saymamak için bir neden mi var? her şeyin bir nimet olması gibi varlık ve beyinin ve düşüncenin yegane temsilcisi olan insanın da kendini bir nimet sayması kadar doğal ne olabilir ki? her şeyi küçümseme taraftarlarınca her ne kadar aşağılansa da, evet bir nimetsin insanoğlu!
Herman Hesse'nin edebi eserlerinin konusu...
Arada bir buradayım deyip yüreğinizi ağzınıza getireen...
Hayatın fonu. Tüm kahkahaların soldurucusu...
Bir anda atmosferi ağırlaştıran düşünce..
son gerçek realite..
tüm gerçeklerin yalanlayıcısı...
en yakınlarınıza uğramadıkça varlığını anlayamadığınız...
bazen verilen selalarla düşündüğünüz...
hiç gelmeyecekmiş gibi yaşadığınız...
geldiğinde hiç yaşamamış gibi olduğunuz...
sonrası var mı diye tüm filozofların kafayıı patlattığı konu..
tüm sonraların bittiği an..
dehrin bitmesi...
koca bir üç nokta..
elmalarla armutlar toplanmaz kaidesini bilmeyenlerin kendilerince karşı tarafı sıkıştırmak için ortaya attıkları acınası sorular toplululuğuna ait bir örnek...
türbanlıların dünyasıne merak duyan modern kesimin yapmış olduğu ve aslında her zaman yapmış oldukları şey; basit bir senaryo, dışardan bir göz, ucuz görüntüler...
kimisi kolonya sürünür, kimisi en ağırından parfüm...bazıları da koşumluk at gibi terlidir, sanki suya sabuna aylarca ellememiştir..
yerinizde oturuyorsanız da somurtmamak elinizde değildir çoğu zaman. ayakta olanlar oturmanıza inat gelir burnunuzun dibine, dizlerinizin üstüne oturur adeta. ulan bir beş santim koy araya bari..herif kararlıdır ağız kokusunda hangi yemeklerin kokusu var diye eksiksiz bilmeniz için..
ya da yanınızdaki hippi genç bacaklarını iki metre ayırıp oturur sanki evindeki koltuğunda, öyle rahat..
bir de kulakları sağır insnalar vardır ki, ne diye o kadar bağırdıkları çeşitli sebepleri içerir. ya gösteriş, ya görgüsüzlük, ya gıcıklık...
toplu taşıma araçları, yani çok oturgaçlı götürgeçler, özel araç lüksüne sahip olmayanlar için her bakımdan ayrı bir derttir vesselam..
sıçan kazım bu değildir...ya da sıçtıktan sonra kendisine bez getirilen..bilakis kazım isminin tüm yıkılmış karizmasını bir karabekir eşliğinde şaha kaldıran şahsiyettir...
Bir çift güvercin havalansa/Yanık yanık koksa karanfil/Değil bu anılacak şey değil/Apansız geliyor aklıma..
bu kola kutusunun serüvenlerini düşünenler melih cevdet anday ın anı şiirini de sever herhalde...
bir de özellikle iktisat kitaplarında olur ki, tonla maliyeti, faydayı, zararı gösterir. bu tabloların yorumunu yapmak bir çok öğrenci için bayağı bir zordur. kısaltılmış AVC,ATC,AC,MC,MR gibi doğruların kesişme noktaları, kesişmenin aşağısında neler olduğu, yukarısında neler olduğu gibi yorumlamaların yanısıra bir de tablodaki verilerin en iktisadi olan şekli için neler yapılmalı nevinden soruları içerir.
bahanelerin arkasına sığınmaktan bıkmış ve derslerden, sınavlardan nefret eden kişilerin, yeter artık lan ne mazaret bulup duruyom çalışmadım işte hayvan gibi yattım içimden gelmedi.. mazareti mi olur bunun demesi ve öğrencilik psikolojisinden bir adım uzaklaşıp yetişkinliğe ve olgunluğa adım atmasıdır...
aynayla gerçek anlamda iletişim kurmayı bilen, hayalci olmayan her çirkin kadının yapabileceği isterse başarabilceği bir vasıf... kimileri üzülerek kabul eder, kimileri kaderine lanet ederek mecburen kabul eder... bir de ne olmuş layn çirkinim var mı bir diyeceğin? diyen harbi bayanlar vardır bunların içinde. ben çirkine çirkin demem.... ayıp olur sonra...
Elif Şafak'ın Bit Palas adlı kitabında adı sürekli Ethel kaltağı diye geçen bir kaşarova vardı...Onun literatüründe tahrik olmak demek beyin demekti..Bir erkekte beyin gördü mü kendini kaybetme noktasında bir tahrik..Beyin onla bağlantılı zeka Ethel kaltağı gibilerini de getirir dize, en büyük silahı da alır eline. Sormak lazım tek başına yeterli mi diye...
itten ite göre de fark var şimdi... kimisi kuyruğunu bacaklarını arasına alır sefiil dolanır..kimisi hırlar kimisi havlar..kimisi gelir arabanın tekerine işer... şimdi ir deyip geçersek ayıp olur ama!!
kime göre? sevigilisi olup da kurtulmak isteyene göre.. bir ince ayar yani.. sevgilisiz duracak yetenek mi var lan çevrede. ancak gözünü, gönlünü, etini doyurduktan sonra, ara-n-masına bir kılıf bulup sevgilisi yok derdi yok teranelerini dolar diline... sevgiliyi salladı mı işte o zaman kafası rahat olup da başka uzuvları olmayanlar çıkar ortaya..
ne sanat içindir ne toplum için... kabarmış bir ego ve para içindir...
zevktir, yetenektir... yapanın amacı ise popülerlik ve paradır..
parasız sanat yapanın sanatını yerler. artık böyle herşeyden önce sanat para içindir para...