çay getirmek, fotokopi çektirmek,evrakları bir yere götürmek gibi hayati önem taşıyan işleri yerine getirtir. o kadar okunup hiçbir şey bilinmediği ortaya çıkar. adamın zoruna gider tabi.
'herhangi bir şey yapmaya gerek yok', 'bu zaten bize de yakışmaz' dedirten başlık. sözde soykırımı kıçından uyduranlar için (bkz: karabağ) (bkz: hocalı katliamı) (bkz: 20 ocak katliamı) ermenilerin yaptığı soykırımları göstermek yeterli. ancak global dünya ve özellikle batı, hep türkleri 'barbar' yaptığı, hep türkleri görgüsüz ve çağ dışı olarak gördüğü için 90'lı yıllardaki bu insanlık dışı olayları görmezlikten geleceklerdir. *
ülkemizde artık 'dil biliyor musun?' sorusunun yerini, 'kaç dil biliyorsun?' sorusunun aldığı, en azından bir tane yabancı dil bilme zorunluluğu kıstasının önünüze getirildiği durum. dil bilmek kuşkusuz avantajdır ancak bunu biri zaruriyet haline getiren sistemi kınamak boynumun borcudur.
önceden sistem tarafından insanların maddi olarak sınıflandırılması (bkz: burjuva) (bkz: köle), günümüzde ise (bkz: türbanlı kızlar) (bkz: türbansız kızlar)şeklinde sürekli birileri tarafından ayrılmaya mahkum görüntüsü veren ayraçtır.
türk gençliğinin avrupa gençliğiyle kıyaslanmasının maddeler ve örneklerle bezenmiş halidir. türk gençliğini eleştirmek büyüklerimizin kuşkusuz en doğal hakkıdır ancak şartlar ve zeminin müsaitliği 'neden göze alınmaz' bu bir soru işaretidir hep akıllarda. örneğin üniversiteyi bitirmiş bir avrupalı yaşıtılya kıyaslanan türk genci, sanki muhteşem imkanlar dahilindeki fırsatlardan faydalanmayı reddedip kıç büyütmektedir. işte bir fark,
avrupalı gencin hayatı garantidedir istediği bölümü okur, bitirir ve sevdiği alanda çalışır, türk genci ise okulunu bitirince 'ekmek paramı nasıl kazanırım' derdinde olduğu için maddi getirisi yüksek bir yere kapağı atmaya çalışır* başarılı olsa dahi hayati hep bir karamsarlıkla doludur.
yeni kurulan bir devlette veya devrim, hükümet darbesi gibi değişikliklerde, yeni düzeni kurmak ve bundan sonra yapılacak işleri kararlaştırmak için kurulan meclistir.
örneğin: ülkemizde 27 mayıs devriminden sonra toplanan kurucu meclis.
etken:
- etki eden şey, faktör
- bir madde üzerinde belli bir değişiklik yapan şey *
etmen:
birlikte veya ayrı ayrı etkisini gösteren ve belli bir sonuca götüren güçlerden, şartlardan, ögelerden her biri. **
sözlüğün genel beğenisini, artı verme eğilimlerini istatistiklerle etüd eden yazardır. diğer yazarların nickleri başlıkları altına yazdığı entry'lerle lobi turları yapar, nezaket icabı iade-i ziyaretler bekler ve bunda kâr amacı güder.
her mesleğin ortaya çıkışından beri mensuplarının ve en başta akademisyenlerinin geliştirmek uğruna kafa patlattığı, dirsek çürüttüğü, ömür adadığı dildir. meslek ne kadarsa dili de elbette o kadar olacaktır. yabancı bir dil öğrenirken dahi o dilin bir mesleği ilgilendiren sahasını öğrenmek ayrı bir mesai ve uğraş gerektirir.
hayatını toplumun sosyal selâmetine adamış, eğitim hayatında bir haftada belki bir başka insanın bir yılda okumayacağı kadar okumuş bir hukukçunun eski dilde kullandığı terimler; insan hayatının kutsallığına inanarak gençliğinin neredeyse tamamını zorlu tıp eğitimine adamış bir doktorun latince ifadeleri, bilimsellikten hayatının hiçbir alanında şaşmamış bir mühendisin ateşli matematiksel savunmaları vb şeyler karşılaşan insana bir kompleks, bir aşağılanmışlık hissi vermekten ziyade onu sevindirmeli, toplumda kendisi için çalışan didinen ne çok insan olduğunu ona göstermelidir
sizinle de meslek dilini kullanarak diyalog kurmaları size olan saygılarındandır hiç şüphesiz.
kişinin yıllarca eğitimini aldığı bir alana ait terimleri kolay anlaşılır(!) olmak uğruna ilkokul dördüncü sınıf sosyal bilgiler veya fen bilgisi kitaplarına yazarmış gibi kullanması zaten kendisinden beklenemez.
nazar etmeyin ne olur, çalışın, sizin de olur.