türlü güzelliklerin yaşandığı gecenin sabahında neden piç ediyorsun ki...zaten bu ilişki türünü kaldıramıyorsan girmeyeceksin
şayet giriyorsan o zaman oyunbozanlık yapmayacaksın.
+erkenden mi gidiyorsun?
-sonsuzluğa mı uzanalım?
+götsün
-biliyorum.
avrupa bunu 1400'lerde yapmaya başladı yaptı (bkz: hristiyanlık üzerinde) ve geldikleri yer ortada.
dünya yuvarlak diyen galilei'yi idam ettirmiş bir engizisyon varken ortada, geldiği nokta hayranlık verici.
özellikle istanbul'un fethinden sonra doğu roma yani bizans'tan avrupaya kaçan felsefeciler ve bilim insanları
yüz yıl önceden temellerini hazırlamıştır.
leonardo da vinci gibi önemli sanat adamları ise işin sonunu getirmiş halkın ve protestanların yardımıyla reform başlamıştır.
avrupa'da incil'i katolik kilise papazı hariç kimsenin okuma yetkisi yoktu.bu günahtı.
taa ki martin luther olaya el atıp protestanlık akımını başlatana kadar.
insanlar cennetten yer satın alırken, martin luther gider ve cehennemi satın alır papazlardan.
ve dışarı çıkıp incil dağıtır. korkan insanlar ''ama günah incil'i evde okursak cehenneme gideriz'' deyince,
martin luther cehennemi ben satın aldım oraya gitmeyeceksiniz...diyerek incili dağıtıp reformu başlatmıştır.
islamı terörle ayrıştırıp, her müslüman teroristtir bakış açılı avrupalı ve amerikalı insanları yalancı çıkarmalıyız.
islam reformize edilirse, eğitim ve hukuk kendini bulacak ve dahi ferah günler bizi bekleyecektir.
kur'an-ı kerim'de yazdığı üzere cennetin 7 katmanı vardır...
şarap şelaleleri kaçıncıdan itibaren var, en azından onu bilsek de ona göre şey etsek.misal huriler için kusursuz güzellikte diyorlar.e aklıma ideal kadın boyu geliyor.1.70. ama şöyle bir sorun var ben minyon seviyorum.
onun haricinde eşofmanı biz mi götürüyoruz, orada mı veriiliyor...
efendime söylim, atıyorum ben cennetin bir yerinde dekoratif bir değişiklik yapmak istedim, ''çünkü ne istersek olacakmış'' e ben istiyorum o kişi istemiyor nolcak?
ya da ben eric clapton'la beraber hurileri de alarak party hard kafasına girmek istiyorum?? ama eric cehennemde?? o zaman.her istediğim oluyorsa eric cehennemden çıkarılacak mı? çıkarılırsa hayattayken milletin götünden çektiği kokolar yanına kar mı kalacak??
neyse eric'ten vazgeçtim michael jackson kesin cennettedir. çünkü ilahi falan okudu en son o.
zamanında kızdığım, şimdiyse gülerek hatırladığım bir olay yaşadım.
ergenliğin som demlerini yaşıyorum, akşama kadar facebook'ta siyaset yapıp, ülkeyi kurtarıyorum.profil resimlerim orta dünya felsefeciler birliği gibi.
neyse yine marx okuyup gaza geldiğim bir akşam, marx'ın ''en çok ışık saçan kiliise ateşler içinde yanan kilisedir'' vecizesini paylaştım.hem de melih gökçek gibi caps look açık halde. buradaki kilise anladığınız üzere sadece bir simge, asıl
din ve dinler eleştiriliyor üzerinden...(ulan nasıl bir travma kaldıysa size bile açıkladım)
neyse uzatmayayım ''en çok ışık saçan kiliise ateşler içinde yanan kilisedir'' aforizmasını paylaştım.
peki kimler beğendi dersiniz?
liseden ne kadar dindar arkadaş varsa hepsi beğendi.
yorumlardan bazılarını az çok hatırlıyorum;
-haklısın kardeşim bunlar münafık zaten hak ediyorlar.
+aynen bro hakk dini islamdır, şaşırttın beni seni böyle sağlam bilmezdik...
-helal kardeşim doğru yolu bulmuşsun...
ulan bir de deli gibi paylaştı bunlar.koptu gitti öyle rrekor kırdı.
sinirim bozuldu anlatırken.
ulan ne zaman evden çıksam, ''alexo dur boş gitme şunları da al'' anne bu kadar çöp ne ara birikti bea, tamam çıkarken atarım.
''dur dur mutfakta da var'' ee bokunu çıkardın anne!! ''oğlum al dedim''
evden çölde kervan yüklenmiş deve gibi çıkıyorum.
geçen de alt katımızda oturan güzel kızla bina çıkışında karşılaştık.
tam rezillik.
kızın suratındaki ama ben seni farklı hayal etmiştim bakışı yedi bitirdi beni.
bundan 4 yıl önce ben bir kızı sevdim, ama saçının ucundan tırnağına kadar her yerini sevdim.gülüşünü sevdim öpüşünü sevdim, beni sevmesini sevdim, saçmalamasını sevdim, yanımda rahat olmasını sevdim, ağzına yakışmayan o küfürleri derbi maçında onu kızdırırken bana etmesini sevdim, evlilik hayallerimizi sevdim, dalga geçtiğimiz insanlar gibi doğmamış çocuğumuza isim seçmemizi sevdim...
sonra;
sevgisinden artık şüphe ederken sevmeye devam ettim, arkadaşları önceliği olmaya başlayınca, ''artık seni seviyorum''u demek için dediğini fark edince, bana kızıp telefonu yüzüme kapatınca, ayrılık lafını dillendirmeye başlayınca, ayrılık konuşmasını yapınca, ona sadece peki derken, o benden gidince, üzerinden 1 yıl geçince, sevgilisiyle el ele taksim'de görünce, onu sevmeye hep devam ettim...ama bu aralar;
ama bu aralar farklı, bu aralar artık canımı acıtmıyor.
onu unuttum zannediyordum ama hayır ben hissetmeyi unutmuşum...
bu yüzden panikle açıp eski fotoğraflarımıza baktım, tekrar canım yansın istedim ki anlayayım hala hissedebiliyor muyum diye...şarkıda dediği gibi,,,
insan kendi seçemediği hiç bir özelliği ile yüceltilemez, düşürülemez.
ben sayın bahçeli'nin dediği üzere ''boğazda elinde viski kadehiyle hdp'ye oy veren şerefsizler''den değilim, chp'ye oy veren şerefsizlerdenim.
dikkat çekmek istediğim nokta tam da bu saldırganlık.
ben bir türkmen alevisiyim, çoğu insanın yaftaladığı üzere beylerbeyinde oturan bir beyaz türküm, kuşaklardır chp'liyiz...
gelmek istediğim yer; bu beni nasıl başkalarından üstün yapmıyorsa, britanya'da ikamet eden lord kökenli bir anglo sakson'dan da düşük kılmaz...
insanın övünebileceği özellikler sade ve sadece kendi emeğiyle kazandıklarıdır.
bir insan piano çalmasıyla övünebilir, iyi futbol oynamasıyla, güzel yemek yapmasıyla, iyi sevişmesiyle...amma ve lakin kendi seçemediği bir şey ile övünemez.emek yoksa şanstır ve şansla övünülmez.
loto çıkan bir adam nasıl ki ''ulan ne kadar muhteşem biriyim kesinlikle zeka bu'' diyemiyorsa, ırkınla da övünemezsin...
sadece insanız, bu dünya için yararlı bir şeyler yap artık...
bazen birileri gelir hayatınıza, aşık olmak gibi değildir bu.
bir şeyleri çağrıştırır, kahveyi, kediyi, sonbaharda moda sokaklarını...
johnny cash parçalarını hatırlatan birileri, yağmuru hatırlatır sana...
depresif bir huzur verir.biliyorsun, eğer tanıdıysan o kişiyi.
sonra bir gün çıkar ve ''artık seni sevmiyorum'' der.
en zoru sevdiğini son kez görmek mi, yoksa son kez gördüğünü bilmek mi?
neyse çok uzattım.çok da yazmak istemiyorum hatırlamamak için.
william shakespeare'den bir kubleyle son vereyim yazdıklarıma;
madem bu dünya yok olacak birgün, o halde insan sevginin bitmesine neden üzülsün...kader mi aşkı kovalar, aşk mı kaderi, henüz kimse çözemedi bu bilmeceyi...o halde kaderimiz olan aşka değil de, aşkıyla kaderimizi değiştirenlere içelim.
ve yine shakespeare'den; sen yine evlenmeyeceğine inan, inancın değişir kocan öldüğü zaman, diyor ve umudunuzu kaybetmemenizi diliyorum...
gün geçmiyor ki ülkemizde bir enteresanlık yaşanmasın efendim.
cumhurbaşkanı artık fazla görüşmekten olsa gerek, muhtarlarla duygusal bağ kurdu...
onları sahiplendi, onların sağlığı için endişeleniyor.
mazallah mefta olsalar kime konuşacak.
bir de ankara'da kafa dengi adam da yok, bir melih var o da çekilmiyor...
kendi gözlemlerimi anlatacağım (kendini bilen az sayıdaki aydın insanı tenzih ederim)
malesef bizim sol cenah bile, kendi ütopik dünyasında faşistçe düşüncelerle bezeli.
3-4 ay önce kadıköy'de nazım hikmet kültür merkezinde otururken, ümraniye 1 mayıs mahallesinden bir arkadaş, seçimlerden bahsederken ''sıkıyorsa bizim mahalleden akp , mhp seçim arabası geçsin...geçemez indirirler, bu gazi için de geçerli'' dedi. masadaki diğer arkadaşları da katıldı bu görüşüne...
ee ne farkın kaldı sağ seçmeden, ülkedeki çoğunluk sayesinde sana uyguladıkları korku ve baskı rejimini, sen küçük ve güçlü olduğun, özerk hissettiğin bir mahallede onlara uygulamaktan geri durmuyorsun!! 70'lerde 1 mayıs mahalllesinde cephe'nin öldürdüğü ülkücü gençleri örnek gösterip mahallendeki gücünden dem vuruyorsun...
yine batıdaki biz elit chp seçmenleri olarak yıllarca halka '' anadolu çomarı, türbanlı sıkmabaş, keşke atatürk bunların komple kökünü kazısaydı'' dedik durduk...
bundan en güzel akp mağduriyet yaratarak faydalandı...
ve malsef görüyorum ki kendisine solcu diyen insanların bile içinde, çoğunluğu bulduğu yerlerde sağ cenahı ortadan kaldırma, sindirme düşüncesi yatıyor...
adamlar tutuyor hitler kadar esaslı bir katil olan stalin'le övünüyor.
bizim genetiğimize işlemiş azizim, ülkecek faşistiz...
öz eleştiri yapmamız gerek, sağcısıyla solcusuyla.
(bkz: dede korkut) kitabının ilk bölümündeki "dede korkut soylamış, görelim hanım, ne soylamış" başlıklı manzumelerden birinde geçen (bkz: atasözü).
iyi ki tutmamış dediğim atasözüdür.
sokakta herhangi birine söylesen cinayet sebebi lan.
+pişt birader
-noldu kimsin sen??
+senin kimden olduğunu ancak ve ancak anan bilir.
dırırırı kanal d haber;
istanbul'un göbeğinde senin anan kim cinayeti.
görgü tanıklarına göre 29 yaşındaki m.k 32 yaşındaki c.d'ye
'' senin anan kim'' diye sataştı...
büyüyen olayda cd karamazov kardeşler kebap salonundan kaptığı döner bıçağıyla m.k'yı sokak ortasında katletti.
şimdi sıradaki haberimiz;
cumhurbaşkanı tayyip erdoğan yine muhtarları topladı...
bu son diyerek başladığı konuşmaası 4 saat 42 dakika sürdü.
gündelik hayattan ve stresinden bıkmış bünyelerin tercih etmesi gerekendir.
şahsen babamın emeklilik gününü doldurmasını bekliyoruz, yoksa gitmiştik çoktan.
bu da gidiş için patenti bana ait olan, köyde yaptığımız aq8700;
şansımız yaver giderse şuradan sonrasında tüp sorun olmayacak.
köyün aranılan adamı astrofizikçi jedi osman dayının yaptığı testlere göre bu noktadan sonra boşa alıp gidebilirmişiz.en kötü ben oksijen tüpüyle inerim vurdururuz dedi.
hadi gelin biraz işin psikolojik boyutlarına bir yolculuk yapalım, bu başlıkta biraz bu konuları irdeleyeceğim. zeus'un izniyle...
psikolojide ''aktarım'' adında bir şey vardır.
aşk üzerinden değerlendirecek olursak sizin aşık olduğunuz kişi tipi hep bellidir.
bu dış görünüş mahiyetinde değil sadece..
çocukluktan gelen travmalar ve diğer tüm parametreler sizin kişiliğinizi oluştururken, freud'un bahsettiği oudipus komleksi de büyük resminizi tamamlar.
kız çocukları için baba figürü önemlidir.o da yoksa ataerkil olarak başlarında kim varsa doğumundan itibaren onu esas alır. (abi amca dayı vs)
erkek çocukları için de anne figürü...
yani demem o dur ki; onlarla olan ilişkileriniz sizin nasıl bir adama veyahut kadına aşık olacağınızı çoktan belirtmiş oluyor.onlara duyduğunuz sevgi veyahut nefret asıl olandır.
ve tabi one this sendromu; kişinin ergenlikte yaşadığı ilk aşkı esastır.
daha sonra o kişiyi kıstas alır ve farkında olmadan o kişiyle ilgili aktarım yaparak aşık olur...sonraki aşkları mutlaka o ilk aşkına benzeyen bir yön taşıyordur.
bu anlamda goethe'ye hak veriyor ve sen haklısın ibne diyerek sözlerime son veriyorum.
asıl gücü rockefeller'lar değildir.
rockefeller ailesini medya yüzü olarak yaratmışlardır.
rotschild ailesi hakkında en çok merak edilen husus zenginliklerinin nerden geldiğidir. forbes'un yayınladığı dünya'nın en zenginleri listesinde, listenin toplamından zengin olmalarına rağmen, neden isimleri orada yer almıyor?
dr john coleman'ın yazdığı başlıkla aynı isimdeki kitapta bu konunun derinliklerine inilmiştir. rotschild'lar aslında 1700'lerde altınlarını kendilerine emanet edip , çıkan yerel kargaşa yüzünden kaçan bir lordun ganimetine konmuşlardır.
daha sonra bu parayı katlayarak büyüttüler.
bu nasıl oldu derseniz? ailenin 8 oğlu dünya'nın dört bir yanına dağılıp ticareti ve bankacılığı geliştirdi, krallar ve soylularla anlaşmalar yaptılar.
henüz 2 yüzyıl öncesinin en büyük bankacı ailesi olan ve florensa'da ikamet eden medicilerin tahtını artık rotschild'lar almıştı...
konu çook uzun, buraya da sığmaz zaten.
merak ettikleriniz varsa sorabilirsiniz.
kur'an-ı kerim ve tevrat'tan sonra incil'e başladım geçen hafta ve orada okuyup epey şaşırdığım bir detay olarak aklımda yer etti bu olay...
incil'de belirtildiği üzere meryem'in yusuf adında bir nişanlısı var.
ve yine incil'de belirtildiği üzere bakire meryem hamile kalınca, yusuf'un çok iyi biri olarak bilinmesinden dolayı yusuf'tan şüphelenilmiyor...incil'de aynen böyle yazıyor...
yani işin özü;
nişanlısı olan bir kadın hamile kalıyor ve bu çocuk tanrıdan diyor...
malesef abd medyasının dünya üzerindeki gücünü gösteriyor.
yozgat'ta doğmuş nasyonel sosyalist partiye ve gamalı haca gönül vermiş
küçük bir azınlık dışında hepimiz hitler'den nefret ediyoruz.
pekala buraya kadar tamam.
peki kaçımız gerçekten dost meclisinde, aile arası sohbetlerde,
üniversitedeki siyasal tartışmalarda atom bombasını atıp milyonlarca insanı öldüren,
sadece öldürmekle kalmayıp yaşayanların genetiğini bozan, üç bacaklı tek kollu insanlar doğmasına sebebiyet veren truman'ı örnek gösterip nefret kusuyoruz?
işte bize yaptıkları tam olarak bu.
kaçımız bombayı yapan einstein'a nefret kusuyoruz.
o dönem bir çok avrupalı fizikçi einstein'a mektuplar yazıyor, ziyaretler ediyor,
yapma bu bombayı diyorlar...yol açabileceği sonuçları sıralıyorlar.
ama einstein o bombayı bile bile yapıyor.evet o da katildir.
kısacası kimden nefret edip kimi unutacağımıza bile onlar karar veriyor.
