derslerinde iki ileri iki geri giderdi. Ayrıca bol bol su içer, konuşan öğrencilere 'konuşuyorsunuz ama bunlar önemli şeyler' gibi cümleler kurardı. Yad ettim bk şimdi.
'Küçük Hüsamettin' lakaplı, yazılarının çoğunda Avrupa felsefesinden 'çırptığı' kelimeleri kullanan, her şeyi dile bağlayan, derslerde öğrenci aşağılamayı bir şey zanneden, 'biri'.
her ne kadar burçlara inanmasam da orta derece ikliminde yaşayan insanlardan bahar aylarında doğanların, bir hormonun o dönemde fazla salgılanmasından dolayı paranoid şizofreni hastası olma olasılığı diğer aylarda doğanlara göre daha yüksektir. bu hormon bazı duygulanımlarla ilişkili olduğu için hayal güçleri bu kişilerin yüksek olabilir. ayrıca çok duygusal olmaları da buna bağlanabilir. gaylik ya da biseksüellik konsuna gelirsek: bu kişilerin toplumdaki sıklığı bile bu konuyu araştırmanın zorluğundan dolayı tespit edilemiyorken, belirli aylarda doğan kişilerin daha büyük olasılıkla gay ya da biseksüel olduğunu söylemek yanıltıcı olabilir.
Bölümündeki birçok akademisyenin, öğrencilerini postmodern propagandaya tutarak deneysel her türlü yöntem ile doğa bilimlerini kötülemeyi öğrettiği bölümdür. burada çıkan çatlak sesler törpülenmeye çalışılır. 'söylemde demokrasi vardır' diye diye, tek bir söylemde konuşmayı öğretmeye çalışırlar öğrencilere. Fakat her öğrenci de yemez bunu! bazı derslerde 'dil' konusundan başka hiçbir şey konuşulmaz. sonrasında ise dil ile bazı konuların varyasyonları oluşturulur: dil ve gelenek, dil ve kültür, dil ve türk dili, dil ve eleştiri, dil ve gadamer, dil ve habermas, dil ve dil... Bazı akademisyenleri ise konuları nasıl ezberlediğini tartar sınavlarda. hoca, kitaptan satır satır yazdırdığı bilgileri sınav kağıdına ne kadar harfi harfine yazdığına bakarak puanlar kağıdını. okumanın, bir dönem içinde bir dersten 15 kitap vererek gelişeceğine inanırlar. Yani oradaki akademisyenlerin çoğu okumanın bilinçli yollarla değil, zoraki yollarla ilerletilebileceğini düşünür. sadece aynı görüş ekseninde toplanan kitaplar öğrencilere dersten kalma tehditiyle okutulmaya çalışılır. eğer girmeyi düşünen varsa şiddetle tavsiye etmiyorum. evet, uludağ sosyolojiyi şiddetle tavsiye etmiyorum ve vurguluyorum: şiddetle...(yazdıklarım kendi görüşlerimdir, siz yine de başkasına da sorarak kararınızı verin)
bazı psikanalistlere göre rüyada odipal kompleksten kalan olayların kalıntılarını görmek, gizlenen şeyler arasındadır. bunlar ebeveynle ilişkiye girmek, hemcinsinle ilişkiye girmek türünden rüyalar olabilmektedir. bir psikanaliste göre çok doğal olan süreçlerdir.
uludağ üniversitesi sosyoloji bölümü çılgın profesörü hüsamettin arslan'ın sosyalleşmenin gücünü anlatmak için verdiği örneklerden biridir bu cümle. hala aklıma geldikçe gülerim.
o kadar sevilmediğini bilince yıkılacak olan insandır. bu yüzdendir ki o vakte kadar kaçar gerçeklerden, sığınacak bir yer arar. bir gülüş bile umutlandırır onu, bir güzel söz üç gün yüzünde gülümsemeye yol açar. oysa bilmiyordur ki gülümsediği her dakikanın üç misli, beş misli ağlayacak...
yüzyıllardır süregelen, kader ve kişisel irade tartışmalarının ürünü olan bir durumdur. bazıları kişinin kendi kaderini kendilerinin hazırladığını düşünürken(varoluşçular gibi), bazıdarı da kişinin kaderinin tanrı tarafından ya da maddesel başka süreçler tarafından belirlendiğini düşünür( bazı din felsefesi anlayışları ve radikal materyalistler gibi).
sosyal fobisi neredeyse olmayan, insanlarla iletişimde iyi olan kişilerdir. alfred adler'in kişilik tiplerinden biri olan dışadönük kişilik tipinin oluşmasında, ebeveynlerin dışadönük olmasının büyük etkisi vardır denilebilir.
sözlükte yazarların aynı anda yaptığı şeyler bütünüdür.
şu an belki bir kişi sınavına çalışmaktan sıkılıp içini sözlüğe dökmeye çalışıyordur. bir diğeri de melankolisini yaşayarak göz yaşlarını klavyeye damlatıyodur kim bilir! bir başka yazar bir yandan sözlüğü takip ederken bir yandan zevkin doruklarına gelmiş bir biçimde porno videoları izliyordur. bir diğeri ağlıyorken onun diğerinin acısını anlaması ne mümkün! seks hormonlarını aktive eden kişinin aynı anda melankolik olanı anlaması mümkün değil tabi. tıpkı melankoliğin seksin zevkini anlayacak durumda olmaması gibi... yine aynı anda ve aynı zamanda bir ateist bir muhafazakarla entryler üzerinden tartışışıyordur belki. bir muhafazakar ise ateistin yorularını eksilemekle mi meşgul acaba? biri kahkahalarla gülüyor, başka biri birasını yudumlarken garip başlıklar giriyor, aynı saniyeler içinde aynı zamanda ve aynı yerde biri sevgilisine mi üzlüyordur? biri de bunları yazmaya çalışırken bir yandan 'imla hatası yapıyor muyum?' diye düşünüyor mudur?
akıl sağlığının tanı ve tedavisi ile ilgilenen, ilaç önermenin yanında eğitimini alırsa terapi de yapabilen kişidir. ayrıca kerem doksat ısrarla 'psikiyatr' denmesini önerir.
büyük sömürü şirketlerinin markalarına gelen kötü etiketleri temizlemek için giriştikleri, iyi gibi görünen olaylarla kendi cerahatlerini örtmeye çalıştıkları pis oyunlardan biri.
bütün büyük duyguların gözyaşıyla sonlandığı fikrine beni inandıran duygudur. çok acı çektiğimde de ağladım, çok mutlu olduğumda da, çok sinirli olduğumda da...
çocuklukta yapılan, genellikle arkadaşlarla 'en uzun kim işeyecek?' diye bahse girilip yapılan iğrenç eylem. çocukluk travmalarından biri olarak bile sayılabilir.