Ortadirek bir ailenin mensubuysanız ya da daha fena bir vaziyetteyseniz euro kullanmayan ülkeleri (artık ne kadar kaldıysa) tercih etmeniz önerilir. Polonya iyidir misal.
Nevşehir'in ve civarının en güzel ilçesi. iç anadolu'da böyle güzel bir yer mi varmış dedirten şehir. Yakınına yolunuzun düştüğü vakit uğranılması gereken bir yer.
Bir galatasaraylı olarak kupayı kazanmamızdan ziyade kötü oynamamıza rağmen fenerbahçeyi yenmemize daha çok sevindim. Tek kale oynayıp da saçma sapan fenerbahçe galibiyetleri izlemek zorunda kalan pek çok galatasaraylı da eminim ki benimle benzer düşüncelere sahiptirler, fenerbahçeliler de iyi oynayıp da yenilmenin ne demek olduğunu bir nebze anlamışlardır.
Çeşitli konularda beleş kurslar açan bursa büyükşehir belediyesi bünyesinde bir kurum. Bursa büyükşehir belediyesinin işe yarar hizmetlerinden biri. Dil kurslarına emekliler dadanabilir.
Bill O'Reilly ve Martin Dugard tarafından yazılıp 24 Eylül 2013'te yayınlanan Hz. isa'nın hayatı ve çarmıha gerilişi hakkında bir kitapmış. Ayrıca aynı kitaptan esinlenerek hazırlanmış ve National Geographic'de yayınlanacak amerikan tv dizisiymiş.
psg'ye yapılan piçlikler ve diego denilen puşt sayesinde yılların fransız'ı gibi izlediğim ve sonucunda sevindiğim maçtır.
psg'nin bu maçta kullandığı neredeyse bütün kornerlerin, diz hizasında ön direğe orta keserek ya da paslaşıp pozisyonu piç ederek gol atmaya çalışan tüm türk takımlarına ders olması lazım.
yasavullar karabudaktan yirmi adım uzakta idiler. beşi diz çökmüştü. beşi onların ardında ayakta duruyordu. bağa tarkan buyurdu:
- ok çek!
on yasavul sadaklarından birer ok çekerek kirişlere yerleştirdiler. bağa tarkan gene buyurdu:
- gezle!
yaylar gerildi ve karabudağın göğsüne çevrildi.
son kumanda yamandı:
- okla!...
keskin, vınlayıcı bir ses, bir rüzgar sesi işitildi. on ok uçarak karabudağın göğsünü buldu. genç onbaşının göğsü oklarla yalaşarak kardeş olmuştu.
karabudak ilk önce sarsıldı. sonra öne doğru sendeleyerek üç adım attı. yavaş yavaş dizleri üstüne çöktü. yüzünü, tanrı ile konuşmak ister gibi, göğe çevirdi. bir şey söyleyecekmiş gibi ellerini yukarı kaldırdı. sonra iri bir ağaç gibi yere devrilip kaldı. toprak bir anda kızıl kana boyandı. tam bu sırada doludizgin bir atlının geldiği görüldü. binbaşı ışbara alp dörtnala gelmiş, fakat yetişememişti. karabudağı yerde görünce kaşlarını çattı. yere atlayıp yanına koştu. onbaşının başını koluna yaslayarak kaldırdı. alnından öptü:
- yiğit onbaşıydı. tanrı yargılasın dedi. diz yere vurup kendisini selâmlayan onbaşılarına bakmadan gene atına atlayarak dörtnala uzaklaştı.
o zaman onbaşılar karabudağın ölüsüne yaklaştılar. göğsündeki oklardan birer tane çektiler. çekilen okların yerinden genç onbaşının kanı şurluyordu. pars, kımız çamçağını çıkardı. karabudağın kanından içine biraz akıttı. sonra bıçağını çıkararak kendi bileğini kesti. kendi kanından da damlattı. öteki onbaşılar da öyle yaptılar. yalnız üç oğul yanaşmadı. pars sordu:
- sen gelmiyor musun?
- ben sizinle kan kardeşi olamam. karabudağın singilini alacağım.
onbaşılar kımızdan birer yudum içtikten sonra kalanını toprağa serptiler:
- gök tanık olsun. yer tanık olsun. ağaç tanık olsun. su tanık olsun. and içtik. anda olduk. kan kardeşiyiz dediler.