yazdan arak sonbahar güneşinin, yüzüne vuran huzmelerine kara gözlerini kısarak baktı, şaşkın kara kız. elini kıvırcık saçlarına daldırdı, kaşırcasına karıştırdı saçlarını. gülümsedi. olur olmaz zamanlarda gülümsüyordu son zamanlarda.
aslında durup dururken değildi bu gülümseme, aklına "o" düştüğünde yüzüne kocaman bir gülümseme yerleşiyordu. aptal ve şaşkın bir hale bürünüyor, sevimli bir kız çocuğu gibi gülerek bakıyordu herşeye...
halini soranlara;
- aşk çarptı, diyordu...
........
yazdan arak sonbahar güneşinin huzmelerine gözlerini kısarak ve gülümseyerek karşılık veren kara kız çocuğunun;
- ne güzel bir gün öyle değil mi? sorusuna,
- evet öyle, dedi. gün güzel ama ben değilim diyecekti, vazgeçti. ölsün istemedi o tebessüm. kıvırcık saçlı kara kız gittikten sonra kendi içine gömüldü. elinde bir dal parçası ile toprağı eşelemeye başladı. güneşin ışıkları gözlerindeki nemi parlaklaştırtırıp hüznünü daha da belirginleştirmişti.
- patronu bizim oğlanı çok seviyor.
diye başlıyor söze komşu teyzeler, amcalar. ve devam ediyorlar;
- diğer çalışanlardan ayrı tutuyor. gizlice ona zam yapmış. ben sağ oldukça sen bu şirkette çalışacaksın demiş geçen gün, patronu. bu şirket senle ayakta duruyor. bıdı bıdı...
milyonlarca dolarlık ciroya sahip koca koca şirketlerin patronları bizim komşu çocukları sayesinde var oluyorlar sanki. bizim birader de vestel de çalışıyor ama biz göğsümüzü gere gere anlatamıyoruz geçen gün bizim oğlan nazif zorlu'ya pandik atmış diye. daha tanışmamışlar bile. komplekse gireceğim nerdeyse.
bir de sevim teyze'nin fingirdek kızı var. patronu onu da çok seviyormuş otel odalarında. ama o konuya girmeyelim dedikodu olur.
*