türkiye gibi, havanın 8 ay 20 derece ve üzerinde seyrettiği bir ülkede çok sorun yaratmayacak uygulamadır. bizim bi tarafımız donuyor aylardır... (bkz: almanya)
seçim sonuçları açıklandığında seçilemediğine en çok üzüldüğüm adaydır. dtp'nin desteğini çekmesinin ardından belki artık "milliyetçiliğin her türlüsü kötüdür" söylemine inanmıştır birileri baskın hoca'nın. ancak olan oldu artık...
hayır.. türk milletinin %60'ı çok akıllıdır. çağdaştır; çünkü düzenin adamıdır, kapital esiridir. demokrattır; türbanı savunur, federasyonu savunur. pek tatlıdır, tadından yenmez...
-merkez sağda birleşme olmamasının akp'ye yaradığının
-türban ve laiklik üzerinden siyasetin sökmediğinin
-fena halde karnı aç bir millet olduğumuzu
-en önemlisi de artık "yemediklerini" gösterir...
neyin müşterisinin ne kadar olduğunun görüldüğü seçimdir.
laiklik, darbe çığıtkanlığı %15'lerde iken, kapılara dağıtılan gıda yardımları, gemicikler, satılan kamu kurumları (pardon kızlar *) %50 civarındadır. türban, antisemitizm ise %2'lerde kalırken, kafatası milliyetçiliği %14 olarak görünmektedir.
çok üzerime alındım, açıklayasım var:
izmir ve manisa mitinglerine katıldım.
izmir'de karşıyaka'dan alsancak'a yürümeyi göze almıştık ki, vapurların çalıştığını öğrendik, önce vapurla konak'a gittik, oradan gündoğdu'ya yürüdük. bahsedilen mesafe 2 km kadar. hava 40 derece. dönüşte de aynen tekrar...
2 pet şişe su, 1 paket sigara, şapkam yoktu, bayrağım 3 sene önce alınmıştı...
manisa zaten bilenler bilir küçücük bir şehir, her yere yürünür. yine yürüdük, yine 2 şişe su, 1 paket sigara, şapka yok, bayrak aynı...
valla şahsen bana 20 YTL ye falan maloldu. koymadı yani. imf, abd finansmanına ihtiyacım yok çok şükür almayayım...
bunun bir de salam, humus ve vişne reçelini aynı lokmada yiyen versiyonları var ki, kendisiyle aynı evde yaşayanlara kahvaltıyı işkenceye çevirir. (bkz: bunu alan bunu da aldı)
azarlanmaktan ve azarlamaktan ne kadar hoşlanan bir toplum olduğumuzun göstergesi program.
sonra "ananı da al git" diyene kızarız ya.. çifte standartımıza beş yıldız veriyorum.
şarkıdan bağımsız olarak insan üzerinde ayrılık, sinir bozukluğu gibi ruh bozan durumlarda mod değiştirten bir etki yaratır. zamane kadınları buna "i will survive mode on" derler.
bunal bunal nereye kadar bünyelerde antidepresan etkisi yapar.
şöyle ki; içimde tutup beni gereceğine, patlayayım da dışarıyı gersin diye, def gibi olmuş bünyeyi rahatlatma çabasıdır.
ir çok benzeri şarkı ile desteklenebilir, nacizane tavsiyelerim:
cher- strong enough
madonna- you'll see
erasure- i love to hate you
gider daha...
on numara 21. yüzyıl çifti.
bülent ersoy, seversiniz sevmezsiniz ama, gerçekten şahane bir sese sahip ve her şeye rağmen türkiye gibi bir ülkede "tutunabilmiş" bir "kadın"dır. ister kabul edin ister etmeyin ben ne kadar yasalar önünde kadınsam, o da öyledir. saçma sapandır, sinir bozucudur, ama o da mizahçıların işine gelir. dalganızı geçersiniz olur biter.
ayrıca bok gibi zengindir. ne yaparak zengindir, onu da geçiniz. ama bir erkeği "kanatlarının altına alacak kadar" zengindir.
armağan ise, yakışıklı ve belli ki hırslı bir genç. sesi şuyu buyu değil de, ancak birilerinin "kanatları altında" bir yerlere gelebilecektir seçtiği yol doğrultusunda.
arz ve talep mevcuttur. alan memnun satan memnun. kısaca 21. yüzyılda daha iyisi şam'da kayısı... *
14 yaşında ilk defa gittiğiniz ecnebi bir memlekette, bir gün çalan telefonda babanız 12 senedir zar zor yaşayan, sondalara, oksijen tüplerine bağlı dedeniz için "kendini hazırla, iyi değil" der.
siz zaten yıllardır hazırsınızdır herhangi bir anda bu telefonu alacağınıza... ama o gün hiç gelmeyecek sanırsınız. bazen "dinlenir adam" diye bile aklınızdan geçer, ama konduramazsınız. ona gördüğünüz gibi değil, size anlatılan gibi bakarsınız. hala heybetli, hala aslan gibi gelir size. ahlbuki o hallerini hiç görmemişsinizdir.
seyahatiniz devam eder ve döndüğünüz gün sizi havaalanında karşılayan annenizin suratından anlarsınız artık sonun geldiğini. eve vardığınızda bilenler size "aslında çoktan ölürdü de, hasret çekiyor bu adam. birini bekliyor, o gelince ruhunu teslim eder" der.
o an "keşke gelmeseydim" dersiniz. özleseydi beni, ama annem onu daha çok görseydi.
güç bela gözlerini açar dedeniz ama bir şey söyleyemez. belki de göremez sizi. o her şeyi bilenler gene "kalp gözüyle görür o, sen yanında dur" derler.
beklersiniz...
dedeniz gider.
gelmez bir daha.
14 yaşında anlam veremezsiniz, zira o zaten ölü gibidir yıllardır. aklınıza kimbilir sağlıklı olsaydı neler yapardık diye gelir.
bir de mezun olduğunuz gün aynı şey gelir aklınıza. "görseydi kesin gözleri dolardı" dersiniz...
ama yine de sondasız bir hayatta daha mutlu olacağını düşünerek rahatlarsınız. zira kasketi ve asa kılıklı bastonu ona hep daha çok yakışır. fotoğraflardaki gibi...
anneanne 75 yaşında ve son derece kokoştur. tırnaklarına beyaz oje süren almodovar kadınını görünce şöyle buyurur:
-ne o, ölü tırnağı gibi, git kırmızı sür, pembe sür...
istanbul'da buna sahip olmayan taksiye binilmemesi şiddetle tavsiye edilir. gıcık olursunuz, en kötü ihtimalle de sanki sizin suçunuzmuş gibi taksiciden küfür yeme ihtimaliniz bile var.
