Kendisi hakkında yazılan entry'lere baktığımızda Abdülhamid düşmanlarının ne denli cahil olduğunu gözler önüne seren bir başlık. Biri yazmış yok efendim plevne direnirken neredeymiş, balkan harbinde ülkeyi hezimete uğratmışmış, lawrance imparatorluğu gümbür gümbür sallarken o jurnalleşmişmiş falan fistan. Yahu siz tarihi nerenizle okuyorsunuz? Balkan savaşı ile Abdülhamid'in ne alakası var? Bilmiyorsanız söyleyeyim Abdülhamid 1909'da tahttan indirildi. Çok gizli saklı bir bilgi değil bu Google'dan iki tıkla ulaşabileceğiniz bir bilgi. Lawrance'ın Arap ayaklanması taa 1916'da gerçekleşen bir hadise. Abdülhamid o sırada Beylerbeyi'nde hapis hayatı yaşıyordu. Yakında körfez savaşına da Abdülhamid'in sebep olduğunu söylemelerinden korkuyorum. Yahut da Ukrayna işgali sırasında neredeydi diye bir soru gelmesinden. Şu seviyeye bakar mısınız hakikaten. Şaka gibi.
Abdülhamid döneminin okullaşma oranı tek parti döneminden fazladır. Kendi gelirleriyle ayakta duramayan medreselerin yeni usullerle eğitim veren okullara dönüştürülmesine hız verildi. Kaliteli uzman-memur yetiştirmek üzere yüksek okullar açıldı. Mekteb-i Mülkiyye, Mekteb-i Hukuk, Sanâyi-i Nefîse Mektebi, Hendese-i Mülkiyye, Dârülmuallimîn-i Âliye, Maliye Mektebi, Ticaret Mektebi, Halkalı Ziraat Mekteb-i Âlîsi, deniz ticareti, orman ve maâdin, lisan, dilsiz ve âmâ mektepleriyle Dârülmuallimât ve kız sanayi mektepleri, fen ve edebiyat fakültelerinden oluşan Dârülfünun hep Abdülhamid döneminde açılmıştır. Bu yüksek okullara öğrenci yetiştirmek üzere ilk ve orta öğretime de önem verilmiştir. Bilhassa Batı tarzındaki ilk ve orta tahsilin kurulması bu dönemdedir. Abdülhamid bütün vilâyetlerle sancakların çoğunda rüşdiyeler kurdurdu. ibtidâî denilen ilk mektepleri köylere kadar götürdü. Rüşdiyelerden itibaren yabancı dil öğretimi mecburi tutuldu. Birçok vilâyette dârülmuallimînler ve hukuk mektepleri açtırdı. Memlekette kültür seviyesini yükselten Abdülhamid, Müze-i Hümâyun (Eski Eserler Müzesi), Askerî Müze, Bayezid Kütüphâne-i Umûmîsi, Yıldız Arşivi ve Kütüphanesi gibi kültür müesseselerini de kurmuştur. imparatorluk içindeki vakıf kütüphanelerinin kitap mevcudunu tesbit eden ilk kataloglar da bu dönemde yapıldı. Koyu bir sansür uygulandığı halde, yayın çalışmalarını bizzat desteklediği için kitap, dergi ve gazete sayısında büyük artışlar oldu.
ne olursa olsun fethettiği yerlerdeki ibadethaneleri, rasathaneleri, mezarları yıkmak yerine onları restore eden; bilime ve bilim adamına önem verip sarayında ağırlayan osmanlı bizim atamız olamaz. bizim atamız çiğ et yiyip kafa kesen, önüne geldiği her toprağı kana bulayan, ibadethanelerini, kütüphaneleri, mezarlarını yakıp yıkan, bilim adamını bırak daha yazıyla bile -soğutlarla yakınlaştığı için- 8. yüzyılda tanışan orta asya b.rbar türkleridir.
hayaller aleminde yaşayan "müslüman olmasak uçacaktık, dünyayı ele geçirecektik" gibi gerçeklikten uzak cümleler kuran tengricilere her seferinde dert olan dindir.
hristiyan penceresinden bakarsak hoşgörü dini değildir. "sağ yanağınıza tokat atana öbür tarafınızı çevirin." demez. "sizinle savaşanlara karşı siz de savaşın lakin sınırı aşmayın." veya "barışa yanaşırlarsa siz de yanaşın" der. tabii ki bu ayetlerdeki onları bulduğunuz yerde öldürün kısımları ateistler cımbızla seçilip ahanda vahşet diye önünüze konulur.
yahudi penceresinden bakarsak hoşgörü dinidir. "çoluk çocuk, karı kız demeden hepsini katledin, avlularını cesetlerle doldurun, tapınaklarını kan havuzuna çevirin" demez.
tengrici penceresinden bakamazsınız çünkü tanrının indirdiği bir kitap yoktur. olsa olsa bu inanca sahip hükümdarları örnek verip işte inandığımız din bu dersiniz. mesela cengiz han, hülagü han, attila... bu isimler gayet hoşgörülüdür. fethettiği yerlerde mezar, tapınak, kütüphane, rasathane ne varsa yakıp yıkar, çoluk çocuk demeden herkesi katleder, çiğ et yiyip kafa keserler. toplumun işlediği günahlar yüzünden tanrı tarafından gönderilen bir ceza olduklarına inanılır bazı yerlerde. bu pencereden bakarsanız da fazla hoşgörülü bir dindir islam. kısacası nereden baktığınıza göre değişir.
buradaki diyanetin dost diye çevirdiği kelime "evliya'e" kelime kökü veli aynen arapçadan turkçeye geçmiş zaten. ve aynı surede bu ayetten 18 ayet sonra yahudilerin ve hristiyanların cennete gireceği yazıyor. (bkz: maide suresi 69 ayet) yine konu ile ilgili mümtehine 7,8,9 ayetlerine, araf 157 ayetine ve ankebut 46 ayetine bakabilirsiniz.
kadın kılı takıntılı bir sunni hoca. 20. yüzyılın sonlarında bir sağcı ailenin evine gitseniz illahi kasetlerini bulurdunuz. söylediği hurafelerin ardından "vallahi de billahi de" diyip gerçeklik payı katardı. bugün edip yüksel'in bir videosunu altında onunla alakalı bir yorum gördüm. aynen kopyalayacağım. inanıp inanmamak size kalmış ki din tüccarlarının geneline baktığımızda yakından da aşinayızdır bu konuya.
"edip Kardesim, coktaan unutmustum timurtasi. benimde gencligim onun kasetlerini dinlemeklen gecdi. Sabahtan aksama kadar evimizde kasetleri dinlenirdi :( 80 li yillarinda almanya´da cok yaygindi onun kasetleri. onun yüzünden, fatih´deki kurslara, tekkelere mi gitmedik, carsafmi giymedik, ne dediyse yaptik zikkimin kökünün! hatta annem ve babam mobilya kullanmamaya basladilar. tash devri yasadik adeta. 1989 yilinda timurtasin evine hanimini ziyarete gittik, kardesim ve ben sok gecirdik, bütün hayellerimiz yere düstü. beyefendinin evi gayet lüx döseli, hatta 3 tane ayri ayri koltuk takimlari vardi. giris kapisi deri ile döseliydi, daha neler neler. oysaki onun yüzünden biz yerde yemek yer, yer minderlerinde oturur, yer yataklarinda yatardik. daha tabiiki neler yapmazdik. Bu adamin isi gücü kadin, kadin, kadin! her seyin suclusu kadin, hatta melekler eve girmez kadin evinde bas acik gezerse ;( tövbe yaa, yataga bile bas örtüsüyle girerdik..."
yaşar nuri öztürk, süleymaniye vakfı, bayraktar bayraklı, mustafa islamoğlu, sonia cihangir, erhan aktaş, ali rıza safa, edip yüksel ve sadık türkmen tarafından "çıkarın" diye çevrilen ayet.
konu hakkında tarihselci mustafa öztürk'ün videosunu izledim. diyor ki "1980'den önce bu darabe fiili dövün diye tercüme edildi, başka bir anlama geldiğini bir ihtimal dahi söyleyen olmadı."
yine aynı konu hakkında gürkan enginin cevabını izledim. o da "aynı surede bu fiil 3 kere geçiyor. biri üzerinde konuştuğumuz ayet. diğerleri ise 94. ve 101. ayetler. bu ayetleri diyanet şöyle çeviriyor: 'yeryüzünde sefere çıktığınızda..' yani bırakın 1980'i 1400 sene önce kuran'da darabe fiili çıkarın manasında kullanılmış. kuran'ı kuran'la değerlendirdiğimiz zaman, ayetleri bağlamları içerisinde değerlendirdiğimiz zaman anlam karışıklığı olmuyor." diyor. hadislere bile girmeden açıklamış. şahsen beni ikna etti.
ataerkil erkek egemen toplumlar bu kelimeyi duyduğu an tir tir titremeye başlar. öyle yüce bir ideolojidir feminizm. bu görüşü benimseyen asil kesim, kadın erkek eşitliğini yediremeyenler tarafından alaya alınırlar.