. lakin gün geçtikçe sevgilinizde bir hoşnutsuzluk, bir yetinememe sezmişsinizdir. hep "ilişkimiz sadece gezmekten mi ibaret" diyor, sizin "hayır arada hediye de alıyorum ya sana" cevabınızı tatmin edici bulmuyordur. nihayet bir akşam sinema çıkışı siz "hadi evlere dağılalım" deyince dayanamaz "aşkım benim de cinselliğim var, sadece gezmek istemiyorum" der. siz ise onun herşeyi sizden beklemesine üzülür, acaba onu mutlu etmek için ne yapabilirim diye düşünürsünüz.
sevgilinizle sahilde bir cafede oturmuş çayınızı yudumlarken bir yandan da "bu tür yerlerin sağı solu belli olmaz, inşalla hesapta çok geçirmezler" diye düşünürsünüz, bu esnada sevgiliniz iki eliyle elinizi tutar ve "aşkım, hani sen geçen gün seninle bir hayat düşlüyorum demiştin ya, eğer birlikte olacaksak hep, bilmen gereken bir şeyler var, hayal kırıklığına uğramanı istemem sonradan" der, duraksar denize doğru bakar, ardından "hani ben sana bir kaç sanat filminde oynadığımı söylemiştim ya, aslında sadece onlar değil oynadığım başka filmler de vardı, üstelik bir kısmı şeyyy filmler, bilirsin ya acayip filmlerden" diye sözlerini bitirir ve yüzünü öne eğer, siz ise onun "acayip" filmler derken ne kastetmeye çalıştığını anlamaz ve muhtemelen "bilim-kurgu" filmleri ifade etmeye çalıştığına kanaat getirirsiniz ve sevgilinizin yanağına bir buse kondurup onu her şeyiyle sevdiğinizi ve hiçbir şeyin fikrinizi değiştiremeyeceğini söylersiniz.
Defalarca çıkma teklif etmenize, aşkınızı ilan etmenize karşın her defasında sizi adeta küfredercesine reddeden sınıfın en güzel kızı, bir akşam sizi arar ve "seni çok seviyorum, hatta aşığım" der, cümleleri sık sık ağlama krizleriyle kesilir, sonrasın da devam eder, "sen de beni seviyor musun aşkım, ben sana kurban olurum, seni çok seviyorum" der. siz ise onu tabiki çok sevdiğinizi ama bir anda aramasına ve size sırılsıklam aşık olduğunu beyan etmesine şaşırdığınızı belirtirsiniz, o ise devam eder "eğer beni seviyorsan hemen evlenmeliyiz" der, siz evlilik için biraz erken olacağını söylemeye çalışırsınız ama o dinlemez "bekleyemeyiz, hemen evlenmeliyiz çünkü be- be- bennn hamileyim" der. siz bir şok daha geçirir ve nasıl yani, kimden hamilesin diye bir şeyler mırıldanırsınız ki bir şok daha sizi bekliyordur, sevgiliniz sizden hamile kaldığını söyler, siz şaşkınlık içinde "nasıl olur ki biz hiç birlikte olmadık ki" diye şaşkınlığınızı beyan edersiniz, o ise "hani iki ay önce bir gece mesaj atmıştın ya bana, seni çok seviyorum demiştin ya, ben belli etmesem de o zaman çok sevinmiştim, o kadar sevinmişim ki içim kıpır kıpır olmuştu, o sevinçle hamile kalmışım ben, bu gün doktor söyledi zaten, iki aylık hamileymişim, hep o smsden dolayı" der, siz bu habere şaşırmış olmanın yanında baba olmanın heyecanını da hissedersiniz ve çocuğunuzun annesi olacak bu iyi kalpli kızla evlenmek için hemen hazırlıklara başlarsınız.
sevgilinizle başbaşa bir bankta oturuyorsunuzdur, güneş şakacı şakacı size bakarken sevgiliniz bir anda doğrulur ve en ciddi ses tonuyla "ceren bilmen gereken bir şey var" der, siz meraklanır devam et der gibisinden sevgilinize bakarsınız, sevgiliniz kararlı kararsız, "ceren biliyor musun ben bakire değilim" der, siz bir anlık şaşkınlığın ardından gülümser ve önemli olanın sadece sevmek olduğunu söylersiniz.
Yeni sevgilinizle kısa bir süredir çıkmaktasınızdır ama bazı tutum ve davranışlarından, sözüm ona güzel restrurantlar yerine burger king'e gitmesi, pahalı ve lüks hediyeler almaktan imtina etmesi gibi nedenlerden ötürü sevgilinizin bildiğiniz fakir olduğunu anlarsınız, o andan itibaren sevdiğinizi sandığınız bu insandan tiksinmeye, sevgi sözcüklerinden irite olmaya başlarsınız. almış olduğunuz eğitim, ahlak ve görgü kuralları gereği bir zamanlar sevgili sandığınız bu fakiri azarlayıp terketmezsiniz, bunun yerine ayrılığınıza bir bahane oluşturmaya çalışır ve onu sepetleme yöntemleri için arkadaşlarınıza danışırsınız.
istemeden de olsa üzdüğünüz sevgilinizin sitem dolu sözleridir. sevgilinizle iki yılı aşkın bir süredir çıkıyorsunuzdur ve bu süre içinde sevgilinizin kredi kartlarının son ödeme tarihlerini geçirmeden ödemeye son derece dikkat ediyorsunuzdur lakin önceki ay maddi nedenlerden ötürü sevgilinizin bonus premium'unun son ödeme tarihinden bir hafta sonra yatırmışsınızdır, sevgiliniz sizi ne kadar çok sevse de, bu davranışınıza çok öfkelenir ve "ya dört kredi kartımın son kullanma tarihlerini aklında tutamayacaksan, son ödeme tarihleri geçmeden ödeyemeyeceksen seninle neden çıkayım ben ya, seni seviyorum ama kredi kartlarım ödenmiyorken nasıl aşk düşünebilirim" diye sitem eder, siz ise sevgilinizi üzdüğünüz için özür diler ve bundan sonra daha dikkatli olacağınıza dair söz verirsiniz.
sevgilinizle birlikte dvd izlemektesinizdir, o konsantre olmuş filme bakarken siz omuzuna öpücükler kondurursunuz ve "çok güzelsin aşkım, çok çok güzelsin, sana sahip olduğum için çok şanslıyım" dersiniz sevgiliniz derin bir nefesten sonra "aşkım" der, "bence güzellik, güzel olan şeyler ücretsiz olmamalı, ücretsiz oldukları zaman değerleri düşer, sıradanlaşır. örneğin hava olmadan yaşayamadığımız halde, ücretsiz olduğu için değerini bilemiyoruz, yani bence güzelliğin bir ücreti olmalı, parası ödenmeli" diye devam eder, siz ise sevgilinizin tam olarak ne demek istediğini anlayamasanız da böyle güzel birinin düşüncelerinin yanlış olamayacağını bildiğiniz için "evet, kesinlikle" diye onaylarsınız.
uzun süredir birlikte olduğunuz ve "kaancım benim bu son senem artık derslerime yoğunlaşmalıyım, kariyer planlamalıyım, bunları yaparken de hayatımda aşka yer kalmayacak, seni ne kadar da sevsem ayrılmak zorundayız" deyip ayrılan sevgilinizin ilerleyen günlerde kampüse bmw 1.16i ile gelip gittiğini öğrenirsiniz ve onun muhtemelen uzun vadeli taşıt kredisiyle bu aracı almış olduğunu düşünürken bazı kıskanç arkadaşlarınızın, "la olum o arabayı ona sevgilisi almış, bilmiyo musun lan keko o çılgın bedişteki dedeye benzeyen bi tiple çıkıyor, sen anca uyu" gibi yakışıksız ithamlarını duyarsınız. onlar her ne kadar eski sevgilinizin kolunda dolaşan çılgın bedişin dedesi tipli herifi onun sevgilisi diye yutturmaya çalışsalar da sizin onun torun hasretini eski sevgilinizle gideren iyi kalpli bir yaşlı olduğunu düşünür ve sevgilinizin size geri döneceği günü sabırla beklersiniz.
sudan bir sebepten ötürü sevgilinizle tartımış, ağlayarak eve gelmiş yatağınıza uzanmışsınızdır. histeri ve ağlama krizleriniz geçtikten sonra tartışmanızı soğukkanlı olarak değerlendirmeye ve hatanın kimde olduğunu anlamaya çalışırsınız ki tam o esnada sevgilinizin tartışma esnasında söylediği "bıraksana ya, şeyin olmasaydı senin yüzüne bile bakmazdım" cümlesi aklınıza takılır, tartışırken olayın sıcaklığından bu cümlenin üstünde pek durmamışsınızdır ama şimdi sakin kafayla bu cümle size çok tuhaf gelir, "şey" derken neyi kastetmeye çalıştığını düşünürsünüz, orta gelir düzeyine sahip olduğunuz için şey derken servetinizi kastetmediğinden eminsinizdir, peki "şey" derken neyi kastemiştir acaba? uzun bir beyin fırtınasından sonra onla ilk tanışmanızın dersin ardından sizden ders notlarını istemesiyle gerçekleştiğini hatırlar ve bahsi geçen şeyin ders notlarınız olduğunu anlarsınız, zaten kavga ettiğiniz içinde pişmansınızdır hemen onu arar barışmak için "aşkitom ya, istatistik ders notlarımı istiyor musun" diye sırnaşırsınız.
arkadan daha güzel göründüğünüzü düşünen sevgilidir.
sevgilinizle yürüyüş yaparken bazen biraz duraksayıp arkanıza bakıyordur, aynı şekilde kafede otururken de siz masadan kalkınca yine arkadan sizi süzüyordur, nedenini sorduğunzda ise, sizi arkadan daha güzel bulduğunu, kalçalarınızın ideal olduğunu lakin önden bakılınca yaşınızdan biraz daha büyük gösterdiğinizi, biraz göbeğiniz olduğunu, burnunuzun azıcık uzun olduğu ayrıca yüzünüzde de kahverengi noktaların olduğunu söyler. siz ise bu çirkin önünüze rağmen sizi seven ve arkanızdan bakmaya doyamayan sevgilinize minnet duyar, dolaşırken sık sık arkanızı dönersiniz ona.
sıcacık bir kalbi olan ve hayata hep iyimser bakan sevgilidir, candır, üzümlü kurabiyedir.
sevgilinizle vapurdasınızdır, mevsim kış hava soğuktur, o yüzden dışarıda uçuşan martıları, sanki babasından saklı sigara içen bir çocuk gibi tedirgin istanbul'u izlemek yerine içeriye geçmiş, tv24'ün haberlerini izliyor, her haberde savaşların asla bitmeyeceğine, yeryüzünde huzur ve mutluluğun asla tesis edilemeyeceğine olan inancınız pekişiyordur ki, sevgiliniz o sıcacık sesiyle araya girer ve "yaaa aşkitom ya neden insanlayrr hep birbirini öldürüyo ya, hep çocuklar üzülüyo, bence bu çok kötülüklü bişiy" der, siz de ona katıldığınızı ama savaşların ve ölümlerin yaşamın bir gerçeği olduğunu, bundan kazanç sağlayan silah tüccarları olduğunu, savaş tellallarıların varlığını, kazanç sağlayanların varlığını söylersiniz ama sevgiliniz size katılmaz ve "hayır aşkitom ya" der "bence insanlar savaşmadan da kazanç sağlayabilirler, örneğin silah şirketleri silah üreteceğine balon üretseler ve silah satacakları çocuk askerler balon satsalar yine kazanç sağlamazlar mı? ben büyük şirket olsam savaşmadan da, savaştırmadan da para kazanırım, firmalar savaşarak değil sevişerek de çok zengin olabilir, ben olsam bunu başarırdım eminim" diye de devam eder, siz ise onun bu umutlu hayallerine tebessüm edersiniz.
ingilizcesini gerekli seviyede görmeyen ve bu durumun kariyer planlamasında engel teşkil edeceğini düşünüp, bu engeli ortadan kaldırmak için sizden izin isteyip kısa bir süre için öncelikle rusya'ya ardından da ukrayna'ya seyahat etme kararı alan sevgilidir, er kişidir. siz normalde onun bir an için bile sizden uzak kalmasını istemeseniz de, konu eğitim olunca, hele hele kariyerini şekillendirecek dil eğitimi olunca, içiniz buruk onu rusya'ya uğurlarsınız.
sevgilinizin evine gidersiniz, anahtarınızla kapıyı açarsınız ama çoktan akşam olmasına rağmen sevgiliniz evde yoktur. ararsınız, telefon biraz geç açılır, sevgilinize nerede olduğunu sorarsınız, o biraz duraksar ardından ise "şeydeyim, ımmm, otelde" der, siz otelde ne işi olduğunu ve arkadan gelen sesleri sorarsınız, sevgiliniz "uff aşkım ya napabilirim sence, kaan da burada birlikte ders çalışıyoruz, finaller yaklaşıyo biliyosun, ben de evde konsantre olamıyorum" der, siz ise onu ders çalışırken rahatsız etmiş bulunduğunuz için çok mahcup olur, "allahtan zihin açıklığı"temennisinde bulunup eve dönersiniz.
sizi sevdiği kadar derslerini de önemseyen sevgilidir.
sevgiliniz ders çalışıyordur ve bu onun en sıkıcı halidir, siz arada sırnaşıp dikkatini dağıtmaya çalışsanız da o tekrar derslerinin, notlarının arasına gömülüyordur. bu esnada bir an farkedersinizki sevgilinizin elindeki şu eski ince rotringlerden biri vardır, hem de kahverengi olanından, siz o kalemi çok aramışsınızdır, nezih, nokta, nt (neden hepsi neyle başlıyor? aman n'yse ne) bildiğiniz büyük-küçük tüm kırtasiyeleri dolaşmışsınızdır ama o ince klasik rotringlerden bulamamışsınızdır, aldığınız her "artık o model üretilmiyor" cevabından sonra mutlaka bir yerlerde kalmış olmalı diye bileniyosunuzdur ve bunca süredir aradığınız kalem şu an sevgilinizin elindedir. kalemi görünce çığlık atarsınız "aaa ince rotring, bana ver onu", sevgiliniz şaşırır size bakar ama "olmaz, ben rotringimi çok seviyorum, onunla bissürü sınav geçtim veremem" der. siz aldığınız bu cevap karşısında (ki hem onca zamandır peşinden koştuğunuz kalemi tam kavuştum derken kaybetmiş hem de sevgiliniz size hayır demiştir) farkettirmemeye çalışsanızda çok üzülürsünüz. sevgiliniz durumu farkeder ve "ya aşkım asma suratını bu benim uğurlu kalemim kimseye veremem onu ama üzülmene de kıyamam, söz vizeler iyi geçerse sana vercem" der. artık hayat sizin için bir ayşecik filmidir, hadi be vizeler, iyi geç!
sütyeninin bulunamıyor oluşuyla sizin bir ilginizin bulunup bulunmadığını sorgulayan sevgilidir, durumu daha derinlemesine incelemek adına 4 başlığa ayırabiliriz;
1)Siz erkek, sevgiliniz bağyan ise: Sevgiliniz sizin dün geceden bir hatıra almak isteyebileceğinizi, ona ait bir nesneyi yanınızda taşımaktan mutluluk duyuyor olabileceğinizi veyahut tanıdığınız yoksul bir bağyana yardım etmek için sütyenini almış olabileceğinizi düşünüyordur. 2)Siz bağyan, sevgiliniz erke ise: Sevgiliniz sizin daha önce kendisine vermiş olduğunuz yahut kendisinin hatıra olsun diye sizden istediği veya aldığı sütyeninizi, bilerek veya yanlışlıkla geri almış olabileceğinizi düşünüyordur. 3)ikiniz de bağyan iseniz: Sevgiliniz kıyafetlerinizi karıştırdığınızı veya çaktırmadan iç etme niyetinde olabileceğinizi düşünüyordur. 4)ikiniz de erkek iseniz: başımıza taşlar yağacağının habercisidir.
Tüm pazar evde pinekledikten sonra akşama doğru yakınlardaki bir avmye gider, para harcamadan biraz vakit öldürür belki promosyon ürünü varsa alır, tat panellerinde çeşitli ürünlerin tadına bakarım diye düşünürsünüz. alışveriş merkezindeki bir mağazaya girdiğinizde hemen girişte parfüm tanıtımı yapan çekici bir bağyan görür, güzel parfümlerden üç beş üstüme "pısssstt" eder güzel kokarım dersiniz, ve standa yaklaşırsınız. satıcı çekici bağyan size gülümser, elindeki üst notalarında bilmem ne zımbırtı alt notalarında bilmem ne ot olan parfümden denetir, ardından sadece hafta sonuna özel % 30 luk bir indirimden söz eder ve bu indirim nihayetinde bu güzel parfüme sadece 119,90 tl'ye sahip olabileceğinizi söyler ki siz bir an içinizden "ohayna" dersiniz. siz rakamı duyunca twingo moduna geçer ve olay mahalini terketmeye yeltenirsiniz ama çekici bağyan başka bir parfüm şişesini uzatarak sizi alıkoyar, bu da güzel bir parfümdür lakines siz 5 tllik axe'a para vermeye bile zorlanıyorsunuzdur ve "doğrusunu söylemek gerekirse ilk parfüm oldukça güzeldi ama fiyatı baya yüksek malum öğrenciyiz ve kredilerimiz henüz yatmadı" dersiniz, çekici bağyansize gülümser ve kızık bir sesle "aslında bunun testerlarından elimde fazladan var, birini sana verebilirim ama burada verirsem sorun olabilir, 15 dakika sonra molam var, yangın merdivenin orada sigara içiyoruz molada, oraya gelirsen sana ücretsiz verebilirim der, siz çok teşekkür eder ve mola saatini beklersiniz.
mola saati gelince yangın merdivenine gidersiniz, çekici bağyan ordadır, gülümser yanına yaklaşırsınız ve meraba dersiniz. çekici bağyanda size gülümser ve çantasını açar ve söz verdiği gibi tester parfümlerden birini çıkarır size verir. siz teşekkür eder ve sevinç içinde oradan uzaklaşırsınız.
sizi canı gönülden seven ve sevgisini ifade etmek için daha önce kullandığı "öküz sevgilim, seni salak şey, küçük sığırım benim" gibi iltifatları yetersiz gören sevgilidir. eğer ters bir anınıza denk gelmişse "anayı karıştırma lan" demeniz veya sert ve künk bir nesneyle darp etme ihtimaliniz varsa da genelde gülümseyerek geçiştirirsiniz.
hem romantik hem de masrafsız olduğu için sevgilinizle sahilde bir bankta oturmuş batmakta olan günü izlemektesinizdir, bir ara dudaklarınızı sevgilinize doğru uzatırsınız ama sevgiliniz kendini geri çeker ve "hayır olmaz" der ve ardından da "ama evlenirsek çok ayıp şeyler yapabiliriz" der, sizin evlenmek gibi bir niyetiniz yoktur sadece bir süre takılmak istiyorsunuzdur ama öte yandan sevgilinizin bahsini ettiği o ayıp şeylerin de ne olduğunu merak edersiniz ve bu ayıp şeylerin sadece otobüste yaşlılara yer vermemek ve toplum içinde cak cak sakız çiğnemekten ibaret olmadığını düşünürsünüz.
sevgilinizle salacak'ta bir kafede oturmuşsunuzdur, sevgiliniz kahvesinden bir yudum alır ve "aşkım bişey diycem ama hemencene kızmak yok tımam mı" der ve "yeni bir proje teklifi var" der, siz "aa çok güzel film mi dizi mi? yan rollerden biri mi yine?" diye ardı ardına sorular sorarsınız, sevgiliniz kahvesinden bi yudum daha alır "hayır aşkım ana rollerden birinde oynayacağım, bir film projesi ismi "kanlı penis ormanı", erotik film" der, siz çok şaşırırırsınız, kız arkadaşınıza böyle bir rolü yakıştıramazsınız ama yine de çağdaş olmadığınızı düşünmesin diye "olabilir" dersiniz "sen hangi roldesin" diye de sorarsınız, sevgiliniz bir sex gurusunun sex müridi rolünü oynayacağını, eğer iyi bir performans sergilerse önünün açılacağını söyler, sizin onun önünün açılacağı konusunda bir şüpheniz yoktur ama yine de "tamam benim açımdan sorun yok" derken içiniz biraz burkulur.
seviyesiz ve özel hayatın gizliliği ilkesine saygısız sevgilidir. sizinleyken romeo'dur kendisi ama arkanızdan "hebele hübele ben ona pis çaktım" diye konuşur, siz ise gerçeği öğrendiğinizde ona bir daha böyle şeyler yapmamasını tatlı bir dille öğütlersiniz.
sevgilinizle birlikte yazlıklarına gidersiniz, eğlenceli bir günün ardından akşam siz ayrı ayrı yatmak istersiniz ama sevgiliniz birlikte yatmak ister, "biz sevgiliyiz sevişmeyip ne yapacağız" der ama siz evlenmeden birliktelik düşünmediğinizi söylersiniz, bunun üzerine sevgiliniz eğer sevişirseniz size iphone alacağını söyler, siz durumu tekrar gözden geçirir ve "4s mi?" diye sorarsınız.
