hükümet partisi liderinin seçim öncesi ağzından düşürmediği 'ileri demokrasi' yalanını matah bir şey zanneden ve onun yolundan gittiği için 'ileri demokrasici' olarak adlandırabileceğimiz tiplerin, insan hakları ve demokrasinin ağa babası olan vicdani ret hakkını 'vatana ihanet' ,'vatan borcundan kaçma', 'şerefsizlik' olarak görmesi angaryasıdır.
hani siz demokrattınız arkadaşım, hani siz adnan menderes'e 'demokrasi şehidi' diyen ileri demokratlardınız. siz şu sadece bedava eğitim istedi diye on sekiz üniversite öğrencisini içeri tıkan ileri demokratlar, üstün demokrasi algısı olan muhteşem tipler değilmisiniz. vicdani ret denilen şey demokrasinin ana hatlarından biridir. insan haklarının en değişmezlerindendir. ahanda işte nerede ileri demokrasiniz? zorunuza giden nedir?
yoksa demokrasi asla bir amaç değil sadece bir araç mı bazıları için?
milliyetçilik hastalığının ve faşist kafa yapısının artık normalleştiği bu ülke de insanlarımız kendilerini aynı köpek türlerini isimleriyle ayırır gibi ayırır oldular. kutuplaşma zirve yaptı, halkların kardeşliği küme düştü. insan hayatının ne demek olduğunu, bir insanın gözünü dünyaya kapamasının ne denli acı bir şey olduğunu unuttuk. ölmek ve öldürmek bir kader ve bir amaç oldu. zalimin silahından medet uman bilinçsiz kürt kardeşlerimiz gibi tsk'nın gücüyle milliyetçilik şovenizmlerinde boğulan türk kardeşlerimiz birbirlerine düşman oldular. deprem'de enkaz altında kalanları türk-kürt ayrımını yapmadan arayan köpekler kadar olamadık.
neredeyse 10 yıldır iktidarda olmasına rağmen, terör konusunda akp'nin suçu olmadığını söylemeye çalışan bıkbıkçı zırvası. 8 senedir ne yaptın abi sen? ihracat açığından, zamlara, özelleştirmelere kadar zaten karabatak bir düzen kurdunuz bu ülkede. yandaş olmazsan açsın bu ülkede. basın özgürlüğü yok bu ülkede. ileri(!) demokrasi var bu ülkede ve yaklaşık 10 yıllık bir akp hükümeti var bu ülkede. akp gelmeden önceki terör saldırılarının seyrekliğini ve etkisizliğini hatırlayın. bir de akp dönemini gözünüzün önüne getirin. bu parti 10 yıldır iktidar, hata yapmaktan başka hiç bir şey yapmadı. terör konusunda suçlu akp değil de nijerya kabile reyisimi?
sözlükteki muhafazakarların sayıca üstünlüğüne rağmen kendi bildiği doğruları korkmadan söyleyen ve çok büyük ihtimalle sözlükte sevilmeyip bin bir türlü hakarete uğrayan yazardır.
su götürmez gerçeklik. buna karşı çıkacak bir insan evladı ben tanımadım şahsen. eğer varsa da estetik anlayışından şüphe ederek ve zevklerin tartışılmayacağını bir kez daha anlayarak koşarak oradan uzaklaşırım.
kendime devamlı sorduğum soru. havasından mıdır suyundan mı bilemiyorum ama gereksiz bir muhafazakarlık ve dincişlik trendi var burda, anlayan el sallasın. inci sözlüğü saymazsak (ki saymayız heralde dimi) sözlük aleminin kültürel açıdan en sonuncusu olduğu hep söylenir bana, bende kızarım buna, kızdığımla da kalırım. dinci olduğu için mi basit görülür bizim sözlük, yoksa basit olduğu için mi dincidir? buyrun çık işin içinden ey ahali.
ahlak felsefesi denen şeyden ve dünya üzerinde salt bir ahlak kuramından bahsedemeyeceğimizi bilmeyen insan aforizmasıdır. 'ahlak' diye bahsedilen şey bir tekleştirme operasyonudur. kimseyi kıçıkırık ahlak kuramlarınıza göre yönetemezsiniz. kimseyi kendinize de benzetemezsiniz. kimseye ahlak bekçiliği yapmaya da hakkınız hiç yok. şunu da bilin ki; ahlaksız dediğiniz insanlara göre de siz ahlaksızsınız. demek ki neymiş, ahlak diye ele gelecek bir şey yokmuş. farklı farklıymış demi ahlaklar.
kastettiğim kara kafalar, bu dinci tayfanın en koyuları, en faşizan ve en hoş görü yoksunları. bu kardeşlerimiz hayatlarında yaptıkları bütün din temelli baskıcı duruşlarının diğer tarafta mükafatlandırılacağını düşünüyorlar ya hani, yazık diyorum sadece.
osmanlı devleti döneminde yaşamamasına rağmen yaşamadığı bir şeyi özleyen salaktır. sadece hayalini kurduğu ülkeyi ve ona muhafazakarlık ve dindarlık pompalayan abilerinden duyduğu ülkeyi özlemektedir bu salak kardeşimiz.
ancak bu tipler bir şeyi bilmiyor ya da kaçırıyorlar; osmanlı kendini evirmekte başarısız olmuş, zamanın şartlarına kafası basmamış bir ülkedir ve sizin osmanlı sandığınız şey sizin görmek istediğiniz osmanlıdır, osmanlı'nın kendisi çok daha farklıdır.
ayrıca seviyesiz ve dandik başlıkları açan yazar arkadaşlarına bu gerçekten bahsettiğinde 'beğenmiyorsan git ulan düdük' benzeri cevaplar alan yazar kişinin sarf ettiği cümledir.
naruto adlı anime/manga serisinden hatake kakashi ve bleach adlı anime/manga serisinden kuchiki byakuya'yı karşılaştırma durumudur. çok süper match-up olurlar bence ama kakashi, byakuya'nın sunpo'larını sharingan sayesinde görebilir ve tek bir kage bunshin ile bankai tekniğinden kaçabileceği için benim tahminimce kakashi byakuya'yı indirir.
''aşk' kavramından bihaber tiptir. her seks yapan kız ya da kadını 'namussuz' olarak adlandırır 3 gr beyniyle. onun dünyasında namus kalpte değil vajinadadır çünkü. bir insanın ruhen eş olarak hissettiği ve aşık olduğu kişi ile bedensel birleşme isteğini anlayamaz, beyni yetmez. dedim ya, aşk kavramından haberi yok. her seksi paralı falan zanneder zaten. namus algısı kızlık zarı kadar kuvvetlidir! patladımı gitti namus.
aslında spesifik bir mevsimden bahsedemesekte olsa olsa yaz mevsimidir. malum, yaz gelince insan ırkının içinde bir kıpraşma, bir kaynaşma oluyor ister istemez.
anlayamadığım insan kitlesidir. bu kadar yolsuzluk, işsizlik, zengin ve fakir arasındaki uçurum, dış borç, sosyolojik çözülme, toplumdaki ikilik, azmış bir terör varken ve bütün bu maddelerin tamamı akp hükümeti döneminde tavan yapmış ve bazıları akp hükümetinin direk kendi eliyle olmuşken, nasıl olurda hala akp'yi çok seversiniz ey canım kardeşlerim.
şimdi kesin 'sanki daha önce yoktu bunlar' falan diyeceksiniz. haklısınız, vardı. ama bu kadarı cumhuriyet tarihinde olmamıştı. medya hiç bu kadar baskı altında tutulmamıştı, gençlerin protesto hakkı hiç bu kadar şiddetle karşılık görmemişti, eskiden bu ülkede 'alım gücü' diye bir kavram vardı, artık o yok. mevcut hükümet partisinin, bu ülkenin temel değerlerine olan karşıtlığını mevzu bahse koymuyorum bile.
şu günlerde hat safhaya varan durumdur. muhalefetteki genel başkan değişimi ile başlayan rüzgar, şu günlerde dinciciklerin sırtını titretmektedir. halkın partisi, özüne dönme yolunda koşar adımla ilerlediğinden, mevcut iktidarın bolca olan açıklarını ve yolsuzluklarını gayet tatlı-sert ve politik bir dille halka anlattığından ve kurulan yeni yönetim kadrosuyla işin ehli ve donanımlı siyasetçileri başa getireceğinden ötürü, mevcut iktidar ve yandaşları vesayet krallıklarının sonunun geldiği görmeye başlamışlardır. çünkü artık halka sömürüldüğünü, cahil bırakıldığını, eğitimsiz bırakıldığını, vatanının özelleştirmeler ile satıldığını anlatan bir 'halk' partisi var. gerçekler gün geçtikçe ortaya çıkarılacak.
1903'da başlayan, istibdat ve kurtuluş savaşı dönemlerinde devam eden, şerefli ve başarılarla dolu tarihtir.
107 yıllık dev tarihten sadece bir örnek;
... çanakkale zaferinin kahramanı mustafa kemal, edirnede 16. kolordu kumandanlığına tayin edildi. mustafa kemal, istanbula geldiği gün geceyi pera palas otelinin 201 nolu odasında geçirdi. ertesi gün, bir yıldan beri yüzünü göremediği annesi zübeyde hanımefendinin beşiktaş kulübü yanındaki evine koştu. mustafa kemal evinin arka kapısından beşiktaşlı sporcuların idman yaptığı sahaya çıktı. ve yine beşiktaş kulübüne arka kapısından girdi. burada bulunan idarecilere validesine gösterdikleri yakın alakadan dolayı teşekkür etti. mustafa kemal, beşiktaşın yeni lokaline hayran kalmıştı. kulüp lokalinde o sırada kılıç, eskrim, güreş, boks idmanları yapılıyordu. idarecilerden cami bey, ahmet fetgeri bey, fuat bey kulübün 1903 kuruluş günlerinden bu yana zabit arkadaşlarıydı. cami bey, 1908 meşrutiyet döneminde yüzbaşılıktan ayrılarak meclisi mebusana fizan mebusu olarak girmişti. kulüpte hem güreşiyor, hem de bu sporun hocalığını yapıyordu. mustafa kemal uzun süre idarecilerle hasbıhale idmanları izledikten sonra, evine döndü.uyumaya çalışırken, birden beşiktaş kulübünden bir marş söylendi. marşı belki de yüze yakın genç ve çocuk söylüyordu. sözleri aynen şöyleydi.
hayatı süsledik izharı ittihatla bugün,
yolunda gençliğin ulvi değil miydi birleşmek.
sebatı bayrağımız yaptık, itilamız için
neticesiz ve boş olmaz sebatla hiçbir emek.
dakikalar bize bir nağbe nişad olsun.
kulübümüzde müceddet nücumu mevc vursun
bu kainat bize hep gıpta ediyor isar,
biz onbir arkadaşız, lakin arkamız daha var.
bu zevk alemi dar zannedip de aldanalım,
vekar hak gibi sakin, nezih ve saf olalım.
fakat bu hal ile, kuvvet gibi cesur olalım.
mustafa kemal bu marşla duygulandı. uykusu kaçmıştı. daha dün kadar yakın, yaptığı savaşları, yanında şehit düşen er ve zabitleri düşünüyordu. işte dinlediği bu marşın şiiri de çanakkalede şehit düşen beşiktaş futbol takımı kaptanı şair kazıma ait.
kapitalist düzende bir çok çatışmaya yol açan, toplumun en alttan en üste bütün kesimlerini negatif etkileyen, aynı gökyüzü altında yaşayan ve eşit olması gereken insanların, belirli ekonomik imkanlar yada imkansızlıklar sebebiyle farklı yaşam standartları dahilinde yaşamaları sonucu oluşan, toplumun bazı kesimlerini birbirine düşman eden ve bu sebeple ezilen kesimin diğer tabakalara karşı bir fobia yaratmasına sebebiyet veren, halkı katmanlara ayıran farklılıklardır.
bu farklılıkların ana sebebi, bana kalırsa ekonomidir. ekonomik özgürlüğün neticesinde insanlar insanca yaşayabilirler, kaliteli eğitim alabilirler ve bu kültür birikimi sayesinde sosyal çevreleri geniş ve sağlıklı olur. burdan çıkarım olarak, toplumumuzda şuanda barındığını düşündüğümüz 'kıro', 'maganda', 'hanzo' tiplerin var olma sebepleri vahşi kapitalizm ve liberal-demokrasi zırvalıklarıdır. insanların alt kültürde olmaları ve piramidin üst seviyelerindekileri tarafından dışlanmalarının yegane sebebi, bu insanların tatmin edici yaşam standartlarını sağlayamamalarıdır. bunun sebebi, bahsettiğim gibi ekonomidir. yani kıroyu kıro yapan, onun yaradılışından gelen ayılığı değil, abd'nin başını çektiği kapitalist düzen ve onun eteğini öpen hükümetlerdir.
çok akıllı, zeki, güzel hemcinsleri olmasının yanında, insanı çıldırtacak kadar salak olanları da vardır. acaba dedim bende, hangisi bunların en salağı? hangisi kocasını yada sevgilisini çıldırtacak sorular sorup, deli edecek hareketler yapar? en salağı kimdir, bunu düşündüm nedense. hiç işim yok ya!
bence, dünyanın en salak kadını marilyn monroe'dur. zira, kendisi 'aptal sarışın' tamlamasının isim anasıdır. bunun bir sebebi var demekki ki, bu laf baya ünlü olmuştur. demek ki kadın ciddi salakmış hacı.
aynı zamanda bu insanlar, iki bacak arasındaki 'namus' gidince anlarlarki, onların namusu sadece bir zar kadar incedir, sağlam değildir. ama namusu bacak arasında aramayanlar, namusun kalpte ve beyinde olduğunu bilirler. o namus, bir zar kadar değersiz ve kırılgan değildir, o kadar kolay kaybedilmez.
malesef uludağ sözlüktür. sol argümanları savunduğunuzda, halkçı, emekçi, eşitlikçi doneleri entrylerinizde anlatmaya çalıştığınızda eksileri yemeniz durumunu devamını getirir. fikir ve ifade özgürlüğünü savunan muhafazakar kesim, aynı özgürlükten yararlanan solcuları anında eksilerler. eksileme hakları tabi ki vardır, lafım yok. ama anında dinsiz yaftasını yersiniz. beyinsizler, haberlerden duyduğu politik yalanları gerçek zannedip, buralarda başbakanın ağzından duyduklarını söylerler. hali hazırda iktidar da oldukları için de bir rehavetle, bir keyif ve rahatlıkla söylerler.
olsun, buda geçer. inanıyorum ki birgün bu halk silkinir ve kendine gelir. işçi olmanın ve emek sahibi halk mensubu olmanın şerefi, birgün galip gelir. umarım bir gün türkiye, amerikan uşağı olan hükümetlerin fake'lerini yemeyecek kadar gözü açık, kendi halkının çıkarlarını gözeten, özelleştirmelerle vatanı satmayan, paranın değil hukukun borusunun öttüğü, babası zengin olmayanların da insan gibi yaşadığı, devletin gerçekten 'devlet baba' olduğu bir yönetime kavuşur.
(sizin eksilemeleriniz benim gururumdur, keşke ideolojilere saplanmayıp, bu adamlar neler söylüyorlar diye 2 dakika oturup düşünseydiniz).
olayı yanlış anlamış yada toplum dogmaları itibari ile bu konuda yanlış eğitim almış insan modelidir. bir kızın 'bekaretini vermesi' zaten kendi içerisinde büyük bir mantık hatası taşır. bekareti vermek ne demek? sonsuza dek bekaretin o kişide kalacak, buda sizi birbirinizemi bağlayacak? ilk birlikteliği yaşadığı erkek, bir kız için unutulmaz olur, evet. ama bunun bir bağlayıcılığı olduğunu düşünmüyorum. insanlar birbirlerine bağlanıyorsa, bu bir gönül bağı olur, aşk, sevgi gibi hissi meselelerle olur. eğer aradaki bağ, 'bacak arası' temelli ise, zaten o bir bağlılık değil, bir zorunluluk hali almıştır.
bu sebeple, bir erkek olarak söylüyorum, benim için asıl hediye, karşımdakinin beni gönülden sevmesi olabilir, ilk bana 'vermesi' asla değil.
ülkemizde, bazı çevrelerin artık dillendirmekte bir sakınca görmedikleri versus. iki ülkenin halklarının, özgürlükler adına, ne kadar başarılı davrandıklarını ve her iki devrimcinin devrimleri sonucu, o ülkelerin dünyaya ne kadar entegre olduğu düşünülürse, cevap bellidir. iran, şuanda dünyada en çok düşmanı olan 3 ülkeden birisidir, diğerleri ise ABD ve israil tabiki. türkiye'yi kuran adamcağızın ise bir lafı var belki duymuşsunuzdur: 'yurtta barış, dünyada barış'.
ırkıçı, faşist ve gerici zihniyettir. ermenilerin, bu toprakların insanları olduğu gerçeğinden de bihaberdir bu zihniyete sahip kişiler. ermeniler, anadolu insanlarıdır. tıpkı kürtler ve türkler gibi, onlarda türkiye cumhuriyeti'nin vatandaşlarıdırlar. 1915'te olan olayların, ne sorumluları ne de suçlularıdırlar.
faşist zihniyetten korkup, isimlerini değiştirmek zorunda kalan insanlardır ayrıca. yüzyıl önceki bazı olayların, hala konuşulur olması ve büyük bir problem olması, onların bize düşman olduğu anlamına gelmez. 'biz' diye birşey yoktur. herkes bu ülkenin vatandaşıdır. kimse kimseyi ne ötekileştirebilir ne de vatansız bırakabilir.
ermeniler'de, en az kürt, türk, laz, çerkez, arnavut kadar, türkiyelidir. hiç zorunuza gitmesin. savaş döneminde, hainlik yapan bazı ermeni çetelerinin olması, 2010 türkiye'sinde yaşayan ermeni kökenli yurttaşlarımızın da hain olduğu anlamına gelmez.
not: türk'üm ve ezilen herkesi savunurum, tıpkı bu ülkede yaşayan ermeni ve kürtler gibi.
