sosyal medya sitesi mashable 30 haziran'ı sosyal medya günü ilan ettiğinden beri tüm dünyada "kurabiye yeme, limonata içme" formatında kutlanmış bu gün. buna tepki olarak düzenlenen etkinlikte o akşam ana akım medyanın görmediği bir konu* vatandaş haberciliği formatında tartışılacakmış. kuleye de twitter timeline'ı giydiriyorlar, hem kuledibinden hem bilgisayar başından katılınabilecek..
Jülide Özçelik'in 4 yıl aradan sonra çıkardığı son albümü.
ilk albümde olduğu gibi Jülide Özçelik bestelerine çeşitli sanatçıların düzenlemeleri eşlik ediyor.
Tüm düzenlemeler Cem Tuncere ait. Albümdeki şarkıların tümü canlı hücum kayıt olarak gerçekleştirilmiş.
Sözü ve bestesi Jülide Özçelike ait 5 şarkının yanı sıra, Özdemir Erdoğanın Vitrini, Aşık Veyselin Uzun ince Bir Yoldayımı, Neşet Ertaşın Gönül Dağı, sözleri Ömer Hayyama müziği Mehmet Güreliye ait Kimse Bilmez ve anonim bir türkü olan Şu Yaltadan Taş Yükledim yeni düzenlemeleriyle albümde.
Kişisel not: bizden önceki nesil arabesk ezgilerin pop müziğe sızışına şahit oldu. bizim nesil ise caz formların türkülere sızmasına şahit olacak. bu renkli süreci merakla bekliyorum...
adam az once (9 kasim 2011 18:00) "ulkeyi iflasin esiginden cevirdik, tarihi zafer kazandik. simdi ben gidiyorum, haydi bay bay!" seklinde tarihi bir konusma yapti. ancak an itibariyle hicbir sozluk platformunda geyigi yapilmasi gereken bu konuyu sol framede goremiyoruz.
Gecen yil Galata'da gordum sesimi cikarmadim, hevesleri soner dedim. Bu yil festivallerine katildim, bikar birakirlar dedim. gece gunduz'de gordum, yuh artik dedim. iki gun once radyo 91.6'da denk gelince, film koptu. artik yeter diyor ve bu arkadaslari sozluge kazandiriyorum:
--spoiler--
yaratıcı fikirler enstitüsü (yfe) dünyanın dört bir yanından yaratıcılığına güvenen gençlerin uluslararası kapsamda projeler üretmesi, topluma pozitif etki bırakarak farkındalık yaratması amacıyla 2009 yılında kurulan, i̇stanbul merkezli bir sanat ağıdır. pek çok farklı sektör için disiplinlerarası medya çalışmaları yürüten, organizasyonlar için içerik geliştirerek ürünler hazırlayan yaratıcı fikirler enstitüsü; hiyerarşinin olmadığı, ticari kaygının güdülmediği bir oluşum olma özellikleriyle diğer sanat kollektiflerinden dramatik bir biçimde ayrılmaktadır. yenilikçi ve deneysel sanat fikirleri, enstitü tarafından projelendirilerek ilgili gerçek ve tüzel kişiler için geliştirilen sponsorluk modelleri ile finanse edilir ve uygulanır. pablo picassonun her çocuk sanatçıdır, asıl olan büyüyünce de sanatçı olarak kalabilmesidir sözüyle işaret ettiği sınır ve kural tanımayan çocuksu yaratıcılığın ortaya çıkarılması fikri en başından yaratıcı fikirler enstitüsünün ilham kaynaklarından birisi olmuştur. bizleri bu konuda hareket etmeye iten bir diğer etmen ise eğitim sisteminin sığlığından kaynaklanan fikir üretim bilincinin eksikliğidir. yaratıcı fikirler enstitüsü; yaş, cinsiyet, ekonomik durum, eğitim düzeyi, siyasi görüş gibi farklar gözetmeksizin gençlerin uygulanabilir ve yenilikçi fikirler ortaya koymalarını teşvik ederek bu üretimler için uygun ortamı sunmaktadır. bir diğer deyişle yaratıcı fikirler enstitüsü, önyargı ve dogmaların olmadığı, sorumluluk almanın, fikir üretmenin özendirildiği bir alternatif eğitim platformudur. katılım, yaratıcı fikirlerini hayata geçirmek isteyen herkese açık ve ücretsizdir.
--spoiler--
arastirmalarima gore bahcesehir+koc ogrencileri kurmus enstituyu. turkiye'de daha once gorulmemis sanat uretimleri yapmaktalar. gecen yil istanbul 2010'da letstanbul 2010 projesini hayata gecirdiler, bu sene de letstanbul 2011 deneysel sanat festivalini duzenlediler. enteresan etkinlikleri oldu. bunlardan birkaci;
degil 2011, isterse 2111 olsun degismeyecek futbolcu alim sablonlarinin genel adi.
genelkurmay teamullerine dondu mesele! ben artik ciddi ciddi milli takim ekibine giren her adama (teknik direktorden malzemeciye) enteresan bir tapinak yemini ettirdiklerini dusunuyorum*.
nerede sakat,formsuz, mac eksigi olan, gergin olan, yorgun olan, tel, kil tuy adam varsa siradaki milli takim aday kadrosunda toplaniyor. fatih terim'inden ersun yanal'ina; hiddink'ten oguz cetine* degismeyen tek sey formda adamlarin televizyon basina, gozde adamlarin sahaya yerlestirilmesi.
isim vermek yersiz, sozcukler yetersiz. bu ekibin basina mourinho gecse umidim yok arkadas...
adindan da anlasilacagi uzere ramazan donemi sozluk trendleri arasinda hatiri sayilir bir ustunlugu bulunan 36* gunluk surec.
-'ramazan geldi niye geldi' entrysiyle baslar, 'bayramda nereye gitsek' entrysiyle sona erer.
-sol frame hic olmadigi kadar dini ve ahlaki konulara ev sahipligi yapar. **
-iki celiskiden bir entry peydahlama alir basini yurur. *
-hassas meselelerde koyveren sozluk yazarlari entryleri inci sozluk dans pistine cevirir. *
-kimin oruc tuttugu kimin tutmadigi anlasilmaz.*
-bazen sagduyu kopruleri kurmaya calisir alt nesil sozluk yazarlari; ise yaramaz, eksi yer.
bu durum kredi kartlarinin ramazan kampanyalarini bitirmesiyle normale doner, yerini kurban bayrami tartismalarina birakir.
bu yuzden iki bayram arasi iki sozluk yazari evlenemez.
ozellikle lisede yatili okulda okumus olan arkadaslarin ayni sohbet meclisinde bulusmasiyla baslayan ucu bucagi gelmeyen olaylar orgusu...
yatili okumayan arkadaslara illallah dedirten bu kisir dongu genellikle bitmez, bosuna sabir cekmek yanlistir, gereksizdir...*
ancak "yaraticiligin bu kadari" dedirten oyle olaylar vardir ki, sizin genclik anilariniz onlarin anilari onunde diz cokup tevbe ister...
bunlara birkac ornek:
*spatula ile yemekhanedeki soguk hava deposunun kapisini kirmak*
*yatakhanedeki televizyon kumandalarinin 'power' tusunu calmak*
*yatakhane kameralarina don asmak*
*ve klasiklesen alt donem - ust donem diyaloglari*
gibi...
kimsenin kapatmasini beklemeden araladigim acik, sacmalama da kurt cobain,
aslinda yazarlar hicbir zaman sacmalamadi. onlar oyle agizlarini acti, sacmalik icine doldu. aslinda sacmalik diye bir sey de yoktu. e insanlarin sacmaliktan yaratildigini savunan arkadaslari kaniksarsak, aslinda insan da yoktu ulen!!
saç bitiminden çeneye kadar olan mesafe 32 mm ile 36 mm arasında olmalı.
Şablona uygun olarak burun tam orta çizgide olmalı.
Yüz fotoğraf üzerinde ortalanmış olmalı.
Çene ucundan saçların başladığı bölgeye kadar sağ ve sol yüz hatları tamamen görünür olmalı. Yüz kısmının yüksekliği resmin yüzde 70 ile 80'ini kapsamalı.
Kişinin yüz kısmı saç modeliyle birlikte tamamen görünür olmalı... falan filan...
işte o an, kısa bir zaman önce çekilmiş 24lük vesikalığın yukarıdaki şartlara uymaması yüzünden moal gibi komidinin üzerinde kalakaldığı andır.**
ne kadar da ölümlü bir dünyada yaşıyor olsak da, bana hayat kadar garip gelen bir hadisedir...
açtığı başlıklar hala entry alıyor, yazdığı entryler hala eksi veya artı oy alıyor. o ise açtığı son entryi artı oylarla kurtarıp hayatının "işte budur" una son derece muhtaç halde...
hayat çok garip...
hepsine ekşiden araklama bir replik geliyor. tüm kalbimle:
gazetelerin gece yarisindan sonra gozleri segiren spor muhabirlerinin uyku ile uyaniklik arasinda gordugu tatli ruya.*
birkac ornek daha:
-Shevchenko: "fenerden baska takimda oynamam!"
-Kaka fenerbahceye "gelmem" demedi! (bi sey dedi mi peki?)
-ronaldinho: sevgilim istanbulu cok seviyor!
-ronaldo: real madrid fener kadar profesyonel degil!
-messi: barcelonada mutlu degilim! (baskana cagri)
-ronaldo: ............ (siz doldurun, bizi baydi)
kilo aldikca artan bir alinganlik durumu neticesinde (bkz: kilogram - asabiyet egrisi) asiri kilolu insanlarin kucuk bi kivilcimla nukleer baslikli reaktorlere donusmesi.
cok tehlikeli bir olaydir, uzuvlarimizi kayipsiz kurtarmak icin hemen ortamdan sivismak en mantiklisidir.*
- sence ben şişman mıyım?
- ne alakası var hayriye, gayet iyisin böyle (bi git başımdan ya!)
- saçmalama ya, görmüyor musun şu götü göbeği...
- eeeh evet şişmansın lan, göbeğin kocaman götünü de aya yansıtacam!
- ühühühü... böhühühü...
- kızım sen sormadın mı şişman mıyım diye allah allah.
gibi başlıkları prime time da sözlük kullanıcılarının beğenisine sunmanın kabak tadı veren durumu...
asıl amaç "onlar da bizden" imajı vermek mi, "dini değerler ile" dalga geçmek mi, yoksa "türkler uzayda" başlığının insanımız üzerindeki etkilerine binaen bir manifesto çalışması oluşturmak mı?
bu ülkede yaşayan birçok insan (ermenisi, rumu, ateisti v.s.) çoğunluğun etnik yapısına kendini bir şekilde uyduruyor: bu iradi bir şekilde de olsa, gayri ihtiyari bir şekilde de olsa...
amacımız bunu irdelemekse, ben bu ülkede uçurumdan aşağı yuvarlanırken "allah allah" naralarına karışan birçok ateist vatandaş, "ateistim, allaha çok şükür." diyen birçok yazar-aydın (hatta dinazor) tanıdım. bu, toplumuzun oldukça geniş bir yelpazeye sahip olduğunun bir göstergesi bana göre... tabii suistimal edilecek düşüncelere yenilmediği sürece...
ayrıca bu başlıkların barındırdığı her entrynin her seferinde ateist olmayan insanların inançlarını sorgulamasına da gerek yok. yoksa mesele şu noktaya varıyor:
bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye vurdu?
okul yıllarında hocalarının teşviki ve bilinçli bir ebeveyn desteğiyle kitap şuuruna ulaşan, ancak daha sonra gerek kitabevlerinin albenisi gerekse şekilciliğin insan hayatına girmesiyle (biraz da egonun dürtüleriyle) kitap almayı bir saplantı haline getiren zavallı insan prototipi...
bir zamanlar kitap okumayı en büyük hobisi ve en özgür uğraşı addeden bu arkadaşımız, zamanla kendinde birtakım değişiklikler farkeder. o, artık eskisi gibi kitap okuyamamakta, bununla birlikte evine her hafta onlarca kitap satın almaktadır. raflarda çoğalan kitaplar zavallıya melul melul bakarken, arkadaşımız içine düştüğü batağı göremeyecek derecede saplantı halindedir. artık bütün günler kitapların raflarda nasıl duracağı tartışılmakta, kitapların getirdiği huzur rafların sayısıyla doğru orantılı olarak artmaktadır. onlarca kitap uzun uğraşları ardından düzenlenmiş, görücüye çıkan bir gelin edasıyla alıcı gözleri, meraklı arkadaşları ve yalvaran bakışları beklemeye hazır ve nazır hale gelmiştir. raflar doludur, ya kafalar???
şaka bir yana hepimizin evlerinde bir köşede yıllanan onlarca kitap var. ya da abartılı olarak gördüğünüz ancak birçoğumuzun etrafında filizlenen onlarca saplantılı insanlar var. insanlar kitapları okuyup anlamak, hayatlarına mana kazandırmak yerine raflara sıralamak, arkadaşlarına caka satmak için alıyor.