göğüsleri iman dolu insanlarımızın ramazan ay'ının gelişi ile birlikte kabaran dini duyguları, onları camiilerde yatar kalkar hale getirmiş durumda. beş vakit namaz farz'ını eksiksiz yarine getirmek için evlerindeki sıcak ortamdan bile bunalmış durumdalar. camiiler'in, ruhlarını ferahlatan ''klima'' serinliği ile koyun koyuna yatarken huzur bulmaktadırlar.
çocuk oyunlarında ''ebe'' olan velet'in nihai hedefi.
hadi sen kaç ben seni ebeleyeyim şeklinde gelişen eylem.
ayrıca
Yeni bir kızla tanışan erkeğin dolaylı sevişme tekliflerindendir.
+ Seni ebeleyebilir miyim?
- Nasıl yani?
+ Sen kaçacaksın,ben ebeleyeceğim...(burada erkek kişinin yüzünde,genellikle coşkun vari bir gülüş hakimdir.)
- Hadi o zaman ben kaçtım...
başbuğlarından aldıkları feyz sonucu, takım elbise ve sivri burunlu ayakkabılarını giyerek bir hışımla dağ'a çıkan ocak mensubu bir grub'un dağda kurtlar tarafından yenmesi.
dağ'da karşılaştıkları kurtlar'ı ''bunlar bizim simgemizdir'' diyerek selamlayan ülkücüler'i kurtlar'ın turan taktiği uygulayarak avlaması.
Bu kişiler,genellikle bulundukları yer ve konum hakkında bilgi sahibi değildirler.Kalın bir tabaka gözlerini perdelemiştir.
Onlara göre bulundukları yer dünyanın merkezidir.Herşeye kadir onlardır.Yaptıkları hiçbirşeyden dolayı yargılanmazlar.
Ama günün birinde emekli olurlar tabiki.Foseptiklerinde inzivaya çekilirler.Zaman zaman resim yaparlar,kendilerinden genç hatunları kucaklarına oturtmayı maharet sayarlar.Yağcılarının bolluğunun yanı sıra sevmeyenleri de azımsanmayacak sayıdadır.
Korkuyla yaşarlar.Günün birinde fosptiklerine bir vidanjör yanaşırda onları çeker diye.Ama o vidanjör bir türlü gitmez.
Ortalığı keskin bir koku almıştır halbuki.Mide bulandırnaya devam ederler.
Yaşasın!!! Artık yeni bir medyatik hocamız var.Üstelik cüppeli.O kadar sempatik ki
insanın cüppe giyinip sakal bırakası geliyor.Hele o kafasındaki takkesi ile ne kadar şirin görünüyor.Üslubu sitkomcuları aratmıyor.Dini bilgilerine gelince söyleyecek söz dahi bulamıyorum.
Hoşgelmiş ekranlarımıza,bize neşe getirmiş.uzun zamandır bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum.
Ha birde sormadan edemeyeceğim. Hocam hangi kertenkele türünü öldürmek daha caizdir?
Bugün güneşli,sıcak ve bir o kadar nemli bir güne daha uyandım.
41-42'C olan sıcaklık bana 60'C gibi geldi.Sıkıntı bastı.Bi kitapları yoklayayım dedim.
Gözüme kardeşimin geçmişte okumuş olduğu aşk ile alakalı bir kitap ilişti.ismi lazım değil.Reklama girmesin.Yazarı da ülkemiz gazetelerinden birinde bir köşeye sahiptir.
Şöyle bir göz atayım dedim,zaman akmış geçmiş kitabı bitirmişim.Hani güzel olduğundan değil tartışmaya açık oluşu ve düz bir mantığın eseri oluşundan dolayı okumuş bulundum.
Neyse artık mevzuya gelsek fena olmaz.
Konumuz,her erkeğin içinde bir kadın olup olmadığı ile ilgili.Yazar malum kitabın 157 ve 158'nci sayfalarında şöyle demiş.
''Her erkeğin içinde bir kadın vardır.Bunu sadece ben söylemiyorum.Bilimsel verilerde bunu destekliyor.
Kadın kromozomu ''xx'' olarak kodlanır.Erkek kromozomu ise ''xy'' olarak kodlanır.Yani kadınlığı belirten ''x'' kromozomu erkekte de var.''
Erkekliği simgeleyen ''xy'' kromozomu,erkeklerin içerisinde bir kadının olduğu anlamına gelmez.
Bu konu biyolojik bir durum olup teferruatına girmeyeceğim.
Ve şöyle devam ederek teorisini sağlama alıyor sözüm ona aşk adamı.
''Demek ki,kadına ait diye bilinen yumuşaklık,şefkat,duygusallık,duyarlılık,detaycılık,koruma güdüsü gibi özellikler erkeklerde de var.''
Ne kadar zeki bir adam hayran kaldım doğrusu.Bir insan ancak böylesi bir düz mantıkla bu konuyu irdeleyebilirdi.
Yumuşaklık,şefkat,duygusallık,duyarlılık,detaycılık,koruma güdüsü gibi özellikler sadece kadına özgü özellikler değildir.insan gibi insanların genel özelliklerindendir.Yani her insanda bulunması gereken özelliklerdir.Bu özellikler kromozomlar'ın benzerliği ile alakalı olmadığı gibi kadınlara özgü özellikler hiç değildirler.Bu durum psikolojik bir olgudur.Yani insan psikolojisi ile alakalıdır.
Kişi psikolojisi pekala ebeveynlerden aktarınlan dna'lardan etkilenir. Yumuşaklık,şefkat,duygusallık,duyarlılık,detaycılık,koruma güdüsü gibi davranışlar ise yaşam içerisinde kazanılır.Bu durum kromozomlara çok uzak.Bilinçli ve insan olma erdemine sahip her kişide bu özelliklere rastlayabiliriz.
Söz konusu duygulardan yoksun kadınlar yok mu?
Yazar şöyle devam ediyor.''Bir kadın bir erkekten ne bekler?Bu soru'nun cevabını işte o ''x'' kromozomu
verebilir.Ama o nu dinlemek gerekir.Kendinizi kadınların ellerine bırakın.Emin olun çok rahat olacaksınız.Kadın beyni tüm ayrıntıları algılar ve değerlendirir.Sizin için en iyi olanı seçer...''demiş.
Oh ne güzel! Suya sabuna dokunmadan yaşamak.Çok yaratıcı.Bu adam'ın matığına bayıldım.Ruh'un yavşak olması böyle birşey galiba.
Bir kadın ve bir erkeğin sağlıklı ve güzel bir ilişki kurması,her iki taraftan birinin karşı tarafa teslim olması koşulu ile sağlanamaz.Ne kadın,ne de erkek.
Sağlıklı bir birlikteliğin yolu paylaşımdan geçer.Paylaşım her alanda olmalıdır.Alınacak olan kararlarda bile.Erkeğin kendisini kadının ellerine bırakması ve kadının onun adına karar alması o birlikteliğin temelini sağlam kılmaz.Kaldı ki karar vermekten yoksun bir birey'in kendisini gerçekleştirmesi dahi zordur.
Aşk adamlığı ne ''x'' ne de ''y'' kromozomlarıyla olur.Hele ki gazete köşelerinden iki kalem kıvırmakla ve bir iki kitap yazıp piyasada gezerek insanlara methiye dizmekle hiç olmaz.
Aşk sevmeye yetenekli ve mantığı insancıl yönde çalışan iki özgür bireyin bir araya gelmesiye oluşur.
Özgür bireye giden yol özgür toplumdan geçer.Sizin gibi burjuva kültürünün akıllara zarar şeyler zırvalayan mantık fukaraları temsilcilerinin değil aşk danışmanlığı yapmaya aşk kelimesini ağzınıza alma ehliyetiniz dahi yoktur.
Engels devlet çözümlemesi yaparkan şöyle der.
''... işte toplumdan doğan, ama onun üstünde yer alan ve ona gitgide yabancılaşan bu erklik, devlettir"
Bu çözümlemeden yola çıkarak devletin şizofren bir karakterde olduğunu söyleyebiliriz.
Çünkü şizofreni dediğimiz olay gerçeklere kayıtsızlık,bölünme,kendine Özgü bir Dünya da yaşamak,ilksel ve benmerkezci (egosantrik) bir düşünce yapısına sahip olmaktır.Şizofreni hastalığı,toplumun bir parçası olduğu halde,zaman içerisinde topluma yabancılaşma durumudur.
Şizofreni olanlar dünyayı değişik algılar.Onlara göre dış dünya karışık ve anlaşılmazdır.Şizofreniler genel olarak dini olaylarla çok iç içe olurlar.Ayrıca çeşitli takıntılar ve sevdalanma gibi davranışlar sergilerler.Tıpkı bizim devlet erkanımızın iktidar sevdalısı ve dinsel eğilimli olmaları gibi.Şizofreniler'e göre kendisine kötülük yapmak isteyen kişiler veya güçler vardır.Bu tarz durumlarda şizofren şahsiyet ani ataklara geçebilir.Örnek olarak ''ergenekon olayı''nı verebiliriz. Şizofreniler'in toplumsal olaylara ve gerçekliklere ilgileri azalmıştır ya da kaybolmuştur.Devlet dediğimiz mekanizmanın en belirgin özelliği de zaten budur.
Gelelim devletin nevrotikliğine.
Nevrotik davranışların kökeninde genellikle kaygı yatar.Devletin en belirgin özelliklerinden biri ise iktidar kaygısıdır.
Nevrotik bozuklukların temelinde endişe yatar.Nevrotikler ileri derecede şefkat ve güven gereksinimi içerisindedirler.Ama insanlara karşı şevkatli değillerdir ve güven duymazlar.Devletimiz sağolsun bizlere pek güvenmezler.Çünkü onlara karşı bir tehdit oluşturuyoruz.Nevrotikler saldırgan ve düşmanca tutum içindedirler.Örnek vermeye gerek var mı? bilemiyorum.Anlayan anladı.
Ayrıca nevrotiklerin anormal seks ve doyumsuz seks dürtüleri vardır.
Malum yıllardır toplum olarak s.kilmedik bi tarafımız kalmadı sömürülmekten.
Esas adı Nikolay Gavrilovich Chernyshevsky dir.Devrimci demokrat, materyalist filozof ve sosyalistti.1860'lı yıllarda devrimci demokratik hareketin liderlerinden olmuştur.Vladimir Lenin ve Emma Goldman'ı politik anlamda etkilemiştir.
Chernyshevsky 1828 yılında Saratovda doğdu.Babası bir papazdı.1850'de Saint petersburg ünivesitesinden mezun oldu.
1862'de yazmış olduğu bir makaleden dolayı tutuklandı.Tutuklandığı esnada ilerleyen dönemlerde rus devrimine ilham olacak olan ''nasıl yapmalı'' isimli romanını kaleme almıştı.
1872'de sibirya'ya sürgün edildi ve 1883 yılında 61 yaşındayken yaşamını yitirdi.
proletarya'nın önderlerinden biridir.1 ocak 1965'de elazığ'ın karakoçan ilçesi çalakas köyünde yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünya'ya geldi.okul'a geç başladığı için 14 yaşındayken ilkokul'u bitirdi.okumayı çok istiyordu fakat maddi imkânsızlıklardan dolayı okuyamadı.işte habip'in devrimci mücadeleyle tanışması o yıllara dayanır.Yaşamı mücadeleler,cezaevleri ve direnişlerle dolu olan habip gül 1999'da ulucanlar cezaevinde katledildi.
Proletarya'nın ölümsüz önderlerinden birisidir.1949 yılında Trabzon'da doğdu.Babası bir devlet memuruydu.
1966'da ODTÜ'de üniversiteye başladı.6 Ocak 1969'da Kommer'in arabası'nın yakılması olayında yer aldı.
1970'lerde THKO içerisinde yer aldı.12 Mart sürecinde cezaevine girdi.1973'de serbest bırakıldı.
1979 yılında TiKB örgütünü kuranlardandır.12 Eylül döneminde ise tutsak düştü.Çeşitli işkencelere maruz kalmasına rağmen çözülmedi.1984 yılında cezaevlerinde tek tip elbise giyilmesi uygulamasına karşı başlatılan ölüm orucu eyleminde yer aldı.Ölüm orucu eylemi devam ederken adını ölümsüz devrimcilerin arasına yazdıranlardan oldu.
Yüksek mevkide olmayıp,onlar gibi davranan ve onlar gibi görünmeye çalışan,yükselme hayalleriyle yanıp tutşan kişilerin benimsediği kültür.
Bu kültürü benimseyen kişiler kendilerinin dahi farkında olmadıkları bir embesillik içerisindedirler.
